Türk-İş hükümetle saldırı protokolü imzaladı...
Sermaye ve sendikal ihanet elele... Safları sıklaştır, gücünü birleştir! Türk-İş Başkanlar Kurulu 26 Nisanda toplanarak 15 Mayısta başlamak üzere bir eylem takvimi açıklamış, yanı sıra ülkenin her yanında 1 Mayısa kitlesel katılım çağrısı yapmıştı. Bugün aradan sadece 15 gün geçmiş bulunuyor. Ve bu 15 gün Türk-İş Başkanlar Kurulunun o gün aldığı bütün kararların sadece tek bir amaçla, işçi ve emekçileri kandırmak amacıyla alınmış olduğunu, gerçekte hiçbir kıymetinin bulunmadığını gösterdi. Bayram Meralin ve Başkanlar Kurulunun ilk yalanı (daha doğrusu ne kadar ikiyüzlü oldukları) 1 Mayıs günü ortaya çıktı. 1 Mayısa işçi katılımı geçen yılların gerisinde kaldı. Sermayenin saldırılarının yoğunlaştığı, ülkenin savaş tehlikesi altında bulunduğu ve 1 Mayısa genel katılımın arttığı koşullarda, sendikaların ezici çoğunluğu, göstermelik kortejler dışında üyelerini 1 Mayıs alanlarına indirmediler. Katılımı örgütlemekten özenle kaçındılar. Fakat bunun henüz bir başlangıç olduğu daha sonra anlaşıldı. Bayram Meral, 3 Mayısta hükümet temsilcileriyle 3.5 saatlik bir görüşme yaptıktan sonra, Ecevit, Derviş ve diğer bakanlarla kolkola televizyon kameralarının karşısına geçti. Utanıp sıkılmadan hükümetle Türk-İş arasında bir protokol imzalandığını açıkladı. Böylece, hem 26 Nisanda yapılmış olan toplantıyı, hem de orada alınan eylem kararlarını tümüyle boşa çıkardı; o toplantının ve o kararların işçileri kandırmak için tezgahlandığını bir biçimde itiraf etmiş oldu. Hükümetle Türk-İş arasındaki protokol Bayram Meralin Ekonomik krizden çıkış için hep birlikte yol alıyoruz. Hem temsil ettiğimiz kesimin çıkarlarını koruyoruz, hem de Türkiyenin geleceğini düşünüyoruz diyerek savunduğu protokol kısaca şu maddelerden oluşuyor: - Kamu kurumlarında 12 yıl çalışan geçici işçiler daimi işçi kadrosuna alınacak, - Daimi işçi kadrosunda bulunan ihtiyaç fazlası personel öteki kamu kurumlarına nakledilecek, - Gösterilen yeni görevi kabul etmeyenler tazminatları ödenerek işten atılacak, - Emeklilik hakkını elde etmiş olup, 50 yaşın üzerinde bulunan işçilerin durumları ise, işçi sendikası ve işveren temsilcilerinin katılacağı bir komisyon tarafından değerlendirilecek. Komisyonun değerlendirmesine göre, bunlar ya işlerine devam edecek ya da emekliye ayrılacaklar. Bu protokol kamuda tasfiye Protokol metninde açıkça yazıldığı gibi, Türk-İş başkanı zorla emekliye sevkedilecek kamu işçilerinin belirleneceği bir komisyonda hükümetle birlikte yeralmayı kabul etmiştir. Bunun anlamı, 175 bin geçici işçiden 18 bininin kadroya alınması karşılığında onbinlerce kamu işçisinin sokağa atılmasına suç ortaklığının kabul edilmesidir. Bunun anlamı bir kez daha sınıfa ihanettir. Hükümetin iplerinin bütünüyle İMFde olduğu bilindiğine göre, imzalanan bu protokolü İMF ile Türk-İş arasında yapılan bir anlaşma saymak gerekmektedir. Daha düne kadar kamuda fazla personel yoktur diyen Türk-İş başkanı şimdi kalkmış Krizden dolayı durgunluk olan yerlerde emekliliği gelmiş ve üretken olmayan arkadaşlarımıza hizmetlerinden dolayı teşekkür edilecek diyor. Geçen aylarda yapılan kapalı salon toplantılarında İMFye ve hükümete atıp tutan, Krizin sorumlusu biz değiliz, krizin sorumlusu işçi, memur, emekli değil diyen Bayram Meral, şimdi aynen yanında dikildiği Kemal Derviş gibi konuşarak, Ülkemiz ciddi bir kriz geçirmiştir, geçirmek üzeredir. Bu krizden çıkış yolunu arıyoruz. Biz yalnızca temsil ettiğimiz toplumu değil, halkımızı da düşünmek durumundayız. Önemli olan hep birlikte düze çıkmaktır. Bunun gayreti içindeyiz. Kriz aşılırsa, en önemli sorun olan işsizlik aşılacaktır diyor. Protokolü ve Bayram Meralin dün söyledikleriyle bugün söyledikleri arasındaki çelişkileri uzun uzadıya anlatmak gerekmiyor. Ortada olan tek bir gerçek vardır. O da sendikal ihanet şebekesinin sermaye işbirlikçisi yüzünü bu kez hiçbir biçimde gizlemeye gerek duymadan ortaya koymuş olmasıdır. Bayram Meralin İMF ya da hükümet hakkındaki atıp tutmasının, kapalı salon toplantılarında tabanın tepkisine hak veriyormuş havalarına girmesinin hiçbir kıymeti yoktur artık. Zira her şey ortaya çıkmış, ihanet en ileri düzeyde ilan edilmiştir. İşçi sınıfı hareketi için sorun artık tümüyle, ihanetin olup olmadığı ya da düzeyi değil, nasıl aşılacağıdır. Türk-İş Başkanlar Kurulunun Türk-İşin hükümetle böyle bir protokol imzalaması ve işten atılacak işçileri belirleyecek bir komisyonun içerisinde yer alması, 15 Mayıstan sonra yapılacağı ilan edilen eylemlerin de boşa çıkması anlamına geliyor. Zaten Türk-İş Başkanlar Kurulu da 9 Mayısta olağanüstü toplanarak 15 Mayıstaki eylemin şeklini değiştirmiştir. Daha önce 800 civarında profesyonel sendikacı tarafından yapılacağı açıklanan Ankara eyleminin sadece Başkanlar Kurulu üyeleri tarafından gerçekleştirilmesi kararlaştırılmıştır. Yani eylem iyiden iyiye göstermelik hale getirilmiştir. Eylem asıl şimdi gerekli Türk-İş yönetimi, Başkanlar Kurulu üyelerinin Ankarada yapacağı gezintinin sınıfın mücadele isteğini boşa çıkarmak için yeterli olacağını düşünüyor. İşçi ve emekçi yığınlarındaki öfke ve tepkinin fazlasıyla örgütsüz durumda olması onlara bu cesareti veriyor. Fakat gözden kaçırdıkları bir şey var. Belki işçi ve emekçi yığınlar en az dünkü kadar örgütsüzler. Fakat sermayenin saldırılarının niteliği ve sendikal ihanet konusunda şimdiye kadar hiç olmadığı kadar bilinçlenmiş ve yaşadıklarından dersler çıkarmış durumdalar. Düne kadar sınıfın bilinç ve örgütlenme düzeyinin düşüklüğünden, bunun sermayeye ve sendikal ihanet çetelerine istedikleri gibi at oynatma olanağı vermesinden sözediyorduk. Bu durum esasta devam etmekle birlikte, şu an sınıf hareketinde asıl sorunun örgütlenme düzeyinin düşüklüğünden kaynaklandığını söyleyebilecek durumdayız. Bu hiç değilse sınıfın ileri kesimlerinin bilinç düzeyinin geçmiş dönemlere göre gözle görülür ölçüde aşama kaydettiği anlamına geliyor. 1 Mayıs gösterilerinde öne çıkan şiarlar bile bunun böyle olduğunu gösteriyor. Oluşan bu nispi bilinç açıklığı, sermayeye ve ihanete karşı yeni dönem sınıf hareketini örgütlemenin en önemli olanaklarından biridir. Bütün mesele bu olumlu yana yaslanmasını bilerek sınıfın örgütlenme ve eylem kapasitesini yükseltmekte düğümlenmektedir. O halde asıl şimdi eylem! O halde 15 Mayısta ya da başka bir zamanda yapılacak bütün eylemler bugün hiç olmadığı kadar gereklidir. Çağrısını yapanların, örgütleyenlerin niyetlerinden bağımsız olarak gündeme gelecek bütün eylemler, yığınları sermayeyle ve sendikal ihanet çeteleriyle karşı karşıya getirmenin, bu hareketlilik içerisinde daha ilerden, daha yaygın örgütlemenin birer olanağı olarak kullanılabilmelidir. Söz konusu olan sadece Türk-İşin 15 Mayıs eylemi de değildir. Belediyelerde, lastik işkolunda ve petro-kimya sektörünün önde gelen işyerlerinden SASAda bugün grevler gündemdedir. Her bir grev, destek ve dayanışmanın örgütlenmesi anlamında sayısız eylem ve etkinlik olanağı demektir. KESKin yeni bir eylem takvimi açıkladığını, kamuda tasfiye saldırısının hedefi durumundaki işyerlerinde yerelve parçalı eylemler yapıldığını da bu tabloya eklersek, imkanların hiç de az olmadığı görülecektir. Yeni dönem sınıf hareketi sermayeye ve sendikal ihanete karşı çetin mücadele içerisinde yükselecektir. Türk-İşin sergilediği son tutum bunu bir kez daha doğrulamıştır. Olanaklar da ortada olduğuna göre, sorun görev ve sorumluluklara gerektiği şekilde sahip çıkılıp çıkılmayacağında düğümlenmektedir. |
|||||