Yahudilerin herkese yönelttiği anti-semitizm suçlaması aslında baskıyı mazur gösterme çabasından ibarettir...
Almanyada Yahudi, Seamus Milne Fransız Devriminden bu yana, Yahudilerin ve solun kaderi, birbirleri ile hayli benzer bir seyir izlemiştir. Solun, sosyal adalet ve evrensel haklar konusundaki hassasiyeti, Avrupanın Hıristiyan egemen sınıfları tarafından dışlanmış Yahudiler ile belli bir bağ oluşmasına yolaçmıştır. Karl Marx döneminden beri Yahudiler, solun değişik kesimleri üzerinde önemli bir rol oynamıştır. Rusya Devriminin liderleri arasında da ciddi biçimde temsil edilmişlerdir. Zaten bu yüzden de Hitler, komünizmi kınarken, Yuda-Bolşevik bir komplo (Yahudilerin ve Bolşeviklerin ortak komplosu) ifadesini kullanmıştır. Sol, aynı zamanda Nazilere karşı yeraltı direnişini de örgütlemişti. Ausschwitz ölüm kamplarını ele geçirip özgürlüğe kavuşturan da Kızıl Orduydu. İngilterede de, 1930larda Londranın doğusundaki Yahudileri, faşist çetelere karşı koruyan da soldu. Arap dünyasında Yahudiler, sol partilerin kuruluşunda önemli rol oynadılar ve dünyadaki pek çok Yahudi toplumunda, değişen sınıfsal dengelere karşın, Yahudiler ilerici siyasi hareketlerde büyük ağırlığa sahiptirler. Buna, Filistinli dayanışma gruplrı da dahildir. Ama şimdi sol, İsrailin askeri işgaline ve Filistinlilerden kurtulma çabalarına karşı çıktığı için anti-semitizm ile suçlanıyor. Filistin İntifadası ve Yahudi işgali sürdükçe sağcı yorumcular ve dini liderler, solu Yahudi Karşıtı bir önyargılı ve çifte standartlı hareket etmekle suçluyorlar. İngiltere Hahambaşı Jonathan Sacks da bu saldırılarını medyaya yöneltti ve İsrailin yaptıklarının doğruluğunun sorgulanmasını, Yahudi halkının varolma hakkını sorgulamak ile eşit düzeye indirgedi. ABDde de, Yahudilerin sola yönelttikleri eleştiriler, tüm Avrupanın siyasi sistemini içerecek biçimde genişletildi. Avrupada gizli anti-semitizmin yükseldiğinden kimsenin kuşkusu yok. Özellikle de on yıl önce Avrupada komünizmin çöküşünden sonra... Bu eğilim, İkinci İntifadanın başlangıcı ve Ariel Şaronun İsrailde başbakan seçilmesi ile daha da hızlandı. İngilterenin çeşitli yerlerinde Yahudilere yönelik fiziksel saldırılar önemli oranda arttı. Londrada, geçtiğimiz günlerde bir sinagoga yönelik saldırı gerçekleşti, ama yine de bu saldırılar siyah, Asyalı ve Müslümanlara yönelik saldırılardan, hatırı sayılır ölçüde daha azdır. Avrupa kıtasında aşırı sağın ilerleyişi ile birlikte, geçen yüzyılın en korkunç soykırımına uğramış bir toplumun kendini tehlikede hissetmesi, özellikle de geçen Salı günü İsrailde meydana gelen bombalı saldırı benzeri saldırılardan çekinmesi do&crren;aldır. Soldaki bazı unsurların, İngilteredeki Yahudi toplumunun görece refah ve zenginlik içinde olmasından yola çıkarak, sosyal bir kanser olan anti-semitizmin, başka tür ırkçılıktan daha az tehlikeli olduğunu savunması, elbette yanlıştır. Avrupanın mezarlıklarına baktığımızda, bunu çok iyi anlarız. Sol da, toplumdaki ırkçı akımların saldırılarından nasibini almıştır. Bu yüzden de anti-siyonizm ile anti-semitizm arasındaki çizgiye ve Ortadoğuda adalet isterken Yahudilerin duyarlı olduğu konulara da dikkat etmelidir. Ama bu konuların hiçbiri Filistinlilerin haklarını savunmanın, Yahudi karşıtı ırkçılık olarak algılanmasını mazur gösteremez. Bu saçma hakaret, İsrailin işgal ettiği topraklarda gerçekleştirdiği zalimane uygulamaları mazur göstermek için bir bahane olarak kullanılmaktadır. Tüm kanıtlar, Yahudi karşıtı zehirin kaynağının aslında aşırı sağ olduğu ve zaten Avrupada hem Yahudilere hem de Müslümanlara yönelik saldırıları da bunların gerçekleştirdiğini ortaya koymaktadır. İslamcı aşırı unsurlardan gelen saldırılar da mutlaka bir tehdit oluşturuyor, ama Yahudi cephesinden yöneltilen en çılgın iddiaların sahipleri bile, solun bu saldırılarla bir ilgisi olduğunu söyleyemez. Medyada da İsraile yönelik eleştiriler, İsrail Devletine değil, bu devletin Nablus, Ramallah ve Beytüllahimde gerçekleştirdiklerine yönelikti. Gerçek şu ki, İsrailin 35 yıllık işgalini savunanların iddia ettiğinin aksine, bu devletin varlığı hiç bir şekilde tehdit altında değildir. Bazılarının savunduğu gibi kesinlikle yalnız da değildir. Çünkü İsrailin güvenliği, dünyanın en güçlü devleti tarafından garanti altına alınmıştır. Öte yandan Filistinliler için, onların ulusal hakları ve bizzat varlıkları için, yakın ve gerçek bir tehdit mevcuttur. İsrailin, Cenevre Sözleşmelerini ihlal ettiği, yani savaş suçları işlediği yolundaki kanıtlar, son haftalarda Batı Şeriada insan hakları örgütleri tarafından derlenmiştir. Ama buna karşılık İsrail, Birleşmiş Milletler direktifi ile Ceninde araştırma yapmak isteyen heyete izin vermemiştir. Bu tavrından dolayı hiçbir zarar da görmemiştir. Bu zalimce güç kullanma olayını inkar etmekle İsrailin kendisi anti-Arap bir ırkçılık ve İslamofobi örneği göstermiştir. İşte bu iki tehlike de Avrupanın sokaklarında boy göstermekte, üstelik Avrupalılar tarafından kibarca anti-semitizmden daha çok kabul görmektedir. Solun bu tür bir baskıyı görmezden gelmesi düşünülemez. Zapatista lideri Marcosun dedi&urren;i gibi; Almanyada bir Yahudi, İsrailde bir Filistinli olmak... Geçen hafta, ABD Temsilciler Meclisinde Cumhuriyetçi Parti Grup Lideri ve Başkan Bushun çok yakınındaki bir siyasetçi, Dick Armey, İsrailin işgal altındaki toprakları ilhak etmesi ve bu toprakların Filistinli sakinlerinin de kovulması çağrısında bulundu. Başka bir deyişle Arap nüfusun etnik temizliğini istedi. Bu sözleri çok az yankılandı, ama herkes biliyor ki, bu sözler İsrailde halkın yüzde 40ının ve hükümet üyelerinin savunduğu bir nakil fikri ile paralellik gösteriyor. Etnik temizlik, aslında İsrailin ilk kez düşündüğü bir uygulama değil. 1948 ve 1967 yıllarında, iki kez Filistinlilerin toplu biçimde sürülmesini gerçekleştirdiler. Bu, zamanın İsrailli liderleri tarafından da belgelenmiştir, ama bu eylemin yarattığı göçmen nüfusun da, şu andaki çatışmaların odağında yeraldığını unutmayalım. Siyonist Projesinin en büyük hatası, Yahudilerin kendi kaderlerini tayin hakkının, başkalarının hakkını çiğneyerek gerçekleştirilmesi olmuştur. İki devletli bir çözüm, öngörülebilir bir gelecekte barışı güvence altına alabilmek için tek mümkün yoldur, ama bu çözümün kalıcı olabilmesi için, tarihi etnik temizlik yönteminin terkedilmesi gerekir. Bir devletin, Yahudi kökenli vatandaşlarına ülkeye geri dönme hakkı tanırken, zorla yurtdışına gönderilmiş Filistin kökenlilere bu hakkı tanımaması, ırkçılığa karşı alınmış değil, tam tersine ırkçılıktan yana bir tavırdır. Ve bu tavrın, İsraile de faydası dokunmaz. Son intihar saldırıları, Şaronun terörün altyapısını ortadan kaldırmak amacına yönelik stratejisinin işe yaramadığını gösterdi. Bunun yerine işgalin altyapısını ortadan kaldırmaya yönelik bir strateji lazımdır. Bu, sadece Ortadoğuda barışın yolunu açmakla kalmayacak, aynı zamanda Müslümanlar ve Yahudilerin ortak çıkarlarını daha iyi kavramalarını da sağlayacaktır. (The Guardian/9 Mayıs 2002) (Çeviren: Zafer Arapkirli, NTV sitesinden alınmıştır...)
İsrail vicdanını susturuyor İsrailde yıllardır kahramanlık şarkılarının ünlü sesi 76 yaşındaki Yafa Yarkoni şimdilerde bir numaralı halk düşmanı muamelesi görüyor. Herşey Yarkoninin İsrailin bağımsızlık günü nedeniyle ordu radyosundaki Yoman adlı programa katılmasıyla başladı. Gönüllülük ve askerlerle dayanışma başlıklı program Yarkoninin 53 yıldır çağrıldığı programlardan biriydi. Ama Yarkoni biraz keyifsizdi. Öyle ki genç radyo muhabiri Askerlere mesajınız nedir? diye sorunca, Harikalar, tıpkı öncekiler gibi gibi bir cevap vermek yerine açtı ağzını yumdu gözünü; ne İsrailin etkili bir liderlikten yoksun olduğunu bıraktı, ne aşırı dinci partilerin ileri gittiğini... Yarkoni işgal topraklarında görev yapmayı reddeden askerler için Vicdanlarının sesini dinlemek hakları; İsrailden göçe dair Kendimi değil, torunlarımı düşünüyorum. Durum kötüleşirse onları burada tutmam dedi. Asıl kıyamet, Biz soykırımı yaşamış halkız, Filistinlilere nasıl böyle şeyler yapabiliriz? deyince koptu. Yarkoniyi numaralar çarpmış Programın bitmesiyle öfkeli dinleyiciler yüzünden radyonun telefonları kilitlendi. İki saat sonraki bir başka programda kendisine, Sözlerinizden pişman mısınız? diye sorulduğunda, Hayır. O genç adamları elleri başlarında yürürken gördüğümde, soykırımda bize de, çocuklara da bunu yapmışlardı diye düşündüm yanıtını verdi. Yarkoniyi asıl çarpan ise bir İsrail subayının Filistinli şüphelilerin kollarına numaralar yapıştırdığını gösteren fotoğrafı görmesi olmuş. Savaşın şarkıcısı, İsrail ordusu ile soykırım arasında bağ kurarak bir tabuyu yıktı. Ama bedelini ödüyor. Şimdi davetli olduğu gösteriler iptal edildi. Sanat hayatında 50. yılı doldurmasının şerefine İsrail Sanatçılar Birliğinin düzenlediği jübile gecesi de dahil. Yarkoni tehdit telefonları yüzünden 15 gündür evinden çıkamıyor. Sadece barış yanlılarının gönlünü fethetti. Ben bir politikacı değilim ama politik bir görüşüm var. Topraklar geri verilmelidir diyen ünlü şarkıcı, bu süre içinde sadece bir kez ağlamış. Tel Avivdeki bir programı da ertelendiğinde bir daha hiç sahneye çıkamayacağından emin olduğunu hissettiğinde. Radikal/4 Mayıs 02 |
|||||