Breyten Breytenbach Bayım, Beni tanımıyorsunuz. Tanımanız için bir sebep yok, benim gibi birinin söyleyeceklerini dinlemeniz içinse çok az sebep var. Eğer ilgileniyorsanız, ben Güney Afrika doğumlu, şu anda yurtdışında yaşayan ve çalışan bir yazarım. Bir yazar olarak kelimeleri basit duygular uyandırma dürtüsünden uzak tutmak gerekliliğinden haberdarım. Basit karşılaştırmalar boğazı yakar, nefreti hırsla kınayarak bir öfke nöbeti yaratır ve karmaşıklığın anlaşılmasını engeller. Apartheid öyle olduğunu iddia etmek dikkat çekici bir slogan olsa da, Nazizm değildi. Şimdi Filistinliler üzerinde uygulanan İsrail güçlerinin politikaları da apartheidla aynı kefeye konulmamalı. Bu sistemlerin hepsi kendi tarihsel tekliklerininin etraflıca açıklanmasını hak edecek kadar korkunç. Varsayımlarınız ırkçı Yine de.. bunların hepsi çok tanıdık. Sizin davranışlarınızın altında yatan varsayımlar ırkçı. Güney Afrika yönetiminde olduğu gibi düşmanı alt etmek için kullandığınız yöntemler güç kullanmak, kan dökmek ve aşağılamaktan oluşuyor. Sinik bir duruşla ABDnin sözde hayati çıkarlarına göre oynadığınız sürece bunu sürdürebileceğinizi düşünüyorsunuz. Amerikanın çıkarları umurunuzda bile değil aslında. Yandaşınız Netanyahu bu kaba politikayı daha da açık uyguluyor. Fakat siz de her ötekiyi bir terörist olarak tanımlayan Amerikan başkanı gibi dünyanın geri kalanını aptal yerine koyduğunuzu gösterdiniz. Elbette hepimiz dünyadaki en iyi şeyin Amerikanın ucuz petrol hırsı olduğunu, dolayısıyla da bu bölgedeki yozlaşmış yönetimlerin dokunulmazlığını savunmak gerektiğini düşünmüyoruz. Gerçekleri örtemezsiniz Sürekli olarak İsrail politikasına yöneltilecek bütün eleştirilerin antisemitizmin dışavurumu olduğu öne sürülüyor. Bu iddiayla tartışmaların bitmesi gerekiyor. Elbette tartışma ortamını ortadan kaldıran böyle bir sansürü reddediyorum. Çekilen acının büyüklüğü -bu Ermenilerin, Kürtlerin, Bosnalıların, Vietnamlıların ya da Filistinlilerin acısı olabilir- eleştiriden muaf tutulma hakkını tanımaz. Büyük ve kutsal İsraile yapılan sözde göndermeler yerleşimlerinizin Filistinlilerden utanmazca çalınmış topraklarda kurulmuş, onların etlerine gömülmüş kurşun parçaları gibi irinlenen ve amacı bir Filistin devleti ihtimalini kösteklemek olan silahlı koloniler olduğu gerçeğini örtemez. Şahadetin cennette bir yer açmaması gibi ötekini yok ederek barış sağlanamaz. İsrail suç işlerken neden yüzümüzü öte yana çevirmemiz gerekiyor? O bölgede en az sizin kadar hakkı olan insanları o topraklardan atarak bir devlet kurulamaz. Uzun vadede bu ahlakdışı ve dargörüşlü politikalar İsrailin bir devlet olarak meşruluğunu da zayıflatır. Müttefiklerinizin arasında soğukkanlılığınız, kışkırtıcılığınız ve zalimliğinizle öne çıkıyorsunuz. Daha önce anlaşmaları bozup barış ihtimalini zayıflatmaktaki inadınızla bölgeyi karıştırıyorsunuz (Bütün Filistinlilerin bölgeden ayrılmasına ya da yok olmasına dayanan mezarlıkların ve sürgünün getirdiği barış hariç). Washingtondaki patronlarınızın hırlaşmasının hesaplı terör uygulamak ve vahşice imha etmenin yanı sıra kaynakların yönetimi, pazarların küresel denetiminin, ucuz petrolün ve demokrasi için başlattığınız sefrberliği nasıl etkileyeceği henüz belirsiz. Kim bilir belki de o hırlaşmalar özgür dünyanın terörizmle savaşını daha iyi yürütebilmesi için bir perdeden başka bir şey değil. Çelişkili izlenimler Geçenlerde işgal altındaki bölgeleri ilk kez ziyaret ettim. Ve evet, korkarım Bantustanlara (Güney Afrikadan hatırlayacağımız sefil getto ve kamplar) hayli benzedikleri söylenebilir. Orada geçirdiğim birkaç gün bende güçlü fakat çelişkili izlenimler bıraktı. İnsanlarınızın aslında birbirleriyle nasıl girift bir biçimde bağlantılı olduğu... Her yerdeki taşlar... İncilden tanıdık gelen bölge isimlerinin topografisi. O güzel ışık... Bölgeyi İsviçreye benzetmek için dikilmiş, oraya ait olmayan kozalaklı ağaçlar. Geniş sahil düzlükleri dışında bölgenin barınılmazlığı. Köylerin feci hüznü. Camiler ve bitmemiş yerleşim yerlerindeki yeşil ışıklar. Mimarinin çirkinliği. İşgalinizin anlamsızlığı sadece İsrail vatandaşlarının ve yerleşimcilerin kullanabildiği ışıklı yan yollar. Güvenlikle çok az alakası olan ve tek istekleri işgal altındaki bir halkı aşağılayıp taciz ederek öfkeden delirtmek olan kontrol noktalarındaki görevlilerin aksi alçaklığı... Askerlerinizin inanılmaz gençliği... Filistin ekonomisini mahvetmenizdeki acımasızlık. O eski intikam: Evleri buldozerle yıkmak, zeytinlikleri yok etmek. Gazzedeki yerleşimlerinizin etrafındaki Berlin duvarları (ve arkalarındaki üniversite ek binaları, araştırma enstitüleri, Amerika bağlantılı oteller, golf sahaları) ve şu anda sıfır noktası gibi görünen, harap olmuş Filistin bölgelerinin molozları. Ramallahta işgal altındaki sanatçıların ve aydınların coşkusu-tartışmaları, durumlarının kötülüğüne gülmeleri. Hepsinin Kahraman ya da kurban olmak istemiyoruz sadece normal bir hayat sürmek istiyoruz demesi. Yorgun umutsuzlukları. Yaser Arafatı ziyaret... Kapana kısılmış bir tilkinin sararmış elleriyle cesurların barışı ve uluslararası toplumun vicdanı gibi boş klişelere sıkı sıkıya tutunması. Ve bir insan hakları avukatının Şarona iki şey için teşekkür borçluyuz: Bütün Filistin fraksiyonlarını birleştirdi ve karşı koymak dışında kalan bütün seçenekleri yok etti demesi. Sonra, aynı cinlere karışmış adamın üzerinde ölümün teriyle, sigara üstüne sigara içerek sert bir şekilde baskının insanların derilerinden içeri girdiğini ve artık kendilerini savunacakları tek şeyin derileri olduğunu, insan bombaların sebebinin bu olduğunu söylemesi. Şevklerini kıramadınız Filistin halkının şevkini kıramadınız. Şimdi bir devlet kurmaya her zamankinden daha fazla kararlılar. Yeni bir katliamın gelmekte olduğunu, sizin general Zinniyle sadece ayak oyunu yaptığınızı biliyorlardı. Ayrıca şimdi onları daha da güçlendirerek kendi tuzağınıza düştüğünüz için daha sert ve derin saldırmak zorunda olduğunuzu da biliyorlar. Bushun kâfirlere ve asilere karşı seferberliğindeki gibi, sizin de uluslararası toplum etiğini boşvermeniz gerekiyor. Onlar, ne yaparlarsa yapsınlar, sizin doymayacağınızı biliyorlar. Sizin şu anda insanlığa karşı işlemekte olduğunuz bu suçu karmaşıklaştırarak onların toplumundan sorumlu, modern, laik ve demokratik bir devlet kurma umudunu gerçekten yıkıp içlerindeki şeytanı ortaya çıkarmanızdan korkuyorlar. Ayrıca bunun İsraili derinden bölüp yıpratacağını da biliyorlar. Ama sizin umurunuzda bile değil, öyle değil mi? İşte acı ve korkunç olan da bu. (Uluslararası Yazarlar Parlamentosu üyesi Güney Afrikalı yazar, The Guardian, 13 Nisan 2002)
Tüm dünya halklarının geleceği için İsrail ordusunun 28 Mart günü işgal altındaki Filistin topraklarında başlattığı katliam yaygınlaşarak sürüyor. 35 yıldır işgal altında yaşam mücadelesi veren Filistin halkı, bu kez tüm dünyanın gözleri önünde yok edilmeye çalışılıyor. ABDnin Ortadoğu planının uygulayıcısı ve buradaki jandarması rolünü üstlenen İsrail, bir kez daha bir trajedinin uygulayıcısı olarak sahnedeki yerini alıyor. Trajedinin baş oyuncusu Ariel Şaron, 1953de Ürdünün Kibya kentinde 70 kişinin, 1982de Lübnanda 17 bin kişinin, Sabra ve Şatillada 2 bin Filistinlinin ölümünden doğrudan sorumlu bir savaş suçlusu. ABD öncülüğünde yürürlüğe konulan emperyalist yeniden paylaşım planının Afganistanda atılan ilk adımın ardından, Ortadoğudaki yeniden şekillendirmenin adımı atılmış ve terörizmin yok edilmesi manipülasyonu eşliğinde, İsrailin Filistinde giriştiği soykırım hareketi başlatılmıştır. ABDnin sınırsız ve koşulsuz askeri ve ekonomik desteğinden, diğer ülkelerin sessiz ve seyirci kalma politikasından güç alan İsrail, elindeki tanklar, modern silahlar ve helikopterler eşliğilinde dünyanın en yoksul halkına ve mülteci kamplarına saldırıyor. İsrail askerleri, kentlerde giriştikleri kitlesel kıyımların yanı sıra, insan kalkanları oluşturma, sokak infazları gerçekleştirme ve esir aldıkları Filistinlilere karşı uyguladığı insanlık dışı uygulamalarla, Alman faşizminin Yahudilere yönelik şiddetini gölgede bırakmaya aday görünüyor. Bu saldırının baş sorumlusu ve planlayıcısı durumundaki ABD, Filistine yönelik soykırımdaki rolünü gizleme gereği duymadan, tüm dünyanın gözleri önünde yaşanan bu insanlık dramına karşı yaşam mücadelesi veren Filistin halkını suçlamaya devam ediyor. 28 Marttan bu yana İsrail askerleri tarafından konutunda kuşatılmış ve tecrit edilmiş bulunan Filistin devlet başkanı Yaser Arafatı suçlayan ABD, gerçekleri çarpıtma kampanyasına devam ederek, Arafatın ülkesinin güvenini kazanamadığını, terörü durdurmak için çaba harcaması gerektiğini ve İsrailin uyguladığı devlet terörünün meşru müdafaa olduğunu açıklıyor. (...) Bütün bu ifade edilenler yanında bizi birinci dereceden ilgilendiren olgu ise, Türkiyenin bütün bu yaşananlar karşısında aldığı tutum ve üstlendiği misyondur. ABD Başkanı ve Türkiye devlet yetkililerinin Ortadoğu stratejisinin merkezini ABD-İsrail-Türiye ittifakı oluşturuyor. İsrail ABDnin Ortadoğu üssü olarak aldığı destek ile saldırganlığını en üst boyutta sergilerken, Türkiyenin müdahalesiz kalacağı güvencesi ile davranıyor. Nitekim bunca saldırgan ve insanlık dışı uygulamaya ve tüm muhalefete karşın, İsrail için son derece önemli olan tank modernizasyonu anlaşmasında hiçbir değişiklik yapılmamıştır. Devlet yetkilileri işgalin sona erdirilmesini isteyen çağrılar dışında hiçbir ciddi adım atmamış ve İsrail ile ilişkilerin devam ettirileceği açıklanmıştır. Yaşadığımız yüzyılın henüz başında dünya insanlığının görmek zorunda bırakıldığı katliam, sessiz kalan hiçbir devleti sorumsuz kılmıyor. En az İsrail kadar dünya devletleri de yaşananlara karşı yaptırım gücü olmayan yapmacık itirazlarıyla sorumlu ve suçludur. Şaronun açıklamalarıyla uzun süre devam edeceği anlaşılan işgal ve katilamın sona erdirilmesi için başta Türkiye olmak üzere dünya devletleri, günlük çıkar politikalarını bir yana bırakarak İsrail ile olan her türlü hukuki ve siyasal ilişkilerini sona erdirmelidir. Bugün Filistin halkına karşı yürürlüğe konulan bu şiddet politikasının yarın başka ülkelerin işgali, başka ülke insanlarının katledilmesi ile devam edeceği görülmelidir. Başta ABD olmak üzere emperyalist bloğun dünya halklarına karşı uyguladığı bu katliam politikasının durdurulmaması daha çok kan, daha çok ölüm getirecektir. İsrailin Filistinde yürüttüğü bu katilama sessiz kalmak yarınlarımızın, insanlığın ve umutlarımızın elimizden alınması demektir. Türkiye ve dünya halklarına çağrımızdır: Filistin halkının ve tüm dünya halklarının geleceği için bu saldırganlığa ve insanlık ayıbına sessiz kalmayalım. |
|||||