ARSIVANA SAYFA
 
17 Mart '01
SAYI:10
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan
Biricik gerçek alternatif işçi sınıfı partisinin devrimci programıdır
Krizin faturası kapitalistlere
Kriz ve burjuva siyasetinin iflası
Kriz: Nedenler ve sonuçlar, eğilimler ve yaklaşımlar
KOMSA'da işçi kıyımı
Çukobirlik işçilerinin grev kararlılığı
Ankara Sağlık Platformu'nun açıklaması
8 Mart etkinlikleri
Öncü İşçi İnisiyatifi’nin 8 Mart etkinlikleri
Kurtköy halkının gözünden 8 Mart ve gösterdikleri..
Saldırıya karşı işçi emekçi barikatı!
İTÜ'de yemek boykotu sürüyor
Gazi anması
Ölüm Orucu sürüyor!
Kayıpların akıbeti açıklanmalı
Bir tutsak annesinden açık mektup...
Dortmund'ta faşizme karşı 25 bin kişilik yürüyüş gerçekleşti!
Yurtdışı'nda 8 Mart etkinlikleri
Direnişçilerden mektuplar
"Okkan'ı JİTEM öldürdü"
Mücadele Postası


Bu sayının
PDF formatını download
etmek için tıklayın



 
 

Dortmund’ta faşizme karşı 25 bin kişilik
yürüyüş gerçekleşti

Almanya’da, son bir yıldır artan faşist saldırılara paralel olarak, faşistlerin yürüyüş ve mitingleri sürüyor. Yürüyüşler, faşist NPD’nin yasaklanması tartışmaları ile yoğunlaştı. Ve faşistlerin yürüyüş yapmadığı hiçbir hafta sonu ve yürüyüş yapmadığı kent kalmadı.

Bu yürüyüşlerden biri de 3 Mart günü Dortmund’ta gerçekleşti. Faşistler Dortmund’ta son 4 ayda üçüncü kez sokağa çıkıyorlar. Ayrıca haftalardır aralıksız olarak yakın kentlerde de yürüyüşlerini sürdürüyorlar.

Yürüyüş aylar öncesinden biliniyordu. Yürüyüşün iznini alan, her yerde olduğu gibi bu kez de Almanya’daki en önemli faşist kadrolardan Hamburglu Christian Worch’du. Faşist Worch aylar öncesi Dortmund’ta yürüneceğini duyurmuş ve eklemişti: Dortmund Alman ve “ari” olana kadar iki ayda bir yürünecek!

3 Mart günü gerçekleşen yürüşün merkezi olarak Dortmund’un kuzey kesimi seçilmişti. Bu bilinçli bir tercihti. Zira kuzey ağırlıklı olarak yabancıların yaşadığı bir semtti. Yürüyüşün bu semtte yapılması, onyıllardır birarada yaşayan ve çalışan yerli-yabancı işçi ve emekçilere karşı bir tehdit olmanın yanısıra aynı zamanda bir provokasyon amaçlıydı.

Yürüyüş için Dortmund’un seçilmesinin ve kısa aralıklarla üç yürüyüşün gerçekleşmesinin belli nedenleri var.

Haziran ayında Dortmund’ta NPD’li bir faşist trafik kontrolü sırasında ateş açarak 3 polisi öldürmüştü. Ardından NPD’li bir grup faşistin polisle çalıştığı ve Alman haber alma örgütünün paralı adamları olduğu resmen açığa çıktı ve bu bir skandala dönüştü. Daha önceki eyalet seçimlerinde belli bir destek alan NPD böylece kitleler nezdinde teşhir ve tecrit oldu. Ve emekçi kitlelerin basıncı ile Almanya’da ırkçı ve faşist saldırılarda ismini sıkça duyuran bu faşist partinin yasaklanması tartışmaları gündeme girdi.

Faşist gençler, 1992’de NF’nin (Ulusal Cephe), 1995’te FAP’nin yasaklanması sonucu, NPD’nin gençlik örgütünde örgütlenmeye başlamışlardı. 1998’den beri de NPD’den daha militan gördükleri vurucu güç olan “Hür Arkadaşlık” grubu adı altında örgütleniyorlar. Bu “Hür Arkadaşlık” grubunun bugüne değin hanesinde yüzlerce kundaklama, saldırı, yaralama ve ölüm yeralmakta. Ayrıca NPD’nin bölgeler arası bilgi akışını sağlayan, yürüyüşlerini koordine eden, toplantı, konser düzenleyen, bildirilerini dağıtan, bomba koyan, maçlarda ise holigan olarak sık sık kendini gösteren bir gençlik örgütü durumunda.

Bu eylemlerle, NPD’nin yasaklanması durumuda NPD’nin şemsiyesi olmadan da var olabileceklerini, tek başlarına “kavga”larını sürdüreceklerini göstermek istiyorlar. Bu yürüyüşlerle, hem kendi taraftarlarına moral vererek sempati toplamayı, hem de bu eyaletteki bölgesel yapılanmalarını örgütlemek için güç toplamayı amaçlıyorlar.

Diğer önemli bir neden ise, binlerce işletmenin ardarda kapanması sonucu Ruhr havzasının kömür ve çelik yatağından işsizlik yatağına dönüşmesi. İşsizliğin kol gezmesi, işçi ve emekçilerin aileleriyle birlikte yoksulluk boyutlarında yaşamaya başlaması, yabancı düşmanlığının, ırkçılığın, faşizmin serpilip gelişmesi için en verimli ortam.

İşte faşistler böylesi bir ortamdan beslenmek arzusundalar.

Bir başka neden ise, Almanya’nın batısının hiçbir yerinde faşistlere böylesine hizmet edilmemiştir. Son üç yürüyüş bunu açıkça gösterdi. Sadece provokasyon amaçlı toplanan, sayıları 300’ü geçmeyen faşistler binlerce polis ile korunurken, faşist saldırganlığa karşı sesini yükseltenler dayaktan geçirildiler. 1500’ün üzerinde anti-faşist gözaltına alındı, tutuklandı, para cezalarına çarptırıldı. Hatta ikinci yürüyüşte büyük bir kesimi orta öğrenim öğrencilerinin oluşturduğu 1500 kişi saatlerce çembere alınıp hiç yürütülmedi. Bu çember Almanya’da polis taktiklerine “Dortmund modeli” olarak geçti.

Ama polisin bu pervasızlığı anti-faşist devrimci ve demokrat çevrelerden gereken örgütlü cevabı aldı. Polise aylardır her taraftan protestolar yağarken, polis hakkında suç duyurularında bulunuldu. Çocukları saatlerce çemberde tutulan aileler örgütlenerek polis hakkında halen sürmekte olan davalar açtılar.

Polis bu kez daha farklı davranmalı, ortalığı yatıştırmalı ve sarsılan imajını yenilemeliydi. Faşistlerin 3 ve 4 Mart’ta yapmayı düşündükleri iki yürüyüş vardı ve faşistler bir yürüyüş üzerinde anlaştılar. Bu polise başka bir tarzı deneme fırsatı verdi.

Polis hedef kitlesini seçti. Bugüne kadar Almanya’da yapılan yürüyüşlerde gençliğin dinamizmi, militanlığı, giderek radikalleşen eylem biçimlerini seçmesi ve kitleselliği dikkat çekiciydi. O halde hedef kitle gençler olmalıydı. Gençliğin düzene karşı kabaran öfkesi daha fazla radikalleşmeden düzen sınırlarına çekilmeliydi.

Böylece büyük bir seferberlik başlatıldı. Yürüyüşten haftalar önce babacan polisler ve çiçeği burnunda genç bayan polisler Dortmund ve çevre illerdeki bütün okullara giderek siyasal faaliyetlerini sürdürdüler. “Nasıl yürüyüş yapılmalı” üzerine gençleri ve çocukları “aydınlatma” toplantıları yaptılar. Faşistlere karşı yapılan yürüyüşlerde, şiddet kullanılmadan da protesto edilebileceği konusunda gençlerle tartıştılar.

Bununla da kalmadılar. Zedelenen imajlarını tazelemek için Türkçe ve Almanca hazırladıkları bildirileri bütün posta kutularına attılar. Özellikle yabancılara ait işyerlerine giderek onlara bizzat sözlü olarak şiddet yanlılarına karşı onları koruyacaklarını anlattılar.

Ama bu propaganda kampanyasında sözünü ettikleri şiddet yanlılarının kimler olduğuna dair tek kelime bile sözetmediler. Zira, polisin “şiddet yanlısı” derken kastettiğinin, her zaman koruduğu iki-üçyüz faşist değil, asıl onların sokaklarda yürümesini engellemek için yürüyen anti-faşistler ve devrimciler olduğu biliniyor.

Bu durum aslında bugüne değin faşistlerin yürüyüşlerini protesto için oluşturulan birliklere de yansıdı. Faşistleri engellemek isteyen gruplarla, demokratik kitle örgütleri, kiliseler ve Yeşiller gibi partiler ortak bir faaliyet örgütleyemedikleri için ayrı ayrı eylem koydular.

Tüm bunlara rağmen 25 bin civarında bir kitle kentin 5 yerinden ayrı ayrı yürüyüş başlattı. Yürüyüş kolları, faşistlerin buluşacakları, ama polis tarafından çok sıkı korunan parkın çevresindeki alanlara kadar yürüdüler. Gruplar sokakların girişlerine barikatlar kurarak, sokakları tuttular. Faşistler parkın çevresindeki sokaklarda yürüyüşler yaparak dağıldılar.

Biz komünistler de, işçi ve emekçilere seslenen ve büyük ilgi gören Almanca ve Türkçe bildirilerimizi geniş bir şekilde dağıttık.



Yürüyüşte dağıtılan bildiri...

Yerli ve yabancı işçiler!
Faşizme karşı omuz omuza!

Almanya’da ırkçı ve faşist saldırılar son bir yıldır ciddi boyutlarda sürüyor; ırkçı ve faşist gruplar sokaklarda gözdağı vermeye tehdit etmeye devam ediyorlar.
Faşist kadrolardan Christian Worch aylar öncesi ”Dortmund Alman ve arınmış” olana değin iki ayda bir yürüneceğini ilan etmişti. Ve faşistler 3 Mart’ta, son dört ayda üçüncü kez Dortmund’ta yürüyecekler.
Bizler, yabancı ve Alman işçi ve emekçilerle omuz omuza mücadele ederek, sokakları faşistlere teslim etmeyeceğimizi her defasında gösterdik, 3 Mart günü bir kez daha göstereceğiz.

Faşizme geçit yok !!!

Kapitalizmin anavatanı ve vitrini Avrupa’da faşizmin çıplak iktidarı yakın geçmişte yaşandı, faturası ödendi. Hitler faşizmi 6 milyon insanı toplama kamplarında, gaz odalarında imha etti. Faşizmin yarım asır aradan sonra yine aynı mekanda, dünyanın en gelişmiş, en ileri, en zengin kapitalist ülkelerinden Almanya’da yeniden hortlaması bir tesadüf müdür?

Kapitalizmin giderek ağırlaşan iktisadi bunalımı faşizmin yeniden güçlenişinin temel nedenidir.
Dünya kapitalist sisteminin uzantısı olarak Almanya’da, derin bir iktisadi ve toplumsal bunalım yaşanıyor. Ülke skandallarla sarsılırken, SPD-Yeşiller Hükümeti kapitalist sistemin birikmiş sorunlarını çözemeyeceğini daha ilk günlerde gösterdi. Ekonomik durgunluk ileri boyutlarda seyrederken, ekonomik, sosyal ve politik haklara karşı pervasızca saldırılar sürüyor. Ücretlerin dondurulması, esnek çalışma, taşeronlaştırma vb. ile işçi ve emekçiler yoğun bir baskı ve sömürüye maruz kalıyor. İşyerleri yok ediliyor, işsizler ordusu çığ gibi büyüyor, kitleler derin bir yoksulluğun kucağına itiliyor.

Tüm bunlar işçi ve emekçilerde hoşnutsuzluğu büyütüyor. Faşizmin ilk basamağı olan ırkçılık, şovenizm ve yabancı düşmanlığı bu zeminde yeşerip gelişiyor. Tekeller, karşı-devrimci alternatif olarak NPD, DVU, REP gibi faşist partileri devlet kasasından milyonlarca mark ödeyerek bizzat besliyorlar.

Bugün Alman devleti çoktandır kitleler nezdinde teşhir olan faşist NPD’nin yasaklanmasını öneriyor. Bu bir aldatmacadır. Bununla asıl hedeflenen, özellikle anti-faşist, devrimci örgütlerin ve faaliyetlerinin yasaklanmasıdır. Faşist saldırılar sadece demokratik haklara saldırılara dayanak yapılmak istenmektedir. 1956 yılında KDP’nin yasaklanmasından kısa bir süre önce de göstermelik olarak NPD yasaklanmıştı.

Tüm milliyetlerden işçiler, emekçiler!

Tüm kötülüklerin, baskı, sömürü ve eşitsizliğin, yoksulluk, sefalet ve işsizliğin, savaşların ve faşizmin gerçek kaynağı kapitalizmdir. Faşizme karşı verilecek mücadele kapitalizme karşı mücadeleden geçer!

Ulusal burjuvaziler milliyetçiliği körükleyerek, biz yerli ve yabancı işçilerin birliğini bozmaya, ortak bir mücadele cephesinde buluşmamızı engellemeye çalışıyorlar. Burjuvazinin bizi bölerek kapitalizme karşı kavgamızı zayıf düşürme çabalarını boşa çıkaralım, faşizme karşı mücadelede tek yumruk olalım!

Yaşasın işçilerin birliği halkların kardeşliği!
Yaşasın uluslararası dayanışma!

BİR-KAR/Dortmund



Ateş gülleri

Suya küsermiş çiçek
güneş yasak olanda,
kuruturmuş kendini
kökünden yolunda...
He gülüm,
böyle direnç kokarmış
zulmün zindanlarında...

Karşıtların birliğinin
şarta bağlı olduğu bir şafaktı;
gecenin ip çekilen vakti
göz gözü görmez bir gaz ve duman altında
yüreklerin zaferi tasavvur ettiği an...

Korkunun ifadesi, zulmün dayanağıydı;
beslediği itleri
ve namussuz tabipleri ile birlikte
rengarenk çiçekleri, cesur kardelenleri,
efendileri için demet demet koparıp,
kan ve barut içinde sunarken aktarılan
aşağılık her yalan...

De zalim!
Yiğitliğin bunca mı?
Kurşunlar savrulurken çiçeklerin üstüne,
daha önce gördün mü
sıkılı bir yumruğu kül olmuş bir bedende?
Tek cüretin gelmekse
yakmakla üzerime,
körükle gideceğimden şüphen olmasın sakın
bu yangına benim de...

Hadi!
Yak ulan bir daha, ölümün soğukkanlı mahluku!
Yak, baharın düşmanı!
Ateş güllerimle yangın olduğumda sarayının çevresine,
kendi kendini zehirlemek için
kuyruğunu bile kaldıracak gücü bulamayacaksın
çürümüş bedeninde.

Ve o zaman
Yıkıntılar arasından doğarken her yeni gün
Dünün acısını çıkarırcasına, kahkahayla
Sarılırken umudun toprağına her bir gül
Ne güneşe hasret, ne toprağı kurak,
renk renk çiçeklerin açtığı,
dostça kucaklaştığı
koca bir bahçe sunacaklar
en güzel yarınlara,
Tarih, şahit olacak!

Direnç Özgür
5 Ocak ‘01