Sendika bürokratlarının çabalarına karşın
Çukobirlik işçilerinin greve çıkma kararlılığı kırılamadı...
Direne direne kazanacağız!
4 Ekim 00de DİSK Tekstil ile Çukobirlik yönetimi arasında başlayan görüşmeler daha başından tıkandı. İşveren sendikayı muhatap dahi kabul etmiyordu. Sendikanın aldığı grev kararı süresinin dolmasıyla, 14 Mart 2001de, 1250 işçi greve başladı. Son iki gün süren görüşmelerde işveren, ilk 8 ay için (Nisandan Ağustosa kadar) %5, ikinci yıl için %15 ücret zammı teklif etti. Sendikanın talebi ise enflasyon artışı kadar zamdı. Sendikacılar görüşme sonuçlarını servis alanında toplanan işçilere ilettiler. İşçiler tepkilerini yuhalayarak dile getirdiler ve sendikacılara bu teklifi bize getirirken utanmadınız mı? diye bağırdılar.
Sendika genel başkan yardımcısı Kazım Doğan işverenin teklifini işçilere anlatırken, gerçekte kimin hizmetinde olduğunu tüm çıplaklığıyla ortaya serdi. Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik krizden, Çukobirlikin durumundan, greve çıkarlarsa işçilerin iş akitlerinin askıya alınacağından, grev uygulansın ya da uygulanmasın genel müdürün 500 işçiyi işten çıkaracağından, Türkiyedeki sıkıntılar dikkate alındığında 2 yıllık toplam %20ye razı olunabileceğinden söz ederek, grev kararı almamaları için işçileri ikna etmeye çalıştı. Gerçekte açıkça greve gitmeyelim diyordu.
İşçilerin buna tepkisi son derece sert oldu. Çukobirlikte örgütlü diğer sendikalara, Tek Gıda-İş ve Tez Koop-İşe üye çalışanların maaşları 500 milyona yakın, biz hala ortalama 200 milyona çalışıyoruz. DİSK 1992de yetki aldığında böyle konuşmuyordunuz dediler. Kazım Doğanın, işverenin teklif ettiği toplam %20 zamla birlikte işçinin giydirilmiş maaşının 408 milyon olacağını söyleyerek işçilerde kafa bulanıklığı yaratmaya çalışması da sonuç vermedi. İşçiler Bizi kandırmayın, çıplak maaşımız ne olacak onu söyleyin diye bağırdılar. Tabii ki sendika bürokratı gerçeği söyleyemedi. Daha sonra grev oylaması yapıldı. İşçilerin hepsinin elini kaldırmasıyla grev onayladı. Tek bir işçi bile greve karşı çıkmadı. Grev kararının alınmasından sonra fabrika içinden giriş kapısıa doğru yürüyüşe geçen işçier; Yaşasın işçilerin birliği!, Direne direne kazanacağız!, Yılgınlık yok direniş var! sloganları ve alkışlar eşliğinde fabrika girişine grev pankartını astılar.
Yıllardır uygulanmakta olan özelleştirme saldırısının bir sonucu olarak Çukobirlikte toplu işten çıkarmalar yaşanmış, üretim kapasitesi bilinçli olarak düşürülmüştür. Kasım ayında 1940 işçi ücretsiz izne çıkarılarak birçok işçinin iş akti feshedilmiş, ancak kararlı bir direniş sonucunda işçiler işbaşı yapabilmişlerdi. Bundan birkaç ay sonra yeniden işten çıkarmalar yaşanmıştır.
TİS görüşmelerine bilinçli olarak yanaşmayan Çukobirlik yönetiminin amacı süreci alabildiğince uzatmaktı. İşçileri bıktırarak kendilerinin çıkmalarını hedefliyorlardı. Bunun sonucunda bazı işçiler çıkışlarını aldılar. İşten çıkarmalar karşısında ciddi bir tepki örgütlemeyen sendikanın pasif tutumu Çukobirlik yönetimini cesaretlendirdi. TİS görüşmelerinde sendikayı muhatap bile almadı.
Ancak, Çukobirlikte üretimin durması Çukobirlik yönetimini çok fazla ilgilendirmiyor. Üretimi düşürmeyi işverenin kendisi istiyor. Dolayısıyla işçiler, sıfır zam dayatmasına karşı sergiledikleri direngen tutumu özelleştirme saldırısına karşı da göstermek durumundadırlar.
Grev süresince grevin organizasyonunu yürütecek, grev kazanımla sonuçlanıncaya kadar etkin ve militan bir mücadele yürütecek grev komitesi acilen kurulmalıdır. Sürecin örgütlenmesi, EXSAda olduğu gibi, hiçbir biçimde sendika bürokratlarına bırakılmamalıdır. Çukobirlik işçisi bu konuda EXSA grevinin derslerinden sonuna kadar yararlanmalıdır.
Kula Mensucat işçileri iş akitlerini feshettiler...
Kazanmanın yolu direnmekten geçiyor!
Hak-İşe bağlı Öz İplik-İş Sendikasında örgütlü olan Kula Mensucat işçilerine aylardır maaş, ikramiye ve nemaları ödenmiyordu. Bunun üzerine 19 Şubat akşamı işten çıkan işçiler evlerine gitmeyip fabrika önünde bekleyerek direniş başlatmışlardı. Bu süreç içerisinde işverenin hiçbir adım atmaması üzerine yaklaşık 600 işçi iş akitlerini tek taraflı olarak feshetmişlerdi. Patron ilkinde akitlerin feshini kabul etmese de ikinci girişimde kabul etti. Araya giren bayram süresince de herhangi bir gelişmenin olmaması üzerine, 13 Mart Pazartesi günü fabrikada üretim tamamen durduruldu. (Bu arada patron yeni işçiler alarak Cumartesi gününden bu yana üretimi sürdürüyor.)
Pazartesi sabahı yüzlerce işçi hukuksal sürecin nasıl işlediğini, bundan sonra ne yapacaklarını öğrenmek için sendika binasında toplandılar. Sendika başkanı bir konuşma yaptı ve soruları yanıtladı. Kendilerinin işçilerin isteği üzerine hareket ettiklerini, sonuna kadar mücadele edeceklerini vurguladı. İş akitlerinin feshedilmesinin işçinin kendi tercihi olduğunu, işçilerin sendikanın önerdiği grev sürecini beklemek istemediğini söyledi. İşverenin işçilerle alay edip küçümsediğini, bu yüzden işçinin toplusözleşmeden doğan yasal grev sürecini bile bekleyecek sabrının kalmadığını, artık dönüşü olmayan bir yola girdiklerini, gemileri yaktıklarını söyledi. Bundan sonra açılan davaların sonuna kadar takip edileceğinin teminatını verdi.
Kula Mensucat işçisi şunu çok iyi bilmelidir ki, bu düzen nasıl sermaye sahiplerinin düzeniyse, yargısından polisine kadar herşey de sermaye sahiplerinin hizmetindedir. Fabrikanın ve sendikanın önüne otobüsler dolusu polis boşuna gelmiyor. Onların tek işi patronların mal ve can güvenliğini korumak, sömürücü düzeninin devamlılığını sağlamaktır. Yargının da aynı şekilde işlediğini unutmamak gerekir. Hakimlerin kararlarını, vicdanlarının sesiyle değil, cüzdanlarına giren dolarlarla verdiği unutulmamalıdır. Dolayısıyla, Kula Mensucat işçilerinin belki de yıllarca mahkeme kapılarında süründürülmeleri hiç de şaşırtıcı bir durum olmayacaktır.
İşçiler önderlik boşluğu nedeniyle kolay, kolay olduğu kadar da yanlış yolu seçmişlerdir. Haklarını alabilmek için en güçlü silahları olan grev yoluna başvurulmamıştır. Böylece yaptırım-pazarlık gücü kaybedilmiş ve patronun ekmeğine yağ sürülmüştür. İşveren şimdiden sefalet ücretleriyle birçok işçi alıp üretime geçmiştir. Sermayenin en ağır krizlerinde birini yaşıyor olması, işsizliğin had safhaya ulaşması düşünüldüğünde, sürecin işçiler tarafından daha sancılı yaşanması, kayıpların daha fazla olması kaçınılmazdır.
Patronun işçilere yönelik alaycı tutumuna, küçümseyip horlamasına gelince, ücretli kölelik düzeni yıkılıp işçi ve emekçilerin kendi düzeni kurulana dek, alınteriyle ve onuruyla çalışan onmilyonlarca işçi ve emekçi bir avuç asalak tarafından küçümsenmeye devam edecektir. Buna verilecek en iyi cevap, işçilerin kendi özgüçlerine dayanan birleşik örgütlü mücadelesidir.
Bir Kula Mensucat işçisiyle röportaj:
Ne yapılacak, ne gerekiyor, bilemiyoruz...
- Sürecinizi anlatır mısınız?
İşçi: Aylardır alamadığımız maaş ve ikramiyelerimiz, ayrıca bu ay verilmesi gereken bayram paralarımız, bayramdan önce ödenmedi. İşverenin hiçbir ödeme yapmaması üzerine Çarşamba günü saat 17ye kadar vakit tanıdık. Saat 17 oldu, ödeme yapılmadı. O gün ve ertesi gün yine fabrikaya geldik, bir şey yok. Bunun üzerine üretimi durdurduk.
Şu an sendika genel sekreteri tarafından sendikaya gelmemiz istendi. Herkes buraya geldi. Beş tane avukatımız da hazır. Avukatlar ne gerekiyorsa yapacak, haklarımız alınacaktır.
- İş akitlerinizi siz mi feshettiniz?
İşçi: İş akitlerini tek taraflı feshettik. İşverenin haberi var bundan. Bir sefer sunuldu, kabul etmedi. İkinci sefer tekrar sunuldu, kabul etmiş. Ben bu parayı ödeyemeyeceğim demiş.
- Bundan sonra ne yapmayı düşünüyorsunuz?
İşçi: Şu an bekliyoruz. Ne yapılacak, ne gerekiyor, bilemiyoruz. Şu ana kadar avukatlar da herhangi bir açıklama yapmadılar. İçerde görüşmeler devam ediyor.
|