Ümit Koşanın "Sessiz Ölüm" adını verdiği kitabı bir süre önce Belge Yayınları tarafından yayımlandı. Kitap "Tabutluklar, Beyin Yıkama ve Tecrit Hücreleri" alt başlığını taşıyor. Özellikle içinde bulunduğumuz dönemde yakıcılığını hissettiğimiz bir sorunu ortaya koyuyor.
Kitabın ayırdedici özelliği yalnızca hücre tipi cezaevi saldırısını ele alması değil, hücre tipi cezaevlerinin emperyalist ülkelerdeki uygulamasını işlemesidir. Elbette kitap tecridin ne olduğunu, hücrelerin şeklini, etkilerini ve amacını ifade ediyor. Fakat buna dair son süreçte çok şey yazılıp çizildiği için, bunun üzerinde durmayacağız.
Bu kısa ön açıklamadan sonra, kitabın ifade ettiği gerçekler üzerinden bazı saptamalar yapalım.
I.
Önce değişik kaynaklardan iki alıntı yapmak istiyoruz.
Birincisi; Herkes kendi yerinde bir gözetmen tarafından cepheden görüldüğü bir hücreye iyice kapatılmıştır; fakat yan duvarlar bu kapatılmış kişilerin kader arkadaşlarıyla temas kurmalarını engellemektedirler. Görülmekte ama görememektedir; bir bilginin nesnesidir, ama asla bir iletişim öznesi olamamaktadır. Odasının, merkezi kulenin karşısına yerleştirilmiş olması, eksensel bir görünürlüğü dayatmaktadır; halka binanın bölümlenmesi, bu birbirlerinden iyice ayrılmış hücrelere yanlamasına bir görünmezlik getirmektedir. İşte bu durum düzenin güvencesi olmaktadır... Gardiyanın bakış açısına göre, kalabalığın yerine, sayılabilir ve denetlenebilir bir çoğulluk geçmiştir. Kapalı tutulanların bakış açısından ise kapalı kapılar ve bakışlar altındaki bir yalnızlık geçmiştir. (M. Foulcault, Hapishanenin Doğuşu, İmge Kitabevi)
Burada Jeremy Benthamın 1787de tasarladığı Panopticon ya da denetim evi (Inceptinon Hause) anlatılmaktadır.
İkinci alıntı: Mahkum F tipinde yemeğini yalnız hücresinde yer, konuşacak kimsesi yoktur, görevlilere diklenerek bakamaz, çünkü göz önünde görevli yoktur, özel havalandırmasında başka koğuşun personeline sesini duyuramaz. Bir bakıma, mekan, fiziksel çevre, yasaları koyar ve acımasızca uygular. İktidarın uygulayıcıları yüzlerine özellikle gözlerine bakılmaması gereken gardiyanlar değildir artık, iktidarın uygulayıcısı kişilerden çok, mahkumun kapatıldığı, cezaevi aygıtıdır. Yasaları, mahkumun insan ilişkilerini sonlandıran fiziksel çevre uygulamaktadır. (Prof. Dr. Cem Kaptanoğlu, Panopticondan F tipine tecrit, Arredamento Mimarlık dergisi, Ağustos sayısı)
Farklı yerlerden yaptığımız bu alıntılar gösteriyor ki, Panopticon, F tipi, ölü bölümler, tabutluklar, vb., ne şekilde adlandırılırsa adlandırılsın, aynı amaca hizmet etmektedir: Tecrit. 1787den bu yana şekilleri, teknolojiden yararlanma düzeyleri farklılaşsa da, hedef aynıdır. Benthamın "zihnin zihin üzerinde, bugüne değin benzeri görülmedik bir güç elde etmesinin bir yolu" tanımlaması ile tretman ya da ıslahı aynı şeyleri anlatmaktadır.
II.
Hücre tipi cezaevlerinin yaratıcıları ve ilk uygulayıcıları emperyalistlerdir. Ü. Koşanın kitabı bunu örnekleriyle ortaya koyuyor. Birkaç isim bu gerçekliğin anlaşılabilmesi için yeterli olacaktır: Dr. Edgar Schein, Profesör Jan Gross, Camera Silens...
Dr. Schein kariyerini, 1950li yıllarda Kore cezaevlerinde tutsaklar üzerinde, asker psikolog olarak ABD donanmasında yapmış ve 50li yılların sonunda burada edindiği deneyimleri ABD Hava Kuvvetleri ve CİAnın araştırma projelerinde uygulamıştır... 60lı yılların başlarında ise Beyin Yıkama Özel Varyantları üzerine çalışmasını tamamladı ve Kennedy hükümetinin cezaevleriyle ilgili reform politikasına geliştirdiği 24 maddelik özel programıyla katkıda bulundu. Tecrit ve hücre uygulaması sözkonusu olduğunda, Dr. Scheinın bu 24 maddelik özel programının temel önemde bir yeri olduğunu hatırlatalım.
Beyin yıkama araştırmalarının yürütüldüğü klinikler ve enstitüler ABD için nasıl bir anlam taşıyorsa, Camera Silens de, tecrit tekniklerinin geliştirildiği bir mekan olma özelliği taşıması anlamında Almanya için aynı önemdedir. Yürütülen deneyler sadece Almanyadaki tutsaklar açısından değil, aynı zamanda diğer ülkelerdeki politik tutsakların tutsaklık koşullarını da belirleyen bir öneme sahiptir. Çünkü Almanya, geliştirdiği tecrit tekniklerini ihraç ederek, tecridin uluslararası boyutta kurumlaşmasına ABD kadar destek sunmuş ve sunmaktadır. Bölümün başında (Camera Silens ya da Özel Araştırma Bölümü 115) 60lı yıllarda Pragda Sosyal Tecridin Etkileri ve Duyumsal Algıların Sınırlandırılması üzerine sayısız deneyler yürüten Profesör Jan Gross adında bir bilim adamı bulunmaktaydı.
Tecrit Almanyada daha çok RAF tutsakları üzerinde uygulanmıştır. Amerikada ise Marion Tabutluğu kullanılmıştır. İllinois eyaletinde inşa edilen Marion Yüksek Güvenlik Cezaevine ait tasarı, 1961 yılında yapılan Beyin Yıkama Konferansından çıkmıştır. Tutsakların direnişleri sonucunda Marionun kapatılmasına karar verilmesine karşın ... Marion Cezaevi bir model olarak kalmış ve diğer eyaletlerde inşa edilen cezaevlerinde, burada elde edilen deneylerden yararlanmıştır.
III.
Kitap dikkatle okunduğunda görülecektir ki, emperyalistlerin hücreleri yaşama geçirmesi süreci ile ülkemizde yaşananlar şaşırtıcı benzerlikler taşımaktadır. Birkaç örnek:
Alman devleti tecrit uygulamasının yasal temelini düzlemek amacıyla Anti-Terör Yasasını çıkarmıştır. Bu, Dr. Scheinin Beyin Yıkama ve Tecrit Programının daha da geliştirilmiş bir biçimidir. Aynı şekilde, Türkiyede Terörle Mücadele Yasasının 16. Maddesi de tecridi öngörmektedir.
... görevliler görüş esnasında göze çarpan her davranışı ve ifadeyi tutanağa geçirmekte ve bu bilgiler sonradan bilgisayarlara kaydedilmektedir. Toplanan bilgiler, tutsakta duygusal dalgalanmalar yaratmak amacıyla kullanılmaktadır.
F tiplerinde de yapılmak istenenlerden birinin görüşmelerin kaydedilmesi olduğu ifade edilmektedir.
Tutsaklarla mektuplaşanlar yoğun baskılara maruz kalmış, haklarında terörist bir örgütü desteklemekten davalar açılmıştır.
Özellikle son süreçte cezaevi mektuplarının üzerinin çizilerek haberleşme özgürlüğü kaba bir tarzda engellenmektedir. Yıllardır cezaevleri ziyaretleri sonrası yaşanan gözaltılara ise bir süredir ziyarete gidenlerin terörle mücadele şubelerine çağrılması uygulaması eklenmiştir.
... tutsakları savunan avukatların... evlerinde ve bürolarında aramalar yapılmış, savunma dosyalarına el konulmuş... örgüt üyesi oldukları... tutsakların avukatı seçmesi dahi birçok kere engellenmiş...
F tipi cezaevlerinin yasal alt yapısını döşemeyi amaçlayan Üçlü Protokol, avukatların elle aranmasını ve evraklarına el konulabilmesini öngörmektedir. Ayrıca yukarıda saydıklarımız, hiç de yabancısı olmadığımız uygulamalardır.
... açlık grevlerinin RAFın bir eylemi olduğu... tutsakların zorla beslenmesi...
Son günlerde ölüm oruçlarını doktor müdahalesiyle önlemeye ilişkin tartışmaları hatırlatmak yeterlidir.