ARSIVANA SAYFA
 
16 Aralık '00
SAYI: 47
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan
İlerici ve devrimci güçler tarihi bir sorumlulukla yüzyüzeler
Kanlı operasyona karşı devrimci direniş!
Faşizmi döktüğü kanda boğacağız!
Faşist terör örgütünün “isyan” provası
EP sözcüleri devrimci tutsakları mücadeleyi bırakmaya çağırdılar
İlerici sendikacılardan Ölüm Orucu’na destek eylemi
Antalya’da F tipi protestoları yaygınlaşıyor
Ölüm Orucu’nu destekleme etkinliklerinden notlar
Hücre karşıtı muhalefet güçleniyor
İzmir’de hücre karşıtı eylemler
Kirli dilini direnişimizden uzak tut!
Yaşamın her alandan hücreleştirilmesi!
Hükümetin af gündemi ve Ölüm Orucu direnişi
TELEKOM özelleştirmesi ve birleşik mücadelenin büyüyen olanakları
Zaferi biz kazanacağız!
Gençlik Ölüm Orucu’nu desteklemek için alanlarda!
Ölüm Orucu direnişi ateşini harlayalım!
Planlı, programlı ve hedefli bir mücadele hattı ve talepler
Devrimci disiplin ve kurallı yaşam üzerine
Ölüm Orucu ile dayanışma faaliyetimiz güçlendirilerek sürüyor
Devrimci direniş ruhuna bin selam!
Devrimci kimliği teslim almayı başaramayacaklar!
ABD emperyalizmi yeniden Vietnam’da
İngiliz İşçi Partisi: İhanetin 100 yılı
“Direnişin arındıran ve güçlendiren temiz havası sarmış tüm benliğimizi”
Yaşananlardan öğrenmek
İktidar hapishanelerde ne yapmak ister?
F tipi emperyalizmin bir saldırısıdır
Hücre karşıtı faaliyetlerimiz
Mücadele Postası
 



 
 
"İstanbul’dan genç bir komünist"e...

“Direnişin arındıran ve güçlendiren temiz havası sarmış tüm benliğimizi...”


Sevgili genç yoldaşım;
Son günlerde aldığım gönderiler içinde, beni en fazla etkileyenlerden biri de senin mektubun oldu. İçinde bulunduğun duygu yoğunluğunu anlayabiliyor, bunun bir doğallığı olduğunu da düşünüyorum.

Devrimi, gelecek düşünü, komünizmi her koşulda savunduk bizler. Ama bugünkü savunu, tek silahımız olan bedenlerimizin ateşlenmesi üzerinden yapılıyor. Hedefimiz çok net ve açık. ........... ......... kararlılığımız herkes tarafından görülür durumda artık.

Sana yaşadıklarımı anlatmaya çalışacağım. Bunda ne kadar başarılı olacağımı bilemiyorum ama. Kendimi hiç bu kadar güçlü hissetmemiştim, hiç bu kadar kendimden emin, kafası açık... Parti, gerçekten de "o ne büyük bir sevda"! Hiçbir şey ondan önce, ondan ileri olamaz diye düşünüyorum. Tanıştığımdan bu yana, ona olan bağlılığım hep büyüdü ve ölümün üzerine tereddütsüz yürüme gücünü kazandırdı bana. Bu açıdan kendimi hep şanslı gördüm.

Sevgili yoldaş, direnişimiz daha şimdiden karşı-devrimin acizleşmesine yolaçtı bile. Kimi zaman tehditle, kimi zaman reform temelindeki liberal iyileştirme taktikleriyle, kafa karıştırmaya, gelişen kitle desteğinin önünü almaya çalışıyor ....., en azından toplumun geri kesimlerine dönük düşünüyor bunu. Tabii, sen de farkındasındır ki, bunların hepsi direnişimizin gücü karşısında hükümsüzdür. Bu soyut bir iddia da değil. Toplumun aydınlanmış ama bir o kadar ürkek/edilgen kesimini oluşturan sanatçı ve yazarların bile sanki kendine güveni geldi. Keza sendikalar öyle, kitle örgütleri yine öyle...

Sana bir gelişmeden bahsedeyim. Geçen gün Ankara Baro yönetiminden dört kişi geldi bizi görmeye. Baro yönetimini övdükten sonra, sözde, insanlığa hizmet için geldiklerini ve "bu işten vazgeçmemiz gerek"tiğini söylediler. Yürüttüğümüz tartışmalardan sonra biz de onlara şu çağrıda bulunduk. "İnsanlığa katkınız olacaksa, hareket noktanız F tiplerinin kapatılması olmalıdır" diye. Birbirimizi iyi anladığımızı söyledik. Gerçekten bir şeyler yapmak için samimi olanlarla-olmayanların daha belirgin olarak görüldüğü bir süreç bu. Birileri, tam bir tüccar kafasıyla hareket ederek pay toplamaya çalışıyorlar süreçten.

Diğer yandan aynı gün TTB’den bir grup doktor gelmişti. Onların Ölüm Orucu’nun kritik aşamadaki duruma ilişkin tutumları net. Müdahale edilmemesi gerektiği konusunda açık bir tutum almış bulunuyorlar. İnsanlık onuruna, meslek onuruna uygun davranmış oluyorlar.

Öte yandan, devrimci kimlik ve önderlik iddiasında olanların, gerçek konum ve kimliklerini de açığa çıkaran bir süreç bu. Yani direnişimiz, birçok bakımdan eğitici ve öğretici bir işleve sahip.

Habip ve Ümit yoldaşlar... partimizin .... direnme geleneğinin en ileri temsilcisi oldular ve bu yüzdendir ki ....... .......... Ümit yoldaşın "saldıralım..." sözü, bizim mücadelemizin parolası olmalı. Savunma konumunun, bugünün Türkiye’sinde bir şeyleri değiştirmek için yeterli olmadığı daha net görülür oldu. Bu nedenledir ki, SAG-ÖO direnişimizi saldırı ruhuyla ve net bir bilinç açıklığıyla başlattık. Direnişimizin gücü, tam da ......... konumundan ve zaferi kazanacağımıza olan inançtan geliyor.

Siz dışarıdaki yoldaşların, dostlarımızın, direnişimize güç vermek temelinde, olanca gücünüzle çalıştığınızdan en küçük bir kuşku duymuyorum. Öte yandan komünistlerin kararlı ve tok duruşu, ideolojik-politik netliği, önderlik konumunda, yaşamda görülmesine yolaçıyor. Bu yanıyla partimizin, süreçten politik kazanımla, daha da güçlenerek çıkacağından ise kuşku duymamak gerekiyor.

Sevgili yoldaş; duygu, düşünce yoğunluğu ve motivasyon yanıyla bambaşka bir düzeydir yaşanan. Direnişin arındıran ve güçlendiren temiz havası sarmış tüm benliğimizi. Bu yanıyla, zaferin politik olarak kazanılmasının ötesinde, çok ciddi kazanımlarla çıkacağımızı düşünüyorum bu süreçten. En azından kendi adıma bunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bunun aynı zamanda, direnişin "içeride", "dışarıda" tüm bileşenleri için geçerli olduğunu düşünüyorum. 26 Eylül Ulucanlar direnişi ve sonrası kazanımların daha da ötesinde, daha da güçlendiren bir süreç bu. Bugüne kadarki kararlılığımızın daha da gelişmesi ve güçlenmesini anlatıyor bu nitelik gelişme.

"Artık tereddütsüz öleceğiz!" Hiçbir güç bizi parti ve devrim davasından koparmaya yetmeyecektir. "Biz hazırız, esnemektense kırılmayı tercih ediyoruz, bayrağımıza asla leke sürdürmeyeceğiz!.."

Öleceğiz, ama asla hücrelere girmeyeceğiz!

Sevgili yoldaş, bu mektup, burada kelimelerle noktalanmış olsa da bizim sevgimiz ve birbirimize bağlılığımız hep sürecek. Bu yanıyla bu mektup hiç bitmeyecek. Çünkü bizler, aynı ideal için yürekleri bir atan, aynı dava için tereddütsüzce ölümü kucaklayan Habip ve Ümit’in yoldaşlarıyız. Sevgimiz o yanıyla sınırsız, noktasız...

Direnişimizin ve zaferimizin coşkusuyla kucaklıyor, kollektifin bir parçası olarak çarpan yüreğinden öpüyorum seni.

Hatice Yürekli/Ulucanlar Zindanı
(TKİP davası Ölüm Orucu direnişçisi)

Not: (...) boşluk olarak bırakılan yerler ,cezaevi idaresi tarafından okunmayacak şekilde çizilmiştir.





“Hep güneşe dönük yaşadın ve bunun gereklerini her zaman yerine getirdin. Dışarıda, içeride, işkencehanelerde...”


Ölüm Oruçcusu Hatice Yürekli’ye


Merhaba yoldaş,

Ben aydınlık ve özgürlük delisiyim
varsın hainleri gizlesinler soğuk bir taş altında
Dürüst yaşadım ben, karşılığında
Yüzü doğan güneşe dönük öleceğim

Mektubuma Jose Marti’nin bu dizeleriyle başlamak istedim. Evet sen, dürüst yaşadın. Çünkü başından beri, ezilenlerin kurtuluşunun barbarlık düzeninin yerlebir edilmesiyle, bunun da örgütlü mücadeleyle mümkün olacağı bilinciyle hareket ettin. Bu bilinçle, her seferinde düşmanın en azgın saldırılarına yiğitçe direndin. Bu bilinçle, tasfiyecilerin, çeşitli bahaneleri kendine ilke edinmiş devrim kaçkınlarının yalpalayarak döküldüğü bir evrede, sen örgütün değerlerini, ideolojisini sahiplendin. Bu, öyle duygusallıktan gelen bir sahiplenme değildi. Bu ideolojinin gerçek anlamda bilince çıkarılmasıydı. Ümit yoldaşın dediği gibi, ideolojinin bilimsel sosyalizmle bütünleştirilmesiydi.

Bu satırları sana, SAG ve ÖO’daki diğer yoldaşlar ve siper yoldaşlara imrenme duygusuyla yazıyorum. Başlangıçta, ölüm orucuna başlaman, hele ki ilk grupta olman yüreğime bir acı saplamıştı. Ama şimdi senin yerinde olmamanın verdiği bir burukluk var. Hep güneşe dönük yaşadın ve bunun gereklerini her zaman yerine getirdin. Dışarıda, içeride, işkencehanelerde. Şimdi de partili olma onurunun en üst düzeyini yaşıyorsun. Seninle gurur duyuyorum, seni tanıdığım için kendimi şanslı sayıyorum.

Neye üzülüyorum biliyor musun? Kısa da olsa birlikte olduğumuz dönemi iyi değerlendiremedim. Bu içimde hep bir yara olarak kalacak. Yine de ayrılmadan birkaç hafta önce, birbirimizi anlamış ve bu haftaları iyi değerlendirmiş olmak, biraz olsun hafifletiyor bu yarayı. “Haydi bir şeyler okuyalım” dediğinde nasıl sıkılırdım. Çünkü ben, tekil yaşamaya alışmıştım. Çünkü kollektif yaşamanın, paylaşmanın, bu paylaşımlarda ileriye çıkışlar yakalamanın tadının henüz farkında değildim. Birlikte aldığımız kırmızı sandalye ile beni otobüse bindirmen. İnatçı midye kabuklarını açmaya çalışmamız ve kahkahalarımız. Senin o güzel gülüşün. Konserinde, herşeyi burjuva demokrasisine indirgeyen konuşmasıyla Sadık Gürbüz’e kızmamız. Hasta olduğum halde, iştahımdan birşey kaybetmemem ve yaptığın çorbayı hiç itirazsız yemem, daha da istemem karşısında, senin hayret dolu bakışların. Sen sevdiğin için, mor rengin bendeki özel yeri. Çok sevdiğim bir kişinin söylediği gibi, “paylaşımın sınırı yoktur.” Gerçekten de öyle. Önemli olan, yakalanan birlikteliğin dantel gibi işlenerek, paylaşımları bir üst boyuta sıçratmak.

Evet yoldaş, sosyalist cumhuriyetin başkenti olduğunda birlikte selamlayacağız İstanbul’u. Ve yaşanılan bütün acıları, sosyalizm inşasında sevince dönüştüreceğiz. Sevince dönüştüreceğiz bütün yaşamı...

Seni, zafere olan sarsılmaz inancımla ve özlemle kucaklıyorum.

Bir petro-kimya işçisi