Devrimci tutsakların yaşamın hücreleştirilmesine karşı başlattıkları büyük direniş 53. gününde. Sermaye iktidarının ve medyanın yoğun çarpıtma ve karalama kampanyalarına rağmen Ölüm Orucu haklılığını ve meşruluğunu ispatladı. Adalet Bakanı büyük bir basınç altında devlet adına nasıl bir açıklama yapacağı konusunda şaşırmış durumda. Kent kent, sokak sokak tepkiler çoğalıyor. Antalya da son bir hafta içinde, geç kalınsa da, çeşitli eylemlerle bu çığlıkta bir ses oldu.
Hücre Karşıtı Platform olarak sürdürülen yoğun çabalar 5 Aralıkta sonuç verdi. 5 Aralıkta tutsak aileleri Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Antalya şubesinde 5 günlük dönüşümlü açlık grevine başladılar. Açlık grevi kararını derneğin yönetim kurulunun alması ve bizzat açlık grevine katılmaları anlamlıydı. Çok geçmeden Antalyadaki duyarlı insanlar ziyaretlerle biraraya gelmeye başladılar. Diğer demokratik kurumlarla birlikte sokak eylemlerini zorlamak için Hücre Karşıtı Platform olarak Antalya Demokrasi Paltformunda yer alındı.
7 Aralık günü ÖDP İl Örgütü, Kışlahan Oteli önünde bir basın açıklaması yaptı. Açıklamaya Kızıl Bayrak okurları olarak biz de katıldık. Az sayıda kitlenin bulunduğu ve polisin yoğun önlem aldığı eylemde Devrimci tutsaklar onurumuzdur!, Zindanlar boşalsın, çetelere yer kalsın!, Hücreler ölümdür, girmeyeceğiz! sloganları atıldı. İlerleyen günlerde TUHAY-DERli aileler de HADEP il binasında açlık grevi başlattılar.
Antalya Demokrasi Platformunu aldığı kararla 10 Aralıkta Adalet Bakanlığına faks çekme eylemi gerçekleştirildi. Güllük Postanesi önüne açlık grevindeki analarımız ve yoğun bir kitle gücüyle gittiğimizde, polisin saldırıya kararlı olduğunu gördük. Faksların çekileceği saatte kitlenin sayısı giderek çoğaldı. PTT içine gruplar halinde faks çekmeye girilirken, dışardaki kitle zılgıtlar ve alkışlarla F tipini protesto ediyordu. Polisin kitleyi çembere almasına rağmen, yeni gelen herkes kitleyle kucaklaşıp PTT kapısına yaklaşarak kararlılığını gösteriyordu. Bu kararlılığı gören polis geri çekilmek zorunda kaldı. Faks eylemi bitirildiğinde sessizce dağılma uyarılarına rağmen kitle, F tipi ölümdür, girmeyeceğiz!, Devrimci tutsaklar onurumuzdur!, Yaşasın Ölüm Orucu Direnişimiz! sloganlarını coşkuyla atarak dağıldı.
10 Aralık aynı zamanda, PSAKD yönetiminin aldığı karar gereği, dönüşümlü açlık grevinin bitiriliş günüydü. Açlık grevi ÖDP İl Örgütündeki açlık greviyle birleştirilip burada devam edecekti. Pir Sultan Abdal Kültür Derneğinden coşkuyla ayrılınmalıydı. Hücre Karşıtı Platform olarak bu günde bir etkinlik organize ettik. Etkinliğe gelen kitleye eylemimizin nasıl devam edeceğini açıkladıktan sonra dinletimizi sunduk. Kitleyi motive etmeye yönelik hazırlanılan etkinlik amacına ulaştı denilebilir.
Aynı gün saat 16:00da ailelerle birlikte yapılan basın açıklamasıyla TAYAD ve TUYABlı ailelerin ÖDP binasında başlayan açlık grevi duyuruldu.
Devrimci tutsaklar onurumuzdur!
Yaşasın ölüm orucu direnişimiz!
Geçtiğimiz hafta Antalya Demokrasi Platformu'nun organize ettiği ve 350-400 kişilik bir kitlenin katıldığı faks çekme eylemi, F tipi protestosuna önemli bir ivme kazandırmıştı.
Ülke genelinde yakalanan eylemlilik havası, bu ivmenin yükseltilmesi yönünde kitleye belli bir güven verdi. Bunun üzerine Demokrasi Platformu biraraya gelerek faks çekme eylemini değerlendirdikten sonra neler yapılabileceğini tartıştı. Hücre Karşıtı Platform, HADEP, TUHAYDER, SİP, PSAKD, ÖDP, EMEP'in temsilci olarak, KESK'in ise gözlemci düzeyinde katıldığı toplantıda, bir dizi eylem kararları alındı.
Bu kararlar şunlardı:
1) 12 Aralık Salı gününden itibaren hergün saat 16:30'da, Kışlahan Oteli önünde direnişçilerin sağlık durumlarını bildiren bir basın açıklaması ve 20 dakika oturma eylemi yapılması,
2) Hergün saat 20:00'de her yerde siren sesi veren düdüklerin çalınması,
3) Oluşturulan 3 kişilik komisyonun basın ve medyada programlar yaparak kamuoyu oluşturması.
11 Aralık'ta açlık grevindeki analarla birlikte TV ve gazeteler gezildi ve bazı medya kuruluşları röportajlar yaparak yayınladı. Bu, bir gün sonraki eylem için olumlu bir gelişme oldu. 12 Aralık günü saat 12:00'de Antalya Sanatçılar Derneği'nde (ANSAN) yapılan F tipi gündemli basın açıklaması ve müzik dinletisinin ardından eylem çağrısı yapıldı. Demokratik kitle örgütlerine bu çağrı ulaştırıldı, ayrıca merkezi yerlere duyurular asıldı.
16: 30'da Kışlahan Oteli önüne analarla birlikte gelerek "F tipi cezaevleri kapatılsın!", "Hücreler ölümdür girmeyeceğiz!", "Yaşasın Ölüm Orucu Direnişimiz!" yazılı dövizlerimizi açtık. Polisin kitleyi çembere almaya çalışmasına karşı, "İçerde, dışarda hücreleri parçala!", "Hücreler ölümdür girmeyeceğiz!" sloganlarını haykırdık. Polis şefinin yasadışı eylem yapıyorsunuz uyarısına da alkışlarla cevap verdik. Güç kullanılarak dağıtılacağımız uyarısına rağmen basın açıklamasını okuyarak oturma eylemine geçtik.
Polis, çemberi iyice daraltıp basın mensuplarını çıkartarak kesinlikle saldıracağı sinyalini verdi. Bununla psikolojik bir baskı yapmayı amaçlıyor, bir yandan da sataşmalarda bulunuyorlardı. Polisin bu psikolojik baskı taktiğine oturma eylemini alkışlı, zılgıtlı, sloganlı bir protestoya çevirerek karşılık vermeyi düşündük. Ancak bu düşüncemiz, kitleye yönelik gerici telkinler yüzünden başarılamadı. Kararlılık gösterisi kolkola girilip sımsıkı kenetlenmekle sınırlı kaldı. Polisin çemberi bir süre sonra açmasıyla eylem bitirildi. En büyük eksikliğimiz eyleme yalnızca 50 kişinin katılması idi. Oysa 2 gün önce saat 20:00'de ÖDP'nin Cumhuriyet Meydanı'nda düzenlediği mumlu-meşaleli protestoya daha fazla insan katılmıştı.
Ankara'da yaşanan çatışma görüntüleri ve sonrası sergilenen tutum ve arkasından 16: 30 Kışlahan önündeki eylem, siyasi anlayışlar için Antalya'da tam bir turnusol kağıdı işlevi gördü. Eylemden sonra yapılan Demokrasi Platformu toplantısında herkes kendi rengini ortaya koymak zorunda kaldı. Toplantıda her zaman olduğu gibi yarım saat Hücre Karşıtı Platformunun tüzel kişilik olmadığı, Demokrasi Platformu'na ancak tüzel kişiliği olan kurumların girebileceği tartışma konusu yapıldı. Fakat bu konu çabuk geçildi.
Daha sonra ise, genel geçer söylemlerden sonra, Hücre Karşıtı Platform olarak konuyu somuta indirip sokağa çıkıp çıkmayacaklarını açıkça belirtmelerini istedik. ÖDP, merkezi olarak sokağa çıkmama kararı aldıklarını belirtti. KESK Şubeler Platformu, tabanını tamamen politik bir mecrada yürüyen bu eyleme getiremeyeceğini söyledi. Tabip Odası ve Baro da KESK'le aynı tutumdaydı. HADEP, kitlesinin güvenliği olmadığını gerekçe göstererek, ancak yönetici düzeyinde katılabileceğini açıkladı. SİP sokak yönünde görüş belirtti. PSAKD, merkezi kararları doğrultusunda şube olarak sokağa çıkmayacaklarını, ancak az sayıda kişisel katılım sağlayabileceklerini belirtti. TUHAYDER'in, Valiyi ve Emniyet Müdürü'nü ziyaret edip demokratik hakkımızı kullandırtmalarını isteyelim önerisi ise içler acısıydı. Bu noktadan sonra biz toplantıdan ayrıldık.
Devlet şiddetin dozunu arttırmış, vermek istediği gözdağını vermişti. "Demokrasi" mücadelesi yürütenler bu mesajı aldıktan yalnızca birkaç saat sonra hayata geçirmekte gecikmediler.
Sokağa nasıl çıkmayız, çıkamayız, çıkmamalıyız teorileri, eşine az rastlanır laf cambazlıklarıyla üretildi. Kendi aldıkları kararın bile arkasında durmayıp eyleme yalnızca temsili düzeyde katılım sağlayarak bunu zaten göstermişlerdi. Bu durumda size sormazlar mı sanıyorsunuz, sermayenin faşist diktatörlüğüne karşı nasıl "demokrasi" mücadelesi yürüteceksiniz diye? Dilekçe yazıp demokrasi bağışı mı isteyeceksiniz? Şu bir kez daha anlaşılmıştır ki, yalnızca "demokrasi" mücadelesi bile Türkiye'de bedel ödemeyi gerektiriyor. Bedel ödemekten korkanlar, kitlelerin yüreğine de bu korkuyu bulaştırıyorlar.
Hiç şüphe yok ki Ölüm Orucu Direnişimiz tarihin yapraklarına zafer olarak geçecek. Ve direnişin büyüklüğü ve meşruluğunu en geri noktalarda bile savunmaktan geri duranlar ise, aynı tarihin kara sayfalarında yerlerini alacaklar. Devrim davasının meşruluğu devletin her türlü saldırı ve karalama kampanyalarına ve her türden siyasi gericiliğe rağmen hep canlılığını koruyacaktır. Zira devrim davası meşru ve yenilmezdir!..
Devrimci tutsaklar onurumuzdur!
Onurumuzu çiğnetmeyeceğiz!