ARSIVANA SAYFA
 
16 Aralık '00
SAYI: 47
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan
İlerici ve devrimci güçler tarihi bir sorumlulukla yüzyüzeler
Kanlı operasyona karşı devrimci direniş!
Faşizmi döktüğü kanda boğacağız!
Faşist terör örgütünün “isyan” provası
EP sözcüleri devrimci tutsakları mücadeleyi bırakmaya çağırdılar
İlerici sendikacılardan Ölüm Orucu’na destek eylemi
Antalya’da F tipi protestoları yaygınlaşıyor
Ölüm Orucu’nu destekleme etkinliklerinden notlar
Hücre karşıtı muhalefet güçleniyor
İzmir’de hücre karşıtı eylemler
Kirli dilini direnişimizden uzak tut!
Yaşamın her alandan hücreleştirilmesi!
Hükümetin af gündemi ve Ölüm Orucu direnişi
TELEKOM özelleştirmesi ve birleşik mücadelenin büyüyen olanakları
Zaferi biz kazanacağız!
Gençlik Ölüm Orucu’nu desteklemek için alanlarda!
Ölüm Orucu direnişi ateşini harlayalım!
Planlı, programlı ve hedefli bir mücadele hattı ve talepler
Devrimci disiplin ve kurallı yaşam üzerine
Ölüm Orucu ile dayanışma faaliyetimiz güçlendirilerek sürüyor
Devrimci direniş ruhuna bin selam!
Devrimci kimliği teslim almayı başaramayacaklar!
ABD emperyalizmi yeniden Vietnam’da
İngiliz İşçi Partisi: İhanetin 100 yılı
“Direnişin arındıran ve güçlendiren temiz havası sarmış tüm benliğimizi”
Yaşananlardan öğrenmek
İktidar hapishanelerde ne yapmak ister?
F tipi emperyalizmin bir saldırısıdır
Hücre karşıtı faaliyetlerimiz
Mücadele Postası
 



 
 
Yaşamın her alanda hücreleştirilmesi


D. Ceren


İMF saldırı paketlerinin tavizsiz uygulanmasıyla yoksulluk, işsizlik her geçen gün artmakta, sefalet daha da koyulaşmaktadır. İşçilere, emekçilere, öğrencilere, aydınlara, yoksul köylüye saldırıların olmadığı bir gün geçmemektedir. İşçi sınıfının ve emekçi kesimin kanını emerek, sömürü cehennemi haline getirdikleri ülkeyi baskıyla, zorbalıkla, terörle, hakların gaspıyla tam bir hapishaneye çevirmişlerdir. Kirli ve kanlı icraatları ile ayakta tutmaya çalışıyorlar, çürüyen ve yıkılmayı bekleyen faşist düzenlerini.

Bu yüzden de çok kapsamlı ve bütünlüklü bir saldırıya geçmişlerdir. Bu saldırılarını daha rahat ve pürüzsüz uygulayabilmek için de en başta toplumsal muhalefeti bastırmakla işe başlıyorlar. Saldırılara karşı gelişebilecek olan mücadelede öne çıkan unsurlara boyun eğdirerek, olmazsa yokederek, işçi sınıfı ve onun mücadelesini teslim almaya çalışıyorlar.


F tipleri İMF paketinin tamamlayıcısıdır

Devrimci tutsakları kişiliksizleştirerek teslim alma politikasının ürünü olan F tipi cezaevleri, yani hücreler, yalnızca devrimci tutsaklara yönelik gibi gözüküyorken, gerçekte ve işin özünde işçi sınıfını ve emekçileri hedef alan kapsamlı bir saldırıdır. İMF ve sermayenin sosyal yıkım paketlerinin bir parçasıdır. Cezaevlerindeki devrimci tutsaklara yapılan her türlü saldırı sınıfa yönelik saldırı politikasından bağımsız değildir.

Devrimci tutsakları hücrelere koymak isteyen sermaye iktidarı, özelleştirme, sigortasızlaştırma, sendikasızlaştırma, esnek üretim, taşeronlaştırma, düşük ücretler, paralı eğitim, paralı sağlık, mezarda emeklilik gibi saldırılarla, dışarıda da işçi sınıfının ve emekçi kesimin yaşamını hücreleştirmektedir. İşyerinde, sokakta, okulda etrafımızın her yönüyle hücrelerle çevrildiğini, hücre saldırısının salt devrimci tutsaklarla olmadığını görebilmekteyiz. Kafamızı kaldırıp baktığımız andan itibaren sermayenin kanlı hücre duvarları ile etrafımız sarılmış ve kölelik zincirleri ile bu duvarlara prangalanmış olduğumuzu görürüz.

İçerideki devrimci tutsaklar, sermaye devletinin azgın saldırılarına, İMF paketlerine, sermayenin kölelik zincirlerine karşı oldukları; insanca yaşanacak, baskının, sömürünün olmadığı bir dünya istedikleri için cezaevlerine konulmuşlardır. Onlar sınıfın öncü ve bilinçli kesimi oldukları için, özel hedef olarak seçilerek katledilmeye, katledilemeyenler ise hücrelere konularak yokedilmeye, teslim alınmaya çalışılmaktadır. Sermaye düzeni devrimci tutsakları hücrelerle teslim almaya çalışırken, dışarıda işçi sınıfına sosyal yıkım paketleri ile sefalet içinde yaşam koşulları dayatarak teslim almaya çalışmaktadır.


F tipinin işyeri noktasındaki anlamı:
Yaşamın hücreleştirilmesi

İşçiler, emekçiler sermayenin saldırı politikaları ile açlığa ve yoksulluğa mahkum edilirken, bir de işyerlerinde insanlık dışı, onuru ve kişiliği ayaklar altına alan, kölece çalışma koşullarıyla yüzyüzedirler. Devrimci tutsaklar gibi 8 m2’lik hücreler içine konulmuyoruz, ama dayatılan koşullarla ondan daha da dar bir dünyada yaşama mahkum ediliyoruz. Ülke ve yaşamımız tam bir hapishaneye çevrilmiş.

Kimi zaman hücre, işyerinde tam bir kışla disiplini olarak çıkıyor karşımıza. Kimi zaman da işçileri kişiliksizleştirme, bastırma, susturma politikasının bir ürünü olarak insanca yaşama koşullarının gaspedilmesiyle çıkıyor karşımıza. Cezaevlerindeki devrimci tutsaklar hücrelerde, personel kontrol odasında sürekli izlenip, kontrol altında tutulmaya çalışılırken, işçiler ise patronun odasından çalışma yerine konulan kameralarla sürekli izlenmekte, denetlenmektedir. Hücreye çevrilmiştir çalışma bantları. Yanındaki işçi arkadaşınla sohbet etmen, gülmen, sağa sola bakman, ayağa kalkman, oturman yasak. Her anın, her dakikan patronun aşağılamasına ve küfürlü hakaretlerine maruz kalmakla geçer.

Özelleştirmeler sonucu işten atılma, sendikasız, sigortasız, düşük ücretle günde 12-13 saate varan çalışma koşullarına maruz bırakılman olarak çıkar karşımıza hücreler. Kimi zaman 11-12 yaşındaki bedenlerimizin vahşice sömürülmesi, makineler arasında ellerimizin, ayaklarımızın parçalanması, ya da ölüm olarak alırız payımızı hücrelerden.

Mesai bitiminden sonra da sermayenin hücre duvarları hala sarar etrafımızı. Aldığımız sefalet ücretinden dolayı çocuklarımız aç yatarlar geceleri, gündüzleri sömürüldüğümüz yetmezmiş gibi. Akşamları ailemize, eşimize ve çocuklarımıza ekmek götürememenin acısını hissederiz yüreklerimizde. Çocuğumuza okulun kapısı kapatılmıştır. Onu okutamamanın, cılız bedeninin sömürü çarkının içerisine itilmesinin acısını hissederiz yüreğimizin derinliklerinde.

Sosyal ve kültürel yaşantımız hiç olmamıştır zaten. Kahve köşelerinde oturmaktan başka bir alternatif yoktur hücre duvarlarının içerisinde. Bize layık olanları bu duvar içerisine sıkıştırmıştır kan emici sömürü düzeni.


Hücreleri mücadele ile parçalayabiliriz

İçeride ve dışarıda hücreleri parçalamadığımız sürece sorunlarımız katmerleşerek devam edecektir. Sermaye bize yaşamımızın her alanından saldırıyor. F tipleri devrimci tutsaklarla sınırlı olmayan bir saldırı olduğu için, bu saldırıyı taleplerimiz doğrultusunda işyerimizden yükselteceğimiz mücadele ile püskürtebiliriz ancak.

Sorunlarımıza karşı verdiğimiz mücadelede, "Hücrelere Hayır Platformları" şeklinde en geniş işçi kesimini içine katacak bir hareketlenmeyi yaratmak işyerlerinde ertelenemez bir görevdir. Ekonomik ve sosyal haklarımız için mücadeleyi hücreleri parçalama ekseninde sürdürmek, gündeme bu saldırıyı genel olarak püskürtme mücadelesi ile yaklaşmak zorundayız.





Kapitalizm ve engelliler


Birleşmiş Milletler her yılın 3 Aralık gününü “Dünya Özürlüler Günü” olarak ilan etmiştir. Bu takvimden dolayı devletin resmi kurumları bir günlüğüne “özürlü yurttaşlar”ı hatırlarlar. Bugün de yasak savma türünden nutuklara ve timsah gözyaşlarına tanık oluruz. Ertesi gün resmi düzen çevrelerinin “özürlü” demeyi tercih ettiği engelli insanlar sorunlarıyla yaşamaya devam ederler.

Kamuoyunda pek gündeme gelmeyen yaşamın kıyısında hayatını devam ettirmeye zorlanan engellilerin sayısının insanı dehşete düşürecek oranda olmasıdır. Türkiye’de her yüz kişinin on ikisi engellidir. Yüzde onikilik bu oran yedi milyon kişiye tekabül etmektedir. Üstelik bu rakam gerçek engelli sayısını yansıtmamaktadır. Herhangi bir fiziksel rahatsızlığı olmayan emekçilerin bile yaşamlarını sürdürmek için karşılaştıkları zorluklar gözönüne alındığında, engelli bir insanın yaşamını sürdürmesinin ne denli güç olduğu anlaşılabilir.

Yasalarda kimi göstermelik, günlük yaşamda karşılığı olmayan hükümler bulunmakla birlikte, bu hükümlerin uygulamada herhangi bir kıymeti harbiyesi yoktur. “Her yurttaş eğitim hakkından yararlanabilir”, “her işyeri engellilere yüzde üçlük kontenjan açmakla yükümlüdür” gibi yasa maddeleri olmakla beraber, engellilerin (görme, duyma, konuşma) eğitimden yararlanma şansına sahip olanların oranı yalnızca yüzde üçtür. Üretim, hizmet alanında istihdam edilme oranı ise sadece yüzde birdir. Bu örnekler de gösteriyor ki, yasalar sadece kağıt üstünde vardır.


Sermaye düzeni engelli insan üretiyor

Milyonlarca engellinin bir kısmı doğuştan, büyük bir kısmı ise sonradan engellidir. Sakatlanma nedenlerine baktığımızda, bunun doğrudan kapitalizmden kaynaklandığını görürüz. Gözünü kâr hırsı bürümüş burjuvazi, her yıl on binlerce işçinin iş kazası ve meslek hastalıkları sonucu sakat kalmasına sebep olmaktadır. Ayrıca işkence, yetersiz beslenme, sağlık hizmetlerinden yararlanamama, trafik kazaları vs. binlerce insanın sakatlanmasına neden olmaktadır.

Kârın değil insanın önem taşıdığı bir toplumda, somutta kâra ve sömürüye değil insanın maddi ve kültürel ihtiyaçlarını karşılamaya dayalı sosyalist bir toplumda, sakatlanma nedenleri asgariye indirilebilir ve zamanla tamamen ortadan kaldırılabilir. Ancak kapitalist sistem, diğer olumsuzluklarının yanında, engelli insan sayısını da hızla arttırmaktadır. İMF-TÜSİAD yıkım programının yaşama geçmesi durumunda, bu sürecin daha da genişleyerek hızlanacağını tahmin etmek zor olmasa gerek.


Kaynağı ortak olan sorunların çözümü de ortaktır

Bu yılın 3 Aralık öncesi süreci, işçi-emekçiler, devrimci tutsaklar ve gençlik hareketiyle sıcak bir döneme denk düştü. SAG ve ÖO Direnişi zindanlardan yükselirken, işçi sınıfı ve kamu emekçileri grev, miting ve değişik eylemlerle gündemdeler. Ayrıca tutsak yakınları ve hücre karşıtı platformlar da mücadeleyi yükseltmiş durumdalar. Bu hareketli ve sıcak atmosfer engellilerin en azından örgütlü olan kesimlerini etkilemiştir. 3 Aralık’ın hamasi nutuklarla geçiştirilmesini engellemek ve kendi sorunlarını toplumun gündemine sokmak amacıyla açlık grevleri, basın açıklamaları ve yürüyüşlerle seslerini duyurmaya çalıştılar. Özellikle “6 Nokta Körler Derneği”nin etkinlikleri düzenin kolluk kuvvetlerinin saldırılarına maruz kalmıştır. Bu, egemenlerin sesini yükselten engellilerden rahatsız olduklarının göstergesidir.

Ezici çoğunluğu emekçi olan engellilerin temel sorunları emekçilerin genel sorunlarından ayrı düşünülemez. Sorunların kaynağı, bizzat kapitalist sistemin kendisidir. Bütün politikalarını emperyalist tekeller ve yerli ortaklarının çıkarlarına endeksleyen bir düzenin, ne engellilerin, ne de emekçilerin sorunlarını çözmek gibi bir amacı olamaz. Tam tersine, bu sorunları, emekçileri işsizliğe, yoksulluğa mahkum ederek daha da büyütmektedir.

İşçi sınıfı ve emekçilerin kazanımları, ancak militan bir mücadeleyle elde edilebilir. Emekçilerin kazanımları olduğu oranda, bu engelliler açısından da bir kazanım anlamına gelecektir. Nitekim, proletaryanın köklü mücadele geleneğine sahip olduğu Avrupa ülkelerinde engellilerin de belli kazanımları (eğitim, araç-gereç ihtiyacı, istihdam vs.) olmuştur. Dolayısıyla engelli örgütlenmeleri toplumsal muhalefetin bir bileşeni haline gelebildiği oranda, içi sınıfı ve emekçi örgütleriyle dayanışmaya girip, bu örgütlerin dayanışma desteğini alma şansına sahip olacaktır.

İşçi ve emekçilerin sorunları bu düzende ne kadar çözüm bulabiliyorsa, bir anlamda engelli insanlar º§da o oranda sorunlarına çözüm bulabilecektir. Kapitalizm bu sorunları doğurup arttırdığına göre, gerçek çözüm sınıfsız, sömürüsüz bir toplumda mümkün olabilecektir ancak.


Parti Programı’nda engelliler sorunu

Parti Programı, “Türkiye Devrimi” başlıklı V. ana bölümün “Toplumsal Sorunlar” başlıklı alt bölümünde ve “Yardıma muhtaç kesimler” kapsamında engelliler konusunda şu yaklaşıma yer vermektedir:

6) Yardıma muhtaç kesimler: Yaşlılar, engelliler, kimsesiz çocuklar ve yardıma muhtaç öteki kesimler proletaryanın devrimci iktidarınca korunur. Ekonomik, sosyal ve kültürel tüm ihtiyaçları kamu fonlarından karşılanır. Engellilerin kendi yetenekleri ölçüsünde üretime ve toplum hayatına her alanda katılmaları için gerekli tüm önlemler alınır.” (TKİP Programı s. 40)

Parti Programı’nın “Acil Demokratik ve Sosyal İstemler” bölümünde ise “Bedensel ve zihinsel engellilere, yaşlılara, kimsesiz ve yetim çocuklara bakım ve yardım” için mücadele çağrısı yapılmaktadır. (Sf:48)