|
İzmir Hücre Karşıtı Platform:
Yaşamın hücreleştirilmesine ve
hücre tipi cezaevine hayır!
İzmir Hücre Karşıtı Platform, 17 Haziranda Bank-Sende yapılan basın toplantısıyla, kuruluşunu ilan etti. Platform adına aşağıdaki basın açıklamasını okuyan yazar-sendikacı Hacay Yılmaz; önümüzdeki günlerde kitlesel basın açıklamaları yapılacağını, el ilanları dağıtılacağını, sürece göre platformun sürekli hareket halinde olacağını belirtti.
|
13 milyon insanın işsiz olduğu, 4.5 milyon insanın kayıt dışı-sigortasız çalıştırıldığı, 26 milyon emekçinin 2000 yılına açlık sınırının altında girdiği, sokaklarında 200.000 kimsesiz çocuğun olduğu, Marmara depremi sonrası 91.367 kişinin çadırlarda yaşamak zorunda bırakıldığı, doğan her çocuğun 2300 dolar kamu borcu ve 140 milyon TL borç faizi ile yaşama merhaba dediği ülkemizde, ekonomik ve sosyal tıkanıklıkların, bunalımların giderilmesinde, işçi ve emekçileri sıkmak, sefalet ücretlerine mahkum etmek, kazanılmış haklarını gaspetmek çözüm olarak görülmektedir. İMF-Dünya Bankası patentli emperyalist politikaların taşeronluğuna soyunan ülke yönetimi, özelleştirme, sendikasızlaştırma, taşeronlaştırma, SSKnın tasfiyesi, sahte sendika yasası, uluslararası tahkim, zorunlu tasarrufların gaspı, mezarda emeklilik yasası, tarım reformu ile bu amaçlarını gerçekleştirmeye çalışmaktadır.
1980 yılında 1 kg ekmeğin 10 TL olduğu, 1999da 400.000 TLye yükseldiği ve 52 ülke arasında enflasyonda ikinci olan ülkemizde; devletin resmi açıklamalarına göre 4 kişilik bir ailenin geçim endeksi 460 milyon TL iken, asgari ücret 1 Temmuz 2000 tarihinden itibaren brüt 118.800.000 TL olarak belirlenmiştir. Yine KİTlerin 89-98 arası özelleştirilen 80 civarındaki işletmesinde işten atılma oranı yüzde 70-100 arasındadır. Bu sendikasızlaştırmayı da aynı oranda etkilemektedir. Eğitimde özelleştirme çabaları sonucu fırsat eşitliği ortadan kalkmış ve milyonlar eğitim olanağından mahrum kalmıştır. Burada yıllardır OHAL koşullarında eğitim almaya çalışan 35.000 ilkokul öğrencisinin 2000 yılında bölge okullarının çoğu kapalı olduğu için okula gidemediğine işaret etmek gerekiyor. (Diyarbakırda 368, Batmanda 170, Siirtte 25, Adıyamanda 450, Ağrıda 77, Vanda 900 okul kapalıdır ve sadece bu illerde 15.009 öğretmen açığı mevcuttur.)
Sağlıktaki özelleştirme ve SSKnın tasfiyesi, hasta ve ölülerin hastanelerde rehin tutulması ya da hastaların hastaneye dahi alınmaması demektir. Enerjide özelleştirme ile yaşanabilir çevrenin yok edilmesi-çevre kirliliği, mezarda emeklilik yasası-sosyal güvencenin yokedilmesi, kamu görevlileri sendika yasası-grev ve toplusözleşme hakkının yokedilmesi, tarım reformu-çiftçinin alım gücünün %45 oranında azalması, destekleme alım fiyatları ile küçük tarım üreticisinin yok olması ve kente göçe zorlanması demektir. Tüm bu uygulamalarla emekçileri, köylüleri teslim alma, sindirme, ezme, topluma korku salma, toplumu bir tür açık cezaevinde yaşatmak amacı ile tam da böylesi bir süreçte 14 adet F tipi cezaevi gündeme getirilmiş ve trilyonlarca ödenek ayrılmıştır. Hemen hemen her ile 8-10 cezaevi düşen ülkede toplam 70.000 tutuklu ve hükümlü bulunmaktadır. Bunun 12.000e yakını siyasi tutuklu ve hükümlülerdir.
Halen cezaevlerinde 2058 çocuk mahkum vardır. Çocukların %61i hırsızlık suçlaması ile cezaevindedir. 1987-1997 yılları arasında en yüksek suç artış oranı uyuşturucuda olmuştur. (1987de 1782 olan rakam, 1997de 5555e ulaşmıştır.) Ülkede uyuşturucu bağımlısı sayısı 2 milyona ulaşmıştır. Şimdi sormak gerekiyor? Enflasyonda dünya ikincisi olan, 13 milyon insanın işsiz olduğu, OHALin 15 yıldır sürdüğü, Güneydoğuda 3.500 köyün boşaltıldığı ve milyonların zorunlu göçe sürüklendiği, çarpık kentleşmenin hızla arttığı, gençlerin eğitim olanaklarının azaltıldığı, tarım reformu ve özelleştirme ile işsiz milyonların artacağı bu ülkede hırsızlık-uyuşturucu gibi suçların artmasında tek suç suçlu olarak cezaevlerine konulanlar mıdır? Yılda 1815 kişinin ağır yaşam koşulları nedeni ile intihara sürüklendiği, sistem eliyle kültürel, insani değerlerin erozyona uğratıldığı, psikologların deyimi ile insanlık kirlenmesinin yaşandığı ülkede suç insanlara adeta tepsi ile sunulmaktadır.
Yıllardır işkence, gözaltında kayıp, yargısız infaz, faili meçhullerle, insan hakları zanlısı durumuna gelen, demokratik, ekonomik taleplerin copla bastırıldığı, düşüncenin dört duvar arkasına konduğu ülkede; eğitime, sağlığa, emekçilere harcanmayan trilyonlar batık kredilere, (1999da 1 katrilyon) cezaevlerine harcanmaktadır. Bir tanesinin yapımı 8.5 trilyona ulaşan yüksek güvenlikli 14 adet F tipi cezaevlerine konulacak olanlar, terörle mücadele yasası kapsamındaki mahkumlardır. Bir tanesi 373 kapasiteli olan F tipi cezaevleri 1-3 kişilik hücrelerden oluşmaktadır. Avrupa standartlarında olacağı söylemi ile kamuoyuna benimsetilmeye çalışılan F tipi cezaevlerinin temel özelliği hücre tipi oluşu, tecriti, yalnızlaştırmayı, kimliksizleştirmeyi esas alarak sosyal dayanışmayı yok etmek, mahkumun ruhunu ve düşüncelerini unufak etmektir. Adalet Bakanlığı yapılan F tipi cezaevlerinde kültürel, bedensel ihtiyaçlar için açık hava spor sahası, salon, kütüphane bulunduğunu söylemektedir. Ancak İnsan Hakları İzleme Komitesinin 1999 Haziran ayında Soğanlık F tipi cezaevinde yaptığı incelemelerde, haftada bir kez yarım saat süreli akraba ziyareti dışında tutuklu ve hükümlülerin hücrelerinin dışındaki hiçbir kimseyle sosyal-görsel iletişim kurma olanağı olmadan günün 24 saati, haftanın 7 günü kilit altında olduğu ve tutukluların ağır tecrit altında bulundukları tespiti vardır. Yine Sincan F tipi cezaevini inceleyen TBMM Ulucanlar Komisyonu üyesi Prof. Mehmet Bekaroğlu binada ortak ve açık alanlara rastlamadıklarını beyan etmiştir. Burada amaçlananın tecrit olduğu iyice ortaya çıkmaktadır. Tecritin kronik duyarsızlık, bitkinlik, duygusal istikrarsızlık, dikkat toplama güçlüğü, zihinsel yeteneklerin gerilemesi gibi ağır etkileri olduğu bilinmektedir. Mimari akıl hocalığını ilk ABDnin yaptığı ve kullanıldığı, Almanya, İtalya, İngiltere gibi ülkelerde insan psikolojisinde ve bedeninde ağır hasarlara yolaçan hücre sisteminin F tipi adı ile toplumun tüm alanlarında hak gasplarının yaşandığı bir süreçte gündeme getirilmesini tesadüf olarak görmüyoruz. İnsanın toplumsal yanını yok etmeye yönelik olan hücrelerin diğer işlevi de topluma gözdağı vermek ve sindirmektir.
Cezaevlerinde yaşanan süresiz açlık grevleri, ölüm oruçları, tedavilerin yapılmaması sonucu ölümler, saldırılar, katliamlar hepimizce bilinmektedir. Hücre sistemi tüm bu sorunların çözümünden uzak yeni bir işkence, katliam olacaktır. Biz aşağıda imzası bulunan kurumlar tecrite, izolasyona, insanlık dışı hücre sistemine karşı duruşumuzu İzmir Hücre Karşıtı Platform adı altında kamuoyuna sunuyor ve oluşturduğumuz platformun desteklenmesini, konuya duyarlı olunmasını, tüm kişi ve kurumların üzerindeki sorumluluğu yerine getirmesini talep ediyoruz.
Yaşamın hücreleştirilmesine ve hücre tipi cezaevine hayır!
İzmir Hücre Karşıtı Platform
(İHD, DİSK/Limter-İş, Genel-İş 3 Nolu Şube, Bank-Sen, Nakliyat-İş, Türk-İş/Belediye-İş 2 Nolu Şube, Belediye-İş 4 Nolu Şube, Belediye-İş 6 Nolu Şube, TÜMTİS, KESK/Tüm Bel-Sen 2 Nolu Şube, SİP, DBP, Emek Kültür Merkezi, Mezopotamya Kültür Merkezi, Mart Ekin Sanat Evi, Yapı Sanat Evi, Pir Sultan Abdal Derneği, Öğrenci Dernekleri, Odak Dergisi, Özgür Gelecek Dergisi, Atılım Gazetesi, Alınterimiz Gazetesi, Devrimci Demokrasi Gazetesi, Kızıl Bayrak Gazetesi, Mücadele Birliği Dergisi, Devrimci Mücadele Dergisi, ÇHD İzmir Şubesi)
|