ARSIVANA SAYFA
 
24 Haziran '00
SAYI: 23
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan...
TİS'ler ve sınıfın sorumluluğu
Tarımda yıkım programı başladı
Tüm çalışanlara işgüvencesi!
TİS sürecinde mücadeleyi yükseltelim!
İşçi sınıfı yasakları çiğneyerek grev hakkını...
Belediyelerde grev hazırlığı
Sistemli ve disiplinli bir çalışmayla başardık
İEP'in derinleşen zaafiyeti
EXSA grevi büyük bir coşkuyla başladı
Adana'da sınıf çalışmasının güncel gerekleri
Yerel sınıf çalışmasında yüklenilmesi gereken halka
Norm kadro yönetmeliği
Hazırlık öğrencileri ve yazokulu süreci
Programda tarım ve köylü sorunu/1
Polis zihniyetli bürokratları başımızdan...
Devrimci tutsaklar onurumuzdur, onurumuzu...
Hücrelere girmeyeceğiz, direneceğiz!
Yaşamın hücreleştirilme sine ve...
ABD politikasının iflası
ABD'nin yeni dış politik açılımlarının arka planı
Opel'de binlerce işçinin iki günlük grevi
Komünist militanlardan parti programı üzerine...
Burjuva basından seçmeler
Mücadele Postası
 
Tüm başlıklar

 
 
Eğitimde özelleştirme yönetmelikleri, genelgeleri

Norm kadro yönetmeliği


Uğur Demir/Kamu emekçisi


Eğitimde özelleştirmeyi gerçekleştirmek amacıyla 1995 yılında eğitimde sözleşmeli öğretmen çalıştırmaya imkan tanıyan Milli Eğitim Personel Kanun Taslağı hazırlandı. O dönemde eğitim emekçileri ve diğer toplumsal muhalefet güçlerinden oluşan tepkiler sonucu yaşama geçirilemeyen bu taslak, bugün değişik adlar altında (genelgeler, yönetmeliklerle) madde madde uygulanmaya çalışılıyor.

Dün olduğu gibi bugün de amaç aynıdır. Amaç eğitimde özelleştirmeyi gerçekleştirmek. Bunun için önce, bütçeden eğitim harcamalarına ayrılan pay sürekli düşürüldü. Eğitim sistemi ekonomik sosyal yönden bir çıkmaza sokularak niteliksizleştirildi. Eğitim-öğretim parayla satılan bir metaya dönüştürüldü. Eğitimin içeriği tam anlamıyla egemen sermaye sınıfının çıkarına hizmet edecek bir araç haline getirildi. Kafalar, yürekler, bilinçler özelleştirilmeye çalışıldı. Eğitimin her devresinde “katkı payı” uygulaması-haraç sistemi yaygınlaştırılarak okulların kapısı işçi-emekçilerin çocuklarına kapatıldı. Öğretmenler birer tahsildar ve satıcı, öğrenci ve veliler alıcı; bilgi-bilim meta, okullar ise birer işletme haline dönüştürüldü. Eğitim araç ve gereçleri özelleştirildi. Uluslararası sermaye tekelleri ve yerli işbirlikçilerinin ihtiyaçları ve çıkarlarına uygun öğrenci-öğretmen kadrosu yaratılmaya çalışıldı. Eğitim emekçilerinin özlük hakları budandı. Yeterli personelden, eğitim araç-gereçlerinden yoksun okul ve kalabalık sınıflarla, “eğitimde fırsat eşitliği” ortadan kaldırıldı. Okul öncesi eğitimden üniversitelere kadar özel okullar açıldı ve devlet tarafından desteklendi. Kısacası özelleştirmeye zemin hazırlandı. Kuşkusuz ki bütün bu uygulamalar sermaye iktidarının bilinçli bir tercihi idi.

Bugün Norm Kadro Yönetmeliği (NKY) ile yapılmak istenen de özelleştirmenin önündeki engelleri kaldırmaktır. Zira NKY’i 1995’te hazırlanan Milli Eğitim Personel Taslağı’nın maddelerinden sadece bir tanesidir. Sözkonusu taslağın 5. Maddesi, Eğitimde İstihdam Şekilleri’ni içeriyor. “Eğitim, öğretim ve bununla ilgili yönetim ve denetim hizmetleri memur, sözleşmeli personel ve geçici personel eliyle yürütülür. Öğretmenlik hizmetlerinden sözleşmeli personel görevlendirilebilir.”, “Özellikle öğretmenlik hizmetlerinin sözleşmeli personel eliyle gördürülmesi esasına ülkenin şartları değerlendirilerek, ülke genelinde veya yörede aşamalı olarak geçilecektir.

Bu önceden hazırlanmış taslak bugün maddelere ayrılarak parça parça yaşama geçirilmeye çalışılıyor.

Sermaye Devleti NKY ile neyi amaçlıyor? Başlıca şunları: Eğitim emekçilerinin iş güvencesini yoketmek... Sözleşmeli personel çalıştırarak özelleştirmenin adımlarını atmak ve hızlandırmak... Örgütlenmeyi dağıtmak. Deneyimli öğretmenleri emekliliğe ve meslekten ayrılmaya zorlamak... Ve bütün sorunların nedeni eğitim emekçileriymiş gibi gösterip kendi suçlarını, sistemin kirli yüzünü örtmek.

Yönetmeliği biraz daha açacak olursak;

a-) NKY ile devlet, şu ana kadar oluşan ögretmen yetersizlikleri, belli bölgelerdeki ögretmen yığılması vb. gibi, kaynağı bizzat kendi sistemleri olan sorunların ve işlediği suçların cezasını eğitim emekçilerine ödetmeyi planlıyor. “NK fazlası öğretmenler önce koordinatör müdüre, eğitim bölgesi koordinatöre, daha sonra Ankara Milli Eğitim Müdürlüğü”nün emrine verilecektir. Dileyen ücretsiz izne ayrılacaktır. Yani öğretmen İzmir ilinde fazla gözüküyorsa, Ankara emrine atanabilecektir.

b-) NKY ile devlet, eğitimde özelleştirme politikasının önünü açmaya çalışmaktadır:

Eğitim, öğretim bununla ilgili yönetim ve denetim hizmetleri memur, sözleşmeli personel ve geçici personel eliyle yürtülür. Öğretmenlik hizmetlerinde sözleşmeli personel görevlendirilebilir.

c-) NKY ile devlet; kendisine yakın ayrıcalıklı şahısları korumak, kollamak istemekte ve kadrolaşma çabasını da unutmamaktadır. “Açık lise, yaygın eğitim, enstitü vb. okullar kapsam dışında bırakılarak bakanlık yetkisiyle belirlenir.

d-) NKY ile devlet; kimleri kendisine koruyucu seçtiğini, kimleri kendinden gördüğünü, kısacası kimin dost, kimin düşman olduğunu açıkça beyan etmektedir. “Kara Kuvvetleri Komutanlığı 9 Mayıs 2000 tarihinde bir yazı yazarak, Türk Silahlı Kuvvetleri’nde çalışan personelin öğretmen eşlerinin NKY’ne tabi olmadığını, bu kesimin atamalarının TSK ile MEB arasında 12 Kasım 1997 tarihinde imzalanan protokole bağlı olduğunu belirtti.

e-) NKY ile devlet, sözde hukuk devleti palavralarının ardından, hukuk tanımaz barbar kapitalist düzenin çıkarı için çalıştığına da bir kez daha imza atıyor. “Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınmaz”. Anayasa’nın 10. Madde’si güya böyle diyor!

f-) NKY ile devlet; aynı alanda çalışan emekçilere farklı uygulamalar getirerek, emekçileri kendi içinde bölmeye, düşmanı saklayarak dostu dosta kırdırtmaya çalışmaktadır.

g-) NKY ile devlet nice bedeller ödenerek kazanılmış hakları gaspederek emekçileri sindirmeye çalışmaktadır. Okul öncesi eğitimde görevli öğretmenlerin günlük çalışma süreleri (8 saat üzerine) 10 saate çıkarılmaktadır.

h-) NKY ile devlet; bu düzende köylülüğün de bir önemi olmadığını itiraf etmiş, kırsalı defterden sildiğini de beyan etmiştir. Öğrencisi 150’den az olan okullara müdür yetkili öğretmenler atanıyor, her türlü eğitim-öğretim hizmetini vermesi isteniyor. Bu okullara dal (branş) öğretmeni verilmiyor.

ı-) NKY ile devlet; ülkemizdeki engelli insanları aşağılayarak, onlara bu ülkenin insanı değilmiş gibi davranarak namussuzluğunu ve vicdansızlığını ortaya koyuyor. Özel eğitim okullarında (Görme, spastik vb.) 150 öğrenciye bir rehber öğretmen öngörüyor. Ancak birçok okul, 150 öğrenci barındırmadığından, rehber öğretmene gerek yokmuş gibi bir durum ortaya çıkıyor.

j-) NKY ile devlet; bilime, sanata, özgür beyinlere düşman olduğunu bir kez daha kanıtlıyor.

Resim, müzik, beden eğitimi vb. yeteneğe dayalı derslerde dokuz şubeye bir öğretmen vererek, yetenekleri köreltmeye ve 4.-5. sınıfları da bu kapsam dışında tutarak çocukları cezalandırmaya çalışmaktadır.

Norm Kadro Yönetmeliği’nin özü özeti budur.

NKY, sermaye düzeninin işçi emekçilere yönelik yürüttüğü genel saldırının sadece bir parçasıdır. Bu saldırıları püskürmenin yolu da parçayı bütünle ilişkilendirmekten geçer. Sermaye devletinin masalarında çözüm beklemek, veya kokart takarak basın açıklamaları yaparak bir sonuca ulaşmayı beklemek, kendi tarihini bilmemektir. Yüzyılları bulan sınıf mücadelesi bir kenara, kamu emekçilerinin 10 yıllık mücadele tarihi bile, saldırı genelgeleri ve yönetmeliklerinin nasıl yırtılıp çöplüğe (hakettiği yere) atılabileceğini ve mücadelede izlenmesi gereken yolu defalarca göstermiştir.

Eğitim emekçileri, ekonomik demokratik hak alma mücadelelerini diğer sınıf kardeşleriyle birleştirip, sınıfa karşı sınıf perspektifiyle düzene cepheden savaş açmadıkça saldırılar da devam edecektir. Bugün ortak hareket edebilmenin zemini mevcuttur. Bu, günlerce süren işçi direnişleriyle, farklı işkollarında örgütlü kamu emekçilerinin kitlesel basın açıklamalarıyla, kimi yerde saatlik-günlük iş bırakmalarla dışa vuruyor. Sorun bu gücü birleştirip doğru hedefe yöneltmede ve devamını getirme noktasında kendini gösteriyor.

İşçi-emekçi hareketi bugün İMF-TUSİAD patentli sömürü paketlerine karşı eylemli tepkilerini defalarca ortaya koydu, koyuyor. Ancak devrimci bir öncüyle buluşamaması birleşik bir militan tarzı ve hattı yakalamasını engelliyor. Hareketin politikleşememesi, toplumsal düzeyde bir etki göstermesini engelliyor. Sermaye iktidarının bütün hesapları da bunun üzerinedir. Sosyal yıkım programına karşı, işçi sınıfı ve emekçilerin öfkesini çeşitli biçimlerde ortaya koyacağını biliyor. Bu nedenle bütün planları, hareketi denetim altına tutmak üzerinedir. Bu oyunu bozalım. Bir avuç asalağın sevincini kursağında bırakmanın tam zamanıdır. Sınıfın birleşik militan mücadelesini yaratmak için görev başına.