- Kızıl Bayrak'tan
- Sınıf hareketinin güncel sorunları
- İşsizlik sigortası
- İMF memuru hükümet
- KESK
- Kamu emekçilerine ek zam
- "Norm Kadro Yönetmeliği"
- Enerji emekçileri iş bıraktı
- Sermaye medyası
- SASA grevi MHP'li...
- İEP 2. Temsilciler Kurulu
- İEP toplantısında yapılan konuşmalar
- İEP -sonuç ve kararlar-
- "Umut" operasyonu
- Tarıma dönük yıkım saldırısı
- Avrupa Ordusu
- F- Tipi cezaevlerine karşı
- İşkenceci devleti aklama operasyonu
- "Yeni Gündem"
- Bogaziçi Üniversitesi...
- Siyonizmin Lübnan yenilğisi
- Komünist militanlardan
- Nazım Hikmet
- Devrimin şairi
- Umut...
- Ülkeyi emekçiler için cehenneme



 
 
AGSK (Avrupa ordusu) ve emperyalist çekişmeler


A. S. Kızılkaya


Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği (AGSK) geçtiğimiz yıl Amerika’da yapılan NATO 50. yıl zirvesinden bu yana, ABD, AB ve Türkiye’nin gündeminde. Avrupa, Amerika’nın yönlendirmesinden kurtularak, kendi ordusuna sahip olmak istiyor. ABD ise, böyle bir durumda hegemonyasını korumadaki temelli dayanağını yitireceği için, mümkün olduğu ölçüde Avrupa ordusunu engellemeye, engelleyemezse kendi denetiminde oluşturulmasına çalışıyor.

Türk burjuvazisi ise verili durumda, ABD’nin AB içindeki “beşinci kolu” rolünü üstlenmiş bir uşak olarak, Avrupa ordusuna özel bir ilgi gösteriyor.

ABD, geçen yıl yapılan NATO zirvesinde, AGSK içinde askeri güç olarak konumlandırılacak NATO üyesi ülkelerin de karar mekanizması içinde yer alması gerektiğini, NATO’nun “Yeni Stratejik Konsepti”ne yazdırmıştı. Zirvede Demirel’in çabası da bu yöndeydi. Öyle ki, NATO sonuç bildirgesine bu sonucun yazdırılması, o zamanlar Ankara’nın bir zaferiymiş gibi gösterilmişti!

ABD, yakın zamana kadar AGSK’ya yönelik niyetini, başta Türkiye olmak üzere AGSK içinde askeri gücünden yararlanılacak, ama AB üyesi olmadıkları için karar mekanizması dışında tutulacak ülkeler üzerinden ifade ediyordu. Ancak artık daha açık ifade ediyor. ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Marc Grosman, AGSK içinde ABD ve Türkiye gibi NATO üyesi olan ancak AB üyesi olmayan ülkelere, Avrupa Güvenliği ve Savunması’na ilişkin kararlara katılabilmeleri için özel statü verilmesi gerektiğini belirtiyor.

Ancak AB emperyalizmi, AGSK’ni kendi çıkarları doğrultusunda biçimlendirmeye devam ediyor. Şubat sonunda Portekiz’de düzenlenen gayrı resmi toplantıda, AGSK’yle ilgili geçici yapılanma kabul edildi ve Mart başından itibaren yürürlüğe girdi. Bu yapılanmaya göre, “Askeri ve Siyasi Ortak Komite”, “Askeri Komite” ve “Askeri Sekretarya” oluşturuldu. Bu yapılanma içinde Türkiye gibi AB üyesi olmayan NATO üyelerinin katılımına olanak tanınmıyor.

AB bu karara rağmen Türkiye’ye göz kırpmayı ihmal etmiyor. AB üyesi ülkelerin savunma bakanları, Türkiye gibi müttefiklerin tepkisini alarak Avrupa Ordusu’nu baştan sakatlamamak için, yeniden toplanacaklarını açıkladılar. Türk hükümeti ise AGSK’ya karşı olmadığını, ileride üyesi olacağı AB’nin “savunma” örgütü kurmasının olumlu olduğunu söylüyor. Türk burjuvazisinin isteği karar mekanizmasında yer almak. AB Türkiye’yi kendi denetimine almayı başardığında, bu isteği yerine getirecektir. Zira Türk ordusu, gerek bir çarpışmada en önde sürülecek paryalar olarak, gerekse kirli savaş deneyimiyle, Avrupa’nın gözden çıkaramayacağı bir güçtür.

NATO Genel Sekreteri Türkiye’de
Mart ayında Türk Atlantik Konseyi’nin düzenlediği 10. Uluslararası Güvenlik Konferansı toplandı. Konferansta Ege’de Türk-Yunan ilişkileri, Kafkasya gibi konular da ele alınırken, esas gündemi AGSK oluşturdu.

Konferansa katılan NATO Genel Sekreteri George Robertson, bir İngiliz lordu. ABD güdümündeki NATO’nun Avrupalı başkanı olarak (İngiltere ile ABD arasından her ne kadar “su sızmasa da”, nihayetinde İngiltere bir AB üyesidir) AGSK konusundaki tutumu bir takım ipuçları veriyordu.

Robertson konferanstan bir gün önce Türkiye’ye geldi (9 Mart). Kendisine sorulan soruların başında AGSK geliyordu. Robertson, AGSK için olmazsa olmaz diye belirlediği kıstasları, şöyle dile getirdi: AGSK’nin kapsayıcı olması, Trans Atlantik hattının bölünmezliği, kapasite ve gelişme… Bu kıstaslar olmadan AGSK’ne sıcak bakılmadığını belirten Robertson, NATO genel sekreteri olarak, “Yeni Stratejik Konsept”e denk düşen açıklamalarda bulundu. Ne var ki, bir ayrıntı olarak, kullandığı üslup, şu sıralar ABD’li herhangi bir NATO bürokratından çok daha yumuşaktı. Zira ABD son zamanlarda AB’nin AGSK konusunda kendi bildiğini okuması üzerine sert, tehditvari bir üslup kullanmaya başlamıştır.

Üslup farklılığı nihayetinde bir ayrıntıdır ve politikayı belirleyen bir unsur değildir. Ama yine de bir takım ipuçları da vermiyor değil. AB’nin istediği biçimde bir AGSK oluşumu, son tahlilde NATO’yu giderek işlevsizleştirecektir. Bu da ABD’nin hegemonyasına vurulan ağır bir darbe olacaktır. İngiltere her ne kadar ABD’ye rağmen politika yürütmüyor olsa da, nihayetinde bir emperyalist ülkedir ve onun için esas olan kendi çıkarlarıdır. İngiltere, AB’nin isteği doğrultusunda bir Avrupa Ordusu’nun oluşma ihtimalini gözden ırak tutmuyor. İngiltere gibi emperyalist bir ülke bir yana, Türkiye gibi bağımlı bir ülke bile yarın çıkarları öyle gerektirdiğinde ve güç dengeleri AB lehine döndüğünde, pekala ABD’ye sırt çevirip AB’ye çark edebilir. Bu yüzdendir ki, ABD AGSK içinde kendisinin de olmasını istiyor.

Barış yalanları eşliğinde süren askeri tahkimat
“Yeni dünya düzeni” ile ortaya iki olgu çıktı. Birincisi tek kutuplu dünya hurafesiyle karartılmaya çalışılan emperyalistler arası çelişkiler, ikincisi ise barış ve demokrasi demagojileriyle artan genel emperyalist saldırganlık.

Emperyalistler arası çelişkiler ne kadar karartılmaya çalışılırsa çalışılsın, bu ancak birkaç yıl başarılabilindi. Emperyalist ülkeler arasında kıyasıya bir liderlik savaşı sürüyorken bunun daha fazla gizlenebilmesi kolay değildi. Halihazırda liderliği elinden bırakmayan ABD, bunu, ekonomik gücünden çok askeri gücüyle başarabilmektedir. Kuşkusuz halen parçalı bir Avrupa karşısında çok daha güçlü bir ekonomiye sahip ABD. Ama yine de liderlik savaşında en önemli olanağı, soğuk savaş yıllarında devasa boyutlara ulaşan askeri gücüdür. Bu gücü sayesinde bugün hala Avrupa emperyalistlerini peşinden sürüklemeyi başarabiliyor.

Avrupa bu yüzden kendi ordusuna kavuşmak istiyor. Kısacası Avrupa, emperyalist çıkarları gereği ordusunu oluşturmaya çalışırken, ABD yine emperyalist çıkarları için bunu baltalamaya, olmazsa içine girerek denetimine almaya çalışıyor. Avrupa ordusunun karar mekanizmasında yer alsın ya da almasın, Türkiye nihayetinde emperyalist sömürünün yolunu düzlemek için çabalıyor. Elbette ki bu sömürüden tekelci sermaye de payına düşeni alacaktır.

Türkiye işçi sınıfı ve emekçileri yalnızca kendi çıkarları gereği değil, aynı zamanda enternasyonalist çıkarların gereği olarak da Avrupa ordusuna da, NATO’ya da karşı olmak zorundadır.


ARSIV ANA SAYFA