- Kızıl Bayrak'tan
- Sınıf hareketinin güncel sorunları
- İşsizlik sigortası
- İMF memuru hükümet
- KESK
- Kamu emekçilerine ek zam
- "Norm Kadro Yönetmeliği"
- Enerji emekçileri iş bıraktı
- Sermaye medyası
- SASA grevi MHP'li...
- İEP 2. Temsilciler Kurulu
- İEP toplantısında yapılan konuşmalar
- İEP -sonuç ve kararlar-
- "Umut" operasyonu
- Tarıma dönük yıkım saldırısı
- Avrupa Ordusu
- F- Tipi cezaevlerine karşı
- İşkenceci devleti aklama operasyonu
- "Yeni Gündem"
- Bogaziçi Üniversitesi...
- Siyonizmin Lübnan yenilğisi
- Komünist militanlardan
- Nazım Hikmet
- Devrimin şairi
- Umut...
- Ülkeyi emekçiler için cehenneme



 
 
KESK Genel Merkez Genel Kurulu’na hazırlanıyor


KESK, Mayıs’ta listelerin hazırlanmasıyla başlayan, Haziran’da şubelerde yapılacak delegelik seçimleriyle devam edecek ve 15-16 Temmuz’da Genel Merkez Genel Kurulu ile tamanlanacak olan kongre sürecine girmiş bulunuyor.

Bu süreç kamu emekçileri için iki açıdan önem taşımaktadır.

Birincisi; KESK reformistlerinin seçim sürecinde, genelde tüm sınıfı özelde ise kamu emekçilerini ilgilendiren saldırılara karşı yine kör, sağır ve dilsizi oynayacak olmasıdır.

İkincisi; son süreçte KESK reformistlerinin KESK’i giderek uzlaşmacı-pasif çizgiden teslimiyet çizgisine doğru evriltme çabaları ve tabanın bu reformist anlayışlarla hesaplaşma olanağıdır.

Uluslararası sermayenin dayattığı ve yerli uşakları aracılığıyla hayata geçirmeye çalıştığı saldırı programı kapsamında; özelleştirmeler, sosyal hakların gaspı ve dolayısıyla sosyal kurumların tasfiyesi, örgütsüzleştirme, işsizlik ve sefalet ücretleri bulunmaktadır. Saldırıların yıkıcı etkisi emperyalizme bağımlı az gelişmiş ülkelerden gelişmiş kapitalist ülkelere doğru genişlemektedir. Bu, sömürüye maruz kalan işçi-emekçi, işsiz ve toplumun ezilen tüm kesimlerinin öfke ve tepkisini de beraberinde getirmektedir. Emperyalist zirvelerin yapıldığı ülkelerde yükselen gösteri ve protestolar, açığa çıkan bu tepkinin bir yansımasıdır.

KESK’in emperyalist sömürüye karşı “küresel direniş”i
Artarak devam eden emperyalist sömürü ve talana karşı, KESK’in de içinde bulunduğu emekçi örgütleri, “Küresel saldırıya küresel direniş” şiarını yükseltme gerekliliği duymuşlardır. Bunun masabaşı açıklamalarla sınırlı kalması, KESK bürokratlarının tabanın öfke ve tepkisini oyalama niyetlerininin bir göstergesidir. Küresel direnişin sözde değil fiilen örülmesi ihtiyaç ve zorunluluğu taban tarafından görülürken, bürokratlar hiçbir adım atmamaktadırlar. Bu durumda “küresel direniş” sloganı ayakları yere basmayan boş bir söylem düzeyinde kalmaktadır.

İMF’nin direktifleri doğrultusunda kamu emekçilerine dayatılan %25’lik sefalet artışını kabullenmekten başka bir şey yapmayan KESK bürokratları, böylece bundan sonra gelen saldırılara da cepheden tavır almak niyetinde olmadıklarını göstermişlerdir. Onların tek derdi siyasal iktidarın muhatabı olma yarışında ipi ilk göğüslemektir.

KESK yönetimi, devrimci kamu emekçilerinin on yıllık fiili-meşru mücadelesiyle halihazırda kazanmış oldukları sendikalaşma hakkını “kitleselleşme” adına siyasal iktidara teslim eden bir tutum içerisindedir. Hak alma çizgisinde bir militan mücadele yerine, düzen içi hesapları için “kitleselleşme” adı altında Türk Kamu-Sen’in gerici-faşist kitlesine oynamaktadır. Böylece devrimci-ilerici unsurlardan mümkün olduğunca uzak ve yalıtılmış, liberal, teslimiyetçi ve bürokratik bir KESK hedeflenmektedir. Bu amaç ve çabaların bir sonucudur ki, ekonomik talepleri için dahi eylemlere katılmayan bir “kamu emekçi kitlesi” gerçeği ile yüzyüzeyiz bugün. Halihazırda KESK’in düzenlediği eylemlere katılım sağlayan kitle ise, tüm çabalarına rağmen eritemedikleri devrimci-ilerici kamu emekçilerinden ibarettir. Niceliğin sağlanması için nitelikten korkan ve kaçan KESK reformistleri, “önce bir kitleselleşelim” masalıyla tabanı oyalamakta, hak almanın yolunu nitelikten uzak bir “kitlesellikle” açıklamaktadırlar. Oysa ki, gelen saldırıları püskürtme ve hak almanın tek yolu devrimci-kararlı-militan bir mücadeleyle mümkündür. Bunun böyle olduğunu 4 Martlar’ı yaratan kamu emekçileri görmekte ve bilmektedirler.

Sendikal bürokrasinin ilkesiz-göstermelik birliği olarak Emek Platfomu
Yasaklanan grevler ve TİS sürecinde yaşanan anlaşmazlıklardan dolayı yükselme seyri gösteren sınıf hareketinin basıncıyla, KESK’in de içinde bulunduğu Emek Platformu yakın süreçte nihayet yeniden toplanmak zorunda kalmıştır. Bu platformun zamanında kurulmasına neden olan da gene tabanın öfkesi, mücadele isteği ve eğilimiydi. Emek Platformu’nun oluşması, sendika bürokratlarının tabanın bu tepkisini sistem içine çekme ve eritme kaygısının bir ürünüdür. Bu platform, sınıfın birleşik güçlerinin değil, sendika bürokratlarının göstermelik birliğidir. İçindeki bileşenlerin niteliği ve son toplantıdan kararsız ve sonuçsuz çıkılması, tabanı oyalamaktan başka bir niyetleri olmadığını bir kez daha göstermektedir.

Her seçim döneminin klasik tablosu
KESK yönetiminin reformist bürokratları, sermaye saldırılarının arttığı bir dönemde kongre sürecine hazırlanıyorlar. Kongrede eski yönetim iki yıllık sürecin değerlendirmesini yaparak eleştiri ve özeleştiri sunacak. Özeleştirilerinde; emperyalizmin ve işbirlikçi sermayenin saldırılarından sözederek, emekten yana birleşik bir mücadelenin zorunluluğundan bahsedecekler. Son süreçteki saldırıların kapsam ve içeriğine değinerek, yaptıkları değil yapacakları üzerinden hesap verecekler. Klasik “kitlesel olunmadan güç olunmaz” demagojisiyle, hak alma yolunu gene şekilsiz kitleselliğe bağlayacaklar. Bir süre önce sahte sendika yasasına “sahte değil eksik sendika yasası” diyen KESK reformistleri, tabandan gelen tepki üzerine ağız değiştirerek, “Fiili-meşru mücadelemizden asla vazgeçmeyeceğiz, sahte sendika yasasına geçit vermeyeceğiz” demek zorunda kalmışlardı. Şimdi tasarıya toplu görüşme yerine toplusözleşme maddesinin (kabul edildiği kesin olmamakla birlikte) eklenmesine ise, “geçerken kazandığımız bir hak” diyecekleri bellidir. Bir kez daha devrimci söylemlerle tabanı oyalayarak niyetlerinin üstünü örtmeye çalışacaklar. Ve bu ihanetlerinin üzerinden kalkıp tekrar yönetime talip olacaklar. Yönetime gelebilmek için ilkesiz ittifaklarla kulis oluşturacaklar. KESK’i MGK güdümlü sendika yapabilmek için de ilerici, devrimci-sosyalist kamu emekçilerini sendikalardan ve seçimlerden yalıtma yoluna gidecekler.

Bu koşullarda KESK’i, reformist bürokratların uzlaşmacı ve teslimiyetçi anlayışlardan temizleyerek devrimci-ilerici bir konuma taşımak, devrimci-sosyalist kamu emekçilerinin önemli bir görevidir. Kongre süreci bunu gerçekleştirmenin bir fırsatıdır.

Devrimci-ilerici kamu emekçileri seçim sürecinde nasıl bir politika izlemelidir?
Uluslararası ve yerli sermayenin ortak çıkarları için yürütülen saldırı programlarına karşı işçi ve emekçilerin yükseltecekleri mücadele, bugüne kadar kazanılmış hak kırıntılarının korunması ve yeni hakların kazanılması açısından oldukça önem taşımaktadır. “Küresel saldırılara küresel direniş” şiarının hayat bulması da, örgütlü sınıf güçlerinin fiilen ortak hareket etmesiyle olanaklıdır. Fiilen örülen sınıf dayanışması, ancak devrimci bir karşı duruş ve mücadele pratiğiyle amacına ulaşabilecektir.

Bu gerçekliğin farkında olan öncü, ilerici-devrimci, sosyalist kamu emekçileri, kapitalist emperyalizmin, yerli kaynakları ve insan emeğini sınırsız sömürebilmesi için dayattığı örgütsüzleştirmeye, sosyal hakların gaspına, işsizliğe ve sefalet ücretlerine karşı;

    - Tüm çalışanlar için grevli ve toplusözleşmeli sendika hakkı. Sınırsız grev ve genel grev hakkı. Lokavtın yasaklanması.
    - Sınırsız söz, basın, örgütlenme, gösteri ve toplanma özgürlüğü.
    - Her türlü ulusal baskı, eşitsizlik ve ayrıcalığın ortadan kaldırılması. Kürt ulusuna kendi kaderini tayin hakkı.
    - Emperyalistlerle açık-gizli tüm antlaşmaların iptali.
    - NATO, AB, AGİT vb. emperyalist kuruluşlarla tüm ilişkilerin kesilmesi.
    - İMF, Dünya Bankası vb. emperyalist mali kuruluşlarla kölece ilişkilere son verilmesi.
    - Tüm dış borçların geçersiz sayılması ve borç ödemelerinin durdurulması.
    - Herkese iş, tüm çalışanlara işgüvencesi.
    - Herkese parasız sağlık hizmeti.
    - Her düzeyde parasız eğitim. 17 yaşına kadar zorunlu eğitim. Bilimsel, demokratik ve laik eğitim. Özerk-demokratik üniversite.
    - Tüm çalışanlar için genel sigorta (işsizlik, sağlık, kaza, yaşlılık vb.). Sigorta primlerinin devlet ve işveren tarafından ödenmesi. Sosyal sigorta kurumlarında işçi ve emekçi denetimi.
    - Her türlü dolaylı verginin kaldırılması. Artan oranlı gelir ve servet vergisi.
    - 7 saatlik işgünü, 35 saatlik çalışma haftası.
    - Eşit işe eşit ücret.
    - Her türlü fazla mesainin yasaklanması.
    - İnsanca yaşamaya yeten, vergiden muaf asgari ücret.
    - Kadın emekçilerin kadın, ana ve çocuk sağlığına zararlı işlerde çalıştırılması yasağı. Doğumdan önce ve sonra 3’er aylık ücretli izin, tıbbi bakım ve yardım. Kadınların çalıştığı tüm işyerlerinde kreş ve emzirme odaları.
    - 14 yaşından küçük çocukların çalıştırılmasının yasaklanması. 14-18 yaş arası çocuklar için madde üretimin genel ve mesleki eğitimle birleştirilmesi.
    - İş yasanında tarım işçileri aleyhine olan tüm hükümlerin kaldırılması.

Genel hatlarıyla çizdiğimiz acil demokratik-sosyal istemlerin yeraldığı bir mücadele programı çerçevesinde ortaklaşılmalıdır. Bunun yanısıra, bazı kamu sektörlerinin özgülünde adı değişse de amacı aynı olan; özelleştirmenin, taşeronlaştırmanın, sözleşmeli personel çalıştırılmasının olanaklarını yaratan vakıflar, norm kadro gibi yönetmeliklere karşı da devrimci perspektifle mücadele yürütecek bir program benimsenmelidir.

Sermayenin ekonomik ve sosyal saldırıları aynı zamanda siyasal içeriklidir. Sermaye tüm bu saldırıları hayata geçirmek için siyasal iktidarı ve faşist-militarist zoru kullanmaktadır. İşçi ve emekçilere olduğu gibi, sınıfın öncüleri devrimci tutsaklara karşı da aynı baskı, şiddet ve imha politikası uygulanmaktadır. Bundan dolayı devletin faşist baskı ve terörüne karşı mücadele, sınıfın demokratik, sosyal, ekonomik talepli mücadelesinden bağımsız değildir.

Mücadeleyi omuzlayanlarla bağımsız devrimci platformlar oluşturulmalı
KESK bürokratlarının aldığı eylem karar ve biçimleri tabanın söz, yetki ve kararıyla değil, tavandan tabana dayatılan bir şekilde işletilmektedir. Örgütlülüğün en önemli ayağı olan işyerleri ve buralardan yükselen tabanın öfke ve sesi, bürokratik engellere takılmaktadır. Mevcut seçim sistemiyle, tabanın seçimlere doğrudan ve demokratik katılımının önü kesilmekte, yönetimlere kafa-kol ilişkileri ve ayak oyunları üzerinden şekillenen, sınıfın değil kişisel ya da reformist grup çıkarlarının gözetildiği anlayışlar yerleştirilmektedir. Bunun yerine, taban inisiyatifinin hayata geçmesini, seçim süreçlerine tüm üyelerin doğrudan ve demokratik katılımını sağlayan bir seçim sistemi uygulanmalıdır. KESK’i, tabanın söz, yetki ve kararını yansıtmayan ve sınıfın politikleşmesinin önünü tıkayan işleyişten arındırmak, bu durumu tersine çevirecek faaliyet ve işleyişe kavuşturmak öncü-devrimci kamu emekçilerinin görevidir.

Politik kimliğinden bağımsız olarak bakışı ve duruşu devrimci olan, KESK’i kamu emekçilerinin hak olma mücadelesinde ileri taşımaya çalışan ve sendikal mücadeleyi fiilen yürüten unsurlarla ortak hareket edilebilmelidir.

Sosyalist kamu emekçileri, seçim sürecinde sınıfın çıkarları için mücadele yürüten ve yürütmek isteyen devrimci-ilerici tüm unsurlarla bu çerçevede ortaklaşmalı, bağımsız platformlarda birlik sağlamalıdırlar. Devrimci platformlar oluşturmak, oluşturulan platformlarda yeralmak ve tabanın müdahalesini kongre sürecine taşımak bilinciyle hareket edilmelidir.

Sosyalist Kamu Çalışanları


ARSIV ANA SAYFA