Ölüm Orucu direnişçisi Muharrem Kurşunla konuştuk...
İçeridekilerden çok dışarıdaki hücrelerin
yıkılması gerekiyor!
- 20 Ekim 2000 tarihinde başlayan ve gerek süresiyle gerekse de ödenen bedelleri ile Türkiyede ve dünyada eşi benzeri olmayan bir direnişte 1. Ölüm Orucu ekibindeydiniz. Bize yaşadığınız süreci anlatır mısınız?
M. Kurşun: Ölüm Orucuna başlarken 9 maddelik bir talepler listemiz vardı. Bu listede merkeze oturan ise hücreleri yıkma perspektifimizdi. Ancak direnişin amacı ve hedefleri bu talebi aşmaktaydı. Kaldı ki zindanları ve F tiplerini yıkma bakışı zindanlarla ve tutsaklarla sınırlanabilir bir bakış değildir. Bunun dışarıdaki mücadeleden etkilenen ve dışarıyı etkileyen birçok pratik ve politik yanı vardır.
Bunun yanında direnişin zaferle taçlanması durumunda bunun dışarıya sunacağı moral katkıyı da saydığımızda, zindan direnişi içeriden çok dışarıyı bağlamaktaydı. Olması gereken anlamında sınıf hareketini, olan anlamında ise gençlik hareketini.... Varolan gerçeklik üzerinden baktığımızda, zindanlardaki tutsakların ağırlıklı bir bölümü öğrenci kökenli. Bu olması gereken bir durum olarak değil, bir gerçeklik olarak böyledir.
Dolayısıyla öğrenci gençlik direnişe en yoğun desteği sunmak durumundaydı. 19 Aralık öncesi gençlik hareketi buna uygun bir pratik sergiledi. Bir yerde geleceğine sahip çıkmıştı. Ancak 19 Aralık sonrası için aynı şey söylenemez.
- 19 Aralık saldırısı söylediklerinizi teyid eder nitelikteydi. Saldırı sadece zindanlarla sınırlı kalmadı. Faşist sermaye devleti içeriye saldırdığı kadar dışarıya da saldırdı. Bu saldırılardan en çok payını alan gençlik oldu...
M. Kurşun: Tam da bu nedenle gençlik Ölüm Orucu Direnişine, yani geleceğine 19 Aralık sonrasında daha fazla sahip çıkmak zorunda idi. Bunun koşulları ne kadar vardı, çok fazla bilemiyorum. Ancak yaşanan sessizlikte bedel ödeme kaygısı ve umutsuzluğun belirleyici olduğunu düşünüyorum. Koğuşlarda direnmek çok daha kolaydı. Toplu halde olmanın verdiği maddi-manevi destek çok fazlaydı.
19 Aralıkla beraber hücrelere atılanlar sadece devrimci tutsaklar değillerdi. Bunun yanında dışarıdakiler de duvarı korku ve kaygıdan örülmüş hücrelere hapsedildiler. Bu hapsetme gençlik üzerinde çok daha yaygın oldu. Birey olamayan gençler bireycileşip hücrelere hapsoldular. İçeridekilerden çok bu hücrelerin yıkılması gerekiyor. Bu görev başta genç yoldaşlarımıza ve siper yoldaşlarımızın omuzlarındadır. Bu onurlu göreve layık olduklarına ve olacaklarına inanıyorum.
|