Savaş ve faiz bütçesi yıkım getirecek!
İMF heyetinin 57. hükümetle sürdürdüğü gözden geçirme çalışmalarının ana konusunu kurulacak yeni hükümetin 2003 yılında uygulayacağı politikalar oluşturuyordu. Özü itibarıyla İMF programlarının daha da güçlendirilerek uygulanması anlamına gelen bu politikalar için İMFye gereken taahhütler verildi. Yeni hükümetin ilk icraatları arasında 2003 yılı bütçesine onay vermek ve yılın ilk altı ayında yeni bütçe tasarısını meclise sevk etmek yer alıyor.
Bütçe hakkında bilgi veren Maliye Bakanı Sümer Oral, bütçeyi İMFnin dayattığı program hedefleri doğrultusunda hazırladığını itiraf etti. Önümüzdeki yıllarda da programın aynen uygulanmasını öneren Oral, herşeyin iyiye gittiğini, büyümenin yakalandığını, enflasyonun düştüğünü, üretim ve istihdamın arttığını belirterek bundan sonrası için de bütçeye yük getirecek harcamalardan büyük ölçüde kaçınmaları gerektiğini savundu.
Bütçede aslan payı faiz ödemelerine
2003 yılı bütçesi tıpkı bundan öncekilerde olduğu gibi borç ve faiz ödeme bütçesi olarak hazırlandı. Bütçede faiz ödemelerine ayrılan ödenek bütçe hedefleri gerçekleşse bile, yatırımlar için ayrılan bütçenin 8 katı, memurlar için ayrılan ödeneğin 2 katı, eğitime ve sağlığa ayrılanın 8 katı olacak. Faizin saltanatı her koşulda sürecek.
Borç batağında boğulan Türkiyenin ekonomik gidişatını yıllardır borç ve faiz ödemelerine ayrılan bütçe belirliyor. Buna göre 140 katrilyonluk 2003 yılı bütçesinin 65 katrilyonluk kısmı faiz ödemelerine ayrıldı. Faiz dışı fazlasının da 19.5 katrilyon olması öngörüldü. Faiz ödemelerine ayrılan 65 katrilyonun 16.5 katrilyonluk bölümü de banka hortumlamalarından kaynaklı faiz ödemelerine ayrıldı.
Faiz her türlü harcama karşısında ezici üstünlüğe sahip. Emperyalizme kölece bağımlığın boyutlarını faiz ödemelerine ayrılan paydan görebiliyoruz. Bütçeden faize ayrılan pay yıldan yıla artıyor. Ve gelinen yerde faiz ödemeleri bütçenin yüzde 50sinden fazlasını götürür duruma geldi. 2002 yılı bütçesinden faiz için yapılan ödemelerin 2003 yılında % 55.5 artması bekleniyor. Faiz ödemeleri milli gelirin % 23üne yaklaşmış durumda. Yıllardır borçlanmayla sürdürülen ekonomik büyümenin bedeli her türlü hizmetten ve yatırımdan kesip faiz ödemek şeklinde ödeniyor. Hizmetlerden eğitim ve sağlık, yatırımda ise KİTler bütçeden kendilerine ayrılan pay bakımından en ağır faturayı ödeyenler. Bu, işçi ve emekçilere yoksulluk, işsizlik, sefalet olarak yansıyor.
Savaşa değil eğitime ve sağlığa bütçe!
Bütçenin asıl sahibi faiz ödemeleri olurken bütçe kalemi içinde görünmeyen en büyük pay savaşa ayrıldı. Savunma Bakanlığına 10.8 katrilyon ayrılırken, Sağlık Bakanlığına 3.4 katrilyon, Milli Eğitim Bakanlığına ise 10.5 katrilyon ayrıldı. Diğer bakanlıklardan en büyük payı 79 katrilyonluk ödenek ile Hazine aldı. Maliye Bakanlığı 26 katrilyon, Diyanet Bakanlığı 77 katrilyon ile 2 ve 3. sıralarda yer aldılar. 17 trilyon olan Cumhurbaşkanlığı bütçesi %25 oranında, Milli Savunma bütçesi ise %32 oranında artı.
Değişik isimler altında milli savunmaya daha fazla pay ayrıldığı biliniyor. Emperyalist savaşın arifesinde olmak sermaye düzeni için bütçeden savunmaya daha fazla pay ayırmayı gerektiriyor. 2003 yılı bütçesi bu haliyle bir savaş bütçesi olarak hazırlandı. Türkiye emperyalist saldırganlıkta ABDye ne kadar uşaklık yaparsa ve savaşın aktif destekçisi olarak savaşta ne kadar yer alırsa, bu, bütçeden o oranda pay ayırmayı gerektirecek. Orduya savaş bahanesiyle hiç görülmediği kadar kaynak aktarılacak. Sermaye düzeninin geçmiş yıllardan beri yaptığı tek istikrarlı şey, sömürü ve baskı düzenini ayakta tutmak için hiçbir masraftan kaçınmamasıdır. Bunu yaparken de başta eğitim ve sağlık olmak üzere emekçilere dönük sosyal harcamalardan olabildiğince kısıtlamaya gitmesidir. Hiçbir kamu kurumuna yaırım yapılmazken, ödeneksizlikten dolayı KİTler bir bir tasfiye edilirken, ordunun, polis teşkilatının, savunmanın ihtiyaçları için kesenin ağzı bolca açılıyor. Savaş için büyük kaynaklar ayrılıyor. Modern silahlar, tanklar, uçaklar alınıyor. Trilyonlar harcanarak hücreler inşa ediliyor, en modern aygıtlarla cezaevlerinde operasyonlar düzenleniyor. Kardeş halkların kanını dökmek için ordu tam teçhizat donatılıyor.
Sermayenin sömürü ve zorbalık düzeninin ayakta tutulması, işçi ve emekçilerin daha fazla yoksullaştırılması ve yıkıma uğratılmasıyla mümkün olabiliyor. En azgın baskı, terör ve şiddet, sömürü politikaları, zam ve soygunlar bütçe aracılığıyla katmerleşerek emekçileri kuşatıyor. Artan oranda vergiler işçi ve emekçilere taşıyamayacağı kadar yük bindiriyor. Akaryakıttan iletişime, emlaktan çevreye kadar her türlü hizmetten alınan vergiler ve buna eşlik eden otomatik zamlar işçi ve emekçileri yıkıma götürüyor. Bütçede vergi gelirlerinde 2002 yılına göre %30 oranında artış öngörülüyor. 81.5 katrilyonluk hedefin tutturulması işçi-emekçilerin daha da yoksullaştırılması ve sömürülmesi anlamına gelecek. Tabii ki gençlik de bundan fazlasıyla payını alacak.
Mücadele barikatları saldırıları püskürtecek!
Dışarıda ezilen halklara dönük start alan emperyalist savaş, içeride işçilere, emekçilere ve gençliğe ağır bir yıkım getirecektir. Bu yıkımın önüne geçecek olan, işçilerin, emekçilerin ve gençliğin mücadele alanlarında örecekleri barikatlardır. İMFnin yıkım programlarını püskürtmenin ve emperyalist savaşa engel olmanın yegane yolu bu barikatı güçlendirmekten geçiyor. Yeni hükümetin uygulayacağı saldırı politikalarına en iyi cevap da ancak alanlarda verilebilir. Savaş ve borç/faiz bütçesi ancak mücadele alanlarında parçalanabilir.
|