Ekim Gencligi ARSIVKIZIL BAYRAK
 
15 Kasım-15 Aralık '02
Sayı: 55
 İçindekiler
  Ekim Gençliği'nden...
  6 Kasım'ın gösterdikleri...
  Gençlik hareketinin gündemi.
  İstanbul'da 6 Kasım protestosu
  Ankara'da 6 Kasım protestosu
  6 Kasım protestoları...
  Savaşa karşı mücadeleyi yükseltelim!
  Floransa'da yüzbinlerce kişi kızıl bayraklar ve savaş karşıtı pankartlarla yürüdü
  Savaş partileri mecliste...
  ABD askeri olmayacağız!
  Savaş ve faiz bütçesi yıkım getirecek!
  Savaş karşıtı eylem ve etkinliklerden...
  Amerikan askeri olmamak, kardeş halkların kanını dökmemek için görev başına!
  Yeni hükümet kuruluyor!
  BDSP'nin Esenyurt mitingi...
  Düzen saldırılarına devam ediyor!
  KTÜ'de ÖTK seçimlerinin gösterdikleri...
  Büyük Zindan Direnişi'nin 3. yılı...
  ÖO direnişçisi Muharrem Kurşun'la konuştuk...
  ÖO direnişçisi Fatime Akalın ile konuştuk...
  Susurluk ve çete devleti
  Çocuk emeği sömürüsü
  "Stalingrad'dan Son Mektuplar"
  Avrupa'daki göçmen işçiler ve sorunları
  Alman Kasım Devrimi yol gösteriyor
  Saraylara savaş, kulübelere barış!
  Okur mektupları



 
 
Büyük Zindan Direnişi’nin 3. yılı...

Devrimci tutsaklar teslim alınamadı!

99 yiğit devrimcinin şehit düştüğü, yüzlercesinin sakat kaldığı büyük zindan direnişi, ödediği bedeller ve yarattığı değerlerle 3. yılına girmiş bulunuyor. ‘80 karşı devriminin ardından cezaevleri devletin çok özel bir yüklenme alanı haline geldi. Dışarıdaki muhalefeti baskı ve terör yoluyla belli ölçülerde kontrol altına alan sermayenin faşist diktatörlüğü, devrimcileri teslim almak amacıyla cezaevlerine yöneldi. Bu yıllardaki ilk dayatma ve saldırılar devrimcilerin bedenlerini siper etmeleri ile püskürtüldü. ‘82’de ödenen bedellerin ardından ‘84’de tek tip elbise uygulamasına ve diğer dayatmalara karşı daha kapsamlı bir yanıt verildi. Bu süreçte 4 devrimcinin ölüm orucunda şehit düşmeleriyle bazı haklar kazanıldı. Ancak bu kazanımları korumak ve yeni saldırılara yanıt vermek içn devrimciler, bundan sonra da dönem dönem bedenlerini açlığa yatırdılar.

‘91 1 Temmuz genelgesiyle hücre uygulamasının yolu düzlenmeye çalışıldı. Devrimci tutsaklara yönelik fiili hak gaspları ve saldırılar yaşandı. ‘95’te Buca’da, ‘96’da Ümraniye’de faşist katliamlar gerçekleştirildi. Bu katliamlar ve Eskişehir tabutluğunun açılmasıyla devrimci tutsaklar bir kez daha barikatlaşan bedenleriyle direnişe geçtiler. ‘96 Ölüm Orucu direnişi 12 devrimcinin şehit düşmesiyle ve devletin diz çökmesiyle zafere ulaştı. Sermaye devleti diz çökmesine karşılık 6 Mayıs genelgesi ile tekrar saldırıya geçmek istedi, fakat bu genelge de devrimci tutsakların direnişine çarpıp yırtıldı.

‘99 seçimleri ardından devrimci tutsaklara yönelik saldırılarla cezaevleri sorunu temel bir gündem haline geldi. Seçimlerden sonra İMF programlarının sorunsuz uygulanması sistem açısından zorunlu bir hale gelmişti. Bu içerde işçi ve emekçiler açısından ekonomik çöküntü ve hak gaspları anlamına geliyordu. Ecevit’in en özlü şekilde ifade ettiği gibi, “cezaevleri yola getirilmeden İMF programları uygulanması olanaksız”dı. Böylece Ecevit Amerika’ya gidiş öncesi Ulucanlar katliamının startını vermiş oldu. Burdur ve Bergama provaları ile Ulucanlar katliamı devam ettirilmek istendi.

Devletin F tipine geçiş hazırlıkları karşısında devrimci bir öngörü ile üç devrimci parti (TKİP, DHKP-C, TKP(ML)) 20 Ekim 2000 tarihinde Büyük Zindan Direnişi’ni başlattılar. Bir ay sonra süresiz açlık grevi ölüm orucu direnişine dönüştürüldü. Bu dönemde direniş dışarıda etkisini gösterdi ve kitlesel eylemliliklerle devrimci tutsakların direnişi sahiplenildi. Sonrasında bir yıldır hazırlıkları sürdürülen 19 Aralık faşist katliamı 28 devrimci tutsağın hunharca katledilmesiyle gerçekleştirildi. Fakat devletin hesapları tutmadı ve devrimci tutsaklar direniş geleneğini sürdürerek düşmanı acz içinde bıraktılar. Böylece 19 Aralık, tarihin gördüğü en vahşi katliamlardan biri ve tarihin gördüğü en görkemli direnişlerden biri olarak tarihe yazıldı. Saldırı sadece içeride değil aynı zamanda ışarıda da, özellikle gençliğe yönelik gözaltı ve tutuklama terörü olarak yaşandı.

Katliamın ardından devrimci tutsaklar F tipi cezaevlerine nakledildiler. Fakat burada da direniş bitmedi, tersine diğer devrimci tutsakların da katılımıyla büyüdü. Bu süreçte direniş devrimci tutsakların teslim alınamayacağını kanıtlayarak kararlılıkla sürdürüldü. Ancak zindanlarda süren direnişin, ödenen bedellere rağmen, dışarıdan desteklenmediğinde sonuç almaya yetmediği bu süreçte bir kez daha görüldü.

Bu dönem, ne umutsuzluğa kapılarak direnişi bir an önce bitirmek isteyenlerin dediği gibi fiili bir yenilgi, ne de direnişi tek yanlı algılayanların sandığı gibi zaferin sadece şehitlerle kazanılamadığı bir denge haliydi. Komünistlerin 19 Aralık sonrasında ısrarla dışardan destek eylemleri örgütlenmesi gerektiğini vurgulamaları bu yüzdendi. O gün bir takım geri kurumların eylem kararı almasını bekleme ya da daha fazla şehidin bizi zafere ulaştırmasını bekleme bakışı ile hareket edenler direnişin görevlerini kavrayamamışlardı. Dışarıda eylemli bir süreci geliştirme görevi hala da önümüzde durmaktadır. Bu, tüm devrimcilerin, ilerici ve demokratların ertelenemez görevidir.

Özellikle 19 Aralık’ta kitlesel gözaltı ve tutuklama terörü ile karşılaşan ve bugün de hücre işkencesine yoğun bir biçimde maruz kalan gençlik, hücre saldırısını parçalamak için direnen devrimci tutsakların yanında yer almalıdır.