BDSPnin Esenyurt mitingi...
Komünden bugüne kızıl bayraklar
dalgalanmaya devam ediyor!
Komünistler seçim çalışmalarımızın son halkası olarak Esenyurtta 2 Kasım günü Cumhuriyet Meydanında miting düzenlediler. Miting hazırlıkları sırasında BDSP çalışanlarına dönük faşist saldırı gerçekleşti. Bir BDSP çalışanı afiş yaparken sivil faşistler tarafından kurşunlandı. Bu yapılacak mitinge ayrı bir anlam kazandırdı.
Miting günü kürsü olarak kullanılan araç saatler öncesinden Cumhuriyet Meydanı
na çekildi. Esenyurtun bu en merkezi yeri bir saat içinde devrimci şiarların yazılı olduğu pankart ve afişlerle, kızıl bayraklarla donatıldı. Bu arada jandarma da alanı abluka altına almış, tek sıra halinde meydanın çevresine dizilmişti.
Alanda yerlerini alan katılımcıların pek çoğunun elinde kızıl bayraklar vardı. Dalgalanan kızıl bayraklar mitinge bambaşka bir görüntü kazandırıyordu.
Mitingde ilk olarak bir BDSP çalışanı konuşma yaptı. BDSPnin niçin seçimlere girdiğini anlatan konuşmacı bir kez daha işçi ve emekçileri düzen partilerinden hesap sormaya çağırdı. Konuşmada gerçekleşen faşist saldırıya da değinildi ve bu saldırının karşılıksız kalmayacağı vurgulandı.
Ardından söz alan İstanbul 3. bölge bağımsız sosyalist milletvekili adayı Müslüm Turfan konuşmasında faşist saldırıya, bu saldırının hangi amaçla gerçekleştirildiğine değindi. Alandaki kitleden "Faşizme karşı omuz omuza!" ve "Faşizmi döktüğü kanda boğacağız!" sloganları yükseldi. Alanın hemen yanındaki binada MHPnin belde teşkilatı da bulunuyordu ve faşistler kalabalık bir grup halinde mitingi izliyorlardı. Kitleden sık sık faşizme karşı mücadele sloganlarının yükselmeye başlaması hem camdan bakan faşistleri hem de jandarma komutanlarını kaygılandırmış olmalı ki alandaki jandarma ablukası arttırılmaya başlandı. Miting alanının yan tarafına ve MHPnin bulunduğu binanın girişine sıra sıra asker dizildi.
Müslüm Turfandan sonra İstanbul 1. bölge bağımsız sosyalist milletvekili adayı N. Şafak Özdoğan konuştu. İşçi ve emekçilerin içinde bulunduğu duruma değinen Özdoğan, bunun sorumlusunun yıllardır yıkım programları uygulayan düzen partileri olduğunu, işçi ve emekçiler için gerçek kurtuluşun sınıfın devrimci programı etrafında örgütlenmekten, devrim ve sosyalizm mücadelesini yükseltmekten geçtiğini anlattı.
N. Şafak Özdoğandan sonra bir başka BDSP çalışanı daha söz aldı. Konuşmacı, seçimden ziyade seçim sonrasına ilişkin konulara değindi. Yeni hükümetin uygulamaya sokacağı ağır yıkım programlarından, tüm Ortadoğuyu tehdit eden emperyalist savaştan ve bunlara karşı sınıfın mücadele görevlerinden söz etti. Konuşmalar, seçim sonrasında örgütlü mücadeleyi daha da yükseltme çağrısıyla sona erdi.
Daha sonra kürsüye Grup Eksen çıktı. Grup Eksen seslendirdiği türkü ve marşlarla mitinge katılanları coşturdu. Çekilen halaylarla miting sona erdi.
İdeolojik tutarsızlık politik kaypaklık üretir
3 Kasım seçimlerini geride bıraktık. Seçimler sınıflar mücadelesi alanına çıkan her parti ve hareket cephesinden şu veya bu şekilde kendi sınıf konumlarına uygun bir tutumun ve çalışmanın konusu haline getirildi. Daha önce de yaptığımız değerlendirmelerde değindiğimiz gibi, bugün için güç dengeleri ne olursa olsun, seçimler temelde iki platform ve iki program arasında idi. Bir yanda İMF-TÜSİAD programı ve bu programda tekleşen Amerikancı düzen partileri, diğer yanda sınıfın devrimci programı ve onun temsilcileri. Bu iki platform ve program dışında seçimler vesilesiyle tutum belirleyenler, iddialarından bağımsız olarak ortaya koydukları pratikle gerçekte ara sınıflara özgü bir tutarsızlığın ve yalpalamanın örneği oldular. Komünist basında çeşitli vesilelerle bunlara yer verildi.
Komünistler seçimlere Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu ve platformun sosyalist adayları ile katıldılar. Ortaya normal dönemleri katbekat aşan bir çalışma düzeyi ve temposu koydular. Platformun başarısı, onun işçi sınıfının devrimci programıyla olan güçlü bağındadır. İşçi sınıfı ve emekçiler adına bir platform ve bir program ortaya koymak, herşeyden önce kendisi dışındaki platformların ve programların geçersiz ilan edilmesini ve bunun nedenleri ile ortaya konmasını gerektirir.
Bu açıdan Özgür Gençlik dergisinin seçimden yalnızca bir hafta öncesinde yayımlanan 27 Ekim tarihli sayısının başyazısına bakmakta yarar var: Gençlik savaş partilerine oy vermeyi reddetmelidir. Savaş partilerine verilen her oy emperyalist savaşa verilen bir onay olacaktır. Ezilenlerin Sosyalist Platformunun bağımsız sosyalist adayları başta olmak üzere, ilerici anti-emperyalist partilere verilecek oylar ise, savaş karşıtı bir protesto anlamını taşıyacaktır.
Öncelikle sormak gerekiyor: İlerici anti-emperyalist partiler kimlerdir? Zira bugün MGKcı İP, ABci ÖDP ve DEHAP kendisini anti-emperyalist ilan edenlerden ilk akla gelenler.
DEHAPla yapılan görüşmelerde uzlaşma sağlanamamasının ardından ESP olarak sahneye çıkılması, görüldüğü kadarıyla politik bir tercihin değil zorunlu bir durumun ürünü. Zira seslendiği kitleden savaşa karşı oyunu ESPye, olmazsa ilerici anti-emperyalist partilere vermesini istemesi bunun göstergesi. Emperyalist savaşı protesto adına emekçilere, kendisini birinci, ilerici anti-emperyalist olarak iddia ettiği partileri ise sonraki sıralara koyduğu bir oy pusulası sunmak, o ilerici anti-emperyalist partilerle aynı kefeye girmek değil de nedir?
İdeolojik-sınıfsal bakımdan sağlam bir temele oturulmadığı koşullarda bir platform olarak ortaya çıkmanın ve bir taraf olarak iddia koymanın hiçbir anlamı yoktur. Zira iddianız boşa düşer ve platformunuz tartışmalı hale gelir.
|