Amerikan askeri olmamak, kardeş halkların kanını dökmemek için görev başına!
Körfez Savaşını hatırlamayanlar ve on yıldır sadece Türkiyedeki üslerden havalanan Amerikan uçaklarının Irak topraklarını 30 bin defa bombaladığını bilmeyenler için bu savaş tehlikesi yeni bir gündem olabilir. Fakat gören gözler için emperyalizmin sürekli savaş ürettiği, pervasız bir biçimde halkları katlettiği, dünyanın her yerini kurşun grisi ve kan kırmızısına boyadığı yadsınamayacak bir gerçekliktir. Sadece son yılların dökümünü yaptığımızda bile hayli kabarık bir listeyle karşılaşıyoruz. Somali, Ruanda, Kosova, Afganistan... Ve elbette bunlara eklenmesi gereken, emperyalistler tarafından tezgahlanmış gizli ya da açık darbeler, katliamlar, bölgesel haramilerin taşeronluğuyla sürdürülen savaşlar var. Tüm bu vahşet kokuşmuş kapitalist sistemin ürünüdür; emperyalizmin insanlığa sunabildiği te şey, yıkım, ölüm ve acıdır.
Emperyalizm savaş ve yıkım demektir
Rekabetin silahlarla sürdürülmesi anlamına gelen emperyalist savaş, aynı zamanda düzenin gerçek karakterini ortaya serer. Bir avuç oligarkın kârlarının katlanması, emperyalist tekellerin stratejik çıkarlarının önündeki engellerin kaldırılması için yapılmış olan onca savaş, Iraka yönelik tehditin de Bushun öç alma duygusundan kaynaklı bir deli saçması ya da ABDdeki Yahudi lobisinin kulis çalışmalarının ürünü olmadığını kanıtlamaya yeter. ABD emperyalizmi için, ABDdeki petrol ve silah tekelleri için bu savaş bir zorunluluktur. Dolayısıyla somut gelişmelerin de ortaya koyduğu gibi, savaş tehdidi çoktandır sır olmaktan çıkmıştır.
Yerli işbirlikçilerin uşakça bağlılığı
Sır sayılmayacak bir diğer gerçek de, Türkiyenin böylesi bir savaşta tarafsız kalamayacağı, Türk burjuvazisinin ve Türk hükümetinin efendisine ettiği sadakat yeminlerinin bir nişanesi olarak biz gençliği savaşa süreceğidir. Ortadoğudaki diğer kukla rejimlerinde olduğu gibi, Türkiyede de ABDli sivil ve askeri yetkililer tarafından pazarlıklar sürdürülmekte. Bu yetkililerin birinin gidip ötekinin gelmesi, sürdürülen kan pazarlığını ucuza kapatmak ve bir an önce pürüzleri gidermek içindir. Yaz aylarında Amerikan gazetelerinin manşetlerine yansıdığı gibi, İMF Türkiyeyi ABD için 16 milyar dolara satın almıştır ve ödediği paranın karşılığını vakit kaybetmeksizin almak istemektedir.
Tam da bu yüzden düzen cephesinde yürütülen savaş hazırlıkları hummalı bir telaşla devam etmektedir. Yerli işbirlikçiler, ellerindeki her türlü imkanı kullanarak muhalefeti yatıştırmak, emekçileri yalan ve bunu yetersiz kaldığı koşullarda faşist baskı ve terörle sindirmek için tüm aygıtlarını seferber etmektedirler. Hem ordunun, hem de sermaye iktidarının silahsız askerlerinden oluşan medya ordusunun tüm gayretleri bu yüzdendir.
YÖK ve rektörleri emperyalizmin kanlı ordusunun bando takımıdır
Bu seferberlik hali geçtiğimiz günlerde YÖK ve onun ürünü diğer kokuşmuş kurumları da benzer bir gayretkeşlikle harekete geçirmiş, bilim dışında her türlü soruna fazlasıyla duyarlı rektörleri hararetli açıklamalar yapmak zorunda bırakmıştır. Geçen ay gerçekleştirilen rektörler toplantısının sonuç bildirgesi bu seferberliğin bir ürünüdür:
Türk üniversiteleri, Kuzey Irakta bir Kürt Devleti oluşumu anlamına gelebilecek herhangi bir şeyi, milli varlığımıza yönelmiş bir tehdit olarak görmekte. Bu konuda devletimizin yetkili organlarının alacağı her türlü önlem ve eylemin maddi tüm varlığımızla yanında olacağız.
Elbette Ermeni soykırımını kabul eden Fransız senatosunu bayraklar ve marşlarla protesto eden, emperyalist savaşı ya da hücreleri kabul etmeyen öğrencilere soruşturmalar yağdıran, hatta bizzat savaş ve hücre projeleri hazırlayan bu sözde bilim adamlarının tavrı bizim için pek şaşırtıcı bir gelişme sayılmaz. Asıl şaşırtıcı olan, uşak takımının savaş borazancılığı yapmakta böylesine hevesli davrandıkları bir dönemde gençlik cephesinden verilmesi gereken tok yanıtın gecikmesidir. Petrol ve silah tekellerinin kârları için, ABDnin dünya halkları üzerindeki baskısının sürebilmesi için sırtına ölmek ve öldürmek görevi yüklenen gençlik, rektörlerinin bu açıklaması karşısında henüz yeterli tepkiyi verebilmiş değil. Açıklamada bahsi geçen her türlü önlem ve eylemin maddi tüm varlığımızla yanında olacağız ifadesi başlı başına bir görevlendirmeye işaret etmektedir. Bunun karşısında gençliğin asıl görevi ise sırtındaki bu kamburdan derhal kurtulmak olmalıdır.
Emperyalistlerin pervasız savaş çığlıkları, dünyanın en uzak köşelerinde bile işçiler, emekçiler ve gençlik tarafından eylemli tepkilerle karşılandı. Oysa savaşın tam ortasında yer alması kuvvetle muhtemel Türkiyede şu ana kadar güçlü bir emperyalist savaş karşıtı kitle hareketi ortaya çıkmış değil. Özellikle bizim cephemizden bakıldığında, gençliğin ileri unsurlarının bir takım eylemler gerçekleştirmiş olması anlamlı olmakla birlikte geniş gençlik yığınlarının hala harekete geçmemiştir. Bu tablo bizim şevkimizi kırmıyor, aksine görevlerimizi hatırlatıyor.
Devrimci bilinçle işlenen bir duyarlılık yaratmak
Geçmiş dönemden de bilindiği gibi, gençlik tümüyle duyarsız değildir. Aksine ABDye ve onun Ortadoğuya yönelik hesaplarına karşı biriken bir öfke, bulunduğumuz tüm alanlarda gözlemlediğimiz bir olgu. Burada söz konusu olan sorun, bir duyarlılığın olmaması değil, bu duyarlılığın bilinç planındaki zayıflığı, örgütlenme ve eylemlilik düzeyinde yaşanan geriliktir. Gündemdeki savaşın bir emperyalist savaş olduğu ve kaynağını bir barbarlık düzeni olan kokuşmuş kapitalist sistemden aldığı kavranamadığı sürece, bu duyarlılık emperyalist savaşa karşı gerçek bir savaş gücüne dönüştürülemez. Sorun, ya burjuva hümanizminin kör ettiği bir bakışla salt can kayıpları olarak algılanır, ya da sadece ABDnin gözü dönmüşlüğü sayılır. İlkinde s¨zde korunma adına silahlanma ve emperyalizmin kanla da olsa dünyanın dört bir yanına demokrasi götürmesi meşru hale gelir; barbarlık Saddam ve Miloseviç gibi diktatörlerin ortadan kaldırılmasının zorunlu yolu olarak kavranır. İkincisinde ise, Türkiyedeki uşak takımının pazarlık kozlarını arttırmaktan başka bir işe yaramayacak tepkiler vermekten öteye gidilemez. Her koşulda bu bakış çarpıklıkları, egemenlerin hesaplarına dolgumalzemesi olmaktan kurtulamazlar.
Halihazırda bir takım eylemlerde yer almalarına, birkaç geçici örgütlenme oluşturma çabalarına rağmen liberal-reformist çevrelerin şu an yapmakta oldukları budur. Zaten bu çürümüş reformist çevreler de savaş çıkmadan önce birkaç eylem yapmak dışında bir amaca sahip değiller. Bir diğer sağlıksız yaklaşım da sözde emperyalist savaş karşıtlığı ile duyarlı birkaç ilerici unsuru kendi politik platformuna kazanma dar görüşlülüğünde ortaya çıkıyor. Oysa tüm bunlar, yaklaşmakta olan savaşı durduramayacağı gibi, gençliğin mücadelesini geriye götürmekten başka bir işe yaramayacaktır.
Genç komünistlerin yıllardır vurguladığı gerçekler bu son gelişmelerle bir kez daha kanıtlanıyor. Çeşitli gençlik örgütlenmeleri, öğrenci hareketini politikleştirmeye yönelik bir çabadan ısrarla kaçınıyor ya da onun politik yönelimlerini sadece kadro devşirmeye dönük ele alıyorlar. Ancak gelinen yerde bu küçük hesaplar günü kurtarmaya bile yetmiyor.
Komünistler ise, proletaryanın tarihsel mücadelesinden aldıkları güçle, ideolojik açıklığı ve devrimci duruşa sahip olmalarının kendilerine verdiği haklı güvenle sorumluluklarına sahip çıkmaktadırlar. Bu, bugün için kitleleri, emperyalist savaşı yalnızca teşhir etmekle sınırlı kalmayacak, fakat onu durduracak düzeyde seferber etme zorunluluğudur. Bu, savaşların gerçek kaynağı olan sermaye iktidarını yıkmaya yönelecek devrimci-militan bir kitle hareketini ortaya çıkarma görevidir. Bu, mevcut duyarlılığı proleter devrim davası ve sosyalist işçi-emekçi iktidarı hedefine yöneltme çabasıdır. Bu, akacak kanda yıkanmayı hesaplayan emperyalist-kapitalist sistemi akacak kanla yıkma mücadelesidir.
Zor dönemde zorlu bir görev
Elbette içinden geçilmekte olan bu zor dönemin, bu zorlu görevlerini gerçekleştirme iddiasının karşısına çıkan verili koşullar pek de iç açıcı sayılmaz. Kürt hareketini önderliği şahsında teslim alan düzen, buradan aldığı güçle devrimci harekete saldırmış ve önemli sonuçlar da almıştır. Kimi akımlar politika yapma alanı olarak düzenin icazetine sığınmış, kimileri ise ciddi bir ideolojik-politik ve moral güç kaybı yaşamışlardır. Faşist baskı ve zor uygulamak konusunda sınır tanımayan sermaye iktidarı, yine bu yolla kitleleri örgütsüzleştirmek ve yılgınlaştırmak noktasında da ciddi bir mesafe almıştır. Özellikle gençliğin apolitikleşmesi ve yozlaşması son derece önemli bir sorundur. Fakat bu sorunun çözümü yine gençlik kitlesinin kendi içerisinde bulunabilir. Düzenin geleceksizlik dışında hiçbir şeyvaat etmediği gençlik, dinamizmi ile içine çekildiği bu bataktan sıyrılabilecek gücü taşıyor.
Öyleyse görevimiz, kararlı bir biçimde bu gücün taşıyıcısı olan gençlik kitlelerine yönelmek ve onları mücadeleye kazanmaktır. Mücadele tarihimiz, bunun için gerekli olan ideolojik-politik açıklığın ve devrimci duruşun taşıyıcısı olduğumuzu kanıtlıyor. Günün bir diğer temel gündemi ise, örgütlülüğümüzü bu bakışla gözden geçirmek, gedikleri kapatmaktır. Zorlu düşman saldırılarını güçlü bir şekilde karşılayabilmek, saflarımızda çelik bir irade ve gücünü komünist bilinçten alan bir disiplini hayata geçirmeyi zorunlu kılıyor. Elbette bu da ancak kitlelerle devrimci bir bütünleşme sayesinde başarılacaktır.
Somut sorun, somut görevler
Gitgide daha yakınımızda çalınan savaş borazanlarının en dolaysız muhatabı olan gençlik, devrimci önderliğinin çevresinde bu süreçte birleşebilir. Ama somutta gençliğin duyarlılığının akacağı örgütlenmeleri oluşturmak sorunu birkaç yerellik dışta tutulmak kaydıyla- hala orta yerde durmaktadır. Şimdi yapılması gereken, geçen yıl örgütlenen YÖK yasa tasarısı karşıtı kampanyadan öğrenerek -ve bu sorunu gündemde tutarak- mümkün olan en geniş gençlik kitlesini bir araya getirmektir. Önceki yılın deneyimlerini gözden geçirmeli ve yeni duruma uygun bir planlamayla, gerekli seferberliği isabetli örgütlenmelerle başarabilmeliyiz. Bunu sağlamakla hem günün görevlerine yanıt verebilir, hem de gençliği ve geleceği kazanabiliriz.
Eylemlilik düzeyini giderek yükseltmek ve emperyalist haydutluğa hak ettiği yanıtı verecek tarzda örgütlenmek gerekiyor. Burada da kitlelerle bağları doğru bir tarzda kurabilmek zorunluluğuyla karşılaşıyoruz. Genel bir ajitasyon çalışması ile yetinmeyerek, insanlarla birebir görüşebilmeli, harekete geçirmek noktasında ısrarcı olabilmeliyiz. Her koşulda bu insanların tartışma ve karar alma süreçlerine katılmalarını güvence altına almalı ve çalışmayı bu yolla besleyip zenginleştirebilmeliyiz. Sorunu en geniş gençlik kitlesinin gündemine sokmak, gençliğe sorunun dolaysız muhatabı olduğunu kavratmak için uygun eylem biçimlerini geliştirmeliyiz. Fakat bu asla, özellikle son yıllarda moda olduğu gibi sevimli görünme kaygısıyla düzeysizleşmek, komedyenliğe soyunmak anlamına gelmiyor. Biçim özün yansıması olduğun göre, biçimi de bu ciddiyetle oluşturabilmeliyiz.
Emperyalist saldırganlığa karşı görev başına!
Emperyalist savaşı durdurabilmek, emperyalizmi bölgede ve tüm dünyada yenilgiye uğratmak için, kapitalist sistemi tüm sonuçlarıyla beraber ortadan kaldırmak için önümüzde duran zorlu görev kitleleri seferber etmektir. Sahte umutlar değil, dişe diş bir mücadele çağrısının birbirine kenetleyeceği gençlik yığınları emperyalizmin karşısında güçlü bir barikat olabilecektir. Bu barikatı adım adım örmek sorumluluğunu omuzlayan genç komünistler, bunu başarabilecek bilince ve birikime sahiptirler. Şimdi görev başına!
|