20 Kasım 2009
Sayı: SİKB 2009/45

  Kızıl Bayrak'tan
  Süresiz iş bırakma
eylemi örgütlenmelidir!
  Düzenin çözümsüz denklemleri
Sermaye devletinin kulakları: “Telekulak”!
“Ücretsiz ulaşım hakkı için
mücadeleye!”.
Metal işçileri Netaş grevinin
yıldönümünde MESS önündeydi!
  25 Kasım uyarı grevi hazırlıklarından.
  25 Kasım üzerine konuştuk.
  Sınıf hareketinden…
  Küçükçekmece’de eğitim seminerleri sürüyor
  Yaşasın Karahan Tekstil
direnişimiz!
  TKİP III. Kongresi toplandı!
  III. Parti Kongresi Gündemi
  Kapitalist kriz tipleri
- Volkan Yaraşır
  25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’de emekçi kadınlar bir adım öne
  “Mühendislik, Mimarlık ve Şehir Planlamada Toplumcu Eksen”
çıkarken...
  Öğrenci gençlik neoliberal
saldırılara başkaldırdı!
  Pentagon’un savaş baronları namluları yeniden Latin Amerika halklarına çeviriyor...
  Ulusal soruna devrimci yaklaşımın paradoksları - 2 - M. Can Yüce.
  Zere’den mektup var!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

III. Parti Kongresi Gündemi

Aşağıda yayınladığımız metin geçtiğimiz günlerde toplandığı açıklanan TKİP 3. Kongresi’nin “3. Parti Kongresi Gündemi” başlıklı açıklamasının 1. bölümü olan “Siyasal durum / Siyasal sorunlar” kısmını içermektedir. Bu metnin sadece ilk bölümünü kullanmak zorunda kaldık. Zira bu metin hacmi bakımından oldukça geniş. Doğal olarak bu hacimdeki bir metni yayınlayabilmek teknik açıdan mümkün değil. İlgi duyan okurlarımız metnin tamamını tkip.org sitesinden okuyabilirler... Kızıl Bayrak

***

“Parti kongresi çağrısı ve gündemi en az üç ay önceden parti örgütlerine ve üyelerine duyurulur...”

(TKİP Tüzüğü, Parti Kongresi maddesi)


-I-

Siyasal durum / Siyasal sorunlar

III. Parti Kongresi’nin en temel işlevlerinden biri doğal olarak dünyada, bölgede ve Türkiye’deki mevcut durumu ve gelişmeleri değerlendirmek; buna bağlı olarak partinin taktik çizgisinin genel çerçevesini belirlemek, yeni döneme ilişkin siyasal görevlerini somutlamak olacaktır.

Dünyada ve Türkiye’de içinden geçmekte olduğumuz döneme damgasını vuran başlıca gelişmeler konusunda partinin halihazırda bir dizi temel değerlendirmesi bulunmaktadır. Son on yıl üzerinden olduğu kadar son iki yıl üzerinden de bu böyledir. (Yayınlanamaz bölüm...-tkip.org)

Aşağıda sunacağımız konu başlıklarına da bunun ışığında bakılmalıdır.

***

1- Dünyada durum ve partinin enternasyonal görevleri:

* Bugünün dünyasında öne çıkan en temel olgu, başta ABD olmak üzere kapitalist dünyanın metropollerinde başlayan ve dünya ölçüsünde genelleşen ekonomik krizdir. 1970’li yılların ortasında patlak veren büyük krizin çeşitli yol ve yöntemlerle ertelenmiş birikimi üzerinde yükseliyor olması, güncel krizin en önemli özelliğidir.

Devrimci bir parti doğal olarak öncelikle krizin çok yönlü sosyal-siyasal etki ve sonuçları üzerinde yoğunlaşmak zorundadır. Ekonomik çöküntü, sosyal ve kültürel yıkım, sosyal mücadeleler, her biçimiyle burjuva gericiliğinin yükselişi, polis devleti, faşizm, militarizm, emperyalist saldırganlık ve nihayet savaş, bu çaptaki bir krizin muhtemel etki ve sonuçları içinde sayılabilir. Devrimci partinin görevi tüm bunları gözeten bir politik bakış, mücadele çizgisi ve pratik hazırlık içinde olmaktır. Politik açıdan olduğu kadar örgütsel açıdan da. Kendi ülkesindeki devrimci görev ve sorumluluklar bakımından olduğu kadar enternasyonal devrimci görev ve sorumluluklar bakımından da.

* Günümüz dünyasının öteki bir temel sorunu emperyalist dünyadaki güç ilişkileridir. Emperyalist dünyanın güç ilişkileri üzerinden bakıldığında bugünün en önemli olgusu ise ABD hegemonyasının önlenemeyen çözülüşüdür. Amerikan emperyalizmi Doğu Bloku’nun çöküşünün ardından artık rakipsiz saydığı hegemonyasını pekiştirmeyi ve görünür bir gelecek için süreklileştirmeyi hedefleyen bir stratejik yönelim içine girmişti. Oysa gelinen yerde buna yönelik girişimlerinde belirgin biçimde başarısız kaldığı artık kesinleşmiş durumdadır.

Bu olgu iki önemli nedenden dolayı dünyadaki istikrarsızlığı büyütmektedir. İlkin, bu gidişatı görmek fakat askeri açıdan hala da rakipsiz olduğunun bilincinde olmak, ABD emperyalizmini iyiden iyiye saldırganlaştırmaktadır. İkincisi, bugünün dünyasında ABD’den bu hegemonyayı görünür bir gelecekte devralabilme potansiyeline sahip bir emperyalist rakip güç halihazırda sahnede görünmemektedir. Bu ise çok kutupluluğa doğru bir eğilimi beslemektedir ve bu da başlı başına bir istikrarsızlık etkenidir.

Emperyalist dünyadaki hegemonya krizleri bugüne kadar ancak büyük emperyalist kapışmaların ardından (ki her iki dünya savaşı da bunun ürünü olmuştur) bir sonuca bağlanabilmiştir, ancak böylece yeni bir dengeye ulaşılabilmiştir.

Bugünün emperyalist dünyasında yeni güç dengelerinin oluşumunda Çin’in ve kısmen de Hindistan’ın tutumunun özel bir önemi vardır. ABD ile ilişkilerini belli bir dengede tutan ama bu arada Şangay İşbirliği Örgütü türünden oluşumlar yoluyla Rusya ile de belirli yakınlık içinde olan, uluslararası ilişkilerde son derece çıkarcı ve pragmatist bir çizgide hareket eden Çin’in stratejik ittifak tercihi halen belirsizliğini korumaktadır. Bu, güç ilişkilerinin yeni seyrinin de halihazırda bu yönüyle belirsiz kalması anlamına gelmektedir.

* ABD hegemonyasındaki çözülmeye yakın dönemin olaylarından önemli bir gösterge Kafkasya krizi olmuştur. Rusya kendisine yönelik kuşatmanın belli sınırları bulunduğunu, bu sınırların aşılması durumunda gerekirse savaşa başvuracağını ve buna da gücü olduğunu eylemli olarak göstermiştir. Sonuçta ABD ve NATO Gürcistan’a yönelik bu müdahaleyi sineye çekmek zorunda kalmışlardır. Çok sınırlı bir askeri operasyon olarak görünmesine rağmen, bu olayın yeni döneme önemli ipuçları sağlayan büyük bir sembolik değeri vardır.

* ABD hegemonyasının önemli bir aracı olagelen NATO’da da halen ciddi sorunlar vardır. Avrupalı emperyalistlerin, özellikle de Almanya-Fransa ikilisinin farklılaşan çıkarları ve öncelikleri, bu çerçevede ABD ile yaşanan sorunlar, NATO’daki bunalımın başlıca nedenidir. Öte yandan Afganistan batağındaki belirgin başarısızlık NATO bünyesinde bir başka önemli kriz etkeni olmakla kalmamakta, bugünkü yapısı, iç ilişkileri ve işleyişiyle onun müdahale gücünün belirli sınırları olduğunu da göstermektedir. Yine de, kendini yeni adımlar ve kurumlaşmalarla tahkim etmeye çalışan, bu arada sürekli genişleyen ve bundan da aldığı güçle kendine dünya jandarmalığı misyonu biçen bu saldırgan emperyalist örgütteki gelişmeleri dikkatle izlemek devrimci bir partinin görevidir.

* Emperyalist dünyanın bugünkü tablosuna bakıldığında göze çarpan bir başka önemli olgu, genel olarak yoğunlaşan nüfuz mücadeleleri ile bu mücadelelerin kaçınılmaz olarak azdırdığı militarizm ve silahlanma yarışıdır. Krizin ağırlaşması, hele hele bir çöküntüye yolaçması durumunda, militarizm, saldırganlık ve savaş eğiliminde belirgin bir artış olacaktır. (Konuya ilişkin olarak parti yayınlarına atıf, Yayınlanamaz bölüm...-tkip.org)

* Bilindiği gibi emperyalist nüfuz mücadelelerinin olduğu kadar halihazırdaki bölgesel müdahale ve savaşların da esas alanı Türkiye’yi çevreleyen bölgelerdir. Daha somut olarak Ortadoğu, Kafkasya ve İç Asya’dır. Bu bölgeler dünya egemenliği uğruna mücadelelerin düğüm noktalarıdır. ABD’nin, rakipsiz gibi görünen egemenliğini bu bölgelere müdahaleler üzerinden pekiştirmeyi denemesi, bu çerçevede boşuna değildir. Irak ve Afganistan savaşları bunun ürünü oldular. Halen süren Pakistan ve İran bunalımları bunun ifadesidir. Bunlara Kafkasya krizi, Gürcistan savaşı, tümü de bu bölgede sahnelenen “renkli” karşı-devrim girişimleri gibi başka örnekler de eklenebilir.

Fakat sonuçta Bush yönetimi döneminin bu politika ve müdahaleleri esası yönünden başarısızlığa uğradı. ABD’nin rakipsiz süper güç olma heveslerini boşa çıkaran da bu oldu. Yeni durumda en önemli sorun, Obama yönetiminin bu başarısızlıkları bir parça telafi edebilmek için denemeye hazırlandığı yeni politikalardır. Parti Kongresi özellikle bu konuda ana çizgileriyle bir açıklık yaratabilmeli, bölgedeki başlıca sorunlar ve bunalım odakları hakkında bir değerlendirme ortaya koyabilmelidir.

* Ortadoğu’daki sorunlar, özellikle de Filistin sorunu, çözümsüzlüğün derinleşmesi temelinde tüm ağırlığını koruyor. Irak’taki durum ve Güney Kürdistan’ın akıbeti de hala belirsizdir. Obama yönetimiyle birlikte bazı hafifleme belirtileri gösteriyor görünse de İran bunalımı da sürmektedir. Siyonist devletin İran’ın nükleer projesini boşa çıkarmaktan kolay vazgeçmeyeceğini gözönünde tutmak gerekir.

* Gürcistan savaşının ardından Kafkasya’daki durum da henüz belirsizliğini koruyor. ABD emperyalizmi Azerbaycan-Ermenistan, Türkiye-Ermenistan ilişkilerini düzelterek bu bölgede önemli bir çıkış yapmak istemektedir. Fakat bahsi geçen ülkeler arasındaki sorunları çözmek ve bu ülkeleri aynı emperyalist cephede uyumlu biçimde mevzilemek sanıldığı kadar kolay değildir. Bu alandaki gelişmeler Türkiye’nin dış ve iç politikasını yakından ilgilendirdiği için üzerinde durmak özellikle gereklidir.

* Tüm bu gelişmeler Türkiye’yi çevreleyen kriz bölgelerinde Türk burjuvazisinin ABD emperyalizminin hizmetinde yeni roller üstlenmesini zorlamaktadır. Bu nedenle III. Parti Kongresi, dünya ve bölgedeki gelişmelere bağlı olarak Türk dış politikasının mevcut tablosu ve sorunları üzerinde özellikle durmalıdır.

* Kriz her halükarda dünya ölçüsünde sosyal hareketlilikleri büyütecek, sınıf mücadeleleri için yeni olanaklar yaratacaktır. Bunun şimdiden önemli belirtileri vardır. Nitekim kapitalist dünya da kendi yönünden krizin ekonomik seyri ve sonuçları kadar, belki gelinen yerde bundan da çok, sosyal ve siyasal sonuçlarıyla ilgilenmekte, buna uygun önlemler düşünmekte, planlar yapmaktadır. III. Parti Kongresi sorunun bu yönü üzerinde özellikle durmalı, buna yönelik enternasyonal görevlerine açıklık getirmelidir.

* Dünyadaki sol akımlar tablosuna daha yakından bakmak, bunu değerlendirmek ve bundan belirli sonuçlar çıkarmak da bu enternasyonal görevlerin bir parçası, bugüne kadar fazlasıyla ihmal ettiğimiz önemli bir boyutudur. Bu zaafiyete müdahale III. Kongre’nin önemli bir sorunu olmalıdır. III. Kongre bu konuda bir değerlendirme yapmalı ve bunu bu doğrultuda atılabilecek ilk adımlara ilişkin bir planla birleştirmelidir.

* Parti kongresi dünyada durum kapsamında Latin Amerika’daki sol dalga (özellikle de Venezuella), Nepal’deki gelişmeler, Ortadoğu’daki islami akımlar vb. üzerinde de durmalıdır. Bu sorunlar Türkiye solunda farklı türden opotünist eğilimlere dayanak olarak kullanıldığı için bunu yapmak özellikle önemli ve gereklidir.

Özel not:

Dünyadaki gelişmeleri (ekonomik krizden emperyalist hegemonya sorununa ve sosyal mücadelelere kadar) tarihsel bir perspektif içinde değerlendirebilmeye önemli katkılar sağlayacağı inancı taşıdığımız için, bu vesileyle partiye “Bugünün Dünyası: Süreçler ve Eğilimler” başlıklı temel metnin yeniden incelenmesini önemle öneriyoruz (Dünya, Ortadoğu ve Türkiye, s.11-46).

Dünyadaki güncel duruma ilişkin olarak Ekim’in Ekim 2008 tarihli 253. sayısının başyazısı (Dünya, Bölge ve Türkiye: Genel Durum ve Güncel Gelişmeler) + Bütünlüğü İçinde Kapitalizmin Krizi (Ekim, sayı 256, Ocak 09) + Ekonomik krizi izleyen öteki parti değerlendirmeleri (Parti yayınlarından kaynakçalar... Yayınlanamaz bölüm...-tkip.org), özellikle ve öncelikle önerilebilecek metinlerdir.

2- Türkiye’de siyasal durum ve partinin devrimci görevleri:

Türkiye’de olayların seyrine ilişkin olarak partinin birbirini tamamlayan ve ortaya genel bir tablo çıkaran bir dizi değerlendirmesi mevcuttur. 22 Temmuz seçimleri sonrasının siyasal tablosuna ilişkin 6 bölümlük değerlendirme başta olmak üzere II. Parti Kongresi sonrasının tüm önemli metinleri (ki bunların önemli bir kısmı Ekim’in aynı döneme ait başyazılarıdır) bu vesileyle incelenmelidir... (Yayınlanamaz bölüm...-tkip.org)

* Türkiye’de ekonomik kriz dinamik bir süreç olarak halen sürmektedir ve akıbeti krizin dünya genelindeki seyriyle yakından bağlantılı olacaktır. Türkiye kapitalizminin kendi yapısal sorunları ve özellikle de 2001 krizinin ardından gelen nispi ferahlama döneminin biriktirdiği sorunlar, Türkiye’yi krizin sonuçlarından en çok etkilenecek ülkelerden biri haline getirmektedir.

Dünyada durum bahsinde de vurgulamış bulunduğumuz gibi, devrimci parti için önemli olan krizin sosyal ve siyasal sonuçlarıdır; bu kapsamdaki sınıf mücadelesi görevleridir; bu görevlerin ilkesel, taktik ve pratik açıdan ele alınış biçimidir. Ekim’in Aralık 2008 tarihli 255. sayısının başyazısı (Kriz ve Devrimci Mücadelenin Sorunları) bu konuda nispeten derli toplu bir çerçeve sunmaktadır. Bu özelliği ile konuya ilişkin olarak III. Parti Kongresi tartışmaları için işlevli bir başlangıç noktası oluşturmaktadır.

En önemli ve öncelikli sorunlardan biri, krize karşı ilerici-devrimci siyasal güçler ile kitle örgütlerinin güç ve eylem birliğini geliştirebilmektir. Bu alanda halen belirgin bir zaafiyet, ifade uygunsa tam bir belirsizlik ve dağınıklık yaşanmaktadır. Sürecin verileri bu açıdan bir değerlendirmeye tabi tutulmalı ve birleşik bir sosyal-siyasal hareketliliğin olanakları, araçları, yolu ve yöntemi konusunda açıklık sağlanmalıdır.

* Rejim krizi bir başka önemli konudur. Egemen sınıf içindeki iç çatışma bugün yeni bir dengeye oturmuş ve bir parça durulmuş görünmekle birlikte, bunun geçici ve iğreti olduğu, beklenmedik yeni gelişmelerin her an bu çatışmayı yeniden alevlendireceği gözönünde bulundurulmalıdır.

22 Temmuz seçimlerini izleyen 6 bölümlük toplu değerlendirmenin yanısıra Ekim’in Mart 2008 tarihli 251. sayısının başyazısı (Rejim Krizinde Yeni Safha) bu konuya ilişkin esaslı noktaları içermektedir. Özellikle Ergenekon operasyonu ile birlikte bu konu PYO’da da değerlendirilmiş, bu değerlendirmelerde sol hareketin konuyu ele alıştaki yanlış yaklaşımları da eleştirilmiştir. (Parti yayınlarından kaynakça, Yayınlanamaz bölüm...-tkip.org).

III. Parti Kongresi rejim krizinin bir bilançosunu ortaya koymalı ve bundan gerekli siyasal sonuçları çıkarmalıdır. Bu konu, rejim içi dalaşma, gerici burjuvazinin iç ilişkileri ve karşılıklı güç dengeleri, düzen siyasetinin çehresi, rejimin biçimi vb. bakımlardan olduğu kadar sosyal mücadelenin seyri ve sol hareket bakımından da son derece önemlidir. Zira egemen sınıf içindeki bölünme ve buna dayalı kutuplaşma, yalnızca sınıf ve kitleler için değil sol hareket için de bir tuzağa dönüşmüş görünmektedir. Oportünist bir düşünüş mantığından hareketle ve şu veya bu sözümona pozitif gerekçeye dayanarak, çatışan taraflardan biri hakkında oporünist hayaller besleyenlerin ve dolayısıyla yedeğine düşenlerin sayısı göründüğünden de fazladır.

Parti yeni dönemde, açık ya da örtülü, kaba ya da utangaç, tüm bu oportünist eğilimlere karşı daha etkili bir ideolojik mücadele yürütmekle yükümlüdür. Bu, sınıf ve kitle hareketinin bağımsız devrimci bir çizgide gelişebilmesinin zorunlu koşullarından biridir.

* Türkiye’nin siyasal tablosu bakımından bir öteki temel önemde konu Kürt sorunudur. Güncel açıdan Kürt sorunu kapsamındaki en önemli gelişme ise, Amerikancı Kürt politikasına bir uygulama alanı açmaya yönelik açılım, tartışma ve hazırlıklardır. Bu girişim daha çok AKP hükümetinden geliyor olmakla birlikte devlet bünyesinde bu konuda bir mutabakat bulunduğunun da önemli işaretleri vardır. Bu konuda “devletin başı” olarak cumhurbaşkanının giderek daha çok öne çıkmasını da bunun bir işareti saymak gerekir.

II. Parti Kongresi’ni izleyen dönemde ABD’nin en önemli başarısı, Türkiye’deki işbirlikçileri Güney Kürdistan ile ilişkileri düzeltmeye yöneltebilmesi oldu. Kuşkusuz bu karşılıksız da olmadı. Güney Kürdistan yönetimi de Türk devletine bir tür biat etmek ve topraklarının keyfi biçimde Türk askeri harekatlarının hedefi olmasını sineye çekmek durumunda kaldı. (Ekim’in Şubat 2008 tarihli 250. sayısının “ABD, Türkiye ve Kürt sorunu” başlıklı başyazısı, bu gelişmenin anlamını ve esaslarını etraflıca ortaya koymaktadır.)

ABD emperyalizminin çıkarları ve dayatmaları sonucunda Güney Kürdistan ile ilgili geleneksel kırmızı çizgilerini terketmek durumunda kalan Türk burjuvazisi, bu adımın ardından Türkiye’deki Kürt sorunu konusunda da belirli açılımlar yapmakla yüzyüze kaldı. Güney Kürdistan ile ilişkilerdeki açılımın mantıksal ve zorunlu bir gereği idi bu.

AKP hükümetinin halen atmış bulunduğu bazı sembolik adımların yanısıra şu son haftalarda yoğunlaşan açılım tartışmalarını ve sözü edilen hazırlıkları bu kapsamda görmek gerekir. Ama durum halen belirsizliğini korumaktadır. Kürt sorunu gibi kapsamlı ve karmaşık bir sorun daha çok göz boyamaya ya da gönül almaya yönelik sınırlı ve yüzeysel adımlarla çözülemez. Devletin Kürt hareketini muhatap alarak belli tavizler karşılığında onu rejime entegre etmeye yönelik beklenmedik bir girişimi ve dolayısıyla başarısı olmazsa eğer, önümüzdeki dönemde Kürt sorunu rejim için önemli bir başağrısı olmaya devam edecektir.

(Bu konu aşağıda Kürt hareketiyle de bağlantılı olarak  bir başlık altında ayrıca ele alınacaktır.)

* Türkiye’de olayların seyri bakımından temel önemde bir başka etken burjuvazinin dış politikadaki yeni yönelimleri olacaktır. Birçok belirti bir bütün olarak burjuva gericiliğinin bölgede ABD’nin hizmetinde yeni roller üstlenmeye hazırlandığını göstermektedir. Ortadoğu’daki girişimler, Afganistan’a ek asker gönderilmesi, Ermenistan’la ilişkiler alanındaki gelişmeler, Güney Kürdistan’a hamilik, tüm bunlar bu kapsamdadır.

Rejimin dış politikasının günümüzdeki tablosunu ortaya koymak ve bundan gerekli sonuçları çıkararak devrimci görevler halinde somutlamak, III. Parti Kongresi’nin bir başka önemli gündemidir.

3- Sınıf ve kitle hareketi üzerine değerlendirme:

Kürt sorunu eksenli kitle hareketliliği ile sendikaların zaman zaman gündeme getirdiği kitle gösterileri bir yana bırakılırsa, bugünün Türkiyesi’nde tabandan gelen kitle hareketliliğinin esas alanı ve kaynağı işçi sınıfıdır. Sınıf hareketinde son iki yıldır dikkat çeken bir canlanma var. Çok değişik nedenlerle gündeme gelen farklı biçimlerdeki eylemlerin ardı arkası kesilmemektedir. Ekonomik kriz bu açıdan hem önemli yeni olanaklar yaratmış, fakat hem de yaygın tensikatlar yoluyla harekete önemli darbeler vurmuştur.

Krizin ortaya çıkardığı yeni durumu da hesaba katarak özellikle sınıf hareketinin durumu üzerine III. Parti Kongresi’nde genel bir değerlendirme yapmak ve bunu partinin görevlerinin somutlanması ile birleştirmek gerekir.

 (Bu konuda Ekim’in bir önceki bahar dönemini değerlendiren Mayıs 2008 tarihli 252. sayısının “Bahar Süreci, Sınıf Hareketi ve Sol Hareket” başlıklı başyazısı incelenmelidir.)

4- Sol hareketin mevcut tablosu üzerine değerlendirme

Devrimci ve reformist kanatlarıyla geleneksel sol hareket, ‘90’lı yılların ortasından itibaren sürekli bir gerileme ve çözülüş süreci içerisindedir. Bu süreç içerisinde reformist akımlar daha da sağa kayarlarken, halkçı devrimci-demokrat akımlar bir yandan örgütsel bir tasfiye, öte yandan devrimci kimlik yönünden sürekli bir erozyon yaşayageldiler.

Parti bu gerileme, çözülüş ve tasfiye sürecini, bu sürecin ortaya çıkardığı yeni oportünist yönelimleri, sürekli bir biçimde değerlendirmelere ve eleştirilere konu etmiştir. Gelinen yerde bunun toplu bir bilançosunu çıkarmak, sol hareketin bugünkü tablosunu somutlamak, başlıca akım ve eğilimleri saptamak, gerekli yeni tanımlamalara ve tutumlara konu etmek bir ihtiyaçtır.

Bunun parti kongresi üzerinden yapılabilmesinin ayrı bir önemi ve işlevi vardır.

Bu değerlendirme bir yandan partinin mevcut sol hareketin başlıca akımları ile ilişkilerine, öte yandan soldaki çok yönlü oportünizme, özellikle de düzenin icazet alanına kaymalar biçiminde kendini gösteren tasfiyeci oportünizme karşı mücadele görevlerine açıklık getirecektir.

Sol hareketin mevcut tablosu üzerine bu değerlendirme, özellikle küçük-burjuva devrimci demokratik hareketin tasfiyeci sürüklenişinin ortaya çıkardığı yeni sorunlar, partinin soldaki özgün konumu ve devrimci misyonu bakımından da özel bir önem taşımaktadır.

***

Sol hareket değerlendirmeleri çerçevesinde başvurulabilecek çok sayıda parti metni mevcuttur. Bunlardan son döneme ait olanların önemli bir bölümü parlamentarizm ve seçimler konulu iki kitapta yer almaktadır. Bunlar arasında Kasım 2002’yi izleyen parlamentarizm konulu metinlerin yanısıra, “Solda Ciddiyet ve Samimiyet Bunalımı” başlıklı metin özellikle önemlidir. Son döneme ait değerlendirmeler içinse Ekim’in Kasım 2008 tarihli 254. sayısında yer alan ve birbirini bütünleyen iki metin (Sol Hareketin Güncel Durumu Üzerine Değerlendirmeler + Partinin Gelişme Sorunları) değerlendirilebilir. Reformist akımların son yıllardaki tablosu konusunda 22 Temmuz seçimlerini izleyen 6 bölümlük değerlendirmenin sonuncusundan (Reformist Solda Bunalım ve Bölünme) da yararlanılabilir.

Bunlar ışığında son yerel seçimler vesilesiyle ortaya çıkan tablo üzerinde özellikle durulmalıdır. Zira 40 yıllık boykotçu akımların bir anda reformist bir seçim blokunun eklentisi haline gelebilmeleri ve parlamentarist söylemler kullanabilmeleri, halkçı küçük-burjuva akımların bugün vardıkları nokta konusunda önemli yeni açıklıklar sunmaktadır.

5- Kürt ulusal hareketi:

İmralı teslimiyetinin ardından içine girdiği büyük bunalım, kargaşa ve gerilemeyi 2005 Newrozu’ndan başlayarak adım adım geride bırakan Kürt ulusal hareketi, bugün devleti yeniden kendisini ciddi biçimde hesaba katmaya zorlayan bir noktada bulunmaktadır. Yukarıda da ifade edildiği gibi, bir yandan bu olgu, öte yandan Güney Kürdistan faktörü, ve bu çerçevede Amerikan emperyalizminden gelen basınç, rejimi Kürt sorununda ciddi bir açmazla yüzyüze bırakmış durumdadır. Yapılan sınırlı açılımlar ters tepmiş, umulan sonucun aksine sorunun ağırlığını arttırmış ve bu arada Kürt hareketine güç kazandırmıştır.

Bugün gündemde Amerikancı Kürt politikası vardır. Güney Kürdistan politikasında Türkiyeli işbirlikçilere boyun eğdiren ABD, bu gelişmenin zorunlu bir uzantısı olarak Türkiye’deki Kürt sorununda da belirli adımları dayatmaktadır. Buradaki temel güçlük ise bunun PKK eksenli Kürt hareketinin dışlanması ve tasfiyesi ile birleştirilmek istenmesidir. Bu politikanın hiçbir başarı şansı yoktur ve son seçimler buna ilişkin boş umutlara yeni bir önemli darbe olmuştur.

Son haftalardaki bazı gelişmeler Kürt hareketinin dolaylı olarak muhatap alınabileceği izlenimi yaratmakta, ama buna paralel olarak da DTP operasyonları sürmektedir. Kürt sorununun genel ağırlığı ve rejimin bu sorundaki tarihsel yükü düşünülürse, hiç değilse şu dönem için bu alanda ciddi bir gelişmenin yaşanması çok olanaklı görünmüyor.

Birçok belirti parti kongresinin toplanacağı aşamada son gelişmelerin ne anlama geldiği konusunda daha fazla açıklığa sahip olacağımızı gösteriyor. Yeni verileri de hesaba katarak durumu değerlendirmek, partinin yeni duruma ilişkin tutumuna ve taktiğine açıklık getirmek ve bu arada partinin Kürt sorununa ilişkin bağımsız politikasının dönemsel içeriğini somutlamak III. Parti Kongresi’nin görevidir.

Bilindiği gibi İmralı Teslimiyeti’nin 10. yılındayız. Bu 10 yılın Kürt sorunu ve Kürt hareketi için olduğu kadar, partinin buna ilişkin değerlendirmeleri ve politikaları açısından da bir bilançosunu çıkarmak bir başka ihtiyaçtır. Önümüzdeki aylar içinde partinin bu döneme ilişkin değerlendirmeleri... (Yayınlanamaz bölüm...-tkip.org)

6- Demokratik Alevi hareketi üzerine:

Rejim için bir bunalım etkeni ağırlığında olmasa bile günümüz Türkiye’sinin önemli sosyal-kültürel sorunlardan biri de Alevi sorunudur. 12 Eylül darbesi ile birlikte devrim dalgasının kırılmasına, sosyal mücadelenin uzun süreli gerilemesine, ve nihayet, toplum yaşamında Sünni karakterli gerici dinsel akımların güç kazanmasına ve sosyal-kültürel ve siyasal yaşamda belirgin bir yer tutmasına bağlı olarak (bu anlamda da bir tepki hareketi olarak), Alevi kitlelerde mezhepsel kimlik duyarlılığının arttığını ve bunun da Alevi akımların güç kazanmasını kolaylaştırdığını biliyoruz.

Bu akımları halen iki ana kategoride toplamak mümkün. Bunlardan ilkini, devletle işbirliği halinde Alevi kimliğini dinsel bir muhtevada düzene sıkıca entegre etmeye çalışan gerici burjuva akımlar oluşturmaktadır. Bunun karşısında ise mezhepsel ayrımlara ve ayrıcalıklara karşı mücadeleyi genel demokrasi mücadelesinin bir parçası olarak ele alan demokratik-laik karakterli ilerici Alevi akımları bulunmaktadır.

Son zamanlarda etkili bazı kampanyalar ve kitle eylemleri ile ağırlığını duyuran ilerici Alevi akımlarına karşı partinin tutumunun ilkesel ve politik içeriğini daha açık biçimde tanımlamak bir ihtiyaçtır. Günümüz sosyal-siyasal mücadeleleri içinde tuttukları yer bunu özellikle gerektirmekte ve acil hale getirmektedir.

(...)

Merkez Komitesi

5 Ağustos 2009

(www.tkip.org sitesinden alınmıştır...)