20 Kasım 2009
Sayı: SİKB 2009/45

  Kızıl Bayrak'tan
  Süresiz iş bırakma
eylemi örgütlenmelidir!
  Düzenin çözümsüz denklemleri
Sermaye devletinin kulakları: “Telekulak”!
“Ücretsiz ulaşım hakkı için
mücadeleye!”.
Metal işçileri Netaş grevinin
yıldönümünde MESS önündeydi!
  25 Kasım uyarı grevi hazırlıklarından.
  25 Kasım üzerine konuştuk.
  Sınıf hareketinden…
  Küçükçekmece’de eğitim seminerleri sürüyor
  Yaşasın Karahan Tekstil
direnişimiz!
  TKİP III. Kongresi toplandı!
  III. Parti Kongresi Gündemi
  Kapitalist kriz tipleri
- Volkan Yaraşır
  25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’de emekçi kadınlar bir adım öne
  “Mühendislik, Mimarlık ve Şehir Planlamada Toplumcu Eksen”
çıkarken...
  Öğrenci gençlik neoliberal
saldırılara başkaldırdı!
  Pentagon’un savaş baronları namluları yeniden Latin Amerika halklarına çeviriyor...
  Ulusal soruna devrimci yaklaşımın paradoksları - 2 - M. Can Yüce.
  Zere’den mektup var!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sermaye devletinin
kulakları: “Telekulak”!

Türkiye’nin gündemi yeni bir “telekulak” skandalıyla çalkalanıyor. Yargıtay’ın dinlendiği belgeleriyle ortaya çıktı. Yargıtay Başkanlığı, santral numarası dinlenenler arasında çıktı. Adalet Bakanlığı müfettişleri, Ergenekon soruşturmasının başındaki İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Engin’in telefonu ile Sincan adliye santralini de dinlemeye aldırmış. Albay Dursun Çiçek’in tutuklanıp serbest bırakılmasının tam bir rezalete dönüşmesi ve “ıslak imzası” üstünden süren düzen içi dalaşma, gelinen yerde “telekulak” skandalı üzerinden tüm hızıyla sürüyor.

Kendine dokunduğunda, “demokrasi ve iletişim özgürlüğü”nü hatırlayan düzen güçleri, bu olayı düzen içi çatışmanın bir aracı olarak kullanıyor. Son gelişme, egemen güç odaklarının ellerindeki her silahla çatıştığını, dahası çatışmanın her yolu mubah gören bir aşamaya geldiğini gösteriyor.

Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nda (TİB) geçtiğimiz günlerde gerçekleştirilen inceleme raporu, görevli Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi. Raporda, dinlenen telefonlar arasında Yargıtay Başkanlığı santral numarasının da bulunduğu ortaya çıktı. Dosyalardan çıkan belgeler ayrıca, Sincan Hakimi Osman Kaçmaz’ın telefonlarının dinlenebilmesi için Sincan Adliyesi santral numarasının da dinlemeye alındığını ortaya koydu. Tüm dinleme faaliyetlerinin, Adalet Bakanlığı’nın 5 Eylül 2008’deki genel nitelikli “terör” soruşturması kararı doğrultusunda verildiği anlaşıldı.

Öte yandan Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı da “yüksek yargı”nın dinlendiğini doğruladı. Bu, santrali kullanan 250 hakim ve savcının telefon konuşmalarının dinlenmiş olabileceği anlamına geliyor. Yargıtay’ın dinlenmesi sonrasında Yargıtay Başkanlar Kurulu harekete geçerek belge üzerine ön inceleme kararı aldı.

Ergenekon soruşturmasının başındaki isim Başsavcı Aykut Cengiz Engin’in dinlendiğini, Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu’nun, İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nden aldığı iznin uzatılmasına ilişkin başvuru belgesi ortaya çıkardı. 14.10.2008 tarihinde alınan iznin 3 ay süreyle uzatılması için 14.01.2009 tarihinde mahkemeye talepte bulunulduğu saptandı.

Adalet Bakanlığı Başmüfettişliği’nin isteği, savcılar Ali Çakır, Osman Kaçmaz ve Ömer Faruk Eminağaoğlu’nu da kapsarken, Aykut Cengiz Engin’in ev, iş ve cep telefonlarının belgede yer aldığı, tüm konuşmalarının tespit edilmesinin istendiği ortaya çıktı. Öte yandan, dinlenen telefonlar arasında İstanbul Adliyesi’nin santral telefonunun da bulunduğu kaydedildi.

Hakim ve savcıların, Ergenekon soruşturması çerçevesinde Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu’nca çıkartılan yönetmelik temel alınarak dinlendiği ifade ediliyordu. Ancak, bizzat Ergenekon soruşturmasının başında bulunan Engin’in bu kapsamda muamele görmesi hiç de inandırıcı değildi. Ve bu dinleme ile daha önceki dinlemelerin gerekçeleri de boşa düşmüş oldu.

“Beni de 6 yıl dinlediler” diyen Recep Tayyip Erdoğan ise, AKP’ye yönelik dinlemelerle ilgili yapılan suçlamaları çirkin bulduğunu kaydederek dinlemelerin hiçbirisinin yasaya aykırı olmadığını söyledi. Öte yandan “telekulak” skandalı, Çankaya Köşkü’nde de gerilimi düşürmek için zirve yapılmasına neden oldu.

Öte yandan hakim ve savcılara yönelik telefon dinlemelerine ilişkin haberleri ihbar kabul eden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı AKP hakkında yeni bir inceleme başlattı. Siyasi partilerin sicil dosyalarını tutmakla görevli başsavcılığın, “Hukuk devleti ilkesine karşı eylemlerin odağında yer aldığı gerekçesiyle” başlattığı belirtiliyor. İnceleme kapsamında Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu tarafından çıkarılan mahkeme kararıyla bazı hakim ve savcılara yönelik telefon dinlemeleri ve teknik takip dosyaları mercek altına alındı.

Hatırlanacağı üzere, bir “telekulak cenneti” olarak bilinen Türkiye’de geçen yıl da önce Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Osman Paksüt olayı patlak vermişti. Arkasından, CHP Genel Sekreteri Önder Sav, CHP Genel Merkezi’ndeki odasında yaptığı özel konuşmaların dinlendiğini ve basına sızdırıldığını söylemişti. Diğer yandan, başta Ergenekon olmak üzere çetelerle ilgili soruşturmalar için dinlenilen telefonların kayıtları da çarşaf çarşaf gazete sayfalarını süslemişti.

Aynı günlerde Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi (eski adıyla DGM) hakiminin verdiği izleme kararıyla Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Başkanlığı’nın ülke çapında tüm sabit ve mobil telefonları, faks, data ve internet haberleşmesini izleme yetkisine kavuşturduğu açığa çıkmıştı. Emniyetin izleme/dinleme yetkisi her üç ayda bir yenilenerek 70 milyon insanın kimin kimle haberleştiği, mesajlaştığı sınırsız bir izlemeye tabi tutulmuştur. Ortaya çıkan belgeler, tüm ülkenin dinlendiğini sergileyerek olayın ulaştığı kirli boyutu, tüm toplumun gözetim ve denetim altına alınması rezaletiyle karşı karşıya olunduğunu göstermişti.

Türkiye’de resmi istihbaratın MİT, Jandarma ve Emniyet tarafından yürütüldüğü biliniyor. Bunun dışında, sözgelişi Liman Koruma gibi birimleri de dahil edersek, toplam 11 kuruluş dinleme yapabiliyor. Başta MİT, Jandarma ve Emniyet olmak üzere bu kurumların zaman zaman güç veya iktidar kavgası içine girdiği, bu nedenle, sadece başkalarını değil, birbirini dinlediği de sır değil.

Sermaye devletinin tüm toplumu hedefleyen izleme/dinleme biçimindeki özel yaşama yönelen hoyratça müdahalelerinin bahanesi, “önleme amaçlı izleme” yalanıdır. Yalandır, zira öyle olmasa Hrant Dink ve Rahip Santorini ile Malatya katliamının kurbanları hayatta olurlardı! Devletin binlerce cinayeti, katliam ve provokasyonu önlenmiş olurdu!

Dikkat çekici nokta, “telekulak krizi” üzerinden çatışan tarafların gizli “telefon ve ortam dinleme”lere karşı ilkesel bir tutuma sahip olmamalarıdır. Her iki düzen kliği de bu konuda ikiyüzlü ve sahtekâr bir konumdadır. Yıllardır devrimci, ilerici, muhalif kurum ve kişilerin telefonlarının dinlendiği iddiaları karşısında sessiz kalan bu düzen güçleri kendileri “mağdur” olunca konuyu gündeme getirmesi tam bir ikiyüzlülük örneğidir.

Dahası, tüm toplumun bugün mağduru olduğu telefon dinlenmesiyle ilgili yasal düzenlemenin altında bizzat bugün bundan yakınan CHP’nin kendisinin de imzası bulunuyor. Telefon dinlenmesi faaliyetini İletişim Daire Başkanlığı adı altında tek merkezde toplayan yasa, 2005’te CHP‘nin de desteğiyle Meclis’ten geçmişti. Emniyet, Jandarma ve MİT’e “istihbari” amaçlı telefon dinleme ve izleme yetkisi veren yasa, “terörle mücadele”yi güçlendirecek “önleyici istihbarat” adı altında meclis gündemine getirilmişti. JİTEM’i yasal hale getiren yasanın görüşmeleri sırasında telefon dinlenmesine onay veren CHP’nin tek itiraz noktasını, dinlemeyi yapacak İletişim Daire Başkanı’nın başbakan tarafından atanmasıyla ilgili düzenleme oluşturmuştu!

Sermaye devletinin özel hayatın gizliliği ilkesine yaklaşımını, “telekulak” skandalları bütün çıplaklığıyla önümüze seriyor. Sermaye devleti, gerçek yüzünü bir süreliğine AB’ye uyum yasalarıyla örtmeye çalışarak iğreti rötuşlara dayalı bazı yasal düzenlemeleri demokratik hak ve özgürlüklerin tanınması olarak yutturmak istedi. Ama bütün bu aldatıcı manevralar sermaye düzeni gerçeğine birkaç yıl bile dayanamadı. Ardı arkası kesilmeyen yeni yasal düzenlemelerle durum eskisinden beter hale getirildi. Baskı, terör ve yasaklar rejimi yeniden tahkim edildi.

“Telekulak skandalı”nın ortaya döktüğü gerçeklerden hareketle söylersek; düzen güçlerinden hak ve özgürlük beklemek, ölü gözünden yaş beklemektir. Zira, onlar sorunun çözümü olmak bir yana, bizzat kaynağıdırlar. Tüm bu baskı, terör ve yasaklar sistemi tam da onların sömürü ve talan düzeni sorunsuzca ve engelsizce işleyebilsin diyedir. Çözüm, özel hayatın gizliliği de dahil tüm temel hak ve özgürlüklerimizi devrimci sınıf mücadelesinin gücüyle söke söke almaktır. Demokratik hak ve özgürlüklerimizi ancak sermaye iktidarına karşı bir proleter devrim perspektifiyle mücadele ederek kazanabiliriz.