20 Kasım 2009
Sayı: SİKB 2009/45

  Kızıl Bayrak'tan
  Süresiz iş bırakma
eylemi örgütlenmelidir!
  Düzenin çözümsüz denklemleri
Sermaye devletinin kulakları: “Telekulak”!
“Ücretsiz ulaşım hakkı için
mücadeleye!”.
Metal işçileri Netaş grevinin
yıldönümünde MESS önündeydi!
  25 Kasım uyarı grevi hazırlıklarından.
  25 Kasım üzerine konuştuk.
  Sınıf hareketinden…
  Küçükçekmece’de eğitim seminerleri sürüyor
  Yaşasın Karahan Tekstil
direnişimiz!
  TKİP III. Kongresi toplandı!
  III. Parti Kongresi Gündemi
  Kapitalist kriz tipleri
- Volkan Yaraşır
  25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’de emekçi kadınlar bir adım öne
  “Mühendislik, Mimarlık ve Şehir Planlamada Toplumcu Eksen”
çıkarken...
  Öğrenci gençlik neoliberal
saldırılara başkaldırdı!
  Pentagon’un savaş baronları namluları yeniden Latin Amerika halklarına çeviriyor...
  Ulusal soruna devrimci yaklaşımın paradoksları - 2 - M. Can Yüce.
  Zere’den mektup var!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Küçükçekmece’de eğitim
seminerleri sürüyor…

14 Kasım günü Sefaköy İşçi Kültür Evi’nde Volkar Yaraşır’ın katılımıyla eğitim semineri gerçekleştirildi.

Yaraşır, “Toplumsal Mücadele ve Sınıfın Rolü” başlıklı sunumunda; proletaryanın tarihin öznesi olduğunu, proletaryanın üretim aşamasında durduğu yer açısından insanlardan oluşan bir topluluk değil, insanların oluşturduğu bir kolektif olduğunu söyledi.

Ardından tarihsel olarak sınıfın oluşumu ve gelişiminde belli kilometre taşlarını ifade eden Yaraşır, 1648-1688 yılları arasına dikkat çekti. İngiltere’de burjuvazinin ilk olarak ekonomik iktidarı ele alışı anlamına gelen bu tarih aralıklarının işçi sınıfının oluşumu için ne denli önemli olduğuna, bu süreçte İngiliz burjuvazisinin aristokrasiye, proletaryanın gücünden korkması nedeniyle dokunmadığına vurgu yaptı.

Sınıfların net olarak ayrışmaya başladığı bu tarih aralıklarında, saflarının burjuvazi ve proletarya açısından kesinleştiğine değindi.

Monarşide, tanrının yeryüzündeki bir yansıması olarak görev yapan kral ya da padişahın yasama ve yargı organlarının yetkisinin tamamına sahip olduğunu ifade eden Yaraşır, serflerin büyük toprağa sahip olan kilise ile aristokrasi arasında kaldığını ve sürekli bunlar tarafından ve yine monark yönetiminde ve denetiminde ve “ürün-rant”, “emek-rant” ve “para-rant” üzerinden sömürüldüğünü belirtti. Ancak ilerleyen süreçlerde burjuvazinin bu yapıyı da 1789 yılında gerçekleşen Fransız Devrimi ile çözerek, bir anlamda ulusal sorunu da kendi emelleri için çözdüğünü söyledi.

Tarihin bu aşamalarında giderek Avrupa’da bir devrimler çağına girildiğine dikkat çeken Yaraşır, Ludizm, Çartizm, sendikaların oluşumu, 1831-1833 Lyon Ayaklanması ve Silezyalı dokuma işçilerinin ayaklanmasından hareketle 1830 ile 1848’li yılları tansiyonu yüksek olan yıllar olarak tanımladı. 1830 yılında işçi sınıfının burjuvazi için çarpıştığını ve 1848’de de burjuva cumhuriyeti için savaştığını sözlerine ekleyen Yaraşır, bu yılı da Marx’ın deyimiyle “burjuvazinin devrimci barutunun bittiği an” olarak nitelendirdi.

Ancak hemen ardından 1848’de tarihte bir ilk olarak, işçi sınıfının bağımsız bir program ile tarih sahnesine adım attığını söyleyen Yaraşır, bunun çıkış noktasını da Marx’ın ünlü eseri Komünist Manifesto’ya dayandırdı. Manifesto’nun okunma mantığı üzerine de dinleyicilere çeşitli tavsiyelerde bulunan Yaraşır, felsefedeki epistemoloji yani bilgi felsefesi tarafının bu eserde aslında bir teori-pratik birlikteliği/diyalektiğine dönüştüğünü söyledi. Manifesto’nun, sınıf tarihini anlama eksenli okumalara konu edilmesi gerektiğinin altını çizdi.

Ardından Marx’ın 1866 ile 1860 yılları arasında “ben dünyaya nasıl bakabilirim”i tartıştığı ve çözmeye çalıştığını belirten Yaraşır, Kapital’in yazımı ile birlikte bu evrenin ciddi bir bölümünün nihayete erdirildiğini, böylece Marx’ın ünlü 11. Tez’inden de yola çıkarak, dünyayı anlama faaliyetinin ancak ve ancak dünyayı değiştirme faaliyeti içerisinde gerçekleştirilebileceğini hatırlattı. Marx’ın özellikle de kapitalizmin son yıllarda yaşadığı ve hala giderek içerisinde çıkılmaz bir hal alan ekonomik krizin baş göstermesi üzerinden çokça rağbet gören ve tekrar okumalara konu edilen Kapital’in, işçi sınıfının ideolojik-teorik bir silahı olduğunu, sermayenin yapısı ve alaşağı edilecek bir sınıf olarak burjuvazinin anatomisini vermesi açısından ciddi bir önem taşıdığını söyledi.

Konuşmasının sonlarına doğru da “neden işçiciyiz” tanımına açıklık getiren Yaraşır, üretimin en nesnel alanı olarak fabrikada somutlanan “mikro kozmos” ile sermayede somutlanan “makro kozmos” arasında varolan ve aynı zamanda da terim anlamda üretimin özel mülkiyeti ile toplumsal üretimin, dolayısıyla da emek ile sermaye arasındaki çelişkinin çağımızın belirleyici noktasında durduğuna işaret etti. Kolektif olarak üretimde bulunan ve kolektif bir dönüştürücü ve yıkıcı bir güce sahip olan işçi sınıfının tarihin öznesi haline gelmesinin de bu tarihsel çelişkinin çözülmesinde etkin rol oynayacağını ifade etti. Volkan Yaraşır’ın işçi sınıfının devrimi gerçekleştirerek bu köleleşmenin önüne geçeceğini belirtmesiyle seminer son buldu.

Seminere 30 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul



Kent AŞ işçileri CHP binasını işgal etti

Kent AŞ işçileri 18 Kasım sabahı aileleriyle CHP İzmir İl Binası’nı işgal etti.

İzmir-Ankara yürüyüşünün ardından CHP Genel Başkanı'yla görüşme talebiyle Ankara'daki bekleyişlerini sürdüren Kent AŞ işçileri sendikanın kararıyla İzmir'e dönmüşlerdi.

Kent AŞ işçileri 24 Kasım'da görülecek işe iade davası öncesinde sendikanın beklemeci tutumuna karşı kendi aralarında direniş komitesi oluşturdular.

CHP il yönetiminden randevu talep eden işçiler bu taleplerine yanıt alamayınca sendikanın inisiyatifi dışında CHP İl Binasını işgal ettiler.

Daha önce, direnişlerini sürdürdükleri Örnekköy Şantiyesi'nden polis zoruyla çıkarılmalarının ardından CHP binasını işgal girişiminde bulunan işçiler eylemleriyle işe geri dönme kararlılıklarını ve CHP'nin emek düşmanı tutumunu bir kez daha dile getirdiler. Genel-İş'in mücadeleci hattan uzak tutumunu aşarak yeni bir eyleme imza attılar.

İşlerine geri dönünceye kadar CHP binasını terketmeyeceklerini belirten işçiler adına açıklama yapan Genel-İş Sendikası 5 No'lu Şube Başkanı Mehmet Çınar eylemi sendikanın inisiyatifi dışında yaptıklarını ve ancak işçiler isterse binadan ayrılacaklarını söyledi.

Ankara’daki bekleyiş sırasında da sık sık CHP Genel Merkezi’ne gitmek istediklerini ancak bunun sendika genel merkezi tarafından engellendiğini anlatan Çınar “Sendikamız, CHP ile arasını bozmak istemiyordu. Genel merkeze gitmemiz en iyisiyken, bize Abdi İpekçi Parkı’nda açlık grevi yapmamızı dayattılar. Biz de bunu kabul etmedik. Bunun üzerine sendika genel merkezi eylemi bitirme kararı aldı. Ancak biz mücadelemizi sürdürüyoruz” dedi. İşçiler CHP yönetiminden aldıkları “sorununuzla ilgileneceğiz” sözü üzerine işgale son verdiler.


 

Sefalet ücretine karşı kampanya

Sincan İşçi Derneği, Mamak İşçi Kültür Evi, Ostim İşçileri ve Tekstil İşçileri Ankara Yüksel Caddesi’nde gerçekleştirdikleri eylemle sefalet ücretini kabul etmediklerini dile getirdiler. “İnsanca yaşamaya yeten, vergiden muaf asgari ücret” kampanyasına katılım ve mücadele çağrısı yaptılar.

Açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“İşçi sınıfı ve emekçiler olarak bir kez daha bizlere dayatacakları sefalet ücretlerini kabul etmeyelim. Bu asalaklar gözlerimize bakarak diyorlar ki ‘biz sizlere insanca bir yaşamı layık görmüyoruz’. Gözlerimizin içine bakarak yalan söyleyen bu aşağılık sömürücü barbarlar ve aşağılık kurumları ‘yoksulluk sınırını 2500 TL, açlık sınırını 900 TL’ olarak açıklarken bizlere yoksulluğun ve sefaletin dipsiz kuyusunu gösteriyorlar. 527 TL olarak belirledikleri sefalet ücreti, ne kadar ikiyüzlü olduklarını göstermektedir.

Evet sermaye ve onun sözcüleri sözlerini söylemeye başladılar. O halde bizler de ‘söyleyecek sözümüz’ var! diyelim. Kendi kaderimizi kendi ellerimize almak için her fabrikayı, her sanayi bölgesini mücadele alanına çevirelim.

Tüm işçi-emekçi kardeşlerimizi başlattığımız ‘İnsanca yaşamaya yeten, vergiden muaf asgari ücret’ kampanyamıza katılmaya ve mücadele etmeye çağırıyoruz.”

Kızıl Bayrak / Ankara