20 Kasım 2009
Sayı: SİKB 2009/45

  Kızıl Bayrak'tan
  Süresiz iş bırakma
eylemi örgütlenmelidir!
  Düzenin çözümsüz denklemleri
Sermaye devletinin kulakları: “Telekulak”!
“Ücretsiz ulaşım hakkı için
mücadeleye!”.
Metal işçileri Netaş grevinin
yıldönümünde MESS önündeydi!
  25 Kasım uyarı grevi hazırlıklarından.
  25 Kasım üzerine konuştuk.
  Sınıf hareketinden…
  Küçükçekmece’de eğitim seminerleri sürüyor
  Yaşasın Karahan Tekstil
direnişimiz!
  TKİP III. Kongresi toplandı!
  III. Parti Kongresi Gündemi
  Kapitalist kriz tipleri
- Volkan Yaraşır
  25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’de emekçi kadınlar bir adım öne
  “Mühendislik, Mimarlık ve Şehir Planlamada Toplumcu Eksen”
çıkarken...
  Öğrenci gençlik neoliberal
saldırılara başkaldırdı!
  Pentagon’un savaş baronları namluları yeniden Latin Amerika halklarına çeviriyor...
  Ulusal soruna devrimci yaklaşımın paradoksları - 2 - M. Can Yüce.
  Zere’den mektup var!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

25 Kasım bir günlük uyarı grevi son değil başlangıç olmalıdır!..

Süresiz iş bırakma eylemi örgütlenmelidir!

Kamu emekçileri hareketi uzun bir dönemdir geri çekilmiş durumda. Sahte sendika yasasının ardından uzlaşmacı sendikal anlayışlar mücadeleyi tümüyle yasal mevzilere sıkıştırdılar. Böylece sendikalar bürokratik işleyişin etkisi altında işlevsizleştirildi. Toplu görüşme süreci adı altında yıllardır yaşanan ortaoyunu ise artık kamu emekçilerinin ilgisini dahi çekmemektedir. Kamu emekçileri cephesinden KESK, Kamu-Sen ya da Memur-Sen arasındaki ayrımlar pratikte aynı konumda bulunmaları nedeniyle epeyce silikleşmiş bulunmaktadır.

‘89 Bahar Eylemlilikleri’nin ardından işçi sınıfının mücadele dinamizminin bir parçası olan, Bahar Eylemleri’nden aldığı moralle yükselişe geçen kamu emekçileri hareketi bugün oldukça geri bir noktaya düşmüş durumdadır. İşçi hareketinin durgunluk yaşadığı dönemlerde fiili-meşru eylemleriyle suskunluğu parçalayan kamu emekçileri, bugün için ne işçi sınıfının mücadele dinamizmine ne de kendi iç dinamiklerine yaslanarak yeniden ayağa kalkma imkanlarına sahiptir. Zira her iki imkan da hem sermaye iktidarının saldırıları nedeniyle, hem sendikal bürokrasinin denetimi altında, hem de öncü, sınıf bilinçli işçi ve emekçilerin değişik biçimlerde tasfiye edilmesinin ardından dumura uğratılmış bulunmaktadır. Özetle, kamu emekçileri hareketinin durumu işçi-emekçi hareketinin örgütsüz, dağınık ve parçalı yapısının bir parçası ve sonucudur.

Tüm bu olumsuzlukların yaşandığı bir süreçte 25 Kasım bir günlük uyarı grevi kararı alınmıştır. Kararın kendisi öncüler ve tabanda farklı kaygılara neden olmakta, değişik açılardan tartışılmaktadır. Öncüleri KESK’in 25 Kasım eylemi kararını Kamu-Sen ile birlikte almış olmasından duydukları rahatsızlıkları dile getirmektedirler. Kontra, işbirlikçi Kamu-Sen’i teşhir etmeyi temel politika haline getiren KESK’in Kamu-Sen’le aynı eyleme imza atarak kendisini zora sokacağını söylemektedirler.

Ne yazık ki bu eleştiriler için geç kalınmıştır. Çünkü KESK’in pratiği ve mücadele çizgisi uzun bir dönemdir Kamu-Sen ile aynı zemindedir. Masabaşı görüşmelerle, meclis koridorlarını aşındırmakla, düzen partilerinin temsilcilerini ziyaret etmekle sorunlarını çözmeye çalışan KESK’in uzlaşmacı sendikal anlayışları göstermelik eylemler, koltuk kavgaları ve dar grupçu yaklaşımlarıyla süreci heba etmektedirler. Dolayısıyla tüm bu eleştiriler haklı ve yerindedir. Ancak, öncesinde bürokrat yönetici takımının örgütü durumundaki Kamu-Sen artık bir kitle tabanına kavuşmuş durumdadır. Kamu emekçilerinin birlikte mücadelesini örgütlemek için Kamu-Sen ile Memur-Sen’in tabanının da mücadeleye çekilmesi gerekmektedir. Bunun için de her iki konfederasyonun tabanını kapsayacak mücadele araç, yol ve yöntemlerine ihtiyaç vardır. Kontra ve işbirlikçi bu iki konfederasyon bir yandan yönetimi şahsında teşhir edilirken, diğer yandan da pratikte tabanını kucaklayan bir mücadele hattı örülmelidir. Öncü kamu emekçileri sorunu böyle ele almak ve buna uygun davranmak durumundadır.

Tabandaki emekçiler ise daha çok soruşturma teröründen kaygı duymaktadır. İşyerlerinde öne çıkan sorunlardan biri, işgüvencesiz emekçilerin eyleme katılmak için sendikalardan güvence beklemesidir. Özellikle sağlık sektöründe işgüvencesiz istihdam ağırlıktadır. Bu nedenle taşeron, sözleşmeli emekçilerin sürecin bir parçası haline getirilmesi gerekiyordu. Ancak ne yazık ki 25 Kasım’a sayılı günler kaldığı halde bu yapılmamıştır.

Tabandaki emekçiler hak alıcı eylem biçimlerinin bir ihtiyaç olduğunu düşünmelerine rağmen mevcut hazırlıkların yetersiz olduğunu dile getirmektedirler. Kamu emekçilerindeki güvensizlikleri giderebilmek için güçlü, tüm işyerlerini kuşatan, eylemli tepkilerin açığa çıkarıldığı bir süreç örgütlenmeliydi. Emekçiler mücadeleye, kendilerine ve sendikalara duydukları güvensizliği ancak bu şekilde aşabilir, iş bırakma eylemine katılım örgütlü ve örgütsüz emekçiler tarafından ancak böylesi bir zeminde güçlü olabilirdi. Ne yazık ki işin bu yanı boşta bırakılmıştır.

Sürecin boşta bırakılan bir diğer önemli yanı ise grev ve direniş komiteleri aracılığıyla sürecin örgütlenememiş olmasıdır. Kimi illerde ve şubelerde öncü, devrimci kamu emekçilerinin çok özel çabaları sonucu örgütlenme komiteleri, komisyonları kurulabilmiş, çok sınırlı yerlerde grev komiteleri oluşturulabilmiştir. Örgütlü-örgütsüz tüm kesimleri kucaklamanın temel mekanizmalarından biri olabilecek grev ve direniş komiteleri uzlaşmacı sendikal anlayışlar tarafından önemsenmemiştir. “Nasıl olsa işyeri temsilcilikleri var, onlar aynı işlevi yerine getirebilir” türü yaklaşımların hiçbir ciddiyeti ve inandırıcılığı yoktur. Zira birçok işyerinin sendikalarla bağı uzun bir dönemdir kopuktur. İşyeri temsilcilikleri çalışmamakta, işyeri toplantıları yapılmamakta, işyeri temsilcileri toplantıları gerçekleşmemektedir. Tüm bunlar gerçekleşse dahi, sahte sendika yasasıyla birlikte işyeri temsilcilikleri karar organı olmaktan çıkarılmıştır. Dahası işyeri temsilcilikleri sadece KESK’li emekçileri kapsamaktadır. Grev ve direniş komiteleri ise tabandaki tüm emekçilerin birliğini sağlayacak taban örgütlülükleri işlevi görecektir.

Süreç örgütlenirken eksik kalan en temel sorunların başında ise, öncesi ve sonrasıyla 25 Kasım’ın bir bütün olarak örgütlenememesi gelmektedir. 25 Kasım bir uyarı grevidir. Kamu emekçilerinin hak ve özgürlüklerini kazanması için uyarı grevinin süresiz iş bırakma eylemine dönüştürülmesi gerekmektedir. Bu anlamda 25 Kasım bir ilk basamak ve başlangıç sayılmalıdır. Zira birçok kamu emekçisi 25 Kasım’ın başarısızlıkla sonuçlanması durumunda kamu emekçileri hareketinin ve KESK’in uzun bir dönem ayağa kalkamayacağını düşünmektedir. Böyle bir sonucu yaşamamak için yapılması gereken açık ve nettir. Henüz geç kalınmış değildir.

25 Kasım günü alanlarda bir günlük uyarı grevi bir başlangıç ilan edilmelidir. Tüm emekçiler işyerlerine döndüğünde, süreci daha güçlü, planlı ve etkin eylemliliklerle süresiz iş bırakma eylemi şeklinde örgütlemelidir. Bunun için her ilde, bölgede, işyerinde, sendika ve şubede, giderek hem alta doğru yayılan hem de üste doğru merkezileşen grev ve direniş komiteleri oluşturulmalı, tüm aktif üyeler bu komitelerin etkin bir unsuru haline getirilmelidir. Bugünden süresiz iş bırakma eyleminin tarihi ilan edilmeli, sistemli bir planlama ve disiplinli bir pratik çerçevesinde işyeri gezileri düzenlenmeli, işyeri toplantılarında neden süresiz iş bırakma eylemine gidilmesi gerektiği, grev ve direniş komitelerinin işlevi ve önemi anlatılmalıdır. Tüm işyerlerinde grev ve direniş komiteleri oluşturulması için çaba harcanmalı, bu komiteler karar organları olmalıdır. Tabanın iradesini, birliğini ve eylemli tepkisini açığa çıkarmanın bir zemini haline getirilmesi gereken grev ve direniş komiteleri demokratik bir işleyişe kavuşturulmalıdır.

Tüm eksikliklerine rağmen 25 Kasım uyarı grevi öncü, devrimci kamu emekçilerinin çabasıyla örgütlenmekte, işyerlerinde ve sendikalarda bir hareketlilik yaratmaktadır. Tabandaki emekçiler hak alıcı eylem biçimlerine ihtiyaç olduğunu vurgulamakta ama sendikalara, mücadeleye ve özgüçlerine güven duymamaktadırlar. Sınırlı çabalar dahi emekçilerde umut yaratmaktadır. Arkasının gelmeyeceğinden endişe duyan emekçiler herhangi bir kazanım olmadan, üstelik soruşturma tehdidi altında iş bırakma eylemine katılma eğilimindedir. Tüm bu kaygı ve çekincelere rağmen sermaye iktidarının yoğun saldırıları altında bunalan kamu emekçileri kendi iç dinamikleri üzerinden harekete geçmek niyetindedir.

25 Kasım’ı kazanıma çevirmek, mücadeleyi bir üst düzeye sıçratmak, süresiz iş bırakma eylemini örgütlemek için bir kez daha öncü ve devrimci kamu emekçilerinin iradesine, çaba ve enerjisine ihtiyaç vardır. Tüm öncü, devrimci kamu emekçileri 26 Kasımlar’ı kazanmak için işyerlerine ve şubelerine bu bilinçle dönmeli, grev ve direniş komiteleri oluşturarak emekçilerin tabanda birliğini sağlamalıdır.