20 Kasım 2009
Sayı: SİKB 2009/45

  Kızıl Bayrak'tan
  Süresiz iş bırakma
eylemi örgütlenmelidir!
  Düzenin çözümsüz denklemleri
Sermaye devletinin kulakları: “Telekulak”!
“Ücretsiz ulaşım hakkı için
mücadeleye!”.
Metal işçileri Netaş grevinin
yıldönümünde MESS önündeydi!
  25 Kasım uyarı grevi hazırlıklarından.
  25 Kasım üzerine konuştuk.
  Sınıf hareketinden…
  Küçükçekmece’de eğitim seminerleri sürüyor
  Yaşasın Karahan Tekstil
direnişimiz!
  TKİP III. Kongresi toplandı!
  III. Parti Kongresi Gündemi
  Kapitalist kriz tipleri
- Volkan Yaraşır
  25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’de emekçi kadınlar bir adım öne
  “Mühendislik, Mimarlık ve Şehir Planlamada Toplumcu Eksen”
çıkarken...
  Öğrenci gençlik neoliberal
saldırılara başkaldırdı!
  Pentagon’un savaş baronları namluları yeniden Latin Amerika halklarına çeviriyor...
  Ulusal soruna devrimci yaklaşımın paradoksları - 2 - M. Can Yüce.
  Zere’den mektup var!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Karahan Tekstil direnişçisi Adem Guli ile konuştuk...

“Direnişi kazanıncaya
kadar sürdüreceğim!”

- Direnişe başlamadan önceki süreçten bahseder misiniz?

Adem Guli: 30 yaşındayım ve 20 yıldır bu sektörde çalışıyorum. Benim yaşımdaki arkadaşlarımın 3000-4000 kadar sigorta prim günleri olmasına rağmen benim daha sigortalı bir günüm bile yok. İşyerine giriyoruz; 3 ay çalışıyoruz, “sezon bitti” deyip dışarı atıyorlar. Gidiyorsun, başka bir yerde çalışıyorsun. Sigortanı yapmıyorlar ve işten çıkartıyorlar. 6-7 ay boş geziyorsun. Bu o kadar can sıkıcı bir noktaya vardı ki; artık başka çözüm yolu kalmadı.

- Fabrikada çalıştığınız dönemde ne gibi zorluklarla karşılaştınız?

Adem Guli: Fabrikada ilk 2 ay deneme süresi olduğu için bizi de başta en ağır modelleri, en ağır bantları vererek çalıştırmaya başladılar. Eski çalışanlar bizden biraz daha avantajlıydı. Bizler daha yeni olduğumuz için daha çok iş üretmemizi, daha fazla mesai yapmamızı istiyorlardı. Saat 18.15 gibi diğer bölümler gidiyordu, bizler yeni olduğumuz için gece geç saatlere kadar kalıyorduk. Bir de gece mesaiye kaldığımızda yarım saat, 45 dakika servis bekliyorduk. 100 saatin üzerinde mesai yaptığımız zamanlar oluyordu. Başka bantların diktikleri modelleri de yeni işçilere mal ediyor ve ütü-paketteki insanların ücretlerini kesiyorlardı. Ben emin değilim ama belki bizlerden de kesmişlerdir. Fasonlarda yapılan işlerin ücretlerini bizlerden kesiyorlar. Bu süreçte bu gibi şeyler katmerleşerek çoğaldı.

Deneme süresi doldu, baktık ki koşullar değişmedi, aksine koşullar daha da ağırlaştı. 100 parça çıkarıyorsam 200 isteyorlar. 200 çıkarıyorsam 400 istiyorlar. Problemler bitmedi, sürekli devam etti.

- İşten çıkarıldığınızda direnişi seçmenize sebep olan başlıca nedenler nelerdi?

Adem Guli: Benim direnişi seçmemdeki sebeplerden birisi bu gibi tekstil fabrikalarının işçi çıkartmasının önünü almak, işçilere şunu göstermek: İşten paranı alıp çıkmak çözüm değil. Paranı alıp çıktığın zaman aylarca boş kalacaksın ancak bunun ardından diğer arkadaşlarına ne verebileceksin? Sınıf bilinci olmayan işçiler bunun bilincine nasıl varacaklar? Bu gibi hakları olduğunu göstermem gerektiğini düşündüm. Çünkü bu örnek tekstil sektöründe çok sık yaşanmıyor. Nedeni ise bu sektörün işçilerinin biraz daha yoz, biraz daha apolitik ve sınıf bilincinden yoksun olmalarıdır. Sektör tamamen “kölehane” haline gelmiş durumda. Ben böyle düşünüyorum. Direnişe başlamamın nedenlerden birisi de çıtayı biraz daha yükseltmek. Sosyal-ekonomik haklarımız konusunda daha da bilinçlenmek ve daha iyi koşullar yaratmak.

- Direnişinizin başlangıç tarihi olan 12 Kasım’dan bu yana ne tür tecrübeler edindiniz? Haksız yere çıkartıldığınız fabrikanızdaki çalışma koşulları ile ilgili herhangi bir gelişme oldu mu?

Adem Guli: Direnişe geçtiğim günden bir gün önce, 11 Kasım günü basın açıklaması gerçekleştirerek çeşitli eylemler yapacağımızı basına ve kamuoyuna duyurmuştuk. Karahan Tekstil’i müşterilerine, Marks&Spencer’a, Esprit’e, vb. şikayet ettik. “Süreç böyle, bizlere böyle baskılar uygulanıyor. Sizler de büyük markalar olarak müdahale edin” dedik. Tabii ki yanıt alamadık. Ardından direnişe geçtik.

Direnişe başladığmızda herhangi bir zorlukla karşılaşmadık. İlk gün sivil polisler gelerek ne istediğimi sordular. Ben de haksız yere işten çıkartıldığımı, anayasal hakkım olan oturma eylemini gerçekleştirdiğimi söyledim. Sivil polisler çay paydosları ve yemek aralarında işçiler ile görüşmeyeyim diye günde 4-5 defa fabrika önüne geliyorlar.

Çevredeki fabrikalardaki işçiler ise oldukça olumlu tepkiler gösteriyorlar. İnşaat işçileri, kargo işçileri, sokaktan gelip geçen emekçiler... Orada daha önce işten çıkarılan işçiler de patrona karşı kin duyuyorlar. Geçen gün bir arkadaş ile konuştuk. Bu arkadaşın 700 TL’si gaspedilmiş. Ben işten çıkartılma nedenini sorduğumda bana “işlerin bozuk çıktığını söylediler” dedi. Ben de “Düzgün iş çıktığında sana prim veriyorlar mı? Hayır! O zaman neden paranı kestiriyorsun?” diye cevap verdim. Gitmiş patronla konuşmuş. Patron arkadaşı gayet olumlu karşılamış ve “senin problemini çözeriz, bu sorun değil çünkü kapıda başka bir vaka görmek istemiyoruz!” demiş.

- Siz de tıpkı Emine Arslan ve Gülistan Kobatan gibi tek başınıza da olsa direnmeyi seçtiniz. Bu gibi mevzi direnişlere dair görüşlerinizi alabilir miyiz?

Adem Guli: Kendimi şu an için onlarla kıyaslayamıyorum. Onlar gerçekten birer “model”. İşçi sınıfına nasıl direneceğini gösteren olumlu örnekler. Ben de Arslan ve Kobatan’ı örnek alarak direnişi seçtim ve bu işi layıkıyla yerine getirmeye çabalıyorum.

- Direnişinizin gelişme seyrine göre nasıl bir hat izlemeyi düşünüyorsunuz?

Adem Guli: Şu andaki seyre göre bir şey söyleyebilmek çok mümkün değil. Çünkü daha henüz ne işyerinden “gel, ne istiyorsun, derdin nedir?” gibi bir soru yöneltildi, ne de “bu konuyu çözelim” şeklinde bir yaklaşım sergilendi. “Seni işe alalım, hakkın hukukun nedir, bunları bir konuşalım” ya da “neden direnişi seçtin, neden içeride bu kadar problem vardı ve baskı altındaydın da gelip yönetimle paylaşmadın?” gibi hiçbir öneri gelmedi.

Direnişin ne kadar süreceği biraz da işyerinin tutumuna bağlı. Eğer ki işyeri bu katı tutumunda ısrar ederse, ben de gittiği yere kadar götürmeyi düşünüyorum. Nereden incelirse oradan kopsun!

Kızıl Bayrak / Küçükçekmece


 

Direniş bayrağı Karahan Tekstil’de!

Çalıştığı Karahan Tekstil Fabrikası'nda keyfi uygulamalara ve baskılara sessiz kalmadığı için 6 Kasım günü işten atılan Adem Guli, 12 Kasım gününden itibaren fabrika önünde başlattığı direnişinin 7. gününde, Karahan Tekstil'in iş yaptığı Marks&Spencer’ın Nişantaşı mağazasının önündeydi. Sermayenin saldırılarına karşı “Artık yeter!” demenin zamanının geldiğini söyledi.

18 Kasım günü Marks&Spencer önüne sloganlarla gelen ve aralarında DESA direnişçisi Emine Arslan ve Entes direnişçisi Gülistan Kobatan’ın da bulunduğu yaklaşık 40 kişi burada ”Köle değil işçiyiz! Karahan Tekstil’de keyfi uygulamalara, baskılara, işten çıkarmalara son! / Karahan Tekstil’den atılan işçiler” pankartı açtılar.

Adem Guli yaptığı açıklamada, tüm sektörlerde olduğu gibi tekstilde de azgın sömürü koşullarının kendilerine dayatıldığını, özellikle krizle birlikte sermayedarların sömürüyü daha da derinleştirdiğini vurgulayarak, “Patronlar servetine servet katarken biz işçilerin payına da sefalet düşüyor” dedi.

Karşılaştığı haksızlıklara karşı sessiz kalmadığı için 6 Kasım günü işten çıkarıldığını, işten atma saldırılarına ve keyfi uygulamalara karşı her türlü hukuki ve fiili mücadeleyi yürüteceğini söyleyen Guli, işten atma saldırısına karşı tek başına olsa da direnme yolunu göstermiş DESA direnişçisi Emine Arslan ve Entes’te direnen Gülistan Kobatan'ı örnek göstererek, “Ben de bir tekstil işçisi olarak bu direniş bayrağını Karahan Tekstil'den yükseltiyorum” dedi.

Kızıl Bayrak / İstanbul