21 Eylül 2007 Sayı: 2007/37(37)

  Kızıl Bayrak'tan
   ABD-Türkiye ilişkilerinde “yeni dönem”...
  Anayasa tartışmaları ve liberal sol...
Gül’ün büyük Kürdistan seferi...
Küreselleşen dünya “küreselleşen yoksulluk” demektir...
Cezaevlerinde hak ihlalleri ve keyfi uygulamalar sürüyor…
Temelinde mülk olan adalet kardeşliğe düşman, katillere kalkandır!
  Kamu emekçileri hareketinin sorunları,
imkanlar ve devrimci müdahale ihtiyacı
  İttifak politikasını düşünmek - Haluk Gerger
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Novamed grevi 1. yılında...
  Haber-İş Sendikası Genel Başkanı Ali Akcan’la TİS süreci üzerine konuştuk...
  DİSK/Emekli-Sen yöneticileriyle kapatma saldırısı üzerine konuştuk...
  Sabra-Şatila katliamının 25. yıldönümü...
  Fransa da saldırgan koroya katıldı!
  Ortadoğu’dan...
  Dünyadan...
  Kavganın sürdüğü her yerde Neruda ve şiiri yaşıyor!
  Ulucanlar katliamı ve direnişinin 8. yılında...
  Partinin düşünen önderleri ve savaşan
neferleri önünde saygıyla eğiliyoruz...
  2. Enternasyonal Gençlik Buluşması başarıyla gerçekleşti...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Fransa da saldırgan koroya katıldı!

Bush liderliğindeki neo-faşist çetenin İran’a saldırı konusunda “fikir birliği”ne varmak üzere olduğuna dair haberlerin dolaştığı günlerde (bu “fikir birliği”, ABD savaş makinesinin İran üzerine sürülmesi için yapılan hazırlıkların hızlandırılması anlamına geliyor) Paris’ten gelen haberler, Fransız emperyalizminin neo-faşist çeteyle aynı dili konuşmaya başladığının işaretlerini verdi.

Fransa Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner, Rusya gezisi öncesinde Fransa TV ve radyosuna verdiği bir söyleşide “En kötüsüne hazır olmalıyız, en kötüsü de savaştır” dedi.

İran’la müzakerelerin “sonuna kadar” sürdürüleceğini söyleyen Fransız Bakan, İran’ın nükleer silah sahibi olmasının “bütün dünya için gerçek bir tehlike” teşkil edeceğini öne sürdü. Bu ifadeler Kouchner’in, Washington’daki savaş çetesi ve Tel Aviv’deki siyonist cellatlarla aynı zihniyeti temsil ettiğini ortaya koydu.

Fransız şirketlerini, İran’ın açtığı ihalelere uzak durmaya çağırdıklarını dile getiren bakan, “BM harekete geçmese de yakın dostumuz Almanya’nın önerdiği gibi, Avrupa Birliği’nin İran’a yönelik olarak kendi yaptırımlarını hazırlaması gerektiğini düşündüklerini” söyledi. 27 Ağustos’ta Paris’te büyükelçilerle toplantı yapan ve faşizan eğilimi ile bilinen Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy de, İran’a karşı saldırgan bir politika izlemeye hazırlandıklarının işaretini vermişti. Sarkozy, ABD, İsrail, AB kaynaklı dayatmalara boyun eğmemesi durumunda, İran’a karşı etkili yaptırımlar uygulanması gerektiğini söylemişti.

Neo-faşist çetenin izinden giden Sarkozy ile bakanının saldırgan demeçleri, İran yönetimi tarafından tepkiyle karşılandı. İranlı yetkililer, Fransa’nın gereksiz yere kriz yarattığını dile getirirken, İran petrol bakanı Golam Hüseyin Nozari, Fransız enerji tekeli TOTAL’ın Körfez’de milyarlarca dolarlık projesi olduğunu, gelinen yerde bu projenin gözden geçirilmesi gerektiğini söyledi.

Bilindiği gibi, ABD ambargosunu delen -başta TOTAL olmak üzere- Fransız şirketleri, İran’daki yatırımlarını sürdürüyordu. Petrol zengini bu ülkede ABD-İngiliz tekellerinin bulunmaması, son günlere kadar Fransız tekellerinin işini kolaylaştırıyordu. Fransız emperyalizminin dış politikasını büyük tekellerden bağımsız olarak belirlemesi sözkonusu olmadığına göre, şirketlere yapılan uyarıyı da İran’a dönük saldırı hazırlığının bir işareti saymak gerek.

Fransız yönetiminin politika değişikliğine giderek İran’a karşı saldırgan tutum alması ise, emperyalist güçlerin, diğer ülkelerle ilişkilerinin kaba çıkar ve ikiyüzlülüğe dayalı olduğunu bir kez daha göstermiştir.

Emperyalist güç odaklarının İran’a saldırı konusunda aynı dili kullanması, bu ülke halkları şahsında Ortadoğu halklarına karşı yeni bir cephe açma tehlikesinin artmakta olduğunun göstergesidir. Ancak, bölge halklarına yeni felaketler hazırlayan emperyalist-siyonist güçlerle işbirlikçilerini durduracak, bu güçlerin yeni yıkım ve katliamlar yapmasını engelleyecek bir kitle hareketi yazık ki henüz mevcut değildir. Oysa bölge halklarının, geleceğini tehdit eden böylesine azgın bir saldırıya karşı direnmek dışında bir çıkar yolu bulunmamaktadır.


 

ABD’nin suç ortakları kaçıyor!

ABD emperyalizmi, halklarını köleleştirip petrolünü dilediği gibi yağmalamak için Irak’ı işgal ettiğinde, peşine takacağı suç ortakları bulmuştu. Savaş kundakçılarının peşine takılarak halklara karşı işlenen ağır suçlara ortak olan gerici-kokuşmuş rejimler, yağmadan pay almanın sanıldığı kadar kolay olmadığını kısa sürede anladılar. Zira zorba Saddam rejimi kısa sürede çökerken, onurunun ayaklar altına alınmasına göz yummayan Irak halkı, vahşi işgale karşı direnerek, ülkeyi emperyalist ordular için bataklığa çevirdi.

Bush’un “fino köpeği” Tony Blair başkanlığındaki İngiltere, 45 bin askerle işgale katılmış, Irak’ın güneyindeki kentler Britanya savaş makinesinin denetimine geçmişti. Oysa şimdi geriye kalan 5 bin askeri geçen haftalarda kentlerden çeken İngiltere’nin, bu askerlerin yarısını Kuveyt’e kaydıracağı söyleniyor.

ABD-İngiltere ikilisinin ardından işgale en çok askerle katılan kukla Gürcistan rejiminin de, Irak’taki asker sayısını azaltacağı bildirildi. The New York Times gazetesinin, “ABD liderliğindeki koalisyon güçleri tamamen Amerikan oluyor” başlığıyla duyurduğu haberde, NATO kapısında onursuz bekleyişini sürdüren gerici Gürcü yönetiminin, Irak’taki işgalci asker sayısını 2008’in Haziran ayına kadar 300’e düşüreceği belirtildi.

Savaş kundakçılarının bir diğer suç ortağı Güney Kore rejimidir. Koreli işbirlikçiler de, Irak’ta bulundurdukları asker sayısını azaltmaya hazırlanıyor. Kore basınından aktarılan haberlere göre, Seul yönetimi de Irak’taki asker sayısını 1200’den 800’e düşürecek.

Böylece Irak işgaline katılan gerici rejimler işgalci askerlerinin tümünü veya bir kısmını çekmiş olacak. Bunun tek istisnası kraldan çok kralcı olan gerici Avustralya rejimidir. Sadece bu ülkedeki Amerikancı yönetim işgale tam destek veriyor.

Her türlü silah, mühimmat ve teknik altyapı ile donatılmış dünyanın en katliamcı savaş makinesi ve onun kuyruğuna takılanlar… Bunlar, herhangi bir kural ya da yasa tanımadan, her tür insani değeri ayaklar altına alarak acımasızca halklara saldırdılar. Irak’ı yakıp yıkarak harabeye çevirmeyi başaran “uygar batı”nın bu “saygın zebaniler”i katliam, işkence, tecavüz ve yağma konusunda da başarılı olduklarını ispatladılar. Ancak bu devasa askeri güç bir şeyi başaramadı; vahşi işgalciye karşı onuru ve özgürlüğü uğruna direnen Irak halklarını köleleştirmeyi!

Yaşanan bunca yıkıma rağmen, üstelik ülkenin belli bölgeleriyle sınırlı kalan bir direnişle emperyalist orduların acze düşürülebilmesi, onuru ve özgürlüğü için direnen halkların yenilmez gücünü bir kez daha göstermiştir.


İsviçre’de ırkçılık karşıtı eylem

İsviçre’de son yıllarda yükselen ırkçılık ve yabancı düşmanlığı Lozan’da yapılan kitlesel bir yürüyüş ve mitingle protesto edildi. Gösteri 18 Eylül günü mesai saatlerinde gerçekleştirilmesine rağmen 3 bin kişi katıldı.

Ülkede 21 Ekim’de parlamento seçimleri yapılacak. İsviçre’deki sağ partilerden en ırkçı ve faşist kanat olan UDS ve bu partinin başındaki faşist Blocher, seçim kampanyasını daha azgın bir ırkçılık ve yabancı düşmanlığı üzerine oturtmuş durumda. Geçen dönemde de ırkçı-faşist söylemler kullanarak İsviçre Parlamentosu’nda en fazla sandalyeye sahip olan UDS, bu dönem seçim propagandasını daha pervasız bir şekilde ırkçılık üzerinden yürütüyor. Sorunların kaynağı olarak ülkede yaşayan yabancılara işaret ediyor. Yabancı düşmanlığı ve ırkçılık üzerine kurulan bu kampanyada ana tema olarak kullandıkları bir afişle -kırmızı zeminde İsviçre bayrağıyla üç beyaz koyun (beyaz koyunlar İsviçreliler’i temsil ediyor), aynı karenin içinde ama kırmızı zeminin dışına atılmış bir kara koyun (kara koyun faşist zihniyete göre yabancılar oluyor) ülkenin siyasal gündemini haftalardır meşgul ediyor. İsviçre’nin ilerici kamuoyu ve göçmen işçiler tarafından büyük bir nefret ve tepkiyle karşılanan ırkçı kampanya Lozan’da kitlesel bir eyleme dönüştü. İsviçreliler doğal bir refleksle yapıldığı her yerde afişleri yırtarak imha ettiler.

Irkçılık karşıtı eylem, faşist kampanyanın başı olan Blocher’in Lozan’da geleneksel olarak her yıl düzenlenen Yeni Teknolojiler Fuarı’na konuşmacı olarak davet edilmesini protesto etmek için aynı güne denk getirildi. Kitlesel ve coşkulu geçen eylemin temel sloganı “Ne beyaz koyun, ne siyah koyun, ama biz ırkçılığa geçit vermeyeceğiz!” oldu. Bu slogan katılımcı kitle tarafından coşkuyla atıldı.

Bir-Kar/Lozan