21 Eylül 2007 Sayı: 2007/37(37)

  Kızıl Bayrak'tan
   ABD-Türkiye ilişkilerinde “yeni dönem”...
  Anayasa tartışmaları ve liberal sol...
Gül’ün büyük Kürdistan seferi...
Küreselleşen dünya “küreselleşen yoksulluk” demektir...
Cezaevlerinde hak ihlalleri ve keyfi uygulamalar sürüyor…
Temelinde mülk olan adalet kardeşliğe düşman, katillere kalkandır!
  Kamu emekçileri hareketinin sorunları,
imkanlar ve devrimci müdahale ihtiyacı
  İttifak politikasını düşünmek - Haluk Gerger
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Novamed grevi 1. yılında...
  Haber-İş Sendikası Genel Başkanı Ali Akcan’la TİS süreci üzerine konuştuk...
  DİSK/Emekli-Sen yöneticileriyle kapatma saldırısı üzerine konuştuk...
  Sabra-Şatila katliamının 25. yıldönümü...
  Fransa da saldırgan koroya katıldı!
  Ortadoğu’dan...
  Dünyadan...
  Kavganın sürdüğü her yerde Neruda ve şiiri yaşıyor!
  Ulucanlar katliamı ve direnişinin 8. yılında...
  Partinin düşünen önderleri ve savaşan
neferleri önünde saygıyla eğiliyoruz...
  2. Enternasyonal Gençlik Buluşması başarıyla gerçekleşti...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kızıl Bayrak'tan...

Bundan tam 8 yıl önce Ankara’nın merkezinde hunharca bir katliam gerçekleştirildi. Ulucanlar Cezaevi’nde gerçekleştirilen bu katliamda 10 devrimci tutsak katledildi ve onlarcası ağır şekilde yaralandı. Bu katliamla birlikte sermaye devleti hücre tipi cezaevinin startını vermişti. Sermaye devleti, 19 Aralık katliamı ile hücre saldırısını başlattı. Zindanlarda devrimcilere karşı gerçekleştirilen bu vahşi ve hunharca katliamlar nedensiz değildi. “İçerisi teslim alınmadan dışarı teslim alınamaz”dı. “IMF politikalarını uygulayabilmemiz için cezaevlerinde denetimi sağlamalıyız” diyen dönemin başbakanı Ecevit’in söyledikleri hala hafızalardadır. Toplumsal muhalefetin en diri ve en bilinçli unsurları olan devrimcilerin iradesi kırılmalı ve teslim alınmalıydı. Sermaye devleti bunu başarılabilirse dışarda işçi ve emekçilere yönelik saldırıları kolayca hayata geçirebilirdi. Onun için bu katliamlar tam bir kararlılıkla hayata geçirildi. Ancak devrimci tutsaklar da bu katliamlara karşı ölümüne bir direniş sergilediler, büyük yiğitlikler gösterdiler, büyük fedakarlıklara katlandılar, ağır bedeller ödeyerek faşizmın teslim alma politikasına karşı kararlılıkla direndiler.

Ulucanlar direnişi, emeği sömürü ve baskı altındaki milyonlarca işçi ve emekçinin haklı mücadelesi uğruna devrimci tutsakların ortaya koydukları başeğmez tutumun, devrimci yiğitliğin ve kararlılığın adıdır.

Ulucanlar direnişi, bugün insanlığı bir yokoluşa doğru sürükleyen kapitalist/emperyalist barbarlık düzenine karşı sosyalizmin haklı davasını savunmanın adıdır.

Ulucanlar direnişi, bir avuç asalağın milyonlarca insanı karın tokluğuna köleleştiren düzenine karşı sınıfsız, sömürüsüz ve özgür bir dünyaya duyulan özlemin adıdır.

Ulucanlar direnişi, milyonların haklı davasının ve aydınlık geleceğinin yok edilemeyeceğinin ölüm pahasına ispatın adıdır.

Habip, Ümit, Abuzer, Mahir, İsmet, Önder, Halil, Aziz, Ahmet ve Zafer...

Haklı ve yenilmez bir davanın kararlı ve başeğmez tarihsel simgeleri olarak belleğimizdeki yerlerini aldılar.

Unutmadık, unutturmayacağız!

***

Önümüzdeki günlerde Ulucanlar katliamını lanetlemek ve ölümüne direnişi bir kez daha selamlamak için çeşitli kentlerde anma etkinlikleri ve eylemler gerçekleştirilecek.

Onların yücelterek bize miras bıraktıkları mücadele ve direniş ruhu sürüyor/sürecek. Ulucanlar katliamını lanetlemek ve direnişi sahiplenmek çerçevesinde gerçekleştirilecek bu eylem ve etkinliklere en etkin bir biçimde katılmalı, katliamcı çete devletinden hesap sormak bilinciyle harekete geçilmelidir.