7 Eylül 2007 Sayı: 2007/35(35)

  Kızıl Bayrak'tan
   Kapsamlı saldırılar dönemi ve
düzenin açmazları
  2. AKP hükümeti ve demokrasi beklentileri…
Yeni hükümet programı...
Devlet ve düzen cephesinden
barış mesajları!
1 Eylül Dünya Barış günü eylemlerle kutlandı...
Dünya Bankası’ndan yüksek öğrenimde “reform” talebi!
  12 Eylül karanlığı bugünün mayasıdır!
  Türk-İş’in Bakü toplantısı....
  İşçi-emekçi hareketinden...
  Seçimler ve yeni dönem / 4
  Yazılı medyanın işlevi ve güncel sorunları üzerine - U. Taner
  Mamak 4. Kültür Sanat Festivali üzerine...
  İşgalci İngiliz ordusu
Irak kentlerini terketti!
  Dünyadan kısa kısa...
  Ortadoğu’dan...
  Viktor Jara: “Biz kazanacağız!”
  Jose Maria Sison derhal serbest bırakılsın!
  Yeni döneme geleceği yaratacak olmanın umuduyla merhaba…
  Yılmaz Güney’i ölümünün 23. yılında saygıyla anıyoruz…
  Günlük Kızıl Bayrak sitesinin Ağustos ayı rakamları...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Ortadoğu’dan...

Filistin’de yardım kuruluşları kapatılıyor!

Filistin’de Hamasla El Fetih arasında süren çatışma ve gerilimler her geçen gün artıyor. Mahmut Abbas’ın emriyle Hamas’a rağmen Batı Şeria’nın Ramallah kentinde kurulan El Fetih’e bağlı hükümet, Hamas’ın Gazze dışındaki etkinliğini olabildiğince sınırlamak için başvurmadık yol bırakmıyor. Şimdi ise hedeflenen Hamas’ı mali açıdan çökertmek. Bu çerçevede Batı Şeria ve Gazze’de bulunan 103 yardım kuruluşunun kapatılması kararlaştırıldı. Hamas bunun kendilerini hedef alan bir karar olduğunu, El Fetih ise yardım kuruluşlarının usulsüzlük yaptığını belirtiyor. Ancak söz konusu kuruluşların defter kayıtlarının incelenmesine Hamas’ın iktidar olmasıyla başlanmış olması Hamas’ın iddialarını doğruluyor.


Irak’a vaadedilen demokrasi: Binlerce kayıp!

Uluslararası Kızılhaç Komitesi Uluslararası Kayıplar Günü öncesi bir açıklama yaptı. Dünya genelinde kayıp insanların sayısının milyonları aştığını bildiren komite, Irak işgalinin başladığı günden bu yana geçen sürede sadece Irak’ta 1 milyona yakın kayıp olduğunu belirtti. Irak’taki cesetlerin büyük çoğunluğunun kimliğinin belirlenemediğini de bildiren Komite, kayıp yakınlarının ellerinin kollarının bağlı olduğunu dile getirdi. Çünkü kayıplarını aramak Irak’ta ciddi bir tehlike.


ABD Süleymaniye’de üniversite açıyor!

İsgalci ABD, Güney Kürdistan’ın Süleymaniye kentinde bir Amerikan üniversitesi açmayı planlıyor. Bu proje işbirlikçi Kürt hükümeti tarafından da destekleniyor.

Irak’ta işgale karşı direnişin sürdüğü ve ABD’nin kendi içinden de “çekil” seslerinin yükseldiği bir dönemde ABD, Irak’ta işgali kalıcı hale getirecek yeni adımlar atmaya devam ediyor. Güney Kürdistan’a her yönüyle yerleşme planları çerçevesinde atılan bu adım, ABD’nin işgali kalıcı hale getirmenin yeni bir örneğidir.

ABD, Süleymeniye’de açacağı bu üniversite ile Amerikancı çizgiye uygun yeni beyinler yetiştirmeyi ve böylece bölgedeki varlığını kalıcı hale getirmeyi hedefliyor.


Savaşın faturasını ödeyen kim?

Irak’ta işgalin 4. yılı... UNICEF’in yaptığı açıklamaya göre işgal altında geçen yılların faturasının büyük bir kısmını Iraklı çocuklar ödüyor. İşgalin başladığı yıl olan 2003’te ülkedeki 14 yaş altı çocukların %15’i çalıştırılıyordu. Şimdi ise bu oran 2003 ile kıyaslanamayacak ölçüde artmış durumda. Sokağa itilen çocuklar dilencilik, fuhuş ve uyuşturucuya karşı tümüyle savunmasız.

Çocukların büyük kısmının öksüz olmadığını belirten UNİCEF, açlık ve sefalet bataklığının derinleşmesinin dolaysız etkileri nedeniyle çocukların sokakta yaşamak ve “başının çaresine bakmak” zorunda kaldıklarını belirtiyor.

Bölgedeki çocuklara ve ailelerine dönük geliştirdiği yardım projesinin tanıtımını yapan UNİCEF yetkilileri, projenin bugüne dek 150 çocuğa uygulanabildiğini belirtti. Ancak Irak işgalinin başından bu yana Irak’tan göç eden çocukların sayısının 500 bine ulaştığı söyleniyor.

İşte Irak’ta çocuk olmak;

* Iraklı çocukların %28 yetersiz besleniyor. Bu oran 2003’te %19’du.

* %92’si şiddet ortamı nedeniyle öğrenme güçlüğü çekiyor.

* 800 bin çocuk ise eğitim alamıyor.

Kısacası çocuklar işgalin bütün faturasını üstlenmiş durumdalar!


Kongre raporunda başarısızlık itirafı

Amerikan Kongresi tarafından hazırlanan bir rapora göre, işgalcilerin Irak’ta yaşadığı başarısızlık bir kez daha belgelendi. ABD Irak’taki 18 hedefinden sadece 3’ünü gerçekleştirebildi.

Rapora göre, Washington yönetimi şu ana kadar “bölgesel yönetimlerin oluşturulması”, “yeniden yapılanma için 10 milyar dolarlık bütçenin tahsis edilmesi” ve “azınlık partilerin haklarının korunması” konularında başarılı oldu. İşgal sürecinde planlanan ve çoğu güvenlikle ilgili olan 15 konuda ise hala bir başarı sağlanamadı.


ABD’nin Irak’a hediyesi: Kolera salgını!

2003’ten bu yana süren işgal, Irak’ı yaşanabilir bir ülke olmaktan çıkardı. Bir yandan devam eden işgal, diğer yandan işsizlik, açlık ve sefalet… Irak halkı büyük yoksunluklar içerisinde yaşama mücadelesi veriyor. Şimdi de Irak’ın kuzeyi kolera salgınıyla kırılıyor. 8 kişinin öldüğü kolera salgınının boyutlarının ciddi olduğu düşünülüyor. Son dönemde kolera şüphesiyle tedavi edilen yaklaşık 4 bin kişi bulunuyor. Süleymaniye’de 2000, Kerkük’te ise 1924 kişide kolera şüphesi bulunduğu belirtiliyor.


BM İklim Konferansı’nda anlaşma!

Birleşmiş Milletler İklim Konferansı, 158 ülkenin katılımıyla Viyana’da gerçekleşti. Konferansta katılımcı ülkeler “sera etkisi yaratan gazların salınımını sınırlandırmayı” amaçlayan anlaşmayı kabul ettiler.

Yapılan anlaşma çerçevesinde kapitalist ülkelerin gaz salınımını 2020’ye dek, 1990’daki düzeyinin %25 ila 40’ı arasında azaltmaları kabul edildi. Yoğun tartışmaların yaşandığı konferansta, Kanada, Japonya ve Rusya itiraz yükselten ülkeler oldu. Bu ülkeler, salınım düzeylerinin net olarak belirlenmesine karşı çıkıyor ve konferansın daha esnek sonuçlara varmasını istiyor.

Anlaşma sağlanmış olması çok fazla bir şey ifade etmiyor. Sera gazının salınımının yoğun olduğu kapitalist ülkeler, salınımı sınırlayıcı tedbirlerin ve onların doğuracağı maddi yükümlülüklerin altına girmek istemiyor. Söz konusu anlaşmalar da cezai bir yaptırımı içermediğinden kapitalist ülkelerin anlaşmaya imza atmaları kendileri için sorun teşkil etmiyor.

Uzmanlar, bu gazların yol açtığı küresel ısınmanın önümüzdeki yıllarda insanlığı çok ciddi sonuçlarla karşı karşıya bırakacağını anımsatıyor. Yeryüzünün sıcaklığının 2 derecenin üzerinde artmasının bile büyük felaketlere yol açacağı söyleniyor. Dünyanın hastalıklarla, su sıkıntısı ve sefaletle karşılaşacağı vurgulanıyor.

Durum bu denli ciddiyken, kapitalist ülkeler, doğayı ve insanlığın geleceğini tehdit etmeye devam ediyorlar.


 

İran’a yönelik tehditler devam ediyor...

Yine küstahlık, yine saldırganlık!

İran, emperyalist-siyonist güçlerle bu güçlerin güdümündeki Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun (UAEK) gündemindeki öncelikli yerini koruyor. İran’ı hedef alan ve saldırgan tutumlar sergileyen bu gerici güçlerin temel gerekçesi, bilindiği gibi, Tahran yönetiminin “nükleer silah üretmeye çalışması” şeklinde açıklanıyor. Oysa, nükleer silah üretebileceği gerekçesiyle İran karşıtı saldırganlığın bayraktarlığını yapan bu zorba güçler, gezegenimizin defalarca yok edilmesine yetecek oranda kitle imha silahları stoklamış bulunuyorlar.

Emperyalist-siyonist güçlerin paravan örgütü gibi çalışan UAEK ile Başkanı Muhammed El Baradey de yıllardır İran’la uğraşıyor. Ancak Ortadoğu’nun halihazırdaki tek nükleer silah deposu olan İsrail’i hedef alan tek kelime edemiyor. Buna karşın Baradey, İran’la UAEK arasında belli konularda anlaşmaya varıldıktan hemen sonra açıklama yaparak, İran’a tehditler savurmayı ihmal etmiyor.

UAEK “İran’la, geçmişteki nükleer faaliyetlerine ilişkin bazı sorunları ortadan kaldırma konusunda uzlaşmaya vardığını” açıklarken, yapılan anlaşmayı “son şans” olarak değerlendiren El Baradey de, Alman Der Spiegel dergisine verdiği demeçte, İran’ın sözlerini tutmaması durumunda önemli bir fırsat kaçıracağını vurguladı.

Bu tehditkar açıklamayı ABD, İsrail, Fransa kaynaklı yenileri izledi. Kitle imha silahları deposu üzerinde oturan siyonist şefler, “İran’ın İsrail için bir tehdit oluşturduğunu” iddia ediyor. Irkçı İsrail rejiminin sözcüleri, “tehdit altında oldukları” tekerlemesini yineleyerek, ABD emperyalizminin savaş makinesini İran üzerine sürmesini talep ediyorlar.

Ortalığa yayılan Pentagon kaynaklı haberler de, savaş kundakçılarının İran’a saldırı senaryoları üzerinde çalışıldığını ortaya koyuyor. İngiltere’de yayınlanan Times gazetesinin, ABD’li “güvenlik uzmanları”na dayanarak verdiği haberde, “ABD Savunma Bakanlığı’nın (Pentagon) İran’da 1200 hedef belirlediği ve üç gün sürecek saldırılarla İran’ın askeri kapasitesini yoketmeyi amaçladığı” dile getirildi. ABD ile İran arasında son günlerde gerilimin oldukça yükseldiği belirtilirken, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın, İran’ın nükleer faaliyetlerine ilişkin “karamsar” raporundan da sözediliyor.

Öte yandan Fransız Le Monde gazetesinde yer alan bir haberde de, Fransız rejiminin Birleşmiş Milletler çerçevesi dışında İran’a karşı tek taraflı yaptırımlar konusunda düşünmekte olduğu dile getirildi. Kararın faşizan eğilimli cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy tarafından alındığını belirten gazete, olası yaptırımların içeriğinin ise henüz netleşmediğini, yaptırımlar konusunda Fransız diplomatların ABD ve diğer Avrupa ülkeleriyle beraber çalıştığını da belirtiyor.

Fransız emperyalizminin saldırgan cepheye katılması Tahran yönetimi üzerindeki basıncı arttırsa da, ABD-İsrail ikilisinin İran’a saldırması çok kolay görünmüyor. Buna rağmen yaptırımların ve saldırı hazırlıklarının devam etmesi, emperyalist-siyonist güçlerin, büyük Ortadoğu/büyük İsrail projesini hayata geçirebilmek ve Irak bataklığından kurtarabilmek için hiçbir vahşetten kaçınmayacaklarının da göstergesidir.

Halkların tepesinde dolaşan bu felaketi savabilmek kolay değil elbette. İlerici-devrimci güçlerle bölge halklarının emperyalizme, siyonizme ve gerici Amerikancı rejimlere karşı öreceği meşru-militan direnişin yükseltilmesi dışında bir yol bulunmuyor.

İşgalcilerin suç dosyası kabarıyor…

Irak’ta kayıp insan sayısı bir milyon!

Emperyalist orduların Irak halkları şahsında insanlığa karşı işledikleri ağır suçların çetelesini tutabilecek bir kurum bulunmuyor. Buna karşın eksik olsa da yapılan bazı hesaplamalar sonucunda ortaya çıkan tablo fazlasıyla vahimdir.

Gerçeğe yakın olduğu kabul edilen hesaplamalara göre; emperyalist işgalin başlamasından sonra bir milyonu aşkın Iraklı katledilmiş, üç milyona yakın kişi yaralanmış veya sakat kalmış, iki milyonu aşkın insan da mülteci durumuna düşürülmüştür. Uluslararası Kızılhaç Komitesi’nin Uluslararası Kayıplar Günü öncesi yayınlanan açıklamasında da, Irak’ta kayıp insan sayısının bir milyona ulaştığı vurgulanmıştır. Bu vakaların bir kısmı Saddam Hüseyin diktatörlüğü döneminde meydana gelmiş olsa bile, büyük çoğunluğu 4.5 yıldır devam eden vahşi işgalden sonra gerçekleşmiştir.

Kızılhaç Komitesi, sadece Bağdat’taki adli tıp morguna 2006’yla Temmuz 2007 arasında 20 bin ceset götürüldüğünü saptamış. Bunların yarısından çoğunun kimliğinin dahi tespit edilemediği dile getiriliyor. Irak’ın bir ölüm tarlasına çevrildiği göz önüne alındığında, kaybolan insanların önemli bir bölümünün aslında katledilmiş olduğu anlaşılıyor.

“Teröre karşı savaş”, “demokrasi ve özgürlük ihraç etmek” adına emperyalist işgallerin yeniden vahşi bir hal almasıyla birlikte, ezilen halklara mensup insanlar, savaş borazanlığı yapan medya tekellerinin katkılarıyla birer “rakam”la ifade edilir oldu. Dolaysız şekilde emperyalist işgalin gazabına uğrayan Iraklılarla ilgili telaffuz edilen rakamlar 6 milyon civarındadır. Öldürülenler, sakat kalanlar, yaralananlar, mülteci durumuna düşürülenler… Demek oluyor ki, vahşi işgalin başlamasından sonra 24 milyon nüfuslu Irak’ta her dört insandan birinin hayatı cehenneme çevrilmiştir.

Irak’tan yansıyanlar, kapitalist-emperyalist düzenin en barbar görünümü olduğu gibi, en “modern” görünümüdür de aynı zamanda. Zira Irak halklarına bu akıl almaz zulümleri reva görenler kapitalist-emperyalist düzenin başını çeken ABD-İngiliz emperyalistleridir. İnsanlığa karşı işlenen bu suçların altına imza atanlar bu emperyalist güçlerin salt savaş makineleri değil, bunların yanısıra hükümetler, parlamentolar, medya, üniversiteler, yargı organları, patron örgütleri, “sivil toplum örgütleri”, kiliseler, “hayır” kurumları, kısacası kapitalist düzene hizmet eden, bu düzenin yeniden üretilmesi sürecinde rol alan tüm kurumlardır.

Emperyalist-kapitalist sistemin Irak’tan yansıyan iğrenç görünümü, bu düzenin ne kadar akıldışı, yıkıcı, insanlığa aykırı ve biran önce tarihin çöplüğüne atılması gerektiğini göstermeye fazlasıyla yetmektedir.


 

Şili işçi sınıfı neo-liberal saldırılara karşı sesini yükseltiyor!

Geçtiğimiz hafta Şili’nin başkenti Santiago ve diğer kentlerde alanlara çıkan işçiler, “sosyalist” devlet başkanı Michelle Bachelet yönetiminin yürüttüğü neo liberal saldırıları protesto ettiler.

Gösterilerin en kitleseli Santiago’da gerçekleştirildi. Alanlara çıkan binlerce işçi, hem yönetimin neo-liberal politikalarına karşı sesini yükseltti, hem de ücret artışı ve daha iyi çalışma koşulları talep etti.

İşçilerin Başkanlık Sarayı’na doğru yürüyüşe geçmesi üzerine saldırıya geçen kolluk kuvvetleri, 400 işçiyi gözaltına aldı. İşçilerin saldırıya taş ve sopalarla direnmesi üzerine şiddetlenen çatışmalarda 100 kişi de yaralandı. Azgınlaşan polis, saldırıda göz yaşartıcı bomba ve tazyikli su kullanarak işçileri dağıtmaya çalıştı. Saldırıya direnen işçiler ise mücadele kararlılığını bir kez daha ortaya koydular.

Gün boyunca süren eylemleri Şili’nin en etkili işçi sendikaları “Birleşik İşçiler Merkezi” ile “İşçi Sendikaları Federasyonu” düzenledi. Hükümetin asgari ücretleri artırması ve çalışma yasalarını değiştirmesi talebiyle yürüyen işçiler, ülkede işsizliğin arttığını, sağlık ve eğitim sistemindeki sorunların giderek derinleştiğini dile getirdiler.

Birleşik İşçiler Merkezi sözcüsü Arturo Martinez, taleplerinin karşılanmaması durumunda, eylemleri daha da yaygınlaştıracakları yönünde uyarıda bulundu. İşçi Sendikaları Federasyonu Başkan Yardımcısı Maria Drozas da, “İnsanların bize verdiği destekten memnunuz. Bu, Şilililer’in kendi hakları için ayağa kalktığını gösteriyor” açıklamasını yaptı.

İşçi sınıfının meşru-militan mücadele tarzıyla tepkisini ortaya koymasından rahatsız olan “sosyalist” devlet başkanı Michelle Bachelet ise, neo-liberal politikaları savunarak, emekçilere değil kapitalist sınıflara hizmet ettiğini ortaya koydu. Bachelet, “Şili demokrasisi içinde insanların taleplerini ifade etmek için yer olduğunu ama bu hakkın barışçıl bir şekilde kullanılması gerektiğini” söyleyerek, saldırgan kolluk kuvvetlerini de sahiplendi.

“Sosyalist” başkan Bachelet’in, Şili’nin, Latin Amerika’nın “en güçlü ve istikrarlı ekonomilerinden biri olduğu” yönündeki açıklamasına yanıt veren sendika liderleri, ekonomik büyümenin, çalışma şartlarının ağırlaştırılması ve sosyal hakların gaspı pahasına gerçekleştirildiğini dile getirerek, bu neo-liberal pervasızlığa sessiz kalmayacaklarını hatırlattılar.

Gelişmeler, önümüzdeki dönemde Şili’de sınıf çatışmalarının yeniden ivme kazanma olasılığını güçlendirmektedir. Toplumsal muhalefetin güçlü olduğu Şili’de, sınıf çatışmalarının sertleşmesi yeni gelişmelerin yolunu açabilir.