7 Eylül 2007 Sayı: 2007/35(35)

  Kızıl Bayrak'tan
   Kapsamlı saldırılar dönemi ve
düzenin açmazları
  2. AKP hükümeti ve demokrasi beklentileri…
Yeni hükümet programı...
Devlet ve düzen cephesinden
barış mesajları!
1 Eylül Dünya Barış günü eylemlerle kutlandı...
Dünya Bankası’ndan yüksek öğrenimde “reform” talebi!
  12 Eylül karanlığı bugünün mayasıdır!
  Türk-İş’in Bakü toplantısı....
  İşçi-emekçi hareketinden...
  Seçimler ve yeni dönem / 4
  Yazılı medyanın işlevi ve güncel sorunları üzerine - U. Taner
  Mamak 4. Kültür Sanat Festivali üzerine...
  İşgalci İngiliz ordusu
Irak kentlerini terketti!
  Dünyadan kısa kısa...
  Ortadoğu’dan...
  Viktor Jara: “Biz kazanacağız!”
  Jose Maria Sison derhal serbest bırakılsın!
  Yeni döneme geleceği yaratacak olmanın umuduyla merhaba…
  Yılmaz Güney’i ölümünün 23. yılında saygıyla anıyoruz…
  Günlük Kızıl Bayrak sitesinin Ağustos ayı rakamları...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Yeni hükümet programı...

İMF-TÜSİAD saldırı programının yeni versiyonu

Yeni hükümet geçtiğimiz hafta kuruldu. Hükümet programı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından mecliste okundu. Birkaç günlük aradan sonra mecliste program üzerine tartışmalar yapıldı.

Fakat muhalefet adına meclis kürsüsünden yapılan konuşmalara baktığımızda, programın içeriğine dair pek az şey söylendiği görülmektedir. Kürsüye çıkanlar çok şeyler söylemişler, fakat asıl tartışma konusu olan hükümet programıyla ilgili olarak kayda değer bir eleştiri getirmemişlerdir. İstisnalardan biri, DTP adına konuşan Ahmet Türk’ün Kürt sorunuyla ilgili eleştirileridir. Özellikle MHP ve CHP adına yapılan konuşmalar, bildik argümanlar üzerinden kaba bir AKP eleştirisinin ötesine geçmemiştir.

Elbette bunun temel nedeni düzen siyasetindeki tekleşmedir. Kağıt üzerindeki sahibi AKP hükümeti olmasına rağmen, gerçekte tüm düzen partileri, İMF-TÜSİAD patentli bu sömürü, yıkım ve baskı programını esas olarak savunmakta ve dolayısıyla fazla eleştirecek bir şey görmemektedirler. Çünkü hükümeti kendileri kuracak olsalardı, üç aşağı beş yukarı benzer bir programı uygulamak durumunda kalacaklarını gayet iyi bilmektedirler. Dolayısıyla meclisteki program tartışmalarının fazlasıyla yavan geçmesi son derece normaldir.

Güncellenmiş saldırı programı

Hükümet programı değişik bölümlerden oluşuyor. Yakından incelendiğinde, ekonomik ve sosyal konularla ilgili söylenenlerin önemli bir bölümünün çok tanıdık geldiği görülecektir. Zira aynı şeyler son 20 yıldır her hükümet programında, İMF’ye sunulan her niyet mektubunda, işveren örgütlerinin yayınladığı her raporda dile getirilmiştir. Daha yakın bir tarihten örnek vermek gerekirse, yeni hükümet programını, bir önceki hükümetin kararlılıkla uyguladığı program ile seçimlerden hemen önce İMF’ye sunulan niyet mektubunun birleştirilmiş hali olduğunu söyleyebiliriz. Bu yönüyle bakıldığında, ortada kelimenin gerçek anlamıyla “yeni” olan bir şey yoktur. Hükümetin temel tercihlerinde hiçbir değişiklik yoktur. Hükümet tıpkı bir önceki AKP hükümeti gibi sermayeye ve emperyalizme uşaklık konusunda tereddütsüzdür. İşçi ve emekçilere, ezilen halklara saldırganlık konusunda da bir o kadar kararlıdır.

Aslında ortada “yeni” bir şey olmadığını anlamak için hükümet programını okumaya gerek yoktur. Seçimlerde sermayenin AKP’yi desteklemesinin nedenlerine bakmak bile bunu anlamak için yeterlidir. Sermaye AKP’ye yeni bir program uygulaması için değil, bir önceki dönemde kararlılıkla uyguladığı sömürü ve yıkım programını daha da güçlendirerek ve hızlandırarak uygulaması için, “istikrar ortamı”nın sürdürülmesi karşılığında onay ve destek vermiştir. Bu yanıyla “yeni program” açıklandığında sermaye çevrelerinin ortaya koyduğu memnuniyet gerçekten de “yeni” bir şeyin söz konusu olmadığını en bariz bir biçimde ispat etmeye yeterlidir.

Programda neler var?

Hükümet programında demokrasi, hak ve özgürlükler, ekonomi, istihdam, sosyal politikalar, yerel yönetimler gibi çok çeşitli başlıklar var. Ekonomik ve sosyal konularla sınırlı olarak ele aldığımızda kimi başlıkların daha öne çıktığını görüyoruz. Bunların hepsinin ortak noktası ise sermaye adına gündeme getirilecek saldırı planlarının sanki tüm toplumun yararına işlermiş gibi gösterilmeye çalışılmasıdır. Bir diğer nokta ise, işçi ve emekçileri kandırmak için saldırı planlarının süslü vaadlerin ardına gizlenmesidir.

Örneğin programda öncelikli konulardan biri işsizliğin azaltılması. Sanki önceki hükümet döneminde bu konuda bir şey yapılmış gibi büyük bir yüzsüzlükle “işsizliği azaltıcı politikalar devam ettirilecek” deniliyor. Peki bunun için ne yapılacak? Programda verilen yanıt şu; “İstihdamı artırmaya yönelik vergi indirimlerine gidilecek. İşsizlik Sigortası Fonu kullanım alanı genişletilecek.”

Başta da söylemiştik, bu sözleri bir yerden tanıyoruz. Hükümetin “istihdamı arttırmaya yönelik vergi indirimi” diye süsleyip ambalajladığı şey, patronların her fırsatta yinelediği, “bizden vergi almayın, ödediğimiz sigorta prim oranlarını azaltın” talebinin yerine getirilmesinden başka bir şey değildir. Yani patron çalıştırdığı işçilerin sırtından kazandığı paralardan vergi kesilmesini istemiyor. Bu yetmiyor, işçiler için sigorta primi de ödemek istemiyor, prim yükünü işçinin ve devletin yüklenmesini talep ediyor. Yani daha fazla kazanmak, daha fazla sömürmek derdinde. Bunu da “benden vergi ve prim almazsanız kazandığım parayla yeni yatırımlar yaparım, yeni istihdam alanları açarım” diyerek savunuyor. İşte hükümet programındaki yeniliklerden biri budur. Hükümet, işsizliği azaltacağım bahanesiyle patronlardan vergi ve prim almamaya hazırlanmaktadır. Bunu da “işsizliği azaltıcı politika” olarak yutturmaya çalışmaktadır.

Elbette burada bir de “İşsizlik Sigortası Fonu kullanım alanı genişletilecek” cümlesi var. Bu fondan yapılan ödemelerin binbir kurala bağlı olması yüzünden işsiz kalanların büyük bölümü işsizlik parası alamıyor. Bu nedenle de İşsizlik Sigortası Fonu’nda epeyce yüklü bir para birikmiş durumda. Tahmin edileceği gibi patronların gözü bu büyük parada ve oradan pay kapmanın yollarını aramaktalar. Patron örgütleri son bir yıldır hemen her fırsatta bu fonda biriken paraların ucuz yatırım kredisi olarak kendilerine verilmesini istiyorlar. Doğal olarak onların derdi işsizliği azaltmak değil kendi kazançlarını katlamak, işçinin cebinden çıkan bu paraya bir biçimde el koymak. Geçmiş dönemde hükümet belli hesaplar nedeniyle bu fonda biriken parayı sermayenin yağmasına açmaktan kaçındı. Hatta böyle bir şeyin söz konusu olamayacağı yönünde güvenceler dahi verdi. Fakat şimdi hükümet programında yazılanlar bu fonda biriken işçi paralarının yağmalanması için yakın zamanda düğmeye basılacağını göstermektedir. Diğerleri gibi bu yağma planı da “işsizliği azaltıcı önlemler” kapsamında parlatılarak sunulmaktadır.

Hükümet programında sosyal yardımların daha da arttırılacağı söyleniyor. Ücretsiz kitap dağıtımlarının ve maddi yardımların sürdürüleceği, 18 yaşın altındakileri kapsayan genel sağlık sigortasının hayata geçirileceği ifade ediliyor. Burada da büyük bir ikiyüzlülük söz konusu. Toplam icraata bakıldığında AKP hükümetlerinin bir taraftan bütün gücüyle işçi ve emekçilerin “sosyal hak”larını ortadan kaldırmak için uğraştığı, diğer yandan ise “sosyal yardım” adı altında gündeme getirilen bir takım uygulamalarla emekçilerin gözünü boyamaya çalıştığı görülüyor. En basitinden söyleyecek olursak, bir taraftan eğitim ve sağlığın her alanda paralı hale getirilmesi için ne gerekiyorsa yapılıyor, okulların kapıları emekçi çocuklarına kapatılıyor. Diğer taraftan da belli sayıda öğrenciye sadaka mahiyetinde yardımlar gerçekleştirilerek, okul kitapları ücretsiz dağıtılarak, belediyeler eliyle kimi okul ihtiyaçları gene sadaka gibi verilerek “sosyal yalanlar” eşliğinde reklam ve göz boyama yapılıyor.

Sermayenin işçi sınıfına yönelik başlıca saldırı gündemlerinden birisi de bilindiği gibi özelleştirmelerdir. Daha seçimler yapılmadan çok önce, kurulacak yeni hükümetin uygulayacağı programda özelleştirme saldırısının temel bir yer tutması gerektiği sermaye tarafından ortaya konulmuştu. Yani kim gelirse gelsin özelleştirme saldırısının durmayacağı belliydi. Şimdi açıklanan hükümet programı, sermayenin bu konudaki istek ve beklentilerine de harfiyen uymaktadır.

İşçi ve emekçileri kandırma konusunda sosyal demagojiyi ustalıkla kullanan AKP, özelleştirmeleri de tüm toplumun çıkarına bir politika olarak sunmaya çalışmaktadır. “Hükümetimiz, özelleştirme uygulamalarını sadece kamu için bir gelir kaynağı olarak görmemekte, üretimdeki verimliliğin ve istihdamın artmasını sağlayacak önemli bir politika aracı olarak değerlendirmektedir. Ayrıca, bu konudaki çalışmalar büyük bir sosyal duyarlılıkla yürütülmektedir.”

Bu sözlerin yalandan ibaret olduğunu anlamak için son 5 yıl içerisinde özelleştirilen kamu kurumlarının bugün ne halde olduklarına, geçmişte bu kurumlarda çalışan işçilerin yüzyüze oldukları kayıplara ve yıkıma şöyle bir bakmak bile yeterlidir. Özelleştirilen işletmelerin pek çoğunun kapısına kilit vurulmuştur. Buralarda çalışan yüzbinlerce işçi neredeyse tüm ekonomik ve sosyal haklarını yitirmiştir. Onbinlercesi işsiz kalmıştır. Kısacası özelleştirme yağma ve yıkımdan başka bir sonuç üretmemiştir.

Toparlayacak olursak; yıllardan beri gündemde olan İMF-TÜSİAD saldırı planlarının yeni bir versiyonu olan hükümet programı, işçi ve emekçilere dönük çok yönlü saldırıları içermektedir. Tüm vaadlerin, cilalı sözlerin gerisinde işçi ve emekçilere dönük bir yıkım hazırlığı yatmaktadır. Sermaye için dikensiz gül bahçesi yaratmaya çalışan hükümet, işçi ve emekçilerden daha kötü koşullarda daha fazla çalışmalarını, buna karşılık ise daha az kazanıp daha kötü koşullarda yaşamalarını talep etmektedir.

Sermayenin yeni bir saldırı programına ihtiyacı yoktur. Çünkü eskisinin fazlasıyla işe yaradığını düşünmektedir ve durumdan ziyadesiyle memnundur. Geçmişten memnun olmayanlar ise işçi ve emekçilerdir. O halde yeni adımlar atması, devrimci program altında mücadeleyi büyütmek için yeni yol ve yöntemler arayıp bulması gerekenler de onlardır.