7 Eylül 2007 Sayı: 2007/35(35)

  Kızıl Bayrak'tan
   Kapsamlı saldırılar dönemi ve
düzenin açmazları
  2. AKP hükümeti ve demokrasi beklentileri…
Yeni hükümet programı...
Devlet ve düzen cephesinden
barış mesajları!
1 Eylül Dünya Barış günü eylemlerle kutlandı...
Dünya Bankası’ndan yüksek öğrenimde “reform” talebi!
  12 Eylül karanlığı bugünün mayasıdır!
  Türk-İş’in Bakü toplantısı....
  İşçi-emekçi hareketinden...
  Seçimler ve yeni dönem / 4
  Yazılı medyanın işlevi ve güncel sorunları üzerine - U. Taner
  Mamak 4. Kültür Sanat Festivali üzerine...
  İşgalci İngiliz ordusu
Irak kentlerini terketti!
  Dünyadan kısa kısa...
  Ortadoğu’dan...
  Viktor Jara: “Biz kazanacağız!”
  Jose Maria Sison derhal serbest bırakılsın!
  Yeni döneme geleceği yaratacak olmanın umuduyla merhaba…
  Yılmaz Güney’i ölümünün 23. yılında saygıyla anıyoruz…
  Günlük Kızıl Bayrak sitesinin Ağustos ayı rakamları...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

2. AKP hükümeti ve demokrasi beklentileri…

Hak ve özgürlüklerimizi koparıp almak için dişe diş mücadeleye!

Açıklanan hükümet programının bir ayağını da demokratikleşme ve yeni anayasa konuları oluşturuyor. Tayyip Erdoğan bir önceki dönemde demokratikleşmeye, insan haklarına ne kadar da önem verdiklerini sayıp döküyor ve önümüzdeki dönem yapacaklarını sıralıyor. Oysa yeni programda yer alan kimi planlar düpedüz polis devleti uygulamalarını pekiştirmeyi amaçlıyor. Bir başka ifadeyle, yeni hükümet programı, demokratik hak ve özgürlüklerin geliştirilmesi bir yana, mevcut olanları da budamaya çalışan bir mahiyette. Geçtiğimiz hafta Nijeryalı sığınmacı Festus Okey’in Beyoğlu Emniyeti’nde gözaltındayken polis kurşunuyla öldürülmesi, yeni uygulamalara ışık tutuyor!

Programda önceki hükümet döneminde havada kalan insan hakları ve özgürlükler alanındaki vaadler yeniden yer aldı. AKP’nin 60. hükümet programı, Başbakan Erdoğan tarafından mecliste okundu. Hükümet programında demokratikleşmeden yargıya, ekonomiden eğitim ve sağlığa kadar toplumsal yaşamı ilgilendiren her alanda bir dizi vaadde bulunuluyor. 1. AKP hükümetinin programında yer alan vaadlere yeni programda da aynen yer veriliyor.

“Terörizmle mücadele konusunda Türkiye’nin haklı konumunun uluslararası platformlarda etkin bir şekilde savunmaya devam edileceği” vurgusuyla Kürt sorununda geleneksel imhacı ve inkarcı çizgi korunurken, Kürdistan’daki operasyonlara devam edileceğinin işaretleri veriliyor.

60. hükümet programında Kürt sorununun adı bile geçmiyor. Programda “Ülkemiz son 30 yıldır bölücü terör belasıyla karşı karşıyadır” denilerek, Kürt sorununu “terör sorunu” olarak sunan geleneksel politika tekrarlanıyor ve bu konudaki “tavizsiz tutumun kararlılıkla sürdürüleceği” vurgulanıyor. Bölgeler arasındaki eşitsizlik “terörün kaynağı’ olarak gösterilerek şunlar söyleniyor: “Yıllarca ihmale maruz kalan Doğu ve Güneydoğu bölgelerimiz başta olmak üzere ülke genelinde eğitim, sağlık, adalet, yol, içme suyu gibi alanlarda başlattığımız hizmet seferberliğimize devam edeceğiz. Bölge halkının umutlarını, talep ve beklentilerini azami ölçüde karşılayarak, milli birlik ve beraberliğimizi güçlendirmeye devam edeceğiz.”

Programda Irak politikası, Güney’deki Kürt hükümetini ve Kerkük referandumunu “tehdit” olarak gören yaklaşımı esas alıyor. Erdoğan, hükümetin Irak’taki rolünü “Sünniler’in siyasal sürece katılmaları”nı sağlamak olarak tarif ediyor. Bu politika, Kerkük’te referandumu engellemek için bölgede bombalı terör eylemleri düzenleyen ve Şengal bölgesinde 500’ü aşkın Ezîdî Kürdün ölmesiyle sonuçlanan saldırıda adı geçen Sünni örgütleri ile ilişkileri olduğu iddialarını güçlendiriyor. Programda, “Irak’ta istikrarsızlıktan beslenen terör tehdidine karşı da her türlü tedbiri en etkin bir şekilde alacağız” ve “Hiçbir komşu ülke toprağının ülkemize yönelik terörist eylemler için bir üs olarak kullanılmasına izin vermeyeceğiz” söylemleri ile sınır ötesi operasyon tehdidi de sürdürülüyor.

“Asker ve polisin yetkilerinin yapılacak yasal düzenlemelerle yeniden tanımlanacağı, gerek insan kaynağı gerekse teçhizat ve malzeme bakımından güçlendirileceği” ifadeleri ise, hükümetin demokratik hak ve özgürlüklere nasıl yaklaştığını yeterli açıklıkta özetliyor.

Programda, ilk hükümet döneminde gerçekleştirilemeyen vaadlere de yer veriliyor. Bunlardan biri yeni anayasanın hazırlanması. AKP’nin hukukçu kurmaylarından oluşan bir komisyonun şu an üzerinde çalıştığı yeni anayasa taslağı, kamuoyuna yansıdığı kadarıyla, demokratik hak ve özgürlük taleplerini karşılamanın çok uzağında. Hükümet programındaki bir başka vaad ise işkenceyi sona erdirmek. “İşkenceye sıfır tolerans” vaadine rağmen son dörtbuçuk yılda gözaltında işkence, yargısız infaz, faili meçhul cinayetlerin nasıl devam ettiğini biliyoruz.

Hükümet programı AKP’ye olmadık misyonlar biçenleri hayal kırıklığına uğratır mahiyette. Kaldı ki burada sözkonusu olan 5 yıldır hükümette olan bir partidir. AKP konusunda hafızası zayıflayanlara Şemdinli ve 301 saldırısı, daha seçim sürecinde bir oldu bittiyle polisin yetkilerinin artırılması, yüzde 10 barajı ve oy pusulası sahtekarlığı, işçileri 1 Mayıs’ta Taksim’e sokmama vahşeti, F tipleri konusundaki tutumu vb. hatırlatılmalı.

Öte yandan, “Kürt sorununun çözüm adresi artık AKP’dir” diye tatlı hayaller kuranlara da sormak gerekiyor. DTP milletvekillerinin Öcalan ile görüşmelerini engellemek için apar topar yönetmelik değişikliği yapan AKP’yi harekete geçiren hangi dürtüdür? Bir “demokrasi odağı” olma iradesi mi, bir “merkez partisi” olma kararlılığı mı? AKP ve hükümet çevrelerinden yükselen “Kuzey Irak” çığırtkanlığının dozunun giderek artması neye işaret ediyor? Demokrasi misyonları tartışılırken ABD ile birlikte kotarılmaya çalışılan ve basına sızdırılan “kelle alma” operasyonu haberi bile AKP’nin demokrasi ve Kürt sorununa bakışının çerçevesini anlatmaya yeter.

Seçim zaferinden hareketle AKP’nin geleceğine ilişkin söylenecek ilk şey, bu partinin artık bir “devlet (ya da merkez) partisi” pozisyonu için çaba harcayacağıdır. AKP kendisini gerçek iktidar odaklarına kanıtlama, kabul ettirme fırsatını değerlendirmeye çalışacaktır. Bu da çatışma ve gerilimden çok, özellikle AKP cephesinden uzlaşma ile olacaktır. Önümüzdeki dönemde AKP ile ordunun gerici uzlaşması çok daha açıktan yaşanacaktır. Elbette bu gerilimlerin ve it dalaşının yaşanmayacağı anlamına gelmiyor. Ordu cephesinden ehlileştirme operasyonu devam edecek, AKP ise daha derinden bir uzlaşmayı esas alacaktır.

Yaşanacak bu “gerilimli uzlaşma”da AKP’nin Kürdistan’daki seçim performansı da önemli bir etken olacaktır. Zira, sermaye devletinin Kürdistan’daki tek siyasal ayağı AKP’dir. Kürt hareketi karşısındaki tek politik ağırlık olma pozisyonu, AKP’nin kendisini gerçek güç odaklarına pazarlamasında önemli bir dayanak noktasıdır. Yani AKP Kürdistan’daki seçim başarısını, iktidar için uzlaşma ve devlet partisi olma yolunda kullanacaktır.

Şu gerçek unutulmamalıdır. Son muhtıra ve müdahalelerin 28 Şubat’ın ürünü bir parti olan AKP üzerinde etkili olmadığını söylemek mümkün değildir. O, bu son müdahalelerle daha da terbiye edilmiştir. AKP 27 Nisan muhtırasıyla (sonrasında Dolmabahçe’deki Büyükanıt-Erdoğan görüşmesi hala sır gibidir) ordu eksenli kampla epeyce uzlaştırılmıştır. Halkın “mağdur” diye yöneldiği AKP, “uzlaşmaya” ve bütün dikkatini “devlet partisi” olmaya hasredecek bir partidir. AKP’nin 2. hükümet programının bir yüzü emperyalizmin ve işbirlikçi tekelci burjuvazinin ihtiyaçlarına yanıt vermekse, öbür yüzü de devlet (merkez) partisi olarak kabul edilerek tescil edilmektir. Böyle bir düzen partisinden demokrasi beklemek, ölüden gözyaşı beklemektir.

AKP’nin “sivil” hükümet programı, hazırlanmakta olan “sivil anayasa”nın mantığı hakkında da fikir vermektedir. Bu program, AKP’den beklenti içinde olmanın, işçi ve emekçi düşmanı politikaların güç kazanmasını sağlamak dışında bir işe yaramayacağını göstermektedir.

İşçi sınıfı, emekçi kitleler, komünistler, devrimciler, ilericiler birleşik, kitlesel, devrimci bir mücadele hattında gelecek saldırılara karşı seferber olmalıdırlar. Önüne böyle bir barikat kurulamadığı sürece, sermaye düzeni “yola devam” etmekte zorlanmayacaktır.