7 Eylül 2007 Sayı: 2007/35(35)

  Kızıl Bayrak'tan
   Kapsamlı saldırılar dönemi ve
düzenin açmazları
  2. AKP hükümeti ve demokrasi beklentileri…
Yeni hükümet programı...
Devlet ve düzen cephesinden
barış mesajları!
1 Eylül Dünya Barış günü eylemlerle kutlandı...
Dünya Bankası’ndan yüksek öğrenimde “reform” talebi!
  12 Eylül karanlığı bugünün mayasıdır!
  Türk-İş’in Bakü toplantısı....
  İşçi-emekçi hareketinden...
  Seçimler ve yeni dönem / 4
  Yazılı medyanın işlevi ve güncel sorunları üzerine - U. Taner
  Mamak 4. Kültür Sanat Festivali üzerine...
  İşgalci İngiliz ordusu
Irak kentlerini terketti!
  Dünyadan kısa kısa...
  Ortadoğu’dan...
  Viktor Jara: “Biz kazanacağız!”
  Jose Maria Sison derhal serbest bırakılsın!
  Yeni döneme geleceği yaratacak olmanın umuduyla merhaba…
  Yılmaz Güney’i ölümünün 23. yılında saygıyla anıyoruz…
  Günlük Kızıl Bayrak sitesinin Ağustos ayı rakamları...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İşgalci İngiliz ordusu Irak kentlerini terketti!

Savaş kundakçılarının emrine girerek Irak halklarına karşı işlenen ağır suçlara ortak olan Britanya ordusu, işgalden sonra Güney Irak kentlerini kontrol etmekle görevlendirilmişti. 200’e yakın işgalci askeri kurban veren İngiliz ordusu, sistemli bir direniş olmamasına rağmen, hiçbir zaman Güney Irak kentlerini denetim altına almayı başaramadı.

Haydutbaşı Bush, Irak’taki askerlerini çekmeyi düşünen İngiltere ve Avustralya gibi suç ortaklarına bu ülkedeki durumu göz önüne almaları çağrısında bulunsa da, kentleri terkeden işgalci Britanya ordusu, Basra kentinde bulunan son üslerini de boşalattı.

İşgalci İngiliz askerleri, hafta sonu Basra Havaalanı dışındaki ana üsse çekildi. 550 İngiliz askeri, kentte son üs olarak kullandıkları sarayı Iraklı askerlere devretti. Böylece, Irak kent merkezlerinde İngiltere’nin askeri varlığı sona ermiş oldu.

İngiliz siyaset çöplüğünü boylayan Bush’un “fino köpeği” Tony Blair’in yerine başbakanlık koltuğuna oturan Gordon Brown, işgalci askerlerin çekilmesinin bir yenilgi anlamına gelmediğini iddia etse de, Britanya basını farklı telden çalıyor. İngiliz gazeteleri, işgale katılan ordunun utanç verici suçlar işlemesine rağmen Irak’ta başarısızlığa uğradığını, kalan son askerlerin de bir an önce Irak’tan tamamen çekilmesi gerektiğini savunuyor. Bazı İngiliz askeri kaynakları ise, ordunun Irak’tan çekilmek için sabırsızlandığını ve ülkedeki varlıklarının faydadan çok zarar getirdiğini düşündüklerini söylüyor.

Son dönemde Irak’ta bulunan işgalci asker sayısını 18 binden 5.500’e düşüren İngiliz emperyalizminin, Washington’daki savaş kundakçılarıyla bazı görüş ayrılıklarına düştüğü söyleniyor. İki emperyalist gücün Irak’ta izlenecek strateji konusunda görüş ayrılığı içinde olduğu yorumları yapılıyor,

İşgalci İngiliz ordusunun bazı şeflerinin savaş kundakçılarını açıktan eleştirmesi, görüş ayrılıklarının dışavurumu olarak değerlendiriliyor. İngiltere’nin Irak işgalinin başladığı dönemdeki Genelkurmay Başkanı Michael Jackson’dan sonra, Irak’ta işgal sonrası politikalar konusunda çalışan en kıdemli subay olan emekli Tümgeneral Tim Cross da ABD’yi sert dille eleştirdi ve Washington’ın Irak politikalarının “ölümcül hatalarla malul olduğu”nu söyledi.

İngiliz generallerin ABD emperyalizmine bu tür eleştiriler yöneltmesi, işgal ordularının Irak’ta bataklığa saplanıp kalmalarından bağımsız değildir kuşkusuz. Ancak adı geçen generallerin Bush liderliğindeki savaş kundakçılarını eleştirmeleri, bu çeteyle suç ortağı oldukları gerçeğini zerre kadar değiştirmez. ABD savaş makinesi gibi, Britanya savaş makinesi de Irak’ın yakılıp yıkılmasından, bir milyon Iraklı’nın katledilmesinden, milyonlarca Iraklı’nın mülteci durumuna düşürülmesinden doğrudan sorumludur.  

İngiliz işgal ordularının Güney Irak kentlerini terketmek zorunda kalması, bu kibirli saldırganlar için açık bir fiyaskodur. Ancak bu kadarı hiç de işgalin bittiği anlamına gelmiyor. İşgalin bitmesi için Irak’ta bulunan tüm işgal ordularının ülkeden defolmaları gerekiyor. İşgalci zorbalar ise buna ancak halkların birleşik direnişi ile zorlanabilir.  


 

Britanya savaş makinesinin suçları...

Kimyasal silahların etkisi insanlar üzerinde denenmiş!

Ücretli kölelik düzeni kapitalizmin silahlı bekçiliğini yapan orduların icraatları, bu kokuşmuş sistemin niteliğini oraya koyan çarpıcı örneklerle doludur. Ülkeleri yakıp yıkmaktan beyaz teröre, kirli savaştan kitlesel katliamlara, zindanlarda toplu işkence ve kıyımlara kadar uzanan kanlı icraatların yanısıra, yeni üretilen silahların, çoğu zaman devşirilen askerler üzerinde denenmesi de bu orduların rutin işleri arasındadır.

Burjuva devletlerin yasalarına da aykırı olduğu için, ordular bu insanlık dışı suçları illegal tarzda işlerler. Suçlar açığa çıktığı zaman harekete geçen düzen savcıları ise, genellikle savaş aygıtlarının şeflerini aklamak için seferber olurlar. Kimi zaman düzen yasalarına göre zamanaşımına uğradıktan sonra “ele geçirilen” belgeler ifşa edilir. Ancak bu tür durumlarda sadece kurbanlar değil, çoğu zaman cellatlar da hayatta olmadığı için hesap sorulacak muhatap bulunamaz ortalıkta.

İngiliz The Guardian gazetesinin son günlerde yayınladığı belgeler, işgalci Britanya ordusunun Hindistan’da işlediği bu türden suçları ortaya koydu. Yeni ortaya çıkan İngiltere Ulusal Arşiv belgelerine dayanılarak verilen haberde, şu anda Pakistan sınırları içinde kalan Ravalpindi’de 1930’ların başında başlayan kimyasal silah denemelerinin 10 yıldan fazla sürdüğü belirtildi. Gazetenin aktardığı 1942 tarihli bir belgede, denemelere katılan askerlerin vücutlarında ağır yanıklar oluştuğu ve hastaneye kaldırıldığı belirtiliyor.

The Guardian, Ravalpindi’deki denemelerin, “kimyasal silahların insanlar üzerindeki etkilerini araştıran daha geniş çaplı bir programın parçası” olduğunu yazıyor. Demek oluyor ki, açığa çıkarılan belgede sabit olan suçlar, sadece buzdağının görünen kısmıdır.

Daha önce de İngiltere Savunma Bakanlığı’nın Britanya’nın güneybatısındaki Porton Down araştırma merkezinde 1989’a kadar sürdürülen araştırmalarda, yüzlerce Britanyalı kadın ve erkek asker üzerinde kimyasal silah denemeleri yapılmış, denemelere katılanların bazılarının üzerinde hardal gazı ve sinir gazı ile LSD gibi halisünasyon yapıcı ilaçlar denendiği ortaya çıkmıştı.

Kurbanların bir kısmı kendilerinin kandırılarak denemelere katılmalarının sağlandığını açıklamış, bazı kurbanlarsa İngiliz hükümeti hakkında tazminat davası açmıştı. Denemelerde ölen bazı kişilerle ilgili açılan soruşturma 2003’te sonuçlanmış, ancak “yüce İngiliz adaleti” ceza davası açmak için “yeterince kanıtın olmadığı” sonucuna vararak, savaş aygıtının şeflerini “kahramanca” korumasını bilmişti.

Oysa kükürt klorür içerikli zehirli bir gaz olan hardal gazının, vücuda temas etmesi halinde deri yanması; solunumu halinde ise kaslarda şiddetli kasılma sonucu bel kemiğinin kırılması, sinir sisteminin çökmesi, vücudun dış ve iç yüzeylerinin erimesi gibi ölümcül etkileri var. Kimyasal silah olarak da kullanılan gaz, 12 saat sürebilen acılı bir ölüme neden olabiliyor.

Bu ve benzer kimyasal silahları geçmişte deneyen orduların bugün de aynı denemeleri yaptığından kuşku duymamak gerekiyor. Pekçok kapitalist devlet sürekli yeni silahlar üretiyor ya da satın alıyor, bu nedenle her yeni silahın denenmesi gerekiyor.

Kapitalist devletlerin militarist kurumları bu türden suçları rutin bir şekilde işlemektedir. Dolayısıyla, bu tür suçlar ortaya çıktığında, kişilerden çok suçu işleyen kurumu şefleriyle birlikte hedef almak gerekiyor. Bu tür suçların zamanaşımı olamayacağı gibi, hesap sorma işi de burjuva devletin yargı organlarına terkedilemez.

Kapitalizmin ürettiği her sorunda olduğu gibi, bu tür suçların açığa çıkartılarak hesabının sorulmasında da, anti-kapitalist/anti-emperyalist mücadele yürüten güçlere özel sorumluluklar düşmektedir.