7 Eylül 2007 Sayı: 2007/35(35)

  Kızıl Bayrak'tan
   Kapsamlı saldırılar dönemi ve
düzenin açmazları
  2. AKP hükümeti ve demokrasi beklentileri…
Yeni hükümet programı...
Devlet ve düzen cephesinden
barış mesajları!
1 Eylül Dünya Barış günü eylemlerle kutlandı...
Dünya Bankası’ndan yüksek öğrenimde “reform” talebi!
  12 Eylül karanlığı bugünün mayasıdır!
  Türk-İş’in Bakü toplantısı....
  İşçi-emekçi hareketinden...
  Seçimler ve yeni dönem / 4
  Yazılı medyanın işlevi ve güncel sorunları üzerine - U. Taner
  Mamak 4. Kültür Sanat Festivali üzerine...
  İşgalci İngiliz ordusu
Irak kentlerini terketti!
  Dünyadan kısa kısa...
  Ortadoğu’dan...
  Viktor Jara: “Biz kazanacağız!”
  Jose Maria Sison derhal serbest bırakılsın!
  Yeni döneme geleceği yaratacak olmanın umuduyla merhaba…
  Yılmaz Güney’i ölümünün 23. yılında saygıyla anıyoruz…
  Günlük Kızıl Bayrak sitesinin Ağustos ayı rakamları...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

60. “Hökümet programı” üzerine notlar veya “hadin sömürün sömürdüğünüzce”...

Yüksel Akkaya

60. “hükümet programı”nın “acilliği” nedeni ile güncelliği kaçırmamak için, “tefrikamıza” bir hafta ara vermekte bir sakınca olmasa gerek.

60. “hökümet programına” şöyle kabaca bakınca, ortada görülen yeni bir şey yok duygusuna kapılıyor insan. Ve, fakat, acaba satır arasında gizlenmiş bir şey var mı diye meraklı bir “okuma” yapınca, “hökümetin” niyeti daha açık ortaya çıkıyor, ve, “vay feleksizler vay” demekten insan kendini alamıyor. Tabii, burada suç kabul edilecek başka kavramlarla da bu program değerlendirilebilir. “Hökümet” diyor ki, esneklikse allahı ve de yenisi; emekçiler için giderleri artırıp, gelirleri azaltmak mı: Ekonomik büyüme için mecburen! Hoş ama boş lafların ve de eskinin methiyesi olan “hökümet programı” bize yine hicran, yine hüzün, yine keder vaadediyor. Ve, fakat, bütün bunları yapmak isteyen “hökümet” işi ciddiye de almamış: ne dersem yerler/yesinler demiş!..

Efendim, “hökümet” işi “ciddiye” almamış; “mademki her iki kişiden biri bana oy verdi, öyleyse geçen dönemin programını beğenmiş” diye düşünmüş olmalı ki, yeni program yerine, geçen dönemin programının methiyesine soyunmuş: “Ne yaptıysak daha katmerlisini yapacağız” demiş. Güzel!.. Bize de bunu değerlendirmek düşüyor. Hadin, değerlendirelim.

“Hökümet programı” şöyle diyor: “Sağlıklı işleyen bir piyasa ekonomisi, güçlü ve yerleşik temel üzerine inşa edilebilir”. Çok güzel! Peki, bu ne anlama gelir? Bu sorunun iki farklı algısı olabilir. Birincisi, sermaye cephesinden farklı olduğunun ayırdında olan emekçiler; diğeri de emek ile sermaye arasındaki o büyük çelişkinin ayırdında olmayan, meseleyi, din-iman-tarikat gibi sınıf dışı tasnifte sakınca görmeyen çalışanlar ile ilgilidir. Birinci cephede yer alanlar seçimlerde devrimci, sosyalist, sosyal demokrat gibi sıfatlarla kendilerini tanımlayanlara oy verdiler, ve, sayıları fazla değildi! İkinci grupta yer alanlar çok baskın olarak AKP’ye oy verdiler. Bu devrimciler, sosyalistle için sorunlu bir durum, ve, büyük bir aymazlığı da işaret ediyor. Örneğin, türban üzerinden özgürlük meselesinin ön plana çıkarıldığı ve çokça işlendiği bir dönemde emeğin sömürüsü, onun üzerindeki sınırsız tahakküm, tersaneler ve maden ocaklarındaki ölümler bir saç örtme meselesinden daha önemli olarak halka duyurulamadı. Hoş, duyurulsa ne olacaktı, kafası, karısının, kızının, komşusunun, memleketin kızının saçının örtülüp örtülmemesine kilitlenmiş, dolayısı ile “uyuşturulmuş” bir halktan başka bir şey de beklenmemeli. B. Coşkun’un çok güzel kategorize ve karikatürize ettiği “göbeğini kaşıyan” adam kendiliğinden oluşmadı; oluşturuldu. Bunu görmeden, anlamadan, seçimi halkın seçimi olarak değerlendirmek olsa olsa ya geri zekalılıktır, ya da bu İslami cephenin işbirlikçiliğidir! Ve, fakat (eskilerden kalma bir Türk filmi repliği gibi!), geri zekalılık baskın çıkmıştır. Eylülistler tarikatları güçlendirerek devrimcilerin, sosyalistlerin önüne kesmeyi amaçladılar, Türk-İslam sentezini uydurdular. Tarikatlar bunu bulunmaz bir fırsat bildiler ve materyalistlerin elinden diyalektiği çaldılar: Önce destekle, büyüt ve büyü; sonra büyümüş olarak sana tabi olana hükmet: Tarikatların diyalektiği!

Tarikatların diyalektiği 1980 öncesinde de vardı. Fark şu idi: 1980 öncesinde AP ve benzeri partiler, onlara “bizi desteklediğiniz sürece, sizi gözetiriz” diyorlardı. Şimdi, çeyrek yüzyıl sonra değişen şu: Tarikatlar diyor ki “bizi gözetirseniz size oy var.” Kısacası, halkın veciz bir sözü ile “boynuz kulağı aşmıştır”. Peki aşmıştır da ne olmuştur? “Hökümet programları” da bu yeniden yapılanmaya göre oluşmaya başlamıştır.

“Yeni Hökümet Programı” tarikatları daha güçlü kılacaktır.

“Yeni Hökümet Programı”, daha fazla zengin yaratacaktır, bunların içine mutlaka İslami cepheden gelenler de katılacaktır.

“Yeni Hökümet Programı”, daha fazla yoksul yaratacaktır, ancak bu yoksulların tarikatlara bağlı olması için çok büyük çaba sarf edilecek ve fak-fuk fon gibi olanaklar bu yönde değerlendirilecektir.

Milli gelir programdaki gibi yüksek olabilir, ama bu yoksulun daha yoksul, zenginin daha zengin olmasından daha başka anlama gelmez. Kişi başına gelir başkadır ortalama olarak, her kişinin cebine giren başkadır. Örneğin Rahmi Koç ile ben Yüksel Akkaya kişi başına milli gelir açısında eşit değilizdir. İstatistiklere göre ikimizin de 5.000 dolar aldığı iddia edilebilir. Ben aldığımı bilirim: O da bir prof. maaşı olarak 1.200 dolar civarıdır, 5.000 değil. Rahmi Koç’unki ise milyar dolar olabilir, hiç bilmem! Ama bir tersane, bir tekstil işçisinin kişi başı gelirinin çok daha düşük olduğunu bilirim de, AKP’ye oy veren işçilerin bunu niye görmek istemediklerini “soramam”. Zira, sordurmazlar. Çünkü, sınıf olmak, farklı olunduğunun ayırt edilmesi ile ilgilidir. Son çeyrek yüzyıldır baskı ve onun bittiği yerde AKP’yi besleyen tarikatlar aracılığı ile işçi olan ama sınıfla ilişkisi olmayan bir kitle üretildi. 60. “Hökümet Programı” bu oluşumu bir adım daha ileri taşımak istiyor. Sorun bunu görüp görmemekte. İktidara, “hökümete” geldiğini düşünen bu gariban “göbeğini kaşıyan” nüfus bir süre daha ihsan ile yetinebilir. Ancak, ihsan da Ankara’nın suyuna benzer, su kalmayınca verecek ihsan da kalmaz.

“60. Hökümet Programı” suyu kısmak üzere kurulmuş bir programdır. Köylüyü daha yoksul ve mülksüz kılacak, “şehre” gönderecek. Şehirdekiler yeni gelenlerin rekabeti ile daha düşük ücrete, daha kötü çalışma koşullarına razı olacak. Ücretler düşecek, sendikalı işçilik azalacak. Yeni esnek istihdam biçimleri öngören “hökümet programı” göbeğini kaşıyan işçiyi, köylüyü, işsizi kendisine daha bağımlı kılmaya çalışacak. Yeni dönemin kavgası da burada kopmalı: İhsan mı, sınıf mücadelesi mi? Onursuz kimlik ve kişilik mi, devrimci bir kişilik ve kimlik mi?

Kısacası yeni program insan olmak ya da olmamak arasında bir seçenek sunan metinden başka bir şey değildir. Tarih bu ayrımı farkedenler ile etmeyenleri kaydeden acımasız bir “yazar”dan çok daha fazlasıdır. Tarihe “kötü insan” olarak düşmemek için bu 60. “hökümet programını” iyi anlamak dileği ile…


 

Hükümet işsizliği önleyecekmiş!

Yeni hükümet programında boş vaadler ve “projeler”den geçilmiyor. Bunlardan birisi de işsizliği önlemek amacıyla hazırlanmış “işsizlik paketi”!

“İşsizlik paketi”nde iş garantili meslek kurslarının yaygınlaştırılması, gençlere girişimcilik eğitiminin verilmesi, iş dünyasına atılmak isteyen kadınlara destek olunması gibi projeler yer alıyor. Ayrıca Organize Sanayi Bölgeleri’nde “Beceri Eğitim Merkezleri”nin kurulması hedefleniyor. Bu projenin finansmanı da “İşsizlik Sigortası Fonu”ndan sağlanacak. Her yıl fondan en az 200 milyon YTL’nin isdihdamı geliştirme programlarına ayrılacağı söyleniyor.

Hükümet “işsizlik paketi”ni işsizliği önlemek için hazırlandığını söylüyor. Ancak paket incelendiğinde, aslında sermaye için nitelikli ara eleman ihtiyacını karşılamak amacı taşıdığı görülüyor. Pakette yer alan, “Mesleki eğitim-işgücü piyasası ilişkisinin güçlendirilmesi”, “işverenlerin isteği doğrultusunda işsiz gençlerin yetiştirilmesi”, “meslek liseleri ve meslek yüksek okullarının işgücü piyasası ile işbirliği içinde eğitim yapmaları” ifadeleri bunu anlatıyor.

Paket AB’de uygulanmakta olan “özel isdihdam bürolarının” açılmasını da hedefliyor. “İsdihdam bürosu” adı altında gerçekte “işçi kiralama merkezi” olma işlevini yerine getirecek kurumlar da sermayenin nitelikli iş gücü ihtiyacını sağlayacağı merkezler olarak düşünülüyor.

AKP hükümeti yeni programında, “işsizliği önleme” adı altında, nitelikli işçi yetiştirmekten işçilerin kiralanmasına kadar, sermayenin her türlü ihtiyacını planlamış bulunuyor.