30 Mart 2007 Sayı: 2007/12(12)

  Kızıl Bayrak'tan
   Kontrgerilla katliamının 30. yılında Taksim yasağı kırılmalıdır!..
  Sermaye devleti kendini tahkim ediyor
Düzen siyaseti keskin bir çatışmanın arifesinde!
Dink cinayetinde yeni ipuçları da devlete uzanıyor
Hüsnü Mübarek-Necdet Sezer buluşması...
 Newroz Türkiye’nin dört bir yanında coşkuyla kutlandı...
  Gençlik’ten Newroz kutlamaları...
  İşçi-emekçi hareketinden...
  “GATS ve AB Uyum Sürecinde Meslekler Nereye?” Sempozyumu 3. hazırlık toplantısı…
  “GATS ve AB Uyum Sürecinde Meslekler Nereye?” Sempozyumu ve İstanbul TMMOB yöneticilerinin tutumu üzerine kamuoyuna zorunlu bir açıklama…
  İddialı, etkili ve başarılı bir kampanya çalışması örneği...
  Gençlik hareketi...
  Birleşmiş Milletler savaş kundakçılarının güdümünde!
  Emperyalist güçler Filistin sorununa
çözüm mü arıyor?
  Sınıf hareketi...
  Devrimci yurtsever gençlik, durumu,
görev ve sorumlulukları / IV
  Bültenlerden...
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Devrimci yurtsever gençlik, durumu, görev ve sorumlulukları / IV

II. Gençliğin durumu

Esas olarak gençlik denilirken “öğrenci gençlik” anlaşılmasına rağmen, gençlik başka bölümleri de kapsamaktadır. Öğrenci gençliğin dışında işçi-emekçi gençlik, işsiz gençlik, köylü gençlik gibi gençliğin başka bölümleri de var ve bunların ortak sorunları kadar, farklı sorunları, farklı ilgi alanları da var. Şimdi kısaca bu alt-kategorilere bakalım.

a) İşçi-emekçi gençlik: Bu gençlik, geçici olarak tarlalarda mevsimlik işçi, inşaatlarda geçici işçi, çırak, kalfa, seyyar satıcı, ayakkabı boyacısı, otel ve lokantalarda temizlikçi, garson gibi çok az ücretle, sendikasız ve sigortasız çalışan önemli bir genç nüfusu kapsamaktadır. Bu gençlik kesimi içinde okuyan gençler olduğu gibi, herhangi bir mesleği olmayan, eğitimsiz, ailesinin bütçesine katkıda bulunmak zorunda kalan geniş bir kesim var. Zorunlu göçertme hareketi sonucu şehirlere yığılan, beslenme, barınma, iş, sağlık ve diğer temel sorunlarla boğuşmak durumunda kalan yüzbinlerce Kürdistanlı nüfus içinde çocuk ve gençlerin oranı fazladır ve bunlar, en zor, ağır ve tortu işlerde çok az ücret karşılığında çalışmak durumunda kalmaktadırlar. Düzenli ve sürekli bir işte, işyerinde çalışanların sayısı son derece sınırlıdır. İşçi ve emekçi gençliğin sorunları toplumsal ve ekonomik, siyasal sorunlardan farklı değildir, ancak eğitim, geleceksizlik, güvensizlik, düzenli beslenme ve enerjilerini sağlıklı bir biçimde değerlendirme sorunları vardır. Bu kadar ağır toplumsal ve kültürel sorunlar ile yaşanan ulusal sorun arasında doğrudan bir ilişki vardır. Esas olarak bu ağır toplumsal sorunlar Kürdistan’ın sömürge konumundan, bu bağlamda uygulanan sömürgeci inkâr ve imha siyasetinden kaynaklanmaktadır.

Bu noktada Kürdistan ulusal sorunu ile yaşanan toplumsal sorunların ne kadar iç içe geçtiğini bir kez daha görüyoruz. Böylece bir kez daha Kürdistan sorununun aynı zamanda toplumsal bir sorun, bir emekçiler sorunu olduğu gerçeği ile yüzyüze geliyoruz. İşçi emekçi gençlik, ulusal soruna ilgisiz olmadığı, olamayacağı gibi, yaşadığı derin ve günlük olarak yaşamını derinden etkileyen ekonomik toplumsal sorunlara da ilgisiz kalamaz, kalmamalıdır.

b) İşsiz gençlik: Aslında ister okuyan olsun, ister okuyamayan, eğitimini sürdüremeyen gençlik olsun, gençliğin ezici bir çoğunluğu işsizdir. İşsizlik, zaten ülkemizde en önemli sosyo-ekonomik sorunların başında gelmektedir. Bu anlamda nüfusun önemli bir oranı işsizdir. Bu, savaş, özellikle göçertme hareketiyle birlikte çok büyük boyutlara ulaştı. İşsizlik, her türlü toplumsal ve kültürel, ahlaki yıkımın, sorunun ve bozulmanın temellerinden birini oluşturmaktadır. Metropollerin varoşlarında işsiz Kürt gençlerinin en geri ve yüz kızartıcı suçlara bulaşmalarının en önemli nedenlerden biri budur. Kapkaççılık, gasp, hırsızlık gibi suçlara bulaşanların sayısı her geçen günü biraz daha artmaktadır. Kuşkusuz bunun nedeni sömürgeci düzendir, onun uyguladığı politik, ekonomik, toplumsal ve kültürel politikalardır. Bu düzen ve politikalarına karşı programatik bir tavır almadan bu sorunu köklü bir biçimde çözmek mümkün değildir!

Bu noktada gençlik sorunu, bizi temel devrim sorunlarıyla karşı karşıya getirmektedir. Özgün, farklı yanlarıyla birlikte gençliğin temel sorunları bu düzene karşıdan alınacak devrimci bir duruşla doğru algılanabilir, doğru bir çözüm perspektifine götürebilir.

c) Köylü gençlik: Tarım, hayvancılık gibi üretimle uğraşan gençliğin sayısı daha önceki yıllara göre azalmıştır. Bir yandan dünyaya daha fazla açılan kapitalist ilişkilerle, bir yandan da 30 yıla ulaşan ulusal kurtuluş mücadelesi, savaş, özel savaş nedeniyle kırsal yaşam ilişkileri önemli bir değişimi ve alt üst oluşu yaşamaktadır. Bundan dolayı dünyadan kopuk, içine kapanık bir köy yaşamı yoktur. Tarım, hayvancılık gibi işlerde çalışan gençlerin yanı sıra, öğrenci gençliğin ailelerinin belli bir bölümü köylerde yaşamaktadır. Yine işsizlerin, mevsimlik işçilerin bir bölümü köylerde yaşamaktadır. Metropollerde ve Avrupa’da yaşayanların kendi köyleriyle sürekli bir ilişkisi söz konusudur. Bu nedenlerle köylerin, köy gençliğinin dünya ile birçok yoldan ilişkisi vardır. Eskide gerillaların kırsal alanlardaki milisleri konumundaki gençlerin çoğu köylü gençlikten oluşmaktaydı. Ama göçertme politikası sonucu köylerin boşaltılması, hatırı sayılı bir bölümünün koruculaştırılması milis örgütlenmesini de darbelemiştir.

Bununla birlikte kırsal alanlarda üretimle uğraşan emekçi gençliği devrimci bir program etrafında örgütlemek önemlidir, ertelenmemesi gereken bir görevdir.

c) Öğrenci gençlik: Üzerinde esas olarak durmamız ve bir hareket biçiminde yeniden örgütlenmesi gereken gençlik kesimi bu kesimdir. Bu kesimin ana eksenini ise kuşkusuz, üniversite gençliği oluşturmaktadır. Ortaöğrenim, lise gençliği de gözardı edilmemelidir, ancak ilk planda üniversite gençliği üzerinde durmak gerekir.

İlk bölümde öğrenci gençliğin ulusal kurtuluş mücadelesinde oynadığı rolü kısaca özetlemiştik. Gençliğin Türkiye ve Kürdistan devrimci mücadeleleri içinde her zaman önemli bir rol oynadığını, bundan böyle de oynamaya devam edeceğini vurgulamıştık. Bunu devlet ve düzen sahipleri de çok iyi bildiği için buna karşı çeşitli düzeylerde karşı-devrimci ve sıkı denetleyici önlemler geliştirmişlerdir. 12 Eylül Anayasası ve YÖK bunun başında gelmektedir. YÖK’ün en temel işlevleri, gençliği kontrol altında tutmak, politikaya ve toplumsal olaylara ilgilenmesini önlemek, üniversiteleri, özerk ve bilimsel çalışma olanaklarını ortadan kaldırarak, birer kışla haline getirmek biçiminde özetlenebilir. Kuşkusuz bu kurumlaşma biçimi, eğitim düzeyini, üretimin niteliklerini düşürdüğü gibi, özgür düşünme ve araştırma yapabilme, bilimsel araştırma yapma olanaklarını da ortadan kaldırıyor.

Bu siyasal ve hukuki kurumlaşmanın yanı sıra öteden beri uygulanmakta olan neo-liberal politikalar eğitimi, üniversiteleri de kapsamı içine almış bulunuyor. Buna karşı öğrenci gençliğin belli bir direnişi olmasına rağmen neo-liberal saldırı politikaları bu alanda uygulanmaya başlanmıştır. Bu, eğitimin, üniversitelerin ticarileştirilmesi, bu alanların birer ticari kurum haline getirilmesi anlamına geliyor. Yükseltilen harçlar, sınırlandırılan ve giderek kaldırılmaya çalışılan burslar, meslek ve iş olanaklarının son derece sınırlandırılması bu politikaların bir sonucudur. Eğitimin ticarileştirilmesi ile gençlikte “geleceksizlik” kaygısının önemli bir sorun haline gelmesi aynı sürecin iki temel etkenini oluşturmaktadır.

Kuşkusuz neo-liberal politikalar, üniversitelerin sıkıyönetimi konumundaki YÖK, üniversite gençliğinin en önemli sorunları ve hedefleri konumundadır. Bu, aynı zamanda akademik demokratik mücadelenin kapsamını ve hedeflerini de anlatmaktadır. Ancak buradan bu mücadelenin kendi başına bir anlam ifade edeceğini düşünmek gibi bir sonuç çıkmamalıdır. Tersine YÖK de, neo-liberal politikalar da bu düzenin, iktidarın, onun iç ve dış ilişkilerinin temel bir parçası niteliğindedir. Yani üniversite gençliğinin yaşadığı temel sorunlar, aynı zamanda bu düzenin uyguladığı temel politikaların bir parçasıdır. Dolayısıyla bu düzene karşı mücadeleye bağlanmamış akademik demokratik mücadelenin devrimci bir anlam kazanmayacağı açıktır. Yine sonuç alıcı bir nitelik ve biçim kazanması da mümkün değildir.

Ama üniversite gençliğinin temel akademik demokratik sorunlarını ve taleplerini görmezden gelerek bir gençlik hareketini geliştirmek de mümkün değildir, aynı zamanda doğru da değildir. Bu ikisini doğru bir perspektifle birleştirmek kaçınılmazdır.

Hemen vurgulamamız gerekiyor ki, Kürdistan gençliği üzerinde uygulanan eğitim sistemi, her düzeyde ve her aşamada, sömürgeci eğitim sistemidir. Asimilasyonu, Türkleşmeyi ve her açıdan kendi gerçekliğinden koparmayı, yabancılaşmayı esas alan bir eğitim sistemidir. Dolaysıyla bu eğitim sistemini stratejik olarak reddetmek, buna karşı cepheden ilkesel bir tavır almak kaçınılmazdır, bu, yurtseverliğin olmazsa olmaz bir gereğidir. Kürt dili, eğitim dili olarak kullanılmadığı gibi, herhangi bir biçimde kullanılmasına da izin verilmemektedir. Sömürgeci sistem sürdüğü sürece eğitimin bu temel niteliği değişmez. Bu ancak devrimci bir perspektif temelinde devrimci iktidar ve bağımsızlık mücadelesiyle çözülebilir. Sömürgeci eğitim sisteminin bu niteliğine rağmen Kürdistan gençliği bu eğitim kurumlarında okumaktadır, bu da nesnel bir gerçekliktir. Dolayısıyla eğitim sisteminin bu temel yapısını hiçbir zaman unutmadan eğitim sürecinde bulunan gençliğin güncel sorunlarına devrimci bir perspektifle bakmak zorunludur.

Türkiye ve Kürdistan’daki üniversitelerde okuyan çok sayıda Kürdistanlı genç var. Bu gençlik, kendilerini doğrudan ilgilendiren harçlar, burslar, YÖK baskısı, üniversitelerin ticarileştirilmesi ve geleceksizlik kaygısı gibi sorunlara kayıtsız kalabilir mi, bunu doğrudan politik mücadele gerekçesiyle görmezden gelebilir mi, yine kendi yanı başında gösterilen direnişlere seyirci kalabilir mi?

Yanıtımız “hayır” ise o zaman, öğrenci gençlik bu konuda kendisini her açıdan donanımlı kılmak durumundadır. Önce bilinç düzeyinde, bununla birlikte örgütlenme ve eylemsellik alanlarında bunu yapmak durumundadır.

III. Devrimci yurtsever gençliğin görev ve sorumlulukları

Devrimci yurtsever gençliğin görev ve sorumlulukları, öncelikle kendisinin içinde bulunduğu durumunun doğru kavrayışı ile başlar. Bu kavrayış devrimci bir bakış açısı temelinde olduğunda görev ve sorumlulukları doğru kavramak da olanaklı hale gelebilir. Bu noktada iki temel bakış açısı karşımıza çıkmaktadır.

Biri, gençliğin yaşadığı güncel sorunları, akademik demokratik sorunları, yani YÖK’ten kaynaklanan sorunları, eğitimin ticarileştirilmesi, harçlar, burs, barınma, geleceksizlik kaygısı gibi sorunlara kayıtsız kalmadan, tersine bunların önemini ve bunlar uğruna mücadeleyi önemseyen, ama bu mücadeleyi genel devrimci program mücadelesine bağlayan, her koşulda ve noktada bu kopmaz bağı gözeten bir mücadele perspektifidir. Bu, devrimci bakış açısını vurgulamaktadır.

Diğeri, devrimci iktidar perspektifini ıskalayan, akademik demokratik mücadeleyi her şeyin merkezine koyan, bütün sorunların bu mücadeleyle çözülebileceğini varsayan perspektiftir. Bu, en yumuşak yorumla reformist anlayış olarak tanımlanır.

Öğrenci gençlik mücadelesinin bu iki eksen etrafında şekillenmesi, birlik, ittifak çabalarının buna göre şekillenmesi doğal ve anlaşılırdır.

Bu genel yaklaşım çerçevesinde devrimci yurtsever gençliğin nerede durduğu, durmak durumunda olması gerektiği sorusu yanıtını bulmuş oluyor.

“Anadilde eğitim” talebi, devrimci bir ulusal kurtuluş programına bağlanmadan, bu uğurda soluklu, inatçı ve ödünsüz bir mücadele verilmeden gerçekleştirilemez. Daha da önemlisi sömürgeci eğitim sisteminin tümüne, daha doğrusu sömürgeci sistemin kendisine karşı net ve kesin bir stratejik ret tutumu almadan, anadilde eğitim talebi, salt bu haliyle bir anlam kazanabilir mi? Evet, belki de kazanabilir, ama bu, içi boş reformist bir talepten öte bir anlam ifade kazanamaz! Sömürgeci sistemi, onun eğitim sistemini deşifre etmek, bu konuda devrimci bir bilinç kazandırmak için bir “propaganda ve ajitasyon sloganı” olarak anadilde eğitim talebi ileri sürülebilir, ancak bu talebin içini belirtilen bağlamda doldurmak durumundayız.

Öğrenci gençlik, YÖK’ü, eğitimin ticarileştirilmesini, harçlar, burs, barınma ve buna benzer sorunlara karşı demokratik bir mücadele programına sahip olmak durumundadırlar. Bu sorunlar öğrenci gençliğin günlük yaşamını, geleceğini ilgilendirmektedir, buna kayıtsız kalınamaz. Bu talepler için verilen direnişlere de kayıtsız kalamaz. Ancak yukarda da vurguladığımız gibi, bu mücadeleyi kendi başına, her şeyin merkezine koyan bir mücadele olarak değil, devrimci yurtsever mücadelenin genel programatik bağlamına oturtan bir mücadele olarak algılamak gerekiyor.

Kuşkusuz bu akademik demokratik mücadele yaklaşımının belli bir örgütlenmeyi gerektirdiği çok açıktır. Öğrenci gençlik hareketi genel olarak Türkiye ve Kürdistan’daki her siyasal eğilim, grup ve partinin yansımalarını taşımaktadır. Bu anlamda parçalıdır. Bu doğaldır, bundan başka türlüsünü beklemek ham hayal olur. Eğilimlerin farklılığı gruplar düzeyinde örgütsel farklılığı ve bu anlamda parçalılığı da yansıtmaktadır. Ama akademik demokratik mücadelede başarı birleşik bir mücadeleyi, buna karşılık düşecek birleşik bir örgütlenmeyi kaçınılmaz kılmaktadır.

Bu genel yaklaşımdan çıkan sonuç şudur: Devrimci yurtsever gençlik, bulunduğu alanlarda ve giderek tüm gençlik alanında merkezi ve yerel örgütlenmesini geliştirmek durumundadır. Ama bu, kendini darlaştırmak, sınırlandırmak değildir. Tersine diğer eğilim ve gruplarla birleşik bir mücadele ve örgütlenme için bu önemli bir kaldıraç olabilecektir. Devrimci yurtsever gençliğin daha etkin bir katılımı için bu gereklidir.

Örgütlenme ve mücadele biçimleri kuşkusuz bu yazımızın kapsamı dışındadır. Bunlar tartışılmalı ve tartışmanın sonuçları toplanarak devrimci bir senteze gidilmelidir. Biz burada çok genel ve ilkesel bir çerçeve ortaya koymakla yetiniyoruz.

Açık ki devrimci yurtsever gençlik, bir yandan kendi özgün sorun ve talepleri için mücadele ederken, bunun örgütsel biçimlerini geliştirirken, bir yandan da genel devrimci yurtsever görevlerini, buna katılımın düzey ve biçimlerini düşünmek ve pratikte gerçekleştirmek durumundadır. Bu perspektifle yaklaştığında her alanda oynaması gereken devrimci rolünü oynayacağından kuşku yok!

27 Mart 2007

SOSYALİST-ŞOREŞGER

(Kürdistan Devrimci Sosyalistleri)


İsviçre Bir-Kar:

“Yabancı düşmanlığı ve ırkçı saldırganlığa karşı mücadele” kampanyasına başlıyoruz!


Avrupa ülkelerinde tırmanışa geçen ırkçı saldırganlık ve yabancı düşmanlığına karşı İsviçre’de bir kampanya başlatmış bulunuyoruz. Avrupa’da yaşayan Türkiyeli işçi ve emekçileri doğrudan ilgilendiren ırkçı-faşist saldırganlık yaygınlaşma eğilimi içerisine girmiş, yabancıların yaşama haklarını tehdit eder hale gelmiştir. Ölümle sonuçlanan silahlı saldırılar, kitlesel saldırılar, evlerin ve lokallerin yakılması, polisin ve resmi güçlerin yabancılara yönelik saldırgan bir tutum sergilemeleri Avrupa ülkelerinde giderek olağanlaştırılmakta ve giderek topluma da kabul ettirilmektedir. Avrupalı kapitalist rejimlerin neo-faşizmi tekrar hortlatmalarının temel nedeni, bugün sınıflar arasındaki güç dengelerinin emekçi sınıflar aleyhine değişmesi, bundan alınan güçle “sosyal devlet” uygulamaların adım adım kaldırılmasıdır. Irkçı-faşist saldırganlık bu zeminde yeşermekte, kapitalizmin toplumu yozlaştırma ve alıklaştırma planının en güvenilir parçası olarak iş görmektedir.

Komünistler dizginsiz bir biçimde tırmandırılan bu ırkçı faşist şiddet dalgası karşısında mücadele mevzileri yaratma perspektifiyle hareket ediyorlar, bu mevzileri işçi ve emekçilerle buluşturmanın olanaklarını bugünden inşa edecek bir yönelimi işaret ediyorlar. Bulunduğumuz alanlarda parti programımızın sosyalizm hedefinin giderek genişleyen ve derinleşen nesnelliği bize bu cesareti fazlasıyla veriyor.


Nasıl bir kampanya hedefliyoruz?

Kampanya ile, işçi ve emekçileri ırkçı-faşist saldırganlık konusunda birleşik bir güç haline getirecek örgütlenmeleri yaratmak doğrultusunda adımlar atmayı hedefliyoruz. Birbirlerinden kopuk, daha çok kapalı cemaat ilişkileri üzerinden küçük toplumsal kümeler halinde yaşayan Türkiyeli emekçiler, bundan dolayı konunun önem ve ciddiyetini algılayabilecek bir durumda değiller. İçe kapanık yaşamları onları sosyalist propagandanın etki alanının dışında tutan da bir rol oynamaktadır. Öncelikle bunu kıracak bir propaganda faaliyetini örgütlememiz, araçlar çeşitliliği ve derinliği yakalamamız gerekiyor. Buradan bakıldığında, daha yolun başında olduğumuzu söyleyebiliriz. İçine girdiğimiz yönelim, kitlelerle ilişki kuruş biçimlerimizdeki farklılaşmayı zorunlu kılacak, ileriye dönük bir konumlanışı beraberinde getirecektir.


Araçlarda zenginlik

Kampanyamıza, ırkçı-faşist tırmanışı değerlendiren ve doğrudan örgütlenmeye vurgu yapan bir bildiriyle başlıyoruz. Aynı zamanda çarpıcı olacağını düşündüğümüz bir içerikle hazırladığımız afişle de propaganda çalışması yürüteceğiz. Bu iki araç geleneksel olsa da önemlidir; politik hedeflerimizi emekçilere taşımada etkili olacak, sorunun giderek tartışılmasına vesile yaratacaktır. Kampanyamızı yürütecek güçlerimizin ajitasyon ve propaganda faaliyetinde başarılı olabilmelerinin ilk koşulu ise, sorunun ayrıntılı bilgisine sahip olabilecekleri bir donanıma ulaşabilmelerinden geçmektedir. Bu aynı zamanda hedeflerimize ulaşmamızı kolaylaştıracak bir iç eğitimin de bir parçası olacaktır.

Yaklaşık iki hafta sonra “yabancı düşmanlığı ve ırkçı saldırganlık”ın değişik açılardan değerlendirileceği bir bültenle propaganda çalışmalarımıza derinlik kazandırmayı amaçlıyoruz. Beraberinde düzenleyeceğimiz bir anket faaliyetiyle emekçilerin olduğu her yerde var olacak, onlarla birebir ilişki kurabilmeyi bir üst düzeye taşıyacağız. Böylece kitle çalışmasında yeni deneyimler kazanacağız.

Konuya ilişkin olarak düzenleyeceğimiz seminerleri, örgütlenme biçimleri yaratmaya temel oluşturacak tartışma toplantılarına dönüştürmeyi amaçlıyoruz. Yaratacağımız araçlar, işçi ve emekçileri devrimci sınıf mevzilerine taşımayı hedefleyecek. Irkçı-faşist saldırganlığa karşı mevziler yaratarak güçlü bir yanıt vermenin yolu buradan geçiyor.


BİR-KAR/ İsviçre