30 Mart 2007 Sayı: 2007/12(12)

  Kızıl Bayrak'tan
   Kontrgerilla katliamının 30. yılında Taksim yasağı kırılmalıdır!..
  Sermaye devleti kendini tahkim ediyor
Düzen siyaseti keskin bir çatışmanın arifesinde!
Dink cinayetinde yeni ipuçları da devlete uzanıyor
Hüsnü Mübarek-Necdet Sezer buluşması...
 Newroz Türkiye’nin dört bir yanında coşkuyla kutlandı...
  Gençlik’ten Newroz kutlamaları...
  İşçi-emekçi hareketinden...
  “GATS ve AB Uyum Sürecinde Meslekler Nereye?” Sempozyumu 3. hazırlık toplantısı…
  “GATS ve AB Uyum Sürecinde Meslekler Nereye?” Sempozyumu ve İstanbul TMMOB yöneticilerinin tutumu üzerine kamuoyuna zorunlu bir açıklama…
  İddialı, etkili ve başarılı bir kampanya çalışması örneği...
  Gençlik hareketi...
  Birleşmiş Milletler savaş kundakçılarının güdümünde!
  Emperyalist güçler Filistin sorununa
çözüm mü arıyor?
  Sınıf hareketi...
  Devrimci yurtsever gençlik, durumu,
görev ve sorumlulukları / IV
  Bültenlerden...
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

İMF’ye verilen sözün gerekleri yerine getiriliyor...

Sağlıkta yıkım politikaları derinleştiriliyor

Gözden geçirme görüşmeleri için bir süredir Türkiye’de olan İMF heyeti geçtiğimiz hafta gitti. Heyetin ayrıldığı gün Hazine tarafından yapılan açıklama görüşme sürecinde olup bitenlerle ilgili bazı fikirler veriyordu. Buna göre İMF’nin üzerinde önemli durduğu sosyal yıkım yasasının meclisten geçirilmesi hükümetin isteği üzerine seçim sonrasına bırakılmıştı. Hükümet de buna karşılık olarak İMF’ye bütçede yer alan 2007 harcama hedeflerini tutturma sözü vermişti. Bunun anlamı, oluşan bütçe açığının çeşitli yöntemlerle işçi ve emekçilerin sırtına yükleneceğiydi. İMF heyetinin gidişini takip eden günlerde yapılan açıklamalar ve basına yansıyan çeşitli bilgiler bu konunun daha da netleşmesini sağladı.

İMF heyetinin gidişinden bir gün sonra basın toplantısı düzenleyen Devlet Bakanı Ali Babacan, “Sosyal Güvenlik Reformu”nun seçim sonrasına ertelendiğini, birçok konuda hükümet ve İMF arasında görüş birliğinin olduğunu, sadece “KİT’lerin mali dengesi” konusunda bir görüş farkı bulunduğunu açıkladı.

Ali Babacan’ın açıklamasının toplamından anlaşıldığı kadarıyla, hükümet ile İMF’nin “görüş birliği” içinde oldukları konuların başında bütçe açıkları geliyordu. Başta sağlık harcamaları olmak üzere bir dizi alanda harcama sınırları aşıldığı için tasarruf tedbirleri alınmasına karar verilmişti. İMF’ye göre Gayri Safi Milli Hasıla’nın yüzde 0.6’sı kadar bir tasarruf ihtiyacı söz konusuydu ve bu da 4 milyar YTL’ye yakın bir miktar demekti. Kısacası İMF yetkilileri hükümete, bakın sosyal güvenlik yasasını seçim sonrasına bırakmanıza ses çıkartmayacağız, ama şu açığı kapatmak için hemen bir tedbir paketini uygulamaya sokmak zorundasınız demişler, hükümet de bunu emir kabul edip derhal gereklerini yerine getirmeye koyulmuştu.

Sağlık harcamalarına yeni tırpan

Ali Babacan bu açığın nasıl kapatılacağı konusunda gazetecilerin sorularına “Vergi artışı, acı tedbirler yok. Bütçemizde şu anda tespit ettiğimiz, harcanmayacağı kesinleşen kalemlerden oluşacak tedbirler. Tasarruf tedbiri” şeklinde bir yanıt verdi.

Fakat Hazine cephesinden basına yansıyan bilgiler konunun Ali Babacan’ın göstermeye çalıştığı gibi önemsiz bazı konularda alınacak tasarruf tedbirlerinden ibaret olmadığını göstermektedir. Bilgiler, İMF’nin istediği tasarruf tedbirlerinin esas olarak sosyal güvenlik kurumlarının sağlık harcamalarında yeni kısıtlamaları içerdiğini ortaya koymaktadır. Hazine’nin hazırlığı, hastanelerin sosyal güvenlik kurumlarına gönderdiği faturaların sıkı kontrolü ve kimi ilaç ve hizmetlerinin bedellerinin ödenmemesi yönündedir. Gazetelere konuşan Maliye Bakanlığı’ndan bir yetkili ise sağlık harcamalarının kısılmasına dönük tedbirlerin fatura kontrolüyle sınırlı kalmayacağını, doktorların yazacağı ilaç sayısının sınırlanabileceğini, referans ilaç uygulamasının yeni başka ilaçları da kapsayacak şekilde genişletilip daha sıkı uygulanması yoluna gidilebileceğini ifade etmektedir.

Her ne kadar Ali Babacan ve diğer hükümet yetkilileri sağlık hizmetlerinin kalitesinden taviz verilmeyeceğini söyleseler de görünen köy kılavuz istemez. Piyasa koşullarında sağlık hizmetlerinin niteliği ve kalitesi, doğrudan doğruya bu işe harcanan para miktarı ile doğru orantılıdır. “Paran kadar sağlık hizmeti” felsefesiyle son yıllarda sağlık alanında yaratılan yıkım sonucunda hizmetin kalitesi harcanan paranın miktarına sıkı sıkıya bağlı hale gelmiştir.

Sonuç olarak İMF ve hükümet bütçe açıklarını kapatmak için bir kez daha gözlerini işçi ve emekçilerin yararlandığı sağlık hizmetlerine dikmiştir. Sermaye, işçinin ve emekçinin sağlığı için harcanan parayı gereksiz masraf olarak gördüğü için olacak, tasarruf tedbiri denildiğinde hükümetin aklına son yıllarda ilk önce sağlık harcamalarının kısılması gelmektedir. Durum bir kez daha bunu göstermektedir.

KİT pazarlığı Mayıs’ta sonuçlanacak

Hükümet ile İMF arasındaki gözden geçirme görüşmeleri resmen sonuçlanamadı. İMF heyeti görüşmeler resmen sonuçlandırılmadan, daha sonra yeniden gelmek üzere Türkiye’den ayrıldı. Gözden geçirme görüşmelerinin Mayıs ayında, yani Cumhurbaşkanlığı seçiminin ardından sonuca bağlanması kararlaştırıldı.

Bu bir tıkanmadan ziyade hükümetin zaman kazanmak istemesinden, İMF’nin de buna imkan tanımasından kaynaklanıyor. Hükümet özellikle de KİT’leri ilgilendiren konularda belli bir sıkışma yaşıyor ve zaman kazanma derdinde. Ali Babacan’ın da belirttiği gibi İMF heyeti geçici işçilerin kadroya alınmasına, emekli maaşları konusunda yapılan ayarlamalara itiraz ediyor. KİT ürünlerine bir an önce zam yapılması konusunda da bastırıyor. Hükümet ise tüm bu konularda, seçimleri de düşünerek, işi ağırdan almaya çalışıyor.

KİT ürünlerine zam konusunda en sıkıntılı başlık elektrik fiyatları. Hükümet bir yandan toplumda tepki göreceği için, bir yandan da sanayi üretimi bundan olumsuz etkileneceği için elektrikte zamma çok gönüllü değil. Hele de seçimden önce buna kolay kolay yanaşmayacakları da biliniyor. İMF’nin derdi ise elektriğe zam yapılmamasından doğan görev açıklarından ziyade, enerji özelleştirmelerinin geleceği. Çünkü enerji sektöründeki özelleştirme yağmasından aslan payını kapmak isteyen büyük patronların en büyük beklentisi elektrik fiyatlarının yükseltilmesi. Hükümet de elektrik fiyatlarına yüklü bir zam yapmadan bu sektördeki özelleştirmelerin yağmacı patronları tatmin etmeyeceğini biliyor.

Neticede hükümet elektrik zammı konusunda arada kalmış durumda. Fakat gene de hiç değilse Cumhurbaşkanı seçiminin aradan çıkmasını, hatta mümkünse bu işin genel seçimler sonrasına kadar sürüncemede kalmasını istiyor. Bunun mümkün olup olmayacağını ise gözden geçirme görüşmelerinin devamı gösterecek. Şayet İMF, hükümetin uygulayacağı tasarruf tedbirlerinden ve diğer saldırı politikalarından hoşnut kalırsa, Mayıs ayındaki görüşmelerde elektrik zammının da seçim sonrasına sarkıtılmasına onay verecek. Eğer tersi bir durum söz konusuysa, hükümete hem elektrik hem de diğer KİT ürünlerine zam konusunda daha ciddi bir basınç uygulanacak.

Emekçinin cebinden 4 milyar YTL daha çıkacak

Ayrıntılar nasıl şekillenir şimdiden kesin bir şey yok. Kesin olan tek şey, İMF’nin emirleri gereği gündeme getirilen tasarruf tedbirlerinin uygulanması sonucunda işçi ve emekçilerin cebinden yaklaşık 4 milyar YTL daha çalınacak. Bütçe açığını yamayacak 4 milyar YTL uğruna hastane kapılarındaki kuyruklar daha da uzayacak. Doktorlar sosyal güvenlik kurumlarından gelen hastalarına ilaç yazarken pek çok engelle daha karşılaşacaklar. Mesele doktorun ilaç yazmasıyla da bitmeyecek. Şayet devlet faturayı onaylamamışsa hastalar ne ilaç alabilecekler ne de hizmetlerden faydalanabilecekler.

Bütün bunlar yaklaşık bir yıldır sağlık sisteminde yaşanan büyük yıkımın daha da boyutlanacağını, işçi ve emekçilerin sağlık hizmetlerine ulaşmak için çektiği sıkıntıların daha da artacağını ortaya koymaktadır. İMF ve hükümet, işçi ve emekçilere bir kez daha, paran kadar sağlık hizmeti, eğer paran yoksa o zaman öl, demektedir.

Gözden geçirme görüşmelerinin Mayıs ayında devam edilecek bölümünde bu sömürü ve yıkım politikaları daha da kesin bir hal alacaktır. İşçi sınıfı ve emekçiler hükümete meydanın boş olmadığını göstermek için, İMF-TÜSİAD yıkım politikalarına karşı seslerini yükseltmek için 2007 1 Mayıs’ını bir fırsat olarak görmeli ve kullanmalıdır. Başka şeyler yanında 2007 1 Mayıs’ı sömürü ve yıkım politikalarına karşı alanlara çıkıldığı, militan sınıf mücadelesinin yükseltildiği bir gün haline getirilmelidir.