30 Mart 2007 Sayı: 2007/12(12)

  Kızıl Bayrak'tan
   Kontrgerilla katliamının 30. yılında Taksim yasağı kırılmalıdır!..
  Sermaye devleti kendini tahkim ediyor
Düzen siyaseti keskin bir çatışmanın arifesinde!
Dink cinayetinde yeni ipuçları da devlete uzanıyor
Hüsnü Mübarek-Necdet Sezer buluşması...
 Newroz Türkiye’nin dört bir yanında coşkuyla kutlandı...
  Gençlik’ten Newroz kutlamaları...
  İşçi-emekçi hareketinden...
  “GATS ve AB Uyum Sürecinde Meslekler Nereye?” Sempozyumu 3. hazırlık toplantısı…
  “GATS ve AB Uyum Sürecinde Meslekler Nereye?” Sempozyumu ve İstanbul TMMOB yöneticilerinin tutumu üzerine kamuoyuna zorunlu bir açıklama…
  İddialı, etkili ve başarılı bir kampanya çalışması örneği...
  Gençlik hareketi...
  Birleşmiş Milletler savaş kundakçılarının güdümünde!
  Emperyalist güçler Filistin sorununa
çözüm mü arıyor?
  Sınıf hareketi...
  Devrimci yurtsever gençlik, durumu,
görev ve sorumlulukları / IV
  Bültenlerden...
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Dink cinayetinde yeni ipuçları da devlete uzanıyor

Hrant Dink’e kurduğu tuzak, gelinen noktada katil devletin kendisi için tuzağa dönüştü. Cinayete ilişkin tüm ipuçları devlete uzandıkça ipler ayağına dolanıyor. Çırpındıkça daha çok bağlanıyor. Artık bu suçu üzerinden atma imkanlarını tümden yitirmiş bulunuyor.

Oysa başta ne güzel kurgulamışlardı temsili. Katil kahraman rolündeki Ogün Samast’ın derhal ‘yakalanması’ndan tutun da, kimi polis ve jandarma görevlileri tarafından kahramanca karşılanmasına kadar, olay baştan ayağa ‘milli duygularla işlenmiş’, ‘örgüt bağlantısı olmayan’, ‘bireysel’ bir suçtu. İçerden bir takım koruma/kayırma girişimlerine rağmen Türk polisi suçu bağışlamamış, suçluyu anında yakalamıştı!..

Biz devrimcilerin teşhir etmesini bile gerektirmeyecek denli açık bir devlet komplosuydu ortadaki. Bu yüzden, devlet cephesinden sunulan bu ilk senaryoya, üç-beş fanatik devletçi ve çok milliyetçi cephe dışında kimse inanmadı. İnanmadığını daha ilk günlerde, örneğin Dink’in ‘cenaze yürüyüş ve mitingi’nde ortaya koydu. Dink’e bu sahiplenme, çocuk yaştaki bir tetikçi ve onun cinayete azmettiren milli duyguları yüzünden olmadı kuşkusuz. Onbinlerce İstanbulluyu sokaklara döken, Susurluk benzeri bir devlet suçuyla karşı karşıya bulunmaktı. Milliyetçi cephe sonrasında ‘Hepimiz Ermeniyiz!’ sloganına taktı ama, eylemde ‘katil devlet’ şiarıyla ortaya konan tepki ve bilinç, aslında birincisinden daha baskındı. Sırf bu yüzden olsa gerek, ‘Hepimiz Ermeniyiz!’e yönelik tepkiler öne çıkarılmak suretiyle, ‘katil devlet!’ bilinç ve suçlaması gizlenmeye çalışıldı.

Ama nereye kadar? Düzen medyasında bile cinayete ilişkin soruların ardı arkası kesilmezken, devlet cephesinde alelacele ‘aydınlandığı’ ilan edilen cinayetle ilgili gözaltı, sorgulama, tutuklama, bilgi sızdırma/inkar etme telaşı süregiderken, gerçekler daha fazla gizlenebilir mi?

Bunu Susurluk’ta da izledik aslında. ‘Kaza’yla ortaya çıkanlar korundu, aklandı. Devletin gizli-kirli faaliyet gösterdiği nihayet kabul edildi, ama bu kabul bir hak gibi savunabilmek için oldu. Susurluk perdesi böylece kapatıldı. Şimdi, Dink olayında sıkıştıkları nokta, ortada bir aydının ölü bedeninin yatıyor olmasıdır. Olayı kapatmaya yönelik tüm çabalar, üstüne çekilmeye çalışılan tüm perdeler, kitlelerin gözünü daha fazla açmakta, cinayet soruşturmasındaki her yeni aşama, ‘katil devlet’ figürünü daha da netleştirmektedir.

Dink cinayetiyle ilgili son sorgulamalar, Trabzon’dan getirilen 10 kişi içindi. BBP Trabzon İl Başkanı’nın da içinde bulunduğu bu 10 kişi, bu faşist partinin baştan itibaren inkar ettiği ilişkiyi de yeniden teyit etmiş oldu. Diğer yandan, ‘tetikçi ve azmettirici’ iddialarıyla yakalanıp teşhir edilenlerin, sadece BBP ile değil, İl Emniyeti ve Jandarması ile de ‘sıkı’ bir irtibat halinde olduğu bilgileri ortada dolaşırken, BBP’ye yönelik bu sorgulamaların devletin resmi kurumlarıyla olan ilişkileri gizleme amacı mı taşıdığı sorusu da ortada duruyor.

Bugün Dink cinayetini planlamaktan tutuklanan Erhan Tuncel, 2004’te Trabzon’da McDonalds’ı bombalama eyleminin de planlayıcısı ve patlayıcının hazırlayıcısı olduğu halde soruşturma dosyasından çıkarılıp, ‘istihbarat elemanı’ olarak Emniyet’te ‘istihdam’ edilmiş. Tuncel’i Emniyet’e öneren KTÜ’den bir öğretim görevlisi, işe alan da dönemin İl Emniyet Müdürü Ramazan Akyürek’miş. Şimdi bu aynı ‘emniyet görevlisi’nin, kendisine ‘reis’ diyen Yasin Hayal ve arkadaşlarıyla da Dink cinayetini planladığı söyleniyor. Gerçi Emniyet Tuncel’in görevine cinayetten önce son verildiğini iddia ediyor ama, bir başka iddiaya göre bu ‘işten çıkarma’nın nedeni, Tuncel’in aynı zamanda Jitem için de çalışıyor olmasıdır. Jandarma hesabına çalışmakla ilgili bir başka iddia da, tetikçi Ogün için dolaşıyor ortalıkta.

Dink cinayetinin azmettiricisi olduğu savıyla tutuklanan Yasin Hayal’in eniştesi Coşkun İğci, polis sorgusunda, JİTEM’e bağlı iki kişiye ‘cinayet hazırlıkları konusunda bilgi verdiğini’ iddia etmiş. İğci’nin sözünü ettiği JİTEM mensuplarının kimliği açıklanmadan, Jandarma Genel Komutanlığı’nın ‘yalanlama’sı açıklandı. Komutanlık, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdiği yazıda, “İğci elemanımız değil” diyormuş. Bilgi vermek için ille de ‘eleman’ olması gerekmiyor, gönüllü de çalışabilir. Mesele, bilgi verdi mi vermedi mi, bu konuda bir açıklama bulunmuyor. Ogün’ün ‘eleman’ olup olmadığına dair bir açıklama ise henüz basına sızdırılmış değil.

Son olarak, hem eleman olarak çalıştırılıp hem suçlu gibi yakalanıp içeri atılanlardan Emniyet’e yönelik suçlamalara göz atacak olursak; azmettiricilerden Yasin Hayal, Trabzon Terörle Mücadele Şube Müdürü Yahya Öztürk’ün, Erhan Tuncel’i çağırdığını, “Bu bayrak yere düştü, bayrağı kaldırmak Erhan ve Yasin’e düşmüş görevdir” dediğini söylemiş. Ve elbette bu da Trabzon Emniyet Müdürlüğü ile adıyla suçlanan Öztürk tarafından hiç zaman kaybetmeden yalanlanmış bulunuyor.

Kısacası, ipucu hangi kurumun hangi birimine uzandıysa, oradan bir yalanlama geliyor. Fakat kimseler oraları soruşturmuyor, iddiaların arkasını aramıyor. Artık, son derece örgütlü işlendiği aşikar olmuş Dink cinayetinin tamamıyla aydınlatılabilmesi için gereken hiçbir adım atılmıyor. Gerçi, günışığı altında işlenmiş bu cinayet asla karanlıkta kalmadı. İpuçları daha ilk günden ve apaçık biçimde devlete uzanıyordu. Hala da uzanmaya, ve devletin ayağına dolanmaya devam ediyor. Devlet tarafından açığa çıkarılmayan, çıkarılmak istenmeyen, ve asla çıkarılmayacak olan, sadece, devlet görevlisi örgüt elemanlarının kimlikleridir. Şemdinli benzeri suçüstüler gerçekleşmediği sürece, kitlelerin, bu tür kontrgerilla elemanlarının kimlik bilgilerine ulaşma imkanı yoktur.



 

BÜ: “Karanlığı sorguluyoruz”

Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri tarafından örgütlenen “Karanlığı sorguluyoruz” kampanyası çeşitli eylem ve etkinliklerle devam ediyor. Bu hafta başından itibaren uygulanmaya başlayan etkinlik programı çerçevesinde 22 Mart günü panel gerçekleştirildi. Ardından basın açıklaması yapıldı.

“Dil Aktivizmi” başlığı ile düzenlenen panel açılış konuşması ile başladı. Konuşmada “Karanlığı sorguluyoruz” kampanyasının amacı anlatıldı. Türkiye’de yaşayan halklara, özellikle Kürt halkına yönelik artan baskılara değinildi. Avukat Sami Tan’ın Kürtçe konuşmasıyla devam eden panel, Kürt dilinin tarihçesi ve Kürt halkının yaşadığı çok yönlü sorunların ifade edilmesiyle son buldu. Panele yaklaşık 75 kiş katıldı.

Panelin ardından Güney Kampüs’te gerçekleştirilen Newroz’a 135 kişi katıldı. Newroz kutlaması sloganlarla başladı, marş ve halaylarla devam etti. Kutlamanın ardından basın açıklaması için Kuzey Kampüse yönelen öğrenciler polis barikatı ile karşılaştılar. Kolluk güçleri öğrencilere coplarla saldırdı. Yaşanan kısa süreli arbedenin ardından basın metni okundu.

Açıklamanın sonrasında polisin üniversiteyi terketmesini isteyen öğrenciler trafiği kapatarak oturma eylemi gerçekleştirdiler. “Polis üniversiteden defol!”, “YÖK, polis, medya bu abluka dağıtılacak!”, “Üniversiteler bizimdir, bizimle özgürleşecek!”, “Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeni’yiz!”, “ Yaşasın halkların kardeşliği!” sloganlarını haykıran öğrenciler polisin üniversiten ayrılması ile birlikte Hrant Dink’in anısına fidan dikmek üzere alkış, slogan ve marşlarla Güney Kampüse doğru yürüyüşe geçtiler. 60 kişiyle başlayan basın açıklması oturma eylemi sırasında 120 kişiye ulaştı. Meydanda saygı duruşu ve yapılan konuşmanın ardından öğrenciler fidanlarını diktiler.

Boğaziçi Üniversitesi Ekim Gençliği