9 Mart 2007 Sayı: 2007/09(09)

  Kızıl Bayrak'tan
   Kuşatmayı yarmak için devrimci sınıf mücadelesini yükseltelim!
  Irkçı-şoven histeriye karşı işçilerin birliği,
halkların kardeşliği!
  Kamu TİS’leri hükümetin ve sendika
ağalarının seçim taktiklerinin gölgesi altında
Darbeci Evren’in yeni çıkışının anlamı
Türkiye’de ve dünyada metal işçilerinin
ücretlerinin satın alma gücü - Yüksel Akkaya
Ticari Eğitime Karşı Gençlik koordinasyonu’nun 4. toplantısı…
 Ekim Gençliği’nin 100. sayı etkinliği...
  “Geleceğimiz hakkında söz söylemek
bizim için acil bir ihtiyaç!..”
  13-14 Nisan “GATS, AB Uyum Sürecinde Meslekler Nereye? Sempozyumu...”
  İşçi sınıfının kurtuluşunun kadınların da kurtuluşu olduğunu gören, bunun için
çarpan bir yürek…
  Kadınlar emperyalizme, şovenizme, sömürüye ve ezilmeye karşı alanlardaydı!
  8 Mart etkinliklerinden.
  8 Mart faaliyetlerinden...
  Grev tüm Airbus işletmelerinde!
  Dünyadan kısa kısa...
  ÖSS’ye karşı mücadeleye!
  Özgürlük ve gelecek mücadeleyle
kazanılır!
  Devrimci yurtsever gençlik, durumu görev ve sorumlulukları
  Etkinliklerden...
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

5 bin Airbus çalışanı Varel, Nordenham ve Laupheim’de başlangıcı yaptı...

Grev tüm Airbus işletmelerinde!

Avrupa Hava Savunma ve Uzay Şirketi EADS geçtiğimiz hafta çarşamba günü yeniden yapılanma planı çerçevesinde 10 bin çalışanını işten çıkaracağını resmen açıkladı. Yayınlanan açıklamada, Almanya’daki Laupheim ve Varel ile Fransa’daki Saint-Nazaire üretim tesislerinin devredileceğini, Almanya’daki Nordenham, Fransa’daki Meaulte ve İngiltere’deki Filton fabrikalarıyla da endüstriyel ortaklık kurulacağını bildirdi. Buna bağlı olarak Fransa’da 4.300, Almanya’da 3.700, İngiltere’de 1.600 ve İspanya’da da 400 kişinin işine son verileceği belirtildi.

Airbus tekelinin kararı işletmelerde grev dalgasıyla karşılandı. Almanya Varel, Nordenham ve Laupheim’deki Airbus işletmelerinde 5 bin kişi greve gittiler. İşçiler kapıları tutarak, işi bırakarak, işyeri önünde toplanarak protesto eylemleri gerçekleştirdiler.

Nordenham’da sabah ve normal vardiyada çalışan 600 kişi ana kapıları tutarak protesto ettiler. Yapılan konuşmalarda tekel yönetimine ve devletlerin politikalarına karşı haftalara, aylara yayılabilecek mücadelelerinde Fransa’daki sınıf kardeşleri ile omuz omuza olduklarını açıkladılar. Bu işletmede çarşamba öğlen ve gece vardiyalarında çalışanlar saat 16.00’da işi bırakmışlardı.

Fransa’nın Toulouse kentinde 11.500 kişinin çalıştığı Airbus işletmelerinde de gerçekleşen bir yürüyüşün ardından greve gidildi. Fransa’nın kuzeyindeki Meaulte’deki işletmede de çalışanlar geçtiğimiz Salı günü işi bırakarak tekelin kararını protesto etmiş, Çarşamba günü ise greve gittiklerini açıklamışlardı. Yine Fransa’nın batısında 2300 kişinin çalıştığı Saint-Nazaire işletmelerinde de Perşembe sabahı greve gidildi. Bazı sendikalar tüm çalışanların her an ayaklanmaya hazır olduklarını vurgularken, FO Sendikası da grevin sertleşerek sürmesi gerektiğini tartışıyor. CGT Sendikası Çarşamba günü yaptığı açıklamada protestoların beklenmedik bir anda ve örgütlü iş bırakmalar şeklinde sürdürülmesi gerektiğini savundu.

***

Uçak üreticisi Airbus firması, süper jumbo jet A-380 ve A-350 tipi yeni yolcu uçakları üreterek Amerikan Boeing şirketine üstünlük sağlamayı umuyordu. Ama süper jumbo jet, Airbus’u hem mali hem de teknik güçlüklerle karşı karşıya bırakmıştı. Zamanında teslim edilmemesi nedeniyle milyarlarca Euro’luk maddi zarara girdiği söyleniyor.

Avrupa Hava Savunma ve Uzay Şirketi EADS’nin yan kolu olan Airbus firması, A380 modelinin neden olduğu zararı karşılayabilmek için şirketin verimliliği artırmasını ve 2010 yılına kadar maliyetlerin 5 milyar Euro civarında azaltılmasını, ardından da yılda 2 milyar Euro tasarruf edilmesini öngören “ Power 8“ başlıklı bir program geliştirdi. Bu program çerçevesinde 10 bin çalışanını işten atarak yeniden yapılanmaya gitmeyi planlıyor.

57 bini aşkın çalışanı bulunan EADS-Avrupa Hava Savunma ve Uzay Şirketi’ne bağlı Airbus’un Fransa, Almanya, İngiltere ve İspanya‘da fabrikaları bulunuyor. Hava Savunma ve Uzay Şirketi’nin yüzde 15 hissesi Fransa’ya ait. Alman tekeli DaimlerChrysler’in firmada sahip olduğu hisse miktarı yüzde 22.5. Siparişlerinin yüzde 70’lik kısmı Fransa ve Almanya arasında eşit şekilde bölüşülürken yüzde 20’lik kısmı İngiliz, yüzde 10’luk kısım ise İspanyol ortaklığa veriliyor.

***

Dayanışma adresi: stefan.hammer@airbus.com, Ulm@igmetall.de Laupheim deki işyeri temsilcisi

NATO’nun sivil katliamlarına kitlesel tepki

Türkiye dahil birçok ülkeden asker devşiren savaş aygıtı NATO, Afganistan’da sivil halkı katletmeyi sürdürüyor. İşgale rağmen başkent Kabil’i bile denetleyemeyen NATO güçleri, ne zaman bir saldırıya uğrarsa, sivil halkı yaylım ateşi veya bombardımana tabi tutuyor. Bu tür saldırılarda katledilen sivil Afganlılar’ın sayısı bilinmiyor.

Son olarak Nangarhar eyaletinin Celalabad kentinde bir intihar eylemcisinin bombalı araçla Amerikan askeri konvoyunu vurması, ardından bölgede mevzilenen militanların bazı noktalardan ateş açması üzerine işgalciler yeni bir katliam yaptı.

Saldırıya uğrayan NATO’ya bağlı işgal güçlerinin halkın üzerine ateş açması sonucu 16 kişi katledilirken, 25 kişinin de yaralandığı bildirildi. Katliamın duyulması üzerine toplanan binlerce Afganlı, işgal güçleriyle işbirlikçilerini protesto etti. Yolları kapatıp devşirme polisi taşlayan halkın “Amerika’ya ölüm!”, “Karzai’ye ölüm!” şeklinde sloganlar attığı belirtildi.

Afganistan işgalinin sorumluluğunu ABD ordusundan devralan NATO güçlerinin acz içinde bulunduğu, sürekli takviye güç istemlerinden de belli oluyor. Bu ülkeye ek birlik göndermeye karar veren Ankara’daki işbirlikçi takımı, geçtiğimiz günlerde haydutbaşı Bush’un övgülerine mazhar olmuştu.

“Bağdat’a gitmektense hapse girmeyi tercih ederim”

Irak’ta süren savaşa katılmayı reddettiği için Würzburg’daki askeri mahkemede yargılanan Meksika doğumlu Agustin Aguayo’nun 7 yıl hapsi isteniyor. Amerikan ordusunun Almanya’daki üssünde görevli olan 2004’den beri vicdani red hakkını kullanmak için yasal mücadele veren Agustin Aguoya için kararın en geç bugün veya yarın açıklanacağı bildirildi.

Agustin Aguayo 35 yaşında ve iki çocuk babası. 11 Eylül saldırılarından sonra birçok genç gibi gönüllü olarak Amerikan ordusuna katıldı. Ancak 2004 yılının Şubat ayında ordudan ayrılmak için başvuruda bulundu. Bunun üzerine sağlıkçı ve gözcü olarak geri göreve alındı. Gözcülük yaptığı anlarda silahı boş olmak kaydıyla silah taşımasına izin veriliyordu. Geçen yıl, ordudan ayrılma başvurusu reddedildi ve Irak’a gönderilme kararı alındı. Bu kararı reddeden iki çocuk babası Agustin Aguoya, Los Angeles’da yaptığı basın açıklamasında şunları söylemişti: “Ben bir asker kaçağı veya korkak değilim. Ancak bu savaşın haklılığı konusunda ikna olmuş da değilim.” Bu açıklamadan üç hafta sonra Almanya’ya geri getirilen Agustin Aguoya Mannheim’da askeri hapishanede tutuluyor.

Agustin Aguoya’nin avukatı David Court, beraat kararı beklemediklerini, kararın büyük ihtimalle hapis cezası olacağını açıkladı. Çeşitli barış inisiyatifleri Aguoya ile dayanışma eylemleri yapıyor ve davayı protesto çağrılarında bulunuyor.

ABD emperyalizmi nükleer silah üretimini yeniden başlatıyor

Saddam rejiminin kitle imha silahları ürettiği yalanlarıyla savaş makinesini Irak’ın üstüne süren Beyaz Saray’daki neo-faşist çete, şimdi de “birkaç yıl sonra nükleer silah üretebileceği” gerekçesiyle İran’a saldırmak için fırsat kolluyor. Halklara karşı yürüttüğü saldırganlık ve savaş politikasını “barışı savunmak” demagojisiyle yürüten ABD emperyalizmi, özel korumaya aldığı nükleer silah deposu İsrail’le bölge halklarının geleceğini alenen tehdit ediyor. ABD ordusunun bölgedeki askeri üslerinde stoklanan kitle imha silahlarının miktarı bilinmezken (Sadece İncirlik Üssü’nde 90 atom bombası bulunduğu tahmin ediliyor), savaş filolarında taşınan nükleer başlıklı füze ve bombaların sayısını da bilen yok. Bunların yanısıra İsrail’de 400-500 civarında nükleer başlıklı füze/bomba olduğu tahmin ediliyor.

Siyonist İsrail, 40 yılı aşkın süreden beridir ürettiği kitle imha silahlarını gaspettiği Filistin topraklarına yerleştirirken, stoklarında dünyayı birkaç defa yok edecek miktarda nükleer silah bulunduğu halde, ABD emperyalizminin de yeni nesil nükleer silahlar üretme kararını onayladığı bildirildi.

Kimliğinin açıklanmasını istemeyen Amerikan hükümet kaynaklarının verdiği bilgiye göre, Bush yönetimi varolan nükleer savaş başlıklarının yerine geçecek yeni nükleer savaş başlıklarının tasarımıyla ilgili seçimi yaptı. İki laboratuvara ihale edilen tasarım hazırlama işinin bir yıl önce tamamlandığını bildiren kaynaklar, ordu ile ABD Enerji Bakanlığı’nın, üretilecek yeni nükleer savaş başlıklarında, Kaliforniya’daki Livermore Ulusal Laboratuvarı tarafından geliştirilen tasarımın kullanılmasına karar verdi.

Emperyalist işgale karşı direnen Irak halkına kimyasal silahlarla saldıran ABD ordusunun, yeni nesil nükleer silahları önce denizaltılardaki Trident tipi füzelerde, daha sonra da hava kuvvetlerinin envanterindeki füzelerde kullanmayı planladığı bildirildi. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra ilk defa böyle bir kararın alındığına dikkat çeken uzmanlar, Amerikan rejiminin çifte standarda dayalı saldırgan bir politika izlediğinin bir kez daha gözler önüne serildiğini vurguluyor

ABD ile diğer emperyalist güç odakları arasında süregelen rekabetin günden güne keskinleştiği, Rusya’nın tutumunda görüldüğü gibi, bu tek yanlı küstahça saldırganlığa açıktan rest çekildiği günlerin ardından açıklanan bu karar, nükleer silahlanma yarışının yeniden hız kazanmasına yol açacaktır. Bu ise kapitalist/emperyalist düzenin yerküre üzerindeki yaşam alanlarını yok edebilecek tehditlerinin daha da vahim bir hal alması demektir. O halde gelinen yerde insan türünün yaşam alanlarını savunabilmesi için acilen kapitalizm belasında kurtulmak zorunda olduğunu söylemek hiç de abartı olmayacaktır.



Venezüella’da kamulaştırma kararı

Venezüella parlamentosu, geçen ayın başlarında onayladığı bir yasa ile devlet başkanı Hugo Chavez’in yetkilerini genişletmişti. Meclis kararını değerlendiren Chavez, yasayla birlikte ülkenin devrimci dönüşüm sürecinin hızlanacağını kaydetmişti. Yasaya göre Chavez, ülkedeki elektrik, doğalgaz, petrol, iletişim gibi temel sektörlerde kamulaştırma adımlarını hızlandırabilecek.

Chavez’e geniş yetki verilmesi ABD ile Venezüella’daki işbirlikçilerinin rahatsızlığını arttırmış, Chavez’in giderek diktatörlüğe kaydığını öne sürmüşlerdi. Bu iddiaları ortaya atanlar, Chavez’e karşı CIA patentli darbe yapanlardan başkası değildir. Bu çevrelerin, emekçilerin yaygın desteği ile üçüncü kez devlet başkanlığına seçilen Chavez’e diktatör demesi kuşkusuz gülünçtür. Ancak savaş kundakçılarıyla Venezüella’daki burjuva yardakçılarının rahatsız olmaları da boşuna değil. Zira yönetimin kamulaştırma yönünde attığı adımlar bu asalak sınıfların çıkarlarına ters düşüyor.

Verdiği sözü tutmakta geç kalmayan Hugo Chavez, yeni bir yasa çıkararak ülkedeki yabancı tekellerin kontrolünde olan son petrol üretim tesislerinin de kamulaştırılacağını açıkladı. İmzalanan yeni kararla, dünyanın en büyük 5. petrol üreticisi Venezüella’nın petrol endüstrisi büyük ölçüde kamulaştırılmış oldu. Karar, devlet denetimindeki petrol şirketi PDVSA’nın, 1 Mayıs itibariyle ülkenin doğu Orinoco Nehri havzasında, günde 600 bin varil petrol üreten 4 projede toplam üretimin yüzde 60’ını almasını öngörüyor.

Yabancı tekeller için çalışan 4 bin işçinin, kısa vadede PDVSA’nın çalışanı olacağı garantisini veren Chavez, “Venezüella’da petrol özelleştirilmesi dönemi sona erdi. Bu karar, petrolün tam kamulaştırılmasıdır. Petrol ve geliri tüm Venezüellalılar’a aittir” diye konuştu.

Chavez yönetiminin kararı, yıllardır Venezüella’nın doğal kaynaklarını yağmalayan tekelleri fazlasıyla rahatsız etti. Yönetimin aldığı karardan etkilenen ABD’li Exxon Mobil, Chevron, Conoco Philips, Fransız Total SA, British Petroleum, Norveç Statoil ASA gibi tekeller, beklendiği üzere Chavez’in kamulaştırma programına ateş püskürdüler.

Chavez başkanlığındaki yönetimin emekçiler lehine izlediği politikalar hem Venezüella ekonomisinin hızla büyümesine, hem de yaratılan istihdam alanları sayesinde işsizliğin azalmasına imkan yaratıyor.


Kaddafi hizmetlerinin karşılığını alamıyor!

Geçmişte özelde ABD’ye genelde emperyalizme kafa tutan Libya lideri Muammer Kaddafi, Irak işgalinden hemen sonra tavır değiştirerek savaş kundakçılarının hizmetine girmişti. Eski düşmanlarının hizmetine girecek kadar soysuzlaşan Kaddafi, üstlendiği yeni rol karşılığında Irak’ı yakıp yıkan emperyalist güçlerden belli vaadler koparmıştı. Washington-Londra kaynaklı vaadler yerine getirilmeyince sızlanmaya başlayan Kaddafi, buna rağmen ABD’ye yaranma çizgisini değiştirmeyi düşünmüyor.

Aldatıldığı için sızlanan Kaddafi, ABD ve İngiltere’nin, nükleer silah programından vazgeçmeleri karşılığında Libya’ya sivil nükleer program gelişiminde yardımcı olacakları sözünü verdiklerini, ancak bu sözün tutulmadığını söyledi.

BBC’nin internet sitesinde yayınlanan söyleşisinde, Libya’nın bu kararına uygun bir karşılık elde etmediğini belirten Kaddafi, bu durumun İran ve Kuzey Kore gibi diğer ülkelerin Libya örneğini izlememesine neden olacağını savundu. Bu kararlarının örnek teşkil etmesi gerektiğini, ancak Libya’nın hayal kırıklığına uğradığını, çünkü ABD ile İngiltere’nin verdiği sözleri tutmadığını belirtti.

Nükleer silah programından vazgeçmesi karşılığında, emperyalist ülkeler Kaddafi yönetimi ile diplomatik ilişki kurmuş, ABD de Libya’yı “terörü destekleyen ülkeler” listesinden çıkarmıştı. Ancak bu kadarı Kaddafi’nin beklentilerini karşılamaktan uzaktı. Buna karşın ABD önünde diz çöken Kaddafi ile başında bulunduğu Libya yönetimi, artık emperyalist güçlere kafa tutacak güç ve iradeden yoksundur.