9 Mart 2007 Sayı: 2007/09(09)

  Kızıl Bayrak'tan
   Kuşatmayı yarmak için devrimci sınıf mücadelesini yükseltelim!
  Irkçı-şoven histeriye karşı işçilerin birliği,
halkların kardeşliği!
  Kamu TİS’leri hükümetin ve sendika
ağalarının seçim taktiklerinin gölgesi altında
Darbeci Evren’in yeni çıkışının anlamı
Türkiye’de ve dünyada metal işçilerinin
ücretlerinin satın alma gücü - Yüksel Akkaya
Ticari Eğitime Karşı Gençlik koordinasyonu’nun 4. toplantısı…
 Ekim Gençliği’nin 100. sayı etkinliği...
  “Geleceğimiz hakkında söz söylemek
bizim için acil bir ihtiyaç!..”
  13-14 Nisan “GATS, AB Uyum Sürecinde Meslekler Nereye? Sempozyumu...”
  İşçi sınıfının kurtuluşunun kadınların da kurtuluşu olduğunu gören, bunun için
çarpan bir yürek…
  Kadınlar emperyalizme, şovenizme, sömürüye ve ezilmeye karşı alanlardaydı!
  8 Mart etkinliklerinden.
  8 Mart faaliyetlerinden...
  Grev tüm Airbus işletmelerinde!
  Dünyadan kısa kısa...
  ÖSS’ye karşı mücadeleye!
  Özgürlük ve gelecek mücadeleyle
kazanılır!
  Devrimci yurtsever gençlik, durumu görev ve sorumlulukları
  Etkinliklerden...
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

İşçi sınıfının kurtuluşunun kadınların da kurtuluşu olduğunu gören, bunun için çarpan bir yürek…

Sylvia Pankhurst

Sylvia Pankhurst 5 Mayıs 1882 yılında İngiltere’de doğdu. Pankhurst ailesinin adı, kadınların oy hakkı kazanma mücadelesiyle eş anlamlıydı, ama Sylvia Pankhurst’un yaklaşımını, annesi Emmeline ve kız kardeşi Christabel’den ayıran şey, sınıfsal sorunlardı. Bu, yaklaşık yirmi yıllık bir mücadelenin ardından, 1920’lerde, Emmeline’in Muhafazakâr Parlamento üyesi olarak kalması, Sylvia’nın ise İngiltere Komünist Partisi’nin kurucu üyesi olmasıyla sonuçlandı.

İngiliz kadın hareketinin öncülerindendir. Yaşadığı zamanın en militan kadınlarındandır. Eylemlerde hep en öndedir, lüks mağazaların vitrinlerine taşlar atan, Lordlar kamarasını basan ilk kadınlardandır.

Sylvia Pankhurst annesinden aldığı kadın hakları mücadelesini aşarak sınıf eksenli bir mücadeleyi benimsedi. Eşitlikçi feministlerin kısıtlı oy hakkı talebiyle yetinmedi; tüm kadınlara ve erkeklere oy hakkını savundu. Ona göre kadınların haklarını kazanmaları bir sınıf sorunuydu ve işçi hareketi içinde ele alınmalıydı. Yaşadığı dönemde sosyalist tabanla bağ kuran çok az feministten biriydi, ırkçılığa ve emperyalizme tavrını koyarak kısıtlı oy hakkı için mücadele eden başta annesi olmak üzere diğer kadınlardan yollarını ayırmıştı.

Sylvia’yı çağdaşlarından ayıran en önemli şey, sağduyusu ve öngörü yeteneğidir. Kadınların Sosyal ve Politik Birliği (WSPU) faaliyetlerine katılırken, örgütün işçi hareketine karşı tutumunu eleştirerek, sosyalist feminist dünya görüşünü oluşturmaya başlamıştır.

Onun sosyalist feminist dünya görüşü sadece feministlere yönelik bir eleştiri içermiyordu. Aynı zamanda işçi sınıfı içinde, dönemin sendika hareketinin ve işçi partilerinin cinsiyetçi bakışaçılarıyla da mücadele etti.

Pankhurst kritik dönemlerde kritik noktaları görme yeteneğine de sahipti 1914’te birinci paylaşım savaşı başladığında, sosyal demokrat hareket ve orta sınıf feminist hareketi savaş savunuculuğu yaparken, o savaş karşıtı net tavrıyla öne çıktı.

Pankhurst aynı zamanda kararlı bir anti-emperyalistti. Hindistan başta olmak üzere anti-sömürge mücadeleler konusunda o dönemde solda bile görülmeyen bir uyanıklığa sahipti. 1920’lerin başında Britanya solunun faşizm tehlikesini gören az sayıda insandan biri olmuştur.

O kadın sorununda sosyalist bir bakışa sahip olarak işçi hareketiyle bağ kuran devrimci bir kadındır. 1917 Ekim Devrimi’ne ve Üçüncü Enternasyonale destek vermiştir. Ayrıca sosyalizm, kadın sorunu ve ırkçılığa karşı haftalık bir gazetenin editörlüğünü yapan ve yöneten ilk kadındır ve bir siyah gazeteciyi ilk işe alandır. 27 Eylül 1960 yılında ölene kadar mücadelesini sürdürdü.

Küçükçekmece Emekçi Kadın Komisyonu

Her alanda eşitlik için mücadele!

Biz kadınlar yaşamın her alanında eziliyor, horlanıyor, ikinci sınıf insan muamelesi görüyoruz. Evde, işyerlerimizde, sokakta, kısacası her yerde.

Ben 17 yıllık bir işçiyim. Tekstil, deri, metal, birçok işkolunda çalıştım. Sizlerle tüm bu süre boyunca karşı karşıya kaldığım sömürüyü, ayrımcılığı paylaşmak istiyorum.

Çalıştığım bir yerde küçücük bir hatadan kaynaklı ağza alınmayacak küfürlerle işten kovulan kadın arkadaşlarımız oldu. Veya sırf kadın olduğumuz için aynı işi yaptığımız, aynı üretimi çıkarttığımız erkek arkadaşlarımızdan daha az ücret aldık.

Sözde doğum yapmak, anne olmak kutsal bir şeydir bizim toplumumuzda. Oysa işyerlerinde işten çıkartılma nedenidir bu. Düşünebiliyor musunuz, kimi işyerlerinde 2-3 yıl doğum yapmayacağınıza dair sözleşme bile imzalattırıyorlar. Patronlar iki insan arasındaki bu özel meseleye bile el atıyorlar. Bu kadar pervasızlar. Kadın olduğumuz için bizi daha kolay ezebileceklerini sanıyorlar. Eziyorlar da!

İşyerlerinde tüm bu yaşananların yanında evde de köleliğimiz devam ediyor. Aile içindeki durumumuz da çok farklı değil. Ev işi yaparız, çocuk bakarız, evin tüm yükü omuzlarımızdadır. Ama bu hiç görülmez.

Kadın ve erkek eşitsizliği burada da vardır. Evli olan arkadaşlarımızdan görebiliriz bunu rahatlıkla. Aynı işyerinde çalışan evli bir çifti düşünelim. Eve gittiklerinde kadın yemek, bulaşık, mutfak didinip dururken, erkek yan gelip yatarak televizyon izlemekten başka bir şey yapmaz. Ama bunun sorumlusu erkekler de değil. Bunun sorumlusu sistem. Bizi geleneklerle, göreneklerle ev işlerinin kölesi yapan, fabrikalarda kanımızı emip, emeğimizi sömüren kapitalist sistemden başkası değil.

Ben tüm emekçi kadınları bu sömürüye, ayrımcılığa, eşitsizliğe karşı elele mücadeleye çağırıyorum.

Tuzla’ dan bir kadın işçi


Yurtdışında 8 Mart etkinlikleri...

Basel BİR-KAR’dan 8 Mart etkinliği

Bu yıl nispeten erken bir tarihte gündemimize aldığımız 8 Mart çalışmasına hazırladığımız afiş, el ilanı ve bildirilerle başladık. Farklı olarak bu yıl fiyatını sembolik tuttuğumuz ve sadece çalışmanın aracı olarak düşündüğümüz 100 adet bilet de kullandık. Afiş çalışmasını sınırlı tutmakla birlikte bildiri ve el ilanlarını yaygın biçimde dağıttık. Etkinliğimize 70 civarında bir katılım gerçekleşti.

Etkinliğimizin programı sinevizyon, kadınlar korosu, şiir ve günün önemine ilişkin konuşmadan oluşuyordu. Duvara dia olarak Rosa ve Clara’nın yanı sıra mücadelede şehit düşen Türkiyeli kadın devrimcilerin resimlerini yansıttık.

Etkinliğimizi 4 Mart’ta kadın ve erkek devrimcilerin anısına yapılan saygı duruşuyla başlattık. Şiir programının ardından BDSP’nin hazırladığı sinevizyon beğeniyle izlendi. Bunu bir bayan arkadaşın konunun tarihsel ve güncel önemini anlatan konuşması izledi. Sorunu çeşitli yanlarıyla ele alan arkadaş konuşmasını örgütlenme ve mücadele etme çağrısıyla bitirdi. Kadın arkadaşların hazırladığı koro ilgiyle dinlendi.

Asgari bir başarıyla yapılan ve katılımcılarda beğeni toplayan etkinliğimiz bazı yanlarıyla bize çıkarmamız gereken dersler de bıraktı.

Bir-Kar/Basel


Lozan’da 8 Mart etkinliği

Bu yıl ikincisini düzenlediğimiz 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü etkinliğini 4 Mart günü gerçekleştirdik.

Coşkulu ve canlı geçen etkinliğin ön çalışması sınırlı oldu. İki haftaya dayalı nispeten sınırlı bir propoganda faaliyeti sonucunda etkinliğe 60 kişi katıldı.

Programımızı üç başlık altında sunduk. Konuşma, sinevizyon ve müzikten oluşan etkinliğimizin başarılı geçmesinde en büyük paylardan biri sunuculuğu yapan kadın yoldaşımızın gösterdiği enerji oldu.

Programımızın sunumunu kısa tutmaya ve dinamik olmasına özel bir önem gösterdik. Bu durum kitlenin etkinliği daha rahat izlemesine neden oldu. Gerek sinevizyon gösterimi gerekse de kitleye yönelik konuşmalar ve ana metin birbirini tamamladı. Yerel bir sanatçı dostumuzun sunduğu müzik dinletisi etkinliğe ayrı bir coşku kattı.

BİR-KAR/Lozan


Essen’de 8 Mart etkinliği

Essen BİR-KAR taraftarları olarak “Eşitlik ve özgürlük için yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü” şiarıyla 4 Mart günü bir etkinlik düzenledik.

Etkinliğe hazırlık çerçevesinde kadın sorununun emekçilere taşınması için bir ay boyunca çalışma yürüttük. Kitleye yönelik çalışmalarda, hazırladığımiz afiş ve el ilanlarımızı kullandık.

Etkinliğimiz bir kadın yoldaşımızın hazırladığı yaklaşık 2 saat süren kapsamlı semineriyle başladı. Seminer olumlu bir etki yarattı.

Program Erdoğan Egemenoğlu’nun okuduğu Nazım Hikmet’in şiirleriyle devam etti. Kadın yoldaşlarımızın hazırladığı bir skeç ve kadın sorununun evrimini anlatan bir sinevizyon gösterisi programın akışı içinde yeraldı. Gecemiz, bizleri desteklemek amacıyla etkinliğe katılan yakın dostlarımızın sunduğu marş ve halk türküleriyle son buldu.

Etkinliğe 60 kişi katıldı. Programın hem politik hem de sanatsal ve kültürel yanı katılımcılar tarafından ilgi gördü, beğeniyle izlendi.

BİR-KAR/Essen


8 Mart güncesinde HEY Tekstil’in patroniçesinden ev eksenli çalışan kadınlara “müjde”!..

“Artık korkmayın, sizi resmen,doya doya sömüreceğiz!..”

Hey Tekstil’in patroniçesi ve Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği (TGSD) Başkanı Aynur Bektaş’ı kamuoyu, özelde ise tekstil işçileri yakından tanıyor. Bu asalak, 2005’in sonlarına doğru “battık, batıyoruz” vb. yaygaraları eşliğinde hükümete veryansın edenlerden birisiydi. Hükümetten kopardıkları bazı avantajların ve vergi indirimlerinin ardından “Herkes sektörün biteceğini söyledi, ama biz çılgın tekstilciler üretimde patlamalar yaratarak herkesi şaşırttık” diyen de yine bu asalaktı.

Bu “çılgın” asalak, fabrikalarda iliklerine dek sömürdükleri işçiler yetmemiş, şimdi de ev eksenli çalışan kadınlara yeni “müjdeler” veriyor. TGSD Yönetim Kurulu Başkanı Aynur Bektaş’ın iki yıldan beri yasalaşması için yoğun çaba harcadığı ve hazır giyim firmaları için el işlerinin vergiden muaf bir şekilde ev kadınları tarafından yapılmasını mümkün kılan kanuni değişiklik, TBMM’de kabul edilerek düzenlendi. Günlük basında (Milliyet, 6 Mart) “Evinde iş yapan kadınlara müjde” başlığıyla yer alan habere göre bu yasa sadece hazır giyimi değil, gıda, tekstil, deri, turizm ve özellikle halıcılık sektörünü yakından ilgilendiriyor.

1 Mart 2007 tarihinde kabul edilen 5588 sayılı Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’a göre örgü, dantel, nakış, pul, boncuk payet gibi hazır giyim için önemli olan el işleri ev kadınları tarafından esnaf muafiyetinden faydalanılarak yapılabilecektir. TBMM’den geçerek yasalaşan ilgili madde sonucunda evde çalışan binlerce insanın el emeği (özellikle evde oturan kadınlar) yasal düzenleme altına alınacak. Peki bu yasal düzenleme ev eksenli çalışan kadınlar için ne ifade ediyor?

Patronların iştahını her geçen gün daha da kabartan ev eksenli çalışan kadınlar yıllardır zaten sömürülüyordu. İstanbul şahsında neredeyse bütün illere yayılan ve daha çok emekçi kadınların çaresizlikten kabul ettiği ev eksenli işlerde patronlar bir taşla kuş katliamı yapıyorlar. Son yıllarda daha da çok büyüyen ev eksenli işlerde böylece patronlar az bir para karşılığında hem sigortadan, hem de yemekten ve yol masrafından kurtulmuş oluyorlar. İşte bu keyfi kaçak olarak döndürülen sömürü çarkı yasal hale getiriliyor.

Sermaye devleti bu sömürü çarkına yıllardır zaten göz yumuyordu. Şimdi ise yasal hale getirmekle kalmıyor, birçok sektörü de buna dahil ediyor. Patronların fabrikalardaki üretimlerini küçük sanayi sitelerinde bölüştürerek ucuz-kuralsız iş yapmasının ardından, ev eksenli çalışmalara daha da çok ağırlık vereceklerinden kimsenin kuşkusu olmasın

Böylece Aynur Bektaş gibi aşağılık patronların gayesi daha iyi anlaşılıyor. Patronları “gelin, yatırım çok ucuz” diyerek Anadolu’ya çağıran, “Giyim Sanayicilerinden ‘Anadolu’ya yatırım göçü başlatalım’ seferberliği” ilan eden Bektaş gibilerinin uygulamaları altında işçi sınıfını azgın çarklar, keyfi, kuralsız bir sömürü bekliyor.

Kendisi de bir kadın olan Aynur Bektaş’ın ve diğer patronların bu saldırılarının ardı-arkası kesilmeyecektir. 8 Mart’ın güncesinde yasal hale getirilen bu azgın saldırılara karşı başta ev eksenli çalışan emekçi kadınlar olmak üzere, tekstil işçilerinin örgütlü, militan sınıf mücadelesini yükseltmek dışında başka bir yol yoktur.


Sermayenin uşakları atıp tutmakta sınır tanımıyor...

Tayyip şiddete karşıymış!

6 Mart gecesi haberlerini izlerken Başbakan R. Tayyip Erdoğan’ın meclis kürsüsünde yaptığı bir konuşma dikkatimi çekti. 8 Mart gündemi üzerinden kadına yönelik şiddetle ilgili konuşan Başbakan “dünyamızda şiddetin yeri yoktur” sözleriyle, kim uygularsa uygulasın şiddete “şiddetle karşı çıktı”.

Her zamanki gibi bir desteksiz atış daha. Patronlara uşaklık yapan başbakan sanki emekçi kadınların dizginsiz sömürü koşullarında her türlü sosyal güvenceden yoksun, düşük ücretlerle çalıştırıldığını bilmiyor! Daha geçen yıl 5 tekstil işçisi kadın Bursa’da bir fabrikada çıkan yangın sonucu sermaye tarafından katledilmişti. Bu yıl ise Urfa’nın Ceylanpınarı ilçesinde çoğu kadın 9 işçi devlet tarafından katledildi. Başbakan her yıl onlarca kadının töre cinayetlerine kurban gittiğini, devrimci kurum çalışanlarının polis tarafından kaçırılarak tecavüze ve işkenceye uğradığını bilmiyor! Kürt kadınlarının uğradığı baskı ve işkenceyi bilmiyor!

Örnekleri daha da çoğaltılabilecek bu aşağılık icraatların sahibi ve uygulayıcısı olan bir devletin Başbakanı olarak Tayyip şiddete karşıymış! Geçen yılın Mart ayında Diyarbakır’da gerilla cenazelerini sahiplenenlerin üzerine “kadın çocuk demeden gidilecek” diyen Başbakan bugün şiddete karşı çıkıyor!

Ki bu saydıklarımız devede kulak kalmaktadır. Siz bu listeye bir de ABD’nin Ortadoğu planları çerçevesindeki Türkiye’deki işbirlikçilerin icraatlarını ekleyin. İncirlik başta olmak üzere ülkedeki üs ve limanlar Irak’a saldırı çerçevesinde ABD’nin hizmetine açıldı. Bugün Irak’ta ölen insanların sayısı 650 bin. Ama Tayyip utanmadan şiddete karşı olduğunu söylüyor!

Bu hükümet gidip yerine yenisi gelse de, yeni gelen yönetimin hepsi de şiddete karşı olduğunu iddia etse mevcut tablo değişmeyecektir. Şiddet bu sistemin iliklerine kadar işlemiştir. Ki zaten zar zor ayakta tutabildikleri iktidarları tamamen baskı, zor, kan ve gözyaşı üzerine kuruludur. Azınlığın çoğunluğun üzerine tahakküm kurduğu hangi iktidar biçiminde baskı ve zulüm yoktur ki. 80 küsur yıllık TC tarihinde sayısız katliam vardır. Mustafa Suphiler’in, 1938 Dersim katliamının, Çorum, Maraş, Sivas, Gazi’nin, cezaevi katliamlarının, bin operasyonların faili, bugün Tayyip’in başbakanı olduğu sermaye devletidir.

Aslında başbakanın sözlerinin arkasındaki korkuyu görmek gerekir. Şiddete karşı çıkarken aslında toplumun bir bütün olarak, özelde ise işçi sınıfının devrimci şiddetinden duyulan derin kaygı göz önüne alınmalıdır. Ki bu açıklamayı 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü vesilesiyle yapmış olması işçi sınıfının devrimci şahlanışından korktuklarının en açık örneğidir.

Lakin korkunun ecele faydası yoktur. Burjuvazinin korkusu boşuna değil. Sermayenin baskı ve zorla emekçi kitleleri ilelebet kontrol altında tutabilmesi imkansızdır. Fabrikalarda, okullarda, tarlalarda alınteri ile dünyayı değiştirenler gün gelecek bu devranı da değiştireceklerdir.

İşte o zaman o büyük günün görkeminde silah sesleri ile halaya durduğumuzda burjuvalar ve onların temsilcilerinin kellelerini silahlarımızın süngülerinde parçalayacağız. Kan denizinin ufkundan kızıl gün doğarken silah sesleri ile selamlayacağız güneşin ilk ışıklarını.

Ankara’dan bir Kızıl Bayrak okuru


“Şengül’ün katili ücretli kölelik düzeni!”

Bursa’da ücretli öğretmen olarak çalışan Şengül Özkan’ın intihar ederek yaşamına son vermesi, ücretli ve sözleşmeli öğretmenler tarafından protesto edildi. Sözleşmeli öğretmenler 3 Mart günü Osmangazi Metro İstasyonu’ndan İl Milli Eğitim Müdürlüğü önüne kadar yürüdüler. Burada yapılan açıklamada şunlar söylendi: “Biz işsiz ve güvencesiz çalışan ücretli sözleşmeli ve dershane öğretmenleri olarak Şengül arkadaşımızın yaşadıklarının ve intiharının kader olmadığını biliyoruz. Ücretli ve sözleşmeli öğretmenlerin her an işten atılmak ve işsiz kalmak korkusu kader değil olamaz. Bunlar devletin yıllardır eğitim, sağlık ve diğer çalışan tüm emekçilerin mevcut kazanılmış haklarını gaspetmeye yönelik yaptığı amaçlı saldırılardır.”

Saldırılara karşı ortak örgütlenmesi gerektiği vurgulandı. KPPS sınavının kaldırılması, iş güvencesi, sigortalarının tam yatırılması ve eşit işe eşit ücretin talep edildiği eylem ‘İşsiz ve Güvencesiz Eğitim İşçileri Örgütlenme Girişimi’ tarafından gerçekleştirildi.

Yaklaşık 60 kişinin katıldığı eylemde “Şengül’ün katili ücretli kölelik düzeni!”, “Eşit işe eşit ücret istiyoruz!” sloganları atıldı. “Şengül öğretmenin intiharı kader değil, işsizlik ve güvencesiz çalışma koşullarıdır!” pankartının açıldığı eyleme Eğitim-Sen de katılarak destek verdi.

Kızıl Bayrak/Bursa