06 Ekim 2006 Sayı: 2006/39 (39)
  Kızıl Bayrak'tan
   Düzen ordusunun dizginleri ele almaya
yönelik çıkışları
  Türkiye'nin gerçek anayasası ya da
kontrgerilla devleti gerçeği!
  Egemenlerin utanç verici Amerikancılık
yarışı
  Erdoğan'ın ABD ziyaretinden yansıyanlar
  PKK'nin yeni ateşkes süreci ve ötesi
Üniversitelerde sertleşen süreç ve
büyüyen tepki
Kadın emeğinin istihdama katılımı
çalışmaları ve kapitalist düzen gerçeği
Yasaların dili ve
sendikaların tututumu/ Yüksel Akkaya
Darbe şakşakçıları vazife başında!
 Gelişen saldırıları göğüslemek için
Devrimci birleşik mücadelenin artan
önemi / Orta sayfa
  Ulucanlar anmalarından
  Emekli-Sen Kartal Şube Başkanı Emir
Babakuş'la 7 Ekim mitingi üzerine
konuştuk
  Ders din kültürü ve ahlak bilgisi... Konu
Kneipp kürü!
  Türkiye Sosyal Forumu
etkinliklerinden
  Genel-İş Sendikası işyeri temsilcisi Göker
Şahin ile sınıf hareketinin durumu ve İstanbul İşçi Kurultayı’nı konuştuk
  Gürcistan: NATO-Rusya çekişme arenası
  Ortadoğu'da savaş cephesini genişletme
tehditleri!
  Meksika'da öğretmenlerin grevi sürüyor
  Brezilyaída başkanlık seçimleri ikinci
tura kaldı.
  Sorgulanan Doğu
  ESP ile dayanışma eylemlerinden
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Darbe şakşakçıları vazife başında!

Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök'ün, “şimdi beni darbecilikle suçlayacaklar” diyerek darbeleri ve darbeci generalleri övdüğü, sonra da “vallaha billaha darbeyi kastetmedim” diye günah çıkardığı yazıları, 27 ve 28 Eylül tarihli Hürriyet'te yayımlandı. Darbelere (bu güncelde Tayland'taki darbe oluyor) ve faşist darbecilere (bu da Kenan Evren) bu övgülerin bugün gelmesi, elbette rastlantı değil. Özkök'ün yazılarını birkaç gün önceleyen iki önemli uyarı konuşması bulunuyor.

İlki, Cumhurbaşkanı Sezer'in, ikincisi de Kara Kuvvetleri Komutanı İlker Başbuğ'un konuşması. İkisi de hükümeti ve hükümet partisini açıktan hedef gösterir tarzda şeriat tehdidinden söz ediyor. Bunları diğer iki kuvvet komutanı ile son olarak Genelkurmay Başkanı'nın konuşmaları izledi. Fakat Özkök'ün darbe şakşakçılığı yapmak için diğerlerini beklemeye ihtiyacı yoktu. Bir “sosyolog” olarak bu ilk konuşmaların tahlilini yapacak, durumdan vazife çıkaracak kadar hızlı davrandı.

Chavez'i diktatörlükle suçlama ahmaklığını, 12 Eylül sabahı “Türk halkının yüzde 95'i, derin bir ‘Oh' çekmişti” sahtekarlığını, demokrasiyi korumanın üç sihirli yolunu bir yana bırakıp, bütün bu saçmalıkların arasında bir gerçeğe parmak bastığı birkaç satır üzerinde durmak daha yararlı olabilir.

Darbeciliğine destek için de olsa; “Önümüzdeki 10 yıl içinde, dünya demokrasiyi ciddi biçimde tartışacak” kehanetinde bulunduktan sonra, “Tartışma şu basit soruyla başlayacak:” diyerek devam ediyor, “Demokrasi en iyi yönetim biçimi midir?”

Özkök, “önümüzdeki 10 yıl” için öngördüğü tartışmanın 100 yıl önce yapılıp bitirildiğini ne çabuk unutmuş. Geride bıraktığımız 100 yıl başında, dünyanın yarısı burjuva demokrasisini tartışmış, en iyi yönetim biçimi olmadığına karar vermiş ve dünyanın yarıya yakınında bu biçim geride bırakılmıştı. Fakat, Özkök'ün çıkarsamasıyla, “demokrasi iyi değildir, diktatörlüğe geçelim” değildi çıkarılan sonuç. Burjuva demokrasisi iyi değil, proletarya demokrasisine geçelim, ya da, burjuva diktatörlüğü iyi değil proletarya diktatörlüğünü kuralım sonucu çıkmış ve uygulanmıştı.

O yüzyılı, hatta o binyılı geride bıraktık. Geride bıraktığımız yüzyıl ve binyılın geride bıraktığı bu tartışma, önümüzdeki on yılda değil, şimdiden yeniden gündemdedir. Hem de geçen yüzyıldakinden daha derinlikli ele alınmak kaydıyla.

Burjuva demokrasisinin beşiği ilan edilmiş ABD'nin, ülkesinde ve dünyada demokrasiyi nasıl katlettiği gözler önünde değil mi? Ve bu katliam, dünyada ve Türkiye'de anti-Amerikancı, anti-emperyalist görüşleri beslemiyor mu? Dünya ekonomik forumlarını, G-8 toplantılarını “Başka bir dünya mümkün!” şiarlarıyla protesto eden yüzbinlerin tartışmalı gördüğü demokrasi, dünyayı her daim kana bulayan bu burjuva demokrasisi değil miydi?

Ertuğrul Özkök tüm bu tartışmalardan habersiz midir, yoksa zaten tartışmalı bir rejim olduğunu gizlemeye mi çalışıyor? Demokrasiyi koruma adına önerdiği maddelere bakılırsa, ikinci şık ön plana çıkar. Çünkü bu önerilerle, burjuva demokrasisinin “bozulan kimyası”nın düzeltilebileceği, dolayısıyla demokrasinin korunabileceğini iddia ediyor.

Özkök'e göre, “yolsuzluk, terör ve insanların hayat tarzına yönelik tehditler demokrasinin kimyasını bozuyor”muş. Dolayısıyla, demokrasiyi korumak için bunları ortadan kaldırmak gerekiyormuş.

Oysa, bu üç belanın, tam da burjuva demokrasisinin kimyasını oluşturduğunu bilmek için kimyager olmak (ya da Özkök gibi sosyolog olmak) gerekmiyor. Bu düzenin kimyası bundan ibaret. Bunlara bir de savaş, faşizm gibi eklemeler yapılabilir. Fakat bu sonucu değiştirmediği gibi daha da vahim hale getirecektir.

Kısacası, Özkök'ün önerdiği üç maddenin yerine getirilebilmesi, burjuva demokrasisi denen sömürü ve soygun sisteminin yok edilmesiyle mümkün olabilecektir. Tersi değil.

--------------------------------------------------------------------------------

Trabzon: Soruşturma terörüne son!

Sermaye üniversitelerde ticari eğitimle öğrencileri iliklerine kadar sömürürken; devrimci ve demokrat kesim bu saldırılara karşı bir duyarlılık oluşturup kitleyi mücadeleye çekmeye çalışıyor. Sermaye devleti bu mücadeleyi baştan kırmak için devrimci demokrat herkese saldırıyor. Bunun üniversite ayağını ise soruşturmalar oluşturuyor. Geçtiğimiz aylarda İstanbul'da başlayan soruşturma terörü okulumuzda da başlatıldı. 10 civarında öğrenciye çeşitli nedenlerden dolayı soruşturma açıldı. Bu saldırıya karşı net bir duruş sergilememiz gerekiyor. Hepimiz biliyoruz ki, bu mücadele ancak birleşik bir tarzda verildiğinde sonuç alıcı olacaktır.

Soruşturmalar, tutuklamalar, baskılar bizi yıldıramaz!

Trabzon Ekim Gençliği