06 Ekim 2006 Sayı: 2006/39 (39)
  Kızıl Bayrak'tan
   Düzen ordusunun dizginleri ele almaya
yönelik çıkışları
  Türkiye'nin gerçek anayasası ya da
kontrgerilla devleti gerçeği!
  Egemenlerin utanç verici Amerikancılık
yarışı
  Erdoğan'ın ABD ziyaretinden yansıyanlar
  PKK'nin yeni ateşkes süreci ve ötesi
Üniversitelerde sertleşen süreç ve
büyüyen tepki
Kadın emeğinin istihdama katılımı
çalışmaları ve kapitalist düzen gerçeği
Yasaların dili ve
sendikaların tututumu/ Yüksel Akkaya
Darbe şakşakçıları vazife başında!
 Gelişen saldırıları göğüslemek için
Devrimci birleşik mücadelenin artan
önemi / Orta sayfa
  Ulucanlar anmalarından
  Emekli-Sen Kartal Şube Başkanı Emir
Babakuş'la 7 Ekim mitingi üzerine
konuştuk
  Ders din kültürü ve ahlak bilgisi... Konu
Kneipp kürü!
  Türkiye Sosyal Forumu
etkinliklerinden
  Genel-İş Sendikası işyeri temsilcisi Göker
Şahin ile sınıf hareketinin durumu ve İstanbul İşçi Kurultayı’nı konuştuk
  Gürcistan: NATO-Rusya çekişme arenası
  Ortadoğu'da savaş cephesini genişletme
tehditleri!
  Meksika'da öğretmenlerin grevi sürüyor
  Brezilyaída başkanlık seçimleri ikinci
tura kaldı.
  Sorgulanan Doğu
  ESP ile dayanışma eylemlerinden
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

İstanbul Üniversitesi saldırılara verilen yanıtla açıldı...

Soruşturma terörünü püskürteceğiz!

İstanbul Üniversitesi geçtiğimiz yıl birçok saldırı ile kapandı. Yıl boyunca farklı biçimlerle uygulanan sistematik baskı sonucunda soruşturmalar açıldı ve bu soruşturmalar akabinde onlarca öğrenciye atılma cezası, onlarcasına ise bir dönemle iki yıl arasında uzaklaştırma cezaları verildi.

İlk dönemin başında üniversiteye yerleştirilen kameralar ve kapılardaki özel güvenlik şirketleri ile İstanbul Üniversitesi bir yıl boyunca yaşanacakların sinyalini veriyordu. Bir önceki yıl rektörlük koltuğuna oturan Mesut Parlak, hizmet ettiği sınıfın kendisine yüklediği görevleri hayata geçirebilmek için üniversitede “siyaseti bitireceğini” açıkladı. Aynı dönemlerde İstanbul Üniversitesi'nde yaz okullarının paralı hale getirilmesi gündeme geldi. Fakat bu süreçte öğrencilerin örgütlediği muhalefet bu atılan ilk adımı geri çekti. Kameralarla ve özel şirketlerin güvenlik görevlileriyle devam eden süreçte saldırılar birbirini izledi.

Üniversitedeki dönüşümleri sorunsuz hayata geçirebilmenin yolu muhalefeti boğmaktan, özelde devrimci, demokrat, komünist öğrencilere genelde gençliğe gözdağı vermekten geçiyordu. Birbirini takip eden sivil faşist saldırılar, polisin üniversiteye ve afişlere dolayısıyla siyasal faaliyetin doğrudan kendisine müdahalesi ve bu süreç boyunca artarak devam eden soruşturma terörü, ticari eğitim politikalarını hayata geçirecek olanların yolunu düzlüyordu. Fakat tüm bu saldırılar alınan kararlı tutumlarla o dönem için geri püskürtüldü. İkinci dönemin başında yemekhanelerin özelleştirilmesi gündeme geldi. Bu özelleştirme saldırısı karşısında örgütlenen muhalefet, sürecin atıllığına ve dağınıklığına rağmen önemli bir yerde duruyordu. İkinci dönemin sonuna doğru dönem boyunca zaten devam eden soruşturmalar fazlasıyla hız kazandı. Yaz döneminin başlamasıyla soruşturmalar tek tek sonuca bağlandı ve onlarca öğrenciye ceza verildi.

Bugün üniversitelerde yaşanan saldırılar ülkede yaşanan siyasi ve iktisadi saldırıların birer izdüşümüdür. Düzenin temel kurumlarından biri olan üniversiteler de işte bu nedenledir ki sermayenin ihtiyaçları etrafında her geçen gün yeniden yapılandırılmaktadır. Üniversitelerde hayata geçirilen bu iktisadi saldırılar son süreçte hız kazanmış ve henüz ticarileşme süreci doğrultusunda adım atmamış üniversitelerde bu adımlar hızlandırılmıştır. Türkiye'nin en köklü devlet üniversitelerinden biri olan İstanbul Üniversitesi de bu süreçle bütünleşmiş durumdadır. Kısacası İstanbul Üniversitesi bir ticarethaneye dönüştürülmektedir. Birçok başka üniversite özelleştirme politikaları doğrultusunda bugün düzenin üniversitelerden istediği dönüşümü hayata geçirmiştir. İstanbul Üniversitesi bu adımı yeni atmaktadır. Yaz okullarının paralılaştırılması ile başlayan ve yemekhanelerin özelleştirilmesi ile devam eden bu süreç karşısında mücadeleyi büyüten öğrenciler saldırıların doğrudan hedefi haline gelmişlerdir. Bugün İstanbul Üniversitesi'nde yaşanan neoliberal dönüşüm tam da bu nedenle saldırıyı bu denli kapsamlı kılmış ve derinleştirmiştir.

Soruşturmaların bilânçosu

Dönem boyunca birbirinden farklı gerekçelerle 60'dan fazla öğrenciye yaklaşık 800 soruşturma açılmıştır. Geçtiğimiz yıllarda “ideolojik halay çekmek”, “üniversiteye gitar, bağlama sokmak”, “solcu öğrencilerle görünmek”, “kamu malına zarar verme potansiyeli taşımak”, “YÖK'ü protesto etmek” gibi nedenlerle açılan soruşturmalar, bu yıl da sıraladığımız gerekçeleri aratmayacak niteliktedir. “Üniversite içine ayran sokmak”, “afiş asmak”, “üniversiteye zorla giriş yapmak”, “güvenlik görevlilerine sözlü ve fiili hakarette bulunmak”, “rektör aleyhinde slogan atmak”, “siyasi içerikli video izleyen grubun içinde bulunmak”, bu yıl açılan soruşturma gerekçelerinden yalnızca birkaçıdır. Ancak bunlarla da yetinmeyen üniversite yönetimi, potansiyel suçlu olarak gördüğü öğrencilerin attığı her adımı soruşturmaya gerekçe yapmıştır. Rahatsızlanarak Mediko'ya giden bir öğrenciye; şüpheli bir şekilde karnını tutarak üniversitenin araç kapısından taksiye bindiği gerekçesi ile soruşturma açılmıştır. Bu durumda üniversitenin niyeti açıktır; derdi üzüm yemek değil bağcı dövmektir.

Soruşturmalar yaz boyunca devam etmiş ve cezalar özellikle yaz sürecine denk getirilmiştir. İstanbul Üniversitesi yönetimi şeytana pabucunu ters giydirecek yöntemlere başvurarak bir öğrenciye farklı gerekçelerden birden fazla ceza vererek hukuki sürecin de önünü tıkama yolunu seçmiştir. Ama esasta hedeflenen, cezaların yaz sürecinde verilmesini hesaba katarsak, açık ki soruşturma saldırısına eylemli bir yanıtın verilmesinin engellenmesidir.

Soruşturmalar sonucunda 11 öğrenci üniversiteden ve YÖK'ten çıkarılmış, 40'a yakın öğrenci ise bir dönem ile iki yıl arasında değişen uzaklaştırma cezası almıştır. Atılan öğrencilerin üniversite kapısında yaptıkları protesto sonucu basınç altında kalan rektörlük bir açıklama yapmış, pervazsızlığa devam ederek verilen cezaları sahiplenmiştir. Bu yalnızca İstanbul Üniversitesi'nde yaşanan saldırının bilançosudur. Fakat soruşturma silahı tek bir üniversiteye değil birçok üniversiteye çevrilmiştir. Üniversitelerin açılması ile birlikte üniversite rektörlerinin vali ve emniyet müdürü ile yaptıkları toplantıda dillendirdikleri gibi soruşturmalar öğrencilere doğrultulacak, mücadelenin önüne set çekecek en iyi silahtır. Bu nedenledir ki soruşturma saldırısı tüm üniversiteleri ve tüm öğrencileri hedef almaktadır. Bu saldırı gençliğin gelecek ve özgürlüğüne yapılan bir saldırıdır ve yine bu nedenle tüm öğrencilerin sorunudur. Kuşkusuz ki bu saldırı gençliğin mücadelesi ile geri püskürtülecektir.

Soruşturma karşıtı mücadele

Bugün soruşturma saldırısını, arkasında yatan gerçekliklerden bağımsız ele almak ve bunu salt soruşturma karşıtı mücadeleye indirgemek, bu mücadeleyi daha baştan ileri devrimci güçlerle sınırlamak olacaktır. Bu ise soruşturma karşıtı mücadele sınırlarında yalnız kalmak anlamına gelecektir. Soruşturmalar güncel planda ilerici-devrimci öğrencilerin gündemidir, fakat bu saldırının asıl hedefi geniş gençlik yığınları üzerinde baskı ve sindirme politikasının uygulanmasıdır. Bu nedenle soruşturmalar nedensel çerçevesi içinde ele alınmalı ve öğrenci gençliğin gündemlerini işleyen bir siyasal çalışmanın konusu haline getirilmelidir.

İstanbul Üniversitesi'nde yukarıda da belirttiğimiz gibi eğitim alanındaki neoliberal politikalar eksenli bir yeniden yapılandırma süreci yaşanmaktadır. Bu politikalar kamusal alanda yaşanan diğer dönüşümlerin üniversitedeki izdüşümleridir. Bugün ticarileşen eğitim; paralı eğitim, geleceksizlik ve işsizlik sorunu ve tüm bu sürecin zorunlu bir sonucu olarak baskı ve anti-demokratik uygulamalar sonucunu doğurmuştur. İşte bugün İstanbul Üniversitesi'nin de karşı karşıya kaldığı saldırılar bu sonuçları kapsamaktadır. Geçmiş dönemde yaz okullarının paralı hale getirilmesi (bugün yürürlüğü olamasa da), her dönem başı ödenmesi zorunlu olan ve her yıl zamlanan har(a)çlar, formasyon eğitimi karşılığında alınan astronomik ücretler, yemekhanenin özelleştirilmesi ve yemekhane ücretlerinin gelecek dönemlerde artması gibi birçok sonuçla yüz yüzedir İstanbul Üniversitesi. Her yıl yüzlerce mezun veren İstanbul Üniversitesi tamamen “diplomalı işsiz” yetiştirmektedir. Mezun olan öğrencilerin yalnızca çok az bir şanslı kesimi iş bulabilmektedirler.

Tüm bu sorunlar karşısında parasız eğitimi savunan, gelecek ve özgürlük isteyenlerin mücadelesi karşısına soruşturmalar çıkartılmıştır. İşte, bir diğer sonuç da yani baskı ve anti demokratik uygulamalar da burada kendisini bulmaktadır. Ticari eğitimin aslında asli uygulayıcısı olan YÖK ve onun disiplin yönetmelikleri bu mücadelenin önünü tıkamak için vardır. Soruşturmaların arka planında yatan tüm gerçeklik ticari eğitimin kendisidir. Bu nedenle; ticari eğitim bu yıl da gençliğin gündemidir. Üniversitede örülecek bir siyasal faaliyet tüm bu sonuçları geniş öğrenci kitlesine ulaştırmalı ve bu sürecin bir parçası haline getirmelidir. İstanbul Üniversitesi'ndeki soruşturma saldırısı böyle göğüslenecektir.

Üniversitede yaşanan saldırıların ülkede yaşanan saldırılardan bağımsız olmadığını söylemiştik. Türkiye'nin Ortadoğu'da yaşanan sürecin dolaysız bir parçası olacak olması, Lübnan'a asker göndermenin hazırlıkları içinde olması, içeride onu daha saldırgan olmaya itmiştir. Öncesinde bunun hazırlıklarını yapmaya başlayan sermaye devleti, toplumun en diri ve dinamik gücü olan gençliği hizaya getirmek ihtiyacı içindedir. Çünkü gençlik mücadelesi anti-emperyalist bir geleneğe sahiptir. Dün üniversitede anti-emperyalist mücadeleyi yükselten, emperyalist savaşa hayır diyen, her türlü gericiliğe, şovenizme karşı halkların kardeşliğini savunan öğrencilere soruşturma açılmıştır. Bugün savaş gündeminin kendisi gençliğin gündemleri arasında yer almalıdır. Hem güncelliğini koruduğu hem de geniş kitlelerde bir duyarlılığı sağladığı için. Üniversite içinde en geniş bileşeni kapsayacak anti-emperyalist bir siyasal faaliyet bugün hareketin soluk borusu olacaktır. Soruşturma saldırısı böyle püskürtülecektir.

Birleşik bir mücadele için atılan adımlar

Gençlik hareketinin parçalı ve dağınık tablosu birleşik bir mücadeleyi bugün dün olduğundan daha yakıcı hale getirmiştir. Hareketin atıllığı, dağınıklığı ve kitlelere olan uzaklığı geçtiğimiz yıl İstanbul Üniversitesi'nde örülen faaliyetlere de yansımıştı. 6 Kasım sürecinin hedefsiz ve kendiliğindenci çalışma tablosu sonraki süreci de etkilemişti. Yemekhane sürecinde bu tabloyu kırmak için adımlar atılmış olsa bile bu yetersiz kalmıştı. Özelleştirme karşıtı bir mücadeleye ilginin hiç de azımsanmayacak bir düzeyde olduğunu söylemek durumundayız. Yapılan boykotlar, referandum sonuçları ve kitlelerin tepkileri, bunu açığa çıkarmaktadır. Fakat belirttiğimiz gibi, bu sürece olan ilgi zamanla azalmış ve süreç kendi haline bırakılmıştır. Sonuç olarak bugün dünü aşan bir siyasal faaliyet ve sorunlara güçlü müdahaleler gerekmektedir. Bunun olanakları ise fazlasıyla mevcuttur.

Birleşik bir siyasal faaliyet yapmanın önemini bundan önce de defalarca vurgulamıştık. Bu dönem başında İstanbul Üniversitesi özelinde fakat İstanbul'daki hareketin toplamını kapsayan tartışmalar, birleşik bir mücadelenin ışığını yakmış bulunuyor. Bu dönem İstanbul Üniversitesi yakıcı bir gündem olarak soruşturma saldırısı ve gençliğin gündemleri etrafında örülecek mücadele üzerinden başladığı tartışmaları belli bir olgunluğa getirmiş durumda. Siyasal gençlik örgütlenmelerinin genel yaklaşımı olarak açığa çıkan soruşturma saldırısını tek bir gündem olarak değil, fakat gençliğin gündemleri ile ele alınması gerektiği bugünden gençlik hareketi açısından önemli bir yerde durmaktadır. Özellikle bu saldırının tek başına dışarıda kalan güçlerin çalışmasına indirgenmemesi, içeride 6 Kasım'ı da besleyecek bir tarzda ve yukarıda ifade ettiğimiz gündemler çerçevesinde örgütlenecek faaliyetin önemine vurgu yapılması, soruşturma saldırısı karşısında örülecek mücadelenin önünü açacak ve bu mücadeleyi güçlendirecektir.

Henüz örülecek faaliyete dair birtakım belirsizlikler olsa da bugünden dışarıda kalan güçler açısından somut bir planlama hayata geçirilmeye başlanacak. Bu bir ilk adımdır ve bu adımı geliştirmek tümüyle siyasal öznelerin sorumluluğudur. Saldırının asıl hedefinin geniş gençlik yığınlarını sindirme ve baskı altına almak olduğunu söylemiştik. Bu sonucun derinleşmemesi ise tümüyle bizim sorumluluğumuzdur. Hedef gençlik yığınlarıdır, o zaman onların bulundukları alanlarda faaliyet yürütmek gerekmektedir. Dışarıdan verilecek bir mücadele asli hedefinden sapmış olacak, günü kurtarmanın dışına çıkmayacaktır. Soruşturma saldırısı karşısında kalıcı kazanımlar elde etmenin yolu buradan geçmektedir.

Bu saldırı karşısında verilecek mücadeleyi farklı kaygılardan dolayı güçler dengesi üzerinden yapan eğilimlere de yanıtımız budur. Yaratılan bu ortak siyasal zeminin iyi değerlendirilmesi ve hakkının verilmesi gerekmektedir. Salt eylemsel süreçlere sıkışmış birliktelikler bir sonuç üretmeyeceği gibi, geleceğe de bir şey bırakmayacaktır. Bu nedenle geçtiğimiz dönemlerde yaşanan hedefsiz ve kendiliğindenci tarz terk edilmelidir. Bugünün ihtiyacı kendini her gün yeniden örgütleyen ve üretebilen bir faaliyettir. Önceki süreçleri aşan, kitlelere giden bir çalışma temposu içerisine girebilmek durumundayız. Örülecek faaliyet içerdeki güçlerle dışarıdaki güçleri organik olarak bağlamalı, canlı ve dinamik bir süreç örgütlenmelidir. Tüm bu faaliyetler etkin bir kitle yönelimi hedefini önden belirlemelidir. Yaratılacak olan süreç hem 6 Kasım'ı besleyecek hem de sonrasındaki faaliyeti güçlendirecektir.

Sonuç olarak; bugün kapsamlı saldırıların hedefinde olsak da mevcut durumu değiştirmenin fazlasıyla imkânına sahibiz. Gerekli olan tek şey mücadeleye inatla sarılmak olacaktır.

İstanbul Üniversitesi Ekim Gençliği

------------------------------------------------------------------------------

İstanbul Üniversitesi'nde eylemler sürüyor!

İstanbul Üniversitesi'nin açılışı, soruşturmalar sonucu okullarından atılan ve uzaklaştırma cezası alan öğrenciler tarafından düzenlenen protestolarla başlamıştı. 3 Ekim'de yapılan basın açıklamasının ardından kurulmak istenen çadıra ve üniversite kapısına asılan pankarta çevik kuvvet ve özel güvenlik birimleri müdahale etmek istemiş, ancak öğrenciler geri adım atmamış, oturma eylemlerine devam etmişlerdi. 4 Ekim günü de 12.30'da merkez kampüs önüne gelen “cezalı” öğrenciler eylemlerine devam ettiler.

“Eğitim hakkımız engellenemez!” yazılı önlükler giyen öğrenciler ana kapının önüne kartonlardan bir baraka kurdular. Alkışlar ve sloganlarla başlayan eylemde bir gün önce yaşananların anlatıldığı ve mücadelenin devam edeceğinin vurgulandığı bir konuşma yapıldı. Konuşmada, öğrencilere saldıran güvenlik birimlerinin maaşlarının ödenmediğine de değinildi.

Konuşmanın ardından okunan basın açıklamasında “Bu gayrımeşru, anti-demokratik uygulamalar son bulana kadar yağmur, çamur demeden üniversitemizde olacağız ve özgür düşünceyi sonuna kadar savunacağız. Evet, siyaset yapacağız! Dün yemekhanemizin satılmasına karşı çıktık, bugün kantinimizin özelleştirilmesine karşı çıkıyoruz, eğitim hakkımızı savunuyoruz. Hemen yarın ABD-İsrail askeri olmaya karşı çıkacağız!

Biz bizim olana ÖGB onayıyla girmeyi reddediyoruz. Biz bizim olana parayla girmeyi reddediyoruz. Biz bizim olana sahip çıktığımız için eğitim hakkımızın elimizden alınmasını reddediyoruz. Buradayız, burada olacağız!”

Açıklamanın ardından “Soruşturmalar geri çekilsin, eğitim hakkımız engellenemez!” şiarlı ozalitin kapıya asılmasına engel olan ÖGB ve güvenlik güçleriyle kısa süreli bir tartışma yaşandı. Çevik kuvvetin kapıda duran ÖGB'lerin önüne geçmesine rağmen ozalit geri çekilmedi. Kitap ve kalemleri ile oturma eylemi yapan öğrenciler, şarkıları, marşları ve sloganları ile eyleme devam ettiler. Bu esnada üniversite kapısında içeriye giren öğrencilere bildiri dağıtımı yapıldı. Çevreden ilgi ve destek gören öğrenciler oturma eylemlerine bir süre daha devam ettikten sonra eylemlerini yarın da burada olacaklarını ifade ederek bitirdiler.

5 Ekim günü yapılacak olan eylemin ardından Yıldız Teknik Üniversitesi'nde uzaklaştırılan öğrencilerin gerçekleştirdiği oturma eylemine destek ziyareti gerçekleştirilecek.

Ekim Gençliği/İstanbul

-----------------------------------------------------------------------------------

Çukurova Üniversitesi'nin resmi açılışında gözaltı terörü...

“Üniversiteler bizimdir, bizimle özgürleşecek!”

Çukurova Üniversitesi resmi açılışı 4 Ekim Çarşamba günü Mithat Özhan Amfisi'nde gerçekleştirildi. Geçen yıllarda olduğu gibi, yüzlerce çevik kuvvet, onlarca sivil polis ve ÖGB yoğun güvenlik önlemleri aldı. Okulda tören süresi içerisinde kışla yönetimi uygulandı. ÇÜ Rektörü, Adana Valisi ve YÖK stratejistlerinden İlhan Tekeli'nin de katıldığı üniversitenin resmi açılış törenlerine, bu yıl yine üniversite öğrencileri alınmadı. Çukurova Üniversitesi'nin gerçek sahipleri olan öğrencilerin alınmadığı bir “açılış töreniyle” yeni akademik yıl başlatıldı.

Tören öncesinde okuldaki siyasetlere Ekim Gençliği olarak resmi açılışı protesto etme önerimizi götürdük, ancak kabul edilmedi. Ortak bir eylem gerçekleştirmenin zemininin ortadan kalkmasıyla birlikte, Ekim Gençliği olarak törenin yapılacağı amfide bir eylem gerçekleştirme kararı aldık.

4 Ekim günü amfinin etrafı çevik kuvvet, sivil polis ve ÖGB'ler tarafından kuşatılmıştı. Öğrencilerin okula isim kontrolü yapılarak alınması, korkularının bir göstergesiydi. Sabah amfiye girmeye çalışan arkadaşımız Yiğit Demirel, listede adı olmadığı ve içeriye sadece görevli öğrencilerin alınacağı gerekçesiyle alınmadı. Bunun üzerine, “Biz üniversitenin öğrencisiyiz ve siz bizi üniversitenin açılışına almayacağınızı söylüyorsunuz. Bu üniversitenin gerçek sahipleri olarak içeriye girmek en doğal hakkımızdır” diyen arkadaşımız etraftaki sivil polisler tarafından yaka paça gözaltına alındı. Gözaltı saldırısını, “Üniversiteler bizimdir, bizimle özgürleşecek!”, “YÖK, polis, medya, bu abluka dağıtılacak!” sloganlarıyla karşılayan arkadaşımız, Balcalı Karakolu'na götürüldü.

Tören sırasında içeriye girmeyi başarabilen Öğrenci Kolektifi'nden bir arkadaşımız da yanına oturan bir polis tarafından tehdit edildi.

Arkadaşımızın gözaltına aldığını öğrendiğimiz anda çevredeki güçleri konu hakkında bilgilendirerek saat 13.00'te R1 kantini önünde bir eylem gerçekleştirdik. “Soruşturmalar, gözaltılar, baskılar bizi yıldıramaz!”, “Gözaltı serbest bırakılsın!”, “Üniversiteler bizimdir bizimle özgürleşecek!” sloganlarını attık. Yaşananları teşhir eden konuşmalar yaptık.

Gözaltındaki arkadaşımız öğleden sonra götürüldüğü adli tıptan serbest bırakıldı. Bu saldırı ve üniversite öğrencilerinin törene alınmaması, üniversite yönetiminin gerçek misyonunu gösteriyor. Tören sırasında okulda polisler cirit atıyor ve bunu da üniversiteyi, üniversite öğrencilerinden korumak adı altında yapıyorlar.

Baskılarınız bizleri yıldıramayacak. Üniversitenin gerçek sahipleri bizleriz. Er ya da geç sermayeyi ve temsilcilerini üniversitemizden kovacağız.

Çukurova Üniversitesi Ekim Gençliği