06 Ekim 2006 Sayı: 2006/39 (39)
  Kızıl Bayrak'tan
   Düzen ordusunun dizginleri ele almaya
yönelik çıkışları
  Türkiye'nin gerçek anayasası ya da
kontrgerilla devleti gerçeği!
  Egemenlerin utanç verici Amerikancılık
yarışı
  Erdoğan'ın ABD ziyaretinden yansıyanlar
  PKK'nin yeni ateşkes süreci ve ötesi
Üniversitelerde sertleşen süreç ve
büyüyen tepki
Kadın emeğinin istihdama katılımı
çalışmaları ve kapitalist düzen gerçeği
Yasaların dili ve
sendikaların tututumu/ Yüksel Akkaya
Darbe şakşakçıları vazife başında!
 Gelişen saldırıları göğüslemek için
Devrimci birleşik mücadelenin artan
önemi / Orta sayfa
  Ulucanlar anmalarından
  Emekli-Sen Kartal Şube Başkanı Emir
Babakuş'la 7 Ekim mitingi üzerine
konuştuk
  Ders din kültürü ve ahlak bilgisi... Konu
Kneipp kürü!
  Türkiye Sosyal Forumu
etkinliklerinden
  Genel-İş Sendikası işyeri temsilcisi Göker
Şahin ile sınıf hareketinin durumu ve İstanbul İşçi Kurultayı’nı konuştuk
  Gürcistan: NATO-Rusya çekişme arenası
  Ortadoğu'da savaş cephesini genişletme
tehditleri!
  Meksika'da öğretmenlerin grevi sürüyor
  Brezilyaída başkanlık seçimleri ikinci
tura kaldı.
  Sorgulanan Doğu
  ESP ile dayanışma eylemlerinden
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

TÜPRAŞ özelleştirilmesi...

Burada “hukuk”un sözü geçmez!

TÜPRAŞ'ın %51'lik bölümü Ocak 2006'da Koç-Shell ortaklığı tarafından satın alınmıştı. Hisselerin %51 oranında blok satılması ihalesine, petrol iş tarafından itirazda bulunulmuş, itirazı değerlendiren Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu satış ihalesini iptal etmişti. İptalin ardında Danıştay'ın niteliği üzerine tartışmalar da alıp başını yürümüştü. Bir taraftan Danıştay eliyle ülke kaynaklarının yağmalanmaktan kurtulduğunu dillendirenler, diğer taraftan gelişmeleri ya da dünyanın gittiği yeri görmeyen bürokratları “ideolojik” olmakla, yabancı yatırımcıyı ürkütmekle eleştirenler kıyasıya kapışmıştı.

Yasalara göre Danıştay tarafından alınan kararların gecikmesiz bir biçimde uygulanması gerekirken karar hiçbir biçimde uygulanmamıştır. Böylelikle idari kararların hukuka uygunluğunu denetleyen sermaye devletindeki en üst karar mercinin işlevsizliği, “hukukun üstünlüğü”nün bir teraneden ibaret olduğu ve burjuva hukukunun emekçiler üstünde bir baskı ve denetim aracından başka bir şey olmadığı bir kez daha açığa çıkmıştır.

Danıştay'ın kararı ise işin aslında son derece basit bir gerçeğe dayanıyordu: Özelleştirilen diğer kurumlar için öngörülen yatırım ve üretim taahhüdünün TÜPRAŞ ihalesinde yer almaması. Petrol-İş de bu noktada itirazda bulundu; özelleştirilen diğer kurumların ihaleleri ile TÜPRAŞ ihalesi arasında farklılık olduğunu ve bunun özelleştirme ihalesini geçersiz kıldığını ifade etti. Sorun bu kadar basit ve açıktır. Danıştay'ın vermiş olduğu karar ne özelleştirme mantığının reddine, ne de kaynakların sermayeye peşkeş çekilmesinin önünü almaya dönüktür. Bu nedenle Danıştay'a ve aldığı karara olduğundan fazla bir anlam biçmeye çalışanların, devlet bürokrasisinden medet umanların herhangi bir ciddi dayanak noktası bulunmamaktadır.

Petrol-İş ve özelleştirmeye karşı olduklarını şu veya bu biçimde dillendirip elle tutulur hiçbir şey yapmayanlar, bürokratlara, “bağımsız” yargı mekanizmasına duydukları güvenin, bunun için harcadıkları çabanın bir bölümünü mücadele etmek, işçilere güven vermek ve onlara güvenmek için harcasalardı eğer, ortaya kuşkusuz bambaşka bir tablo çıkardı.

Sendikacıların mücadeleyi üretim alanının-fabrikaların- dışında yürütme ve görece üretim dışındaki resmi kurumlar/alanlar (hukuk gibi) üzerinden sonuca bağlama isteği, sürecin gerektirdiği sorumluluğu taşıyamadıklarını da göstermektedir. Petrol-iş'in durumu da tam olarak bunu ifade etmektedir. Petrol-İş, içinde yer alan mücadeleci unsurların niyetinden bağımsız olarak, TÜPRAŞ özelleştirmesini iş bırakmayla durdurma cesaretini gösterememiştir. Sendikacılar bu kararın getireceği sorumluluğun- ve karşı saldırıların yükünü taşıyamayacaklarını baştan ifade etmişlerdir. Böylelikle mücadele etmeden yenilgi kabul edilmiştir. Bu nedenle özelleştirme karşısında sürekli hukuka başvurmak, gerçekte bu sorumluluktan kaçmanın da bir ifadesi ve göstergesidir.

Petrol-İş AHİM'de

Danıştay, Cumhurbaşkanı, “ulusalcı” bürokratlar arasında mekik dokuyup bir sonuç alamayan Petrol-İş şimdi de son olarak çareyi AHİM'e başvurmakta buldu. Ancak burdan da bir şey çıkmayacağını şimdiden kestirmek zor olmasa gerek. Halihazırda TÜPRAŞ satılmıştır ve bunu mahkeme kararları ile durdurmanın herhangi bir olanağı bulunmamaktadır.

Şu kesin olarak bilinsin ki işçi sınıfı üretimden gelen gücünü kullanmadığı sürece haklarını koruması mümkün olmayacaktır.

-------------------------------------------------------------------------

Tüm Bel-Sen İzmir'de sosyal yardımları sözleşmelere geçirdi

KESK'e bağlı Tüm Belediye ve Yerel Yönetim Hizmetleri Emekçileri Sendikası (Tüm Bel-Sen) İzmir 1 No'lu Şube'nin, son üç ayda Selçuk, Ovakent, Mordoğan, Yazıbaşı ve Subaşı belediyeleri ile imzaladığı toplusözleşmelerde kazandığı sosyal haklar dikkat çekici.

Tüm Bel-Sen İzmir 1 No'lu Şube imzaladığı 6 sözleşmeden 5'inde, emekçilerin eş, çocuk ve bakmakla yükümlü olduğu yakınlarının mezar yeri masraflarının belediye tarafından üstlenilmesi ve hastalık, cenaze, düğün, taşınma gibi durumlarda, kurum araçlarından ücretsiz faydalanma hakkı elde etti.

Türkiye genelinde 165 toplu sözleşme imzalayan Tüm Bel-Sen, sözleşmelerde “Mezar Yeri Tahsisi” adı verilen maddede “sendika üyesi çalışanın eş, çocukları ile bakmakla yükümlü olduğu yakınlarının mezar yerleri işverence karşılanır” hükmü yer aldı. “Sosyal Çalışmalardan Yararlanma” maddesinde ise belediye mülkiyeti ve kendi varlıkları üzerinde kurulu olup, belediye ve özel kurumlarca işletilen dersane, tiyatro, spor ve kültür tesislerinden çalışanların, eş ve çocuklarının faydalanması maddesi kabul edildi.

Konuyla ilgili açıklama yapan Tüm Bel-Sen İzmir 1 No'lu Şube Başkanı Yaşar Gül, emekçilerin aldığı sefalet ücretiyle birçok ihtiyacını karşılayamadığını söyledi. Bazı bölgelerde cenaze kaldıran emekçilerin defin yeri, araç, benzin parası vb. için 1000- 2000 YTL arası masraf yaptığını dile getirdi. “Cenazeyi bile kaldıramaz olduk. Özellikle büyükşehir belediyesi sınırlarında yaşayanlar olarak yoksulluk sınırının altında maaş gelirimiz var. Biz de memuru nerelerde rahatlatabiliriz diye düşündük. Yerel yönetimlerde çözüme ulaşmak için sözleşmelere bu maddeleri koyduk” diyen Gül, sözleşmelerde, kamu emekçilerinin ücretlerine 200-350 YTL arası değişen ek maddi ödemeler sağlanmaya başladığını belirtti.

---------------------------------------------------------------------------

Yıldız Sunta patronu pislik saçıyor, Belediye çanak tutuyor!

İş cinayetlerinin yaşandığı Kocaeli'nin Uzunçiftlik beldesinde kurulu Ağaç-İş Sendikası'nda örgütlü Yıldız Sunta'da sorunlar bitmiyor.

Yaklaşık 500 işçinin işçi sağlığı ve iş güvenliğinden yoksun çalıştığı Yıldız Sunta'da kapitalist kâr hırsı sık sık iş cinayetlerinin yaşanmasına neden oluyor. Geçtiğimiz Ağustos ayında patlama sonucu ölümlerin yaşandığı fabrika bu sefer de çevre sağlığını tehdit etmesiyle gündemde. Fabrikanın atık su deşarj izni bulunmuyor, emisyon izni ve raporu yok, itfaiye yangın önlemleri yeterli değil. Kocaeli Büyükşehir Belediyesi yöneticileri 4 Ekim günü fabrikayı mühürlemeye gittiler. Ancak Belediye ve patron arasında kapalı kapılar arkasında gerçekleşen görüşemeden “işverenden taahhüt aldık. 2 ay süre veriyoruz” açıklaması çıktı. Bir kez daha gözünü kâr hırsı bürümüş asalak patronlarla belediye yönetiminin işbirliği açığa çıktı.

Konuyla ilgili basına bir açıklama yapan Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı İbrahim Karaosmanoğlu, yanlış yorumların üzücü olduğunu söyledi ve açık bir şekilde çevreyi kirleten, fabrikada iş güvenliği tedbirlerinin almayan Yıldız Sunta patronun yanında saf tutmuş oldu.

Kızıl Bayrak/Kocaeli