22 Eylül 2006 Sayı: 2006/37 (37)
  Kızıl Bayrak'tan
   Özgürlüğün yolu emperyalizme ve her türden gericiliğe karşı birleşik devrimci mücadeleden geçer
  Diyarbakır halkı devlet terörüne boyun eğmedi
  Uzun soluklu bir mücadeleye hazırlanmalıyız
  Sendikacılar Miami'ye, askerler Lübnan'a!
  İMF-TÜSİAD patentli sosyal yıkım programlarına geçit vermeyelim!
"Laik Cumhuriyet" düzeninde tarikatlar cirit atıyor
"Meşru ve fiili mücadele" bir söz kalıbı olmaktan çıkarılmalıdır!
BJ Tekstil işçileri mücadelelerine devam ediyor!
Eylem ve etkinliklerden
 "Tarihin sonu"ndan "post demokrasi"ye... / Orta sayfa
  Ulucanlar katliamının 7. yılında; Direniş öğretmeye devam ediyor!
  Tersane İşçileri Birliği Derneği açıldı!
  TMMOB mecliste görüşülen yasalara karşı yürüdü
  Siyonistler savaşı yeniden başlatma tehdidi savuruyor
  14. Bağlantısızlar Zirvesi Havana'da gerçekleşti
  Dünya'dan kısa kısa
  Büyük tekeller rekabetin faturasını işçilere kesiyor
  Diyarbakır katliamını lanetliyoruz! / Sosyalist Şoreşger
  Eylem ve etkinlik haberleri
  Bir-Kar Gençliği "Enternasyonal Gençlik Buluşması"na hazırlanıyor!
  Sermayeyi okullardan, emperyalizmi Ortadoğu'dan kovacağız!
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Özgürlüğün yolu emperyalizme ve her türden gericiliğe karşı birleşik devrimci mücadeleden geçer

Kürt sorunu, Ortadoğu'nun değişen çehresinde her geçen gün daha belirgin bir yer ve önem kazanıyor. Düne kadar baskıyla, zorbalıkla hasıraltı edilmeye çalışılan, yok sayılan sorun, gelinen yerde dört devletin ulusal sınırlarını da aşan bölgesel ve uluslararası çapta bir sorun niteliği kazanmış bulunuyor.

Sorunun bu denli uluslararasılaşması kuşkusuz ki önemli bir gelişmedir. Fakat öte taraftan bu yeni kapsamda sorunun yolaçtığı çatışma ve çelişkiler de aynı ölçüde yayılmakta ve sertleşmektedir. Bu durumda sorun karşısında kimlerin, nasıl bir taraf olduğu-olacağı da çok daha belirleyici bir önem kazanmaktadır. Birinci elden söz sahibi olması gereken Kürt emekçilerinin ve bölge halklarının dışlanması ya da etkin bir şekilde sürece dahil olmaması, Kürt sorununun göbek bağının bir kez daha emperyalistler ve işbirlikçi bölge devletleri tarafından kesilmesi sonucunu getirir ki, bu şimdiye kadar yaşanan acıların ve yıkımın misliyle Kürtlerle beraber tüm bölge halklarına fatura edilmesinden başka bir anlama gelmez. Bu demektir ki, yalnızca dört parçaya bölündüğü, temel ulusal haklarından yoksun olduğu için değil, aynı zamanda emperyalist saldırganlığın kasıp kavurduğu bir süreçte ezilen diğer halklarla birlikte aynı coğrafyayı ve aynı kaderi paylaştığı için de Kürt sorunu dolaysız biçimde Ortadoğu sorununun çözümüne gelip dayanmaktadır. Bir bütün olarak Kürt halkının oynayacağı rolün önemi de burada yatmaktadır. Onun göstermeyi başaracağı bağımsız devrimci bir tutum, yalnızca kendi üzerinden yapılan kirli hesapların ve yıllardır kendisine uygulanan zorbaca politikaların tersine çevrilmesinde değil, aynı zamanda emperyalizmin Ortadoğu'ya yönelik heveslerinin boşa çıkarılması bakımından da çok önemlidir. Emperyalist hesapların boşa çıkması demek, Kürt halkının özgürlüğünü kazanacağı halkların devrimci birliği ve kardeşliği zemininin de olgunlaşması demektir.

Emperyalist ve gerici güç odakları payına tehdit, olanak ve fırsat olarak Kürt sorunu

Gelinen yerde her kesimin kendi çıkarlarına ve hesaplarına dayalı bir Kürt sorunu tanımlaması, bir Kürt politikası var. Bu çözülmemiş sorunun kazandığı yakıcı önem, kimileri için gitgide büyüyen bir tehdit ve dolayısıyla saldırı gerekçesi (Kürt sorununu bağrında taşıyan 4 gerici bölge devleti); kimileri için sömürgeci projelerini hayata geçirmek için bir olanak ve dayanak, dolayısıyla emperyalist savaşı yaygınlaştırma olanağı ve bahanesi (ABD, AB ve İsrail); kimileri için ise bölgenin yerle bir edilmesi ve bölge halklarının daha katmerli biçimde köleleştirilmesi pahasına ve sözde ulusal özgürlük adına bir takım kırıntıları elde etmek için bir fırsat (işbirlikçi Kürt egemenleri) demek.

Birbirinden farklı bu gerici yaklaşımların tümünün gerçekte ortak bir paydası var. Bu yaklaşımlar ve buna uygun politikalar, Kürt sorununda çözümsüzlüğün derinleşmesi, halklar arası ilişkilerde düşmanlıklara, yer yer boğazlaşmalara varan ağır tahribatlardan başka bir sonuca yolaçamaz. Bu, bu yaklaşımların gerici doğasında var. Bu yaklaşımların hiçbirinde özgürlük, demokrasi, halklar arası eşit, demokratik ve kardeşçe ilişkiler yoktur. Tümünün kaynağında emperyalist ve gerici çıkar ve hesaplar vardır.

Dolayısıyla Kürt sorununun yalnızca emperyalist ve işbirlikçi gerici güç odaklarının etkin ve sonucu tayin eden taraf olduğu bir sorun olarak kalması, bölge halkları payına en büyük talihsizlik anlamına gelir. Talihsizlikten de öte, gelişmelerin seyrine bağlı olarak büyük acılar ve yıkımlar anlamına gelir. Zira bu politikaların ucunda halkların birbirine kırdırılması pahasına amaca ulaşmak kirli niyet ve hesaplar vardır.

Bütün bunlar Kürt halkının özgürlüğü adına hareket etmek iddiasındaki herkesin önemle gözönünde bulundurması gereken gerçeklerdir.

Emperyalistlerin derdi Kürt sorununu çözmek değil, bölgeye egemen olmak ve halkları köleleştirmektir

Herşeyden önce Kürt sorununun bugünkü önemi kazanmasını ABD'nin “Büyük Ortadoğu Projesi”ne bağlayan ve bu çerçevede ABD'yi çözümün anahtarı olarak gösteren gerici yanılsamaların etkisinden kurtulmak, tarihi ve toplumsal gerçekleri görmezlikten gelen pragmatizmi terketmek gerekiyor. Sorunun bu çapta ve bu kapsamda gündeme gelmesinin asıl nedeni ABD'nin müdahaleleri değil, ülkesi dört parçaya bölünmüş 30 milyonu aşkın bir halkın içinde bulunduğu ulusal kölelik ilişkileri ve yaşadığı ulusal baskı ve zulüm olgusudur. Daha da önemlisi, Kürt halkının buna karşı yürüttüğü uzun onyılları bulan ulusal özgürlük ve eşitlik mücadelesidir. Bunu unutmak, kendi gerçeğini ve tarihsel birikimini unutmak demektir.

Öte yandan ABD ve tüm öteki emperyalist güç odakları çözümün değil, sorunun kaynağıdır. Bugün Kürt sorununu öne çıkararak bölgeye yerleşmeye çalışan emperyalistlerin, Kürt sorununun bugünkü tablosunu zamanında bizzat yaratanlar arasında bulundukları, onyıllar boyunca bu sorunun hasır altı edilmesinde birinci dereceden rol oynadıkları ve Kürtler'i köleleştiren gerici burjuva devletlere her türlü desteği verdikleri unutulmamalıdır. Birinci emperyalist paylaşım savaşının sonunda Ortadoğu'da, masa başında sınırları çizilen bir dizi yeni devlet oluşurken, bölgenin en eski halklarından olan Kürtler'in payına parçalanmışlık, inkar, imhayla örülmüş acılı bir kader reva görülmüş; bölge devletleri yıllarca bu sorunu zorbalıkla bastırmaya ve yok saymaya çalışırken, emperyalistlerden her türlü desteği almışlardı. Bu yüzden batılı emperyalistler Kürtler'e dönük katliamlara her zaman sessiz kaldılar, gerici devletlerin bastırma ve katliamlarda kullandıkları silahları bizzat kendileri temin ettiler. Çünkü emperyalist çıkarları bunu gerektiriyordu. Onlar geçmişte Kürt sorununa ve yalnızca Irak üzerinde ilgi gösterdikleri bir durumda ise, bunu yine yalnızca kendi sefil emperyalist çıkarları için yaptılar ve ardından da Kürtler'i hayasızca feda ettiler, onları katliam ve yıkımlarla başbaşa bıraktılar. Bugünkü sözde Kürt hamisi ABD emperyalizmi son 35 yıl içinde bunu iki kez tüm dünyanın gözleri önünde yaptı.

Gelinen yerde egemenliğini korumak için gözünü Ortadoğu ve Asya'nın zengin petrol yataklarına diken aynı ABD emperyalizmi, bizzat kendisinin de yol açtığı sorunları, asıl amacını perdeleyecek biçimde bir savaş ve saldırı mazereti olarak ileri sürmektedir. Düne kadar her türden gericiliği, dinsel ve monarşik rejimleri ilerici-devrimci dinamiklere karşı besleyip destekleyen, bu uğurda kanlı faşist darbeler tezgahlayan aynı Amerikan emperyalizmi, şimdi bizzat kendisinin ürünü bu zehirli meyveleri terörizmin kaynağı olarak göstererek, emperyalist saldırı ve saldırganlığına bahane olarak kullanmaya çalışmaktadır.

Yıllardır ulusal hak ve özgürlüklerinden yoksun bulunan Kürtler'i bugün yeniden hatırlaması da bu yüzdendir. Birden bire depreşen Kürt sevdasının gerisinde, Kürtler'i yürürlüğe koyduğu barbarca savaş ve saldırganlığının bir dayanağına, vurucu gücüne dönüştürmek amaç ve hedefi vardır. Bunun karşılığında sunulan ise bağımsızlık, özgürlük ve bölge halklarıyla kardeşçe bir arada yaşama değil, fakat yalnızca yeni türden bir kölece bağımlılık, halklar arası düşmanlık, boğazlaşmalar, sonu gelmez yıkımlar ve acılardır.

1948'de kurulan İsrail, kuruluşundan itibaren nasıl İsrail-Arap çatışmasını tetiklediyse, emperyalist haydutların denetiminde Kürt sorununun sözde çözümü yolunda atılacak adımlar da benzer bir çatışmayı yaratmaya adaydır. Sonu gelmez bir boğazlaşma anlamına gelen bu tuzaktan kurtulmanın yolu, tüm emperyalist haydutlara ve onların her türden gerici işbirlikçi yerel dayanaklarına karşı, halkların devrimci direniş cephesinde birleşmektir. Emekçi Kürt halkını özgürleştirecek, halklar arası devrimci dayanışmayı ve kardeşliği sağlayacak olan biricik yol budur. Tüm öteki yolların sonunda yalnızca çözümsüzülüğün derinleşmesi vardır, halklar payına büyük acılar ve yıkımlar vardır. Tüm bölge halkları üzerinde emperyalist ve gerici köleliğin katmerleşmesi vardır.

Gerici, işbirlikçi sermaye iktidarıyla anlaşma, uzlaşma ve barış arayışları çıkmaz bir yoldur!

DTP'nin PKK'ye yönelik koşulsuz ve tek taraflı silah bırakma çağrısının hemen ardından Diyarbakır'da patlatılan bomba bir kez daha göstermektedir ki, sermaye devletinin ne ileri sürülen bir takım sınırlı talepleri karşılamaya (Kürt kimliğinin ve bazı kültürel hakların tanınması vb.), ne bu konuda PKK ya da DTP'yi muhatap almaya, ne de yeniden tırmandırdığı kirli savaşı durdurmaya niyeti var. Aksine, sermaye devleti son bir yıldır gözle görülür biçimde Kürt halkına karşı topyekûn bir saldırı hazırlığı içerisindedir. Özel Kuvvetler Komutanlığı bünyesinden iki tugay oluşturularak, komutanlık düzeyinin tümgenerallikten korgeneralliğe yükseltilmesi; başına daha önce Özel Harp Dairesi Komutanlığı yapan bir korgeneralin getirilmesi; buna ek olarak Hakkari'de yeni bir tümen komutanlığının oluşturulması; emniyet bünyesindeki özel harekat timlerinin orduya bağlanması ve uzman çavuş, astsubay ve subaylardan oluşan “özel timlerin” kurulması türünde adımlar, saldırı hazırlığının askeri cephesinde atılan son adımlardır. Buna bir yıl öce “Kürt sorunu vardır” sözünü sarfetmekle sınırlı bir açılım yapmaktan öteye gidemeyen hükümetin başı Erdoğan'a Kürt sorunu konusunda attırılan geri adımlar, Şemdinli'de tüm topluma meydan okunurcasına Genelkurmay'ın bir kez daha parlatılarak olayların önünün kapatılması, onlarca yerde tertiplenen linç girişimleri, şu ya da bu vesileyle tırmandırılan şovenist histeri dalgası da eklendiğinde, sermaye düzeni ve devletinin nasıl bir hazırlık içerisinde olduğu daha iyi anlaşılır. Tüm bunlar iddia edildiği gibi uzatılan “barış elinin havada kalması”nın, yalnızca her seferinde ordu içindeki şahin kanadın ağırlık koymasından gelmediğini, barış, uzlaşma, anlaşma vb. adımların, tüm sektör ve birimleriyle işleyen bir devlet politikasına çarptığını göstermektedir.

Uzatmaya gerek yok. Emperyalistlerin tüm Ortadoğu'yu kan gölüne çeviren planlı ve ısrarlı saldırılarının sürdüğü yerde Kürt sorununa, bugünki düzen tabanı üzerinde uzlaşmaya dayalı bir çözüm bulmaya çalışmak boş bir çabadır. ABD ile Türkiye arasında Kürt sorunu konusunda oluşan anlaşmazlıklar, bazı çatlaklar üzerinden ince politika yapmaya çalışmak, birine ya da diğerine yanaşarak sorunun çözümü konusunda bir mesafe alınabileceğini düşünmek, bu beklentideki gerici yanın ötesinde, sonuçsuz boş bir çabadır. Türk burjuvazisi, onun adına ülkeyi yönetenler Kürt sorununun sınırlı çözümü doğrultusunda bir takım adımları atmaktansa, ABD'nin bölge politikasının daha ilerden hizmetine girmeyi, İran ve Suriye karşısında ABD'den yana açıktan bir tutum almayı çoktan karar altına almış, bu yolda bir takım adımlar atmış bulunuyor. İşte bu yüzden “Irak'a girmeliydik” diye günah çıkarıyorlar; Afganistan'ın ardından Lübnan'a asker göndererek bölgesel bir savaşta emperyalizme uşaklık rolünü oynamaya hazırlanıyorlar.

Tutulan bu uşakça yolun gerisinde, herkesin bildiği gibi, aynı zamanda Kürt sorununu bu yolla bloke etmek ve Kürt halkının özgürlük istemlerini emperyalistlerin desteğinde boğmak hesapları vardır. Emperyalistlere verilen sınırsız uşakça hizmetin onlar için en önemli ve öncelikli karşılığı bu olacaktır.

Bu durumda, yani Türkiye'yi bu çizgiye getirmek için harcadığı çabaların karşılık bulmaya başladığı bir yerde, ABD emperyalizminin PKK'ye karşı uygulayacağı politika çerçevesinde Türk burjuva gericiliğini karşısına alması beklenebilir mi? En sıradan bir düzen içi talebe bile kirli savaşla karşılık verildiği bir yerde, barış, muhatap kabul edilmek gibi ham hayallere yer var mı?

***

Kürt halkına yeni hayal kırıklıkları yaşatmaya ve büyük bedellerle yaratılan ulusal özgürlük birikimini daha fazla heba etmeye kimsenin hakkı yoktur.

Emperyalistlerin, işbirlikçi gerici devletlerin ve işbirlikçi Kürt egemenlerinin karşısına Kürt sorununda bağımsız devrimci bir politikayla çıkmak bugün her zamankinden daha önemli ve yaşamsaldır. Tüm bölge halklarının ortak çıkarları, bağımsız devrimci bir Kürt politikasıyla taraf olmayı zorunlu kılmaktadır. Bu, emperyalizme, emperyalist savaş ve saldırganlığa, yerli işbirlikçilere ve ömrünü tamamlamış tüm gerici rejimlere karşı halkların devrimci-demokratik temellerde birleşmesi demektir.

Kürt halkı ancak bu mücadele çizgisinde özgürleşebilir.

Türkiye ve bölge işçi sınıfı, bu yolda mücadele eden Kürt halkına, tüm bölge halklarına hak ettikleri, bekledikleri desteği er ya da geç verecektir.