İşbirlikçi olmak istemedim
(...) Bağdata, Saddam Hüseyinin devrilmesinden birkaç hafta sonra, Mayısta döndüm; 25 yıllık sürgünün ardından ülkem adına büyük umutlar besliyordum. Amerikan hükümetinden, 140 başka Iraklıyla birlikte savaş sonrası Irakta geçici bir hükümetin zeminini oluşturacak yeniden inşa ve bakanlıkların rehabilitasyonu faaliyetlerine katılmak üzere aldığım daveti kabul etmek, hayatımda verdiğim en zor kararlardan biriydi. (...)
Biz konsey üyeleri olarak dünyanın dört bir köşesinden gelsek de, hepimiz Iraklıydık. Yenilmiş bir ülke olduğumuz gerçeğini kabul ediyordum ve ABD ile çalışmakta bir sakınca görmüyordum. Fakat sonradan, koalisyonun, ülkenin geleceğinde Iraklı danışmanlardan yararlanmaya pek niyetli olmadığını anladım. Rolümüz çok sınırlıydı. Bizi ziyaret eden gazeteciler bile, başkanlık sarayı içine kurulan yeniden inşa konseyinin üyelerinin, e-posta mesajlarını okumak dışında hiçbir iş yapmadıklarını yazıyordu.
Bağdatın düştüğü ilk günlerde bir duygu patlaması yaşandı, fakat Amerikalılar saldırganca davrandı. Başta Saddamın gitmesinden dolayı ferahlayan ve düzeni sağlayacak yegâne gücün ABD olduğunu kabul eden birçok Iraklı, bugün Amerikan güçlerinin işgalci gibi davrandığını düşünüyor.
Wolfowitz tarafından konulan geçiş hükümeti ve demokratik seçim vizyonu, savaş sonrası Irakta her gün artan sorunlar karşısında ne yazık ki unutulmuş gibi görünüyor. (...)
Bugün Irak neredeyse topyekûn kargaşa içinde. Kimse ne olup bittiğini bilmiyor. İdeal bir siyasi sisteme nasıl ulaşacağımız üzerine hiç konuşmuyoruz. İnsanlar, bütün bu askeri gücü Iraka yığabilen bir süper devletin, nasıl olup da elektriği geri getiremediğini anlayamıyor. Iraklılar Saddamın 1991 savaşı sonrasında elektriği geri getirme kabiliyeti ile Amerikanın bariz beceriksizliğini kıyaslıyor. Dört yanda her türden komplo teorisi konuşuluyor.
Bremer, Irak Hükümet Konseyini kurmuş durumda. Irakın geleceğini tartışmak için masaya oturanlar 25 temsilciden ibaret ve hepsi ABD öncülüğündeki koalisyonun kendi eliyle seçtiği isimler. Konseyin bileşimi kötü değil, fakat üyelerinin pek azı ülke içinde güçlü ilişkilere sahip. Konseyin etkili olup olmaması, üyelerinin herhangi bir uzlaşmaya varıp varmayacaklarına bağlı. Birbirlerinin kuyusunu kazmalarından korkuyorum.
Başarı için, sorunlara yönelik ortak tutum almaları ve Bremerden Washingtona gidip Iraklıların istediği bu demesini istemeleri gerek. En nihayetinde hükümet konseyi şunu söylemeli: Bize tam yetki verin, biz gerek duyduğumuzda size danışacağız.
İstifamın altında bu nedenler yatıyor. Bazıları kalıp umut etmenin en iyisi olduğunu söylese de, istifaların arkası gelebilir. Kendi payıma, ne zaman Irak halkını düşünsem (onların nasıl güçlü olduklarını, nasıl zorluklarla başa çıktıklarını), ülkem adına orta vadede yine de iyimserim.
Iraklıların, etnik çatışmalara sürüklenmeksizin, omuz omuza çalıştıklarına dair pek çok işaret var. Bu Irakın geleceği adına iyi bir gelişme. Ne var ki kısa vadede, Iraklıların ve Amerikalıların kanına mal olacak başka çatışmaların patlak vermesinden korkuyorum.
İsam el Hafajİ (25 yıl sürgünde yaşayan Iraklı muhalif, Amsterdam Üniversitesinde ekonomi politik profesörü, 28 Temmuz 2003)
(Radikal, 31 Temmuz 03)
Harika azizim, harika
Bir ara Amerikan tv dizilerinden etkilenen herkesin diline yerleşmişti sözcük; olur olmaz her yerde, akla gelecek gelmeyecek her gelişmeye, Harika tepkisi verir olmuştuk. Şimdi o kadar kullanılmıyor, ama bazı yetkili ağızların son değerlendirmelerini dinleyip okudukça, Maşallah demeyi kabullenmeyen dilim Harika sözcüğüne sığınıveriyor...
Son harika şu: Biz Iraka savaşa değil barışa gidiyoruz... Ne kadar harika bir züğürt tesellisi değil mi? Züğürt tesellisi oluşu, Irakta esas savaşın savaş diye sunulan göz boyamanın bitmesinden hemen sonra başlaması gerçeği yüzünden... Savaş düzenli güçler arasında olur; Irakta ülkeyi savunmakla görevli silâhlı güç, savaşmak yerine ortalıktan kaybolmayı tercih etti. En fazla korkulan Cumhuriyet Muhafızları denilen özel yetiştirilmiş birliklerdi; onlar da büyük ihtimalle bir pazarlık sonucu direnmediler. Savaş sırasında ölen az sayıda müttefik askerinin sonunu getiren ya uğradıkları bir kaza, ya da dost ateşi oldu...
Buna karşılık, George W. Bushun, Savaş bitti açıklamasını yaptığı 1 Mayıstan bu yana geçen üç ay içerisinde, savaş sırasında hayatını kaybedenlerden daha fazla insan can verdi. Her iki taraftan da... Sadece son 10 gün içerisinde Iraklıların açtığı ateş sonucu ölen Amerikalı asker sayısı 16... (ABDnin toplam insan kaybı: Saldırıya uğrayarak ölen 50, kazaya uğrayan 60). ABD Genelkurmay başkanı Gen. Richard B. Myers, önceki gün, Irakın ortası savaş bölgesi açıklamasını yaptı. Iraktaki işgal ordusu komutanı Gen. Abizaid karşılaştıkları direnişin adını doğru koydu: Gerilla savaşı...
O halde, Biz Iraka savaşa değil, barışa gidiyoruz gerekçesi kâğıt üzerinde ne kadar harika görünürse görünsün, gerçekleri asla yansıtmıyor... Türk askeri bugünkü şartlarda Iraka gönderilirse, hiç kuşkunuz olmasın, oraya savaşmaya gitmiş olacak...
Askerin görevi savaşmaktır; ülküleri için gerekirse canını vermek üzere eğitilir asker... Ancak, yalan gerekçeler üzerine oturan âdil olmayan bir savaşa giden askerin nasıl bir ruh hali içine girdiğini görmek için Irakta yaşananlara projektör tutmak bile yeterli. Adı gerilla savaşı konduğu için, Amerikan askeri, herkesi düşman görüyor ve henüz yürümeye başlamış bebelere bile kelepçe takabiliyor. Dünya basınına yeni yeni sızmaya başlayan savaş manzaraları hiç de iç açıcı değil. Orada karşılaşacakları bizim askerlerin görev bilincini bulandıracak ve bundan ülke savunması da olumsuz biçimde etkilenecektir.
Iraka savaşa değil barışa gidileceğinden söz edenlerin önce kendi vicdanlarına kabul ettirmeleri gereken önemli bir sorun var.
Irakta savaş başlamadan önce söylenenler ve yazılanlar, Washingtondaki usta savaş propagandacılarının ağız ve kalemlerinden çıktığı için, bayağı etkileyiciydi. 45 dakika içerisinde nükleer başlıklı füzeleri devreye sokacak, kimyasal ve biyolojik silâhlarını komşularına yöneltmekten kaçınmayacak gözü dönmüşlükte, 11 Eylül terörünü dünyanın başına sarmış bir lideri yerinden etmek için yapılıyordu savaş... Amacı da, yıllarca diktatörlük altında ezilen Irak halkına demokrasi götürmekti...
Başta Amerikan ve İngiliz kamuoyları olmak üzere dünya bu gerekçelerle savaşa Evet der hale getirildi. BMnin devreden çıkartılmasına rağmen bazı ülkeler savaşa destek verdilerse aynı propaganda yüzündendir. Ancak, o propagandaların Türkiye üzerinde fazla bir etkisi olmadığı TBMMnin aldığı tarihî karara yansıdı. Bugün gerçekler olanca çirkinliğiyle görülebilir ve Türkiyenin böyle bir savaşın dışında kalma kararının haklılığı ortada dururken bizim insanımızın farklı bir tavır alması nasıl beklenebiliyor? Şimdi söylenenlerin akla, havsalaya sığan bir tarafı var mı Allah aşkına?
Bu durumu görüp de, Amerikan tv dizilerinden öğrendiğimiz o tek sözcüğü kullanmamak mümkün mü? Harika doğrusu, hem de ne harika!
Fehmi Koru
(Yeni Şafak, 31 Temmuz 03)
Esrarengiz ortak operasyon
Bir iki gündür gazetelerde, tam ne olduğu anlaşılamayan bir haber var. Kaynağı Amerikan AP ajansı olan haberde Türk özel kuvvetleriyle Amerikan 101. Hava İndirme Tümeninin Irak - Türkiye sınırında PKKya karşı ortak tatbikat yaptığı anlatılıyor. Her iki tarafın asker ve sivil yetkilileri operasyonu ne yalanlıyor, ne doğruluyor, dolayısıyla ne de içeriği hakkında bilgi veriyor.
Yazılan sadece bu; esrarengiz ortak tatbikat.
Eve Dönüş Yasası çıkar çıkmaz Kuzey Iraktaki PKKlıların silahlarını Amerikalılara bırakıp Türkiyeye geçmesi ve 100 kadar yönetici PKKlının İskandinav ülkelerine sürgüne gönderilmesi konusunda Ankara ve Washingtonun anlaştığı özellikle Amerikan kaynaklarınca dile getirilirken, pekiyi, bu ne şimdi?
Neyin tatbikatını yapıyor her iki tarafın askerleri ortaklaşa?
Kendini güvende hissettiği tek bölge Kuzey Irak iken bu bölgeyi de ister istemez istikrarsızlaştırması, kendi eliyle oluşturduğu Irak Geçici Konseyinde PKKya sempati duyduğunu saklamayan isimlerin yer almasına ses çıkarmayan ABDnin PKKya karşı silah kullanmaya karar vermesi pek akla yakın değil. Dolayısıyla ortak tatbikatın silah bırakacak -bu yoldaki haberler doğruysa tabii- PKKlıların Türkiyeye topluca geçişini sağlamak için yapıldığını düşünmeye daha yatkın oluyor dışarıdan bakanlar. Türk hükümetinin ve askeri yetkililerin de doğabilecek tepkileri yumuşatmak için işi geçiştirdiğini varsayıyor...
Ama ya böyle değilse?
Ya, yirmi gün arayla, önce Süleymaniyede Türk timinin başına külah geçirip sonra da o timin düşman saydığı PKKyı silah zoruyla tasfiye etmeye karar verdiyse ABD?
PKKnın silah bırakmayacağını düşündüğü ve Irakın Sünni bölgesinde verdiği kayıplardan ötürü illallah diyerek bölgeye bir an önce Türk askeri çekmek için, Kuzey Irakın istikrarsızlaşması pahasına Ankaraya Benim için Bağdatta ölürsen ben de seninle birlikte PKKyı döverim demişse?
Bu işte, katmerli kaos olur.
ABDnin bu yola girerek Irakta başına alacağı yeni belayı yukarıda aktardık; ülkenin kuzeyi çok kısa sürede yangın yerine döner böyle bir durumda. Çünkü PKK, Ensar-ı İslam gibi tepelenmesine kimsenin ses çıkartmayacağı bir güç değil Kuzey Irakta. Tersine siyasi olarak güçlü, askeri açıdan da ötekilerin yaşlı peşmergelerinin boy ölçüşemeyeceği kadar genç ve diri. Talabani de, Barzani de, böyle bir operasyona destek vermek bir yana, tarafsız kalmaları halinde bile siyasi ömürlerinin kısalacağını herkesten iyi bilirler.
Neyse, işin o tarafı ABDnin bileceği iş.
Ama işin bir de bu tarafı var; böyle bir ortak operasyon Ankaranın bugüne kadar en korktuğu şeyin başına gelmesi, dört ülke Kürtlerinin ortak Kürdistanına en sağlam çimentonun taşınması demek aynı zamanda.
Çünkü, PKK sadece dört bin silahlı militandan ibaret değil. DEP, HADEP, DEHAP devlet nezdinde otomatik PKKlı sayıldığı ve bu iki parti Güneydoğuda her türlü baskıya rağmen oyların yüzde altmışına sahip olduğuna göre, PKK büyük ölçüde Güneydoğu, dolayısıyla ve istese de istemese de, Ankaranın kendi Kürtü.
Ve kendi Kürtünü Amerikan askeriyle birlikte dövmeye kalkarsa Ankara, buna ilk kendi Türkü isyan eder. İçine istediği kadar birlik beraberlik üflensin, böyle karılan çimento Sivasın doğusunda unufak olmaya mahkûmdur.
Böyle bir çimentoyu, mesela PKK bile karmadı.
Alev Er
(gazetem.net, 29 Temmuz 2003)
|