Devletin sigortalılara yönelik yeni bir soygun fonu olan işsizlik sigortası için Temmuz 2000 yılından itibaren maaşlardan kesinti yapılmaya başlandı. Fondan ancak 2 yıllık bir sürenin ardından yararlanılabiliniyor. Son yıllarda atılan 3 milyon işsizin ancak 155 bin 900üne fondan işsizlik aylığı bağlanabilmiştir. Şimdiye kadar işsizlere ödenen para 115.9 trilyondur. İşsizlik fonunda biriken para ise Mayıs ayı hesaplamalarıyla 6 katrilyon 350.9 trilyon gibi devasa miktarlara ulaşmıştır.
Geçmişte ödediğimiz ama bize bir türlü gerçek değerleri üzerinden geri ödenemeyen tasarruf fonu kesintileri sona ermiş, onun yerine işsizlik fonu kesintileri yapılmaya başlanmıştır. Tasarruf fonunda biriken katrilyonlar tutarındaki paraya devlet nasıl resmen el koyduysa, işsizlik fonunda birikenlerden sigortalı işsizlerin yararlanmaması için de birçok sınırlama getirilmiştir.
İMF borçlarını ödemekte gün geçtikçe daha büyük güçlük çeken sermaye devleti, ya yeni ek vergiler yürürlüğe koyuyor ya da işçinin ve emekçinin maaşlarından yeni fonlarla her ay kesinti yoluna gidiyor. Bu paraların nereye gittiğini hepimiz biliyoruz. Ya batık bankaların kurtarılması için sermayeye hibe ediliyor (bunun miktarı 50 milyar dolardır) ya da patronlara üretimi teşvik için kredi olarak dağıtıyor. Türkiyede sınıf mücadelesinin geliştirilememiş olması, kölelik yasaları, mezarda emeklilik, dolaylı vergiler, sefalet ücretleri ya da fonlar gibi saldırılara karşı sınıfı savunmasız bırakıyor, sermaye devletinin daha da pervasız davranmasına yol açıyor.
İşsizlik sigortasına üç ayrı kesimden kesinti yapılıyor. İşçinin brüt aylığı üzerinde yapılan kesinti payı %1, işverenin payı %2, devletin payı ise %1dir. Her ay sigortalılardan işsizlik fonuna aktarılan para 200 trilyonun üzerindedir. Nisan ayında 62 bin işsize ödenen aylık miktarı yaklaşık 12.2 trilyon, Mayıs ayında 60 bin işsize ödenen ise 10.7 trilyondur. İşsizlik giderek tırmandığından dolayı, fondan yararlanılamaması için yeni kılıflar hazırlandığı anlaşılmaktadır.
Öncelikle sigortalı çalışan işçiye bu fona kesintisiz en düşük 600 ve üzeri prim gün sayısı ödemesi koşulu getirilmiştir, bu ise en az 3 yıl demektir. Ayrıca çalışan bir işçi hizmet akdinin sona ermesinden geriye dönük olarak toplam 120 işgünü kesintisiz prim ödemek zorundadır. Ancak bu koşullar yerine getirildiğinde, işsizlik sigortasından 180 gün boyunca aylık asgari ücretin yarı tutarında ücret ödemesi yapılıyor. Prim gün sayıları artış gösterdiğinde; 900 gün prim ödeyen 240 gün, 1080 gün prim ödeyen ise 300 gün işsizlik sigortasından yararlanabiliyor
Resmi verilere göre son üç yılda 3 milyon işçi işinden atılmış durumda. Oysa işsizlik sigortasından şimdiye kadar faydalananların sayısı 155 bin 900dür. Kalan milyonlarca işsizin önemli bir kısmı her ay işsizlik fonuna prim yatırdığı halde, devletin önüne çıkardığı engellerden dolayı işsizlik sigortasından yararlanamamıştır.
Patronları ya altı aylık dönemlerde işçi atıyor ya da bir yıllık sözleşmeye çalıştırıyor. Bundan daha az süreler de olabiliyor. Yeni kölelik yasasının uygulandığını düşündüğümüzde, işveren istediği kadar istediği sürelerle işçileri çalıştıracak ve bunu çoğu yerde sigortasız olarak gerçekleştirebilecek. Belirli veya belirsiz sürelerle çalıştırmalarda, yıllarca çalıştırılsa dahi prim gün sayısını bir araya getirmek zor olacak. İşçinin deneme süreleri arttıkça işverenin bu süreleri sigortasız olarak gösterme keyfiyeti bulunuyor. Ya da aylarca taşeronda çalışıldığı halde işveren sigortanın lafını bile etmiyor. Böyle bir durumda işsizlik sigortasından yaralanmak tamamıyla hayaldir.
Zorunlu koşulları yerine getirmiş ve işten atılmış işçilerin yararlanabilme koşulları ise şöyle:
- Hizmet akitleri ihbar önellerine uygun olarak işveren tarafından feshedilen işçiler,
- Hizmet akitleri, sağlık sebepleri, işverenin kanunda belirtilen ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan davranışları ve işyerinde bir haftadan fazla süre ile işin durmasını gerektirecek zorlayıcı sebepler nedeniyle işveren tarafından feshedilen sigortalı işçiler,
- Sağlık sebepleri veya işyerinde işçiyi bir haftadan fazla süre ile çalışmaktan alıkoyan zorlayıcı bir sebebin ortaya çıkması halinde işveren tarafından hizmet akdi feshedilen sigortalı işçiler,
- Belirli süreli hizmet akdi ile çalışmakta olup sürenin bitiminde işsiz kalanlar,
- İşyerinin el değiştirmesi veya başkasına geçmesi, kapanması veya kapatılması, işin veya işyerinin niteliğinin değişmesi nedeniyle işten çıkarılmış olanlar,
- Özelleştirme nedeniyle hizmet akdi sona eren işçiler.
Şimdiye kadar işten atılan milyonlarca işsizin ancak % 5i işsizlik sigortasından yaralanabiliyorsa, yukarıda belirtilen hükümlerden nasıl faydalanıldığını anlayabiliriz.
Fon tartışmaları ilk çıktığı dönemlerde, işçilerin kafalarını bulandırmak için, birileri çalışıp fona para yatırırken birileri de yan gelip yatarak paraları yiyecek denilmişti. Ama bugün yaşananlara baktığımızda, katrilyonları kimin gaspettiği apaçık ortada. Devlet katrilyonlarca biriken ana paradan (6 katrilyon 350.9 trilyon) ve faizinden (3.5 katrilyon) kendisi yararlanmak istiyor. Nasıl mı? Tabii ki bu fondan yararlanmak isteyen işçinin karşısına bin bir zorluk çıkartarak.
İş akdi sona erdirilen işçi 15 gün içinde işveren tarafından verilen belgeyle İŞKURa gider. Eğer koşullar uygunsa, işsiz, ilk aydan başlayarak asgari ücretin yarısı kadar maaş almaya başlar. Bu süreçte İŞKUR iş bulmuş ise kişiye bildirilir. Eğer işsiz İŞKURun bulduğu işi kabul etmiyorsa, işsizlik parası ödeneği hakkını kaybeder. Ya da işsizlik ödeneği aldığı süre içinde gelir getirici herhangi bir sigortasız işte çalışıyorsa veya herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan yaşlılık aylığı alıyorsa, işsizlik parasından yararlanma hakkını yine kaybeder. Açlık sınırının 400 milyon, yoksulluk sınırının 1 milyarın üzerine çıktığı koşullarda asgari ücretin yarısı bir maaş bağlanıyor. Devlet, bu para ile geçinmek zorundasın, eğer bir işte çalışırsan verdiğim bu paradan seni yoksun bırakırım diyor.
İŞKURun meslek geliştirme ve meslek edindirme çağrılarına cevap vermemiş ya da geç vermişseniz, bu durum da işsizlik parasını ya yarım ya da hiç alamama nedenidir.
Bu sınırlamalar yeni yasal düzenlemelerle artacaktır. Önemli olan işçilerin bu durum karşısında nasıl tavır geliştireceğidir. Bugün işçilerin birlik, dayanışma ve örgütlenmeye her zamankinden daha çok ihtiyacı vardır. Örgütlü bir güç olarak hareket ettiğimizde hiçbir güç bizi yenemeyecektir.