2 Ağustos '03
Sayı: 30 (120)


  Kızıl Bayrak'tan
  İşbirlikçi sermaye iktidarı ABD'nin kirli savaş jandarmalığına soyunuyor
  İşbirlikçiler gençlerimizin kanını pazarlıyor!
  Sermaye devleti suç ortaklığına hazırlanıyor!
  AB uyum yasalarının gerçek yaşamda geçerliliği yok!
  Terör devletinin tahkimatı "ince" yöntemlerle sürüyor...
  Özelleştirilmesi planlanan KİT'ler en kârlı ve verimli sanayi kuruluşları...
  TEKEL işçileri özelleştirme saldırısına karşı mücadele ediyor...
  İşçi eylemlerinden...
  Deprem öldürmez devlet öldürür...
  Toplu görüşme değil toplusözleşme!..
  Avrupa Birliği daha fazla işsizlik, yoksulluk ve sefalet demektir...
  Birleşik Metal-İş genel kurulları ve metal işçilerinin görevleri/2
  Yeni bir soygun fonu: İşsizlik sigortası
  Irak direnişi emperyalist işgalcileri cephe gerisinde zorluyor
  "Yol haritası" aldatmacasıyla Filistin halkı teslim alınamayacak!
  Almanya'nın Kongo çıkartması...
  Latin Amerika: Amerikan emperyalizmi için büyüyen sorunlar
  Küba'ya boyun eğdiremiyorlar!
  Sağlık-İş Genel Başkanı'nın incileri ve sendika ağalarının gerçeği
  Faaliyetlerden...
  İşbirlikçi olmak istemedim
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Özelleştirilmesi planlanan KİT’ler en kârlı ve verimli sanayi kuruluşları...

Açığa çıkan yalanlar!

Başından itibaren özelleştirme saldırısına bir yalan kampanyası eşlik ediyor. Sermaye sözcüleri özelleştirme uygulamalarını haklı göstermek için yıllardan beridir aynı yalanlara sarılıyorlar.

Onlara göre, devlet sadece düzeni sağlamalıdır. Hiçbir ekonomik faaliyet içerisine girmemeli, sanayi ve ticaret işlerine bulaşmamalı, fabrika sahibi olmamalıdır. Çünkü devletin sahip olduğu fabrikaları piyasa kurallarına göre işletmesi mümkün değildir. KİT’lere bağlı fabrikalar verimli bir şekilde çalıştırılamadığı için sürekli zarar etmektedir. Bu fabrikaları verimli ve kârlı işletmeler haline getirmenin yolu onları özel sektöre devretmekten, yani özelleştirmekten geçmektedir. Özelleştirmeyle ilgili her tartışmada sermaye temsilcileri papağan gibi bu lafları tekrarlıyorlar.

Oysa bugüne kadar yaşanan özelleştirmelerin gösterdikleri bir yana, sermayenin kendi adamlarına yaptırdığı araştırma ve incelemeler bile KİT’lerin verimliliği ve kârlılığı üzerinden söylenenlerin birer uydurmadan ibaret olduğunu ortaya sermektedir. Bunun son örneği, geçtiğimiz günlerde açıklanan “Türkiye’nin en büyük 500 sanayi kuruluşu” araştırmasının sonuçlarıdır.

Bu araştırmanın yayınlanan sonuçlarını 2002 yılında elde ettikleri kârın büyüklüğüne göre sıraladığımızda görüyoruz ki, en baştan 4 firma tam da sermayenin verimsiz olduğu gerekçesiyle özelleştirilmesini istediği KİT’lerdir. TPAO, Elektrik Üretim AŞ, Türkiye Şeker Fabrikaları ve TEKEL Türkiye’nin en kârlı kuruluşlar ıolarak belirlenmiştir. 5. sırada bir özel sektör kuruluşu Arçelik yer almakta, onu gene birer KİT olan işletmeler takip etmektedir. Buna göre kârlılıkta 6. sırada TÜPRAŞ, 7. sırada iki yıl önce özelleştirilen Petrol Ofisi, 8. sırada Eti Bor AŞ yer almaktadır. Kısaca söylenecek olursa, KİT’ler kârlılıkta özel sektör firmalarını bir kez daha geride bırakmışlardır. “KİT’ler zarar ediyor” propagandası bir kez daha çökmüş, söylenenlerin ne kadar dayanaktan yoksun olduğu en çık şekilde görülmüştür.

Bazı KİT’ler neden zarar ediyor?

Bazı KİT’lerin kârlılıkta özel sektörü geride bırakmış olmaları hiçbir kamu kuruluşunun zarar etmediği anlamına gelmiyor şüphesiz. Elbette bugün KİTlerden bazıları zarar etmektedir. Yukarıdaki rakamlar bize hiçbir KİT’in zarar etmediğini değil ama KİT’lere bağlı işletmelerin de pekala zarar etmeden üstelik yüksek kârlarla çalışabildiğini kanıtlamaktadır. Öyleyse rakamların da gösterdiği gibi zarar eden KİT’lerde sorun, bu kuruluşların kamu mülkiyetinde olması değildir. KİT’ler bilinçli bir şekilde zarar ettirilmektedir.

Çünkü sermaye özel sektörün pazar payını çoğaltmak için bazı KİT’lerin tasfiyesini istemektedir. Sözgelimi Sümer Holding’e bağlı kumaş, ayakkabı vb. üreten fabrikalar bu sınıfa girmektedir. Bu fabrikalar birçok sermaye grubunun yatırım yaptığı sektörlerde üretim yapmakta, dolayısıyla sermayenin pazarı bütünüyle denetleme imkanlarını azaltmaktadır. O nedenle de sermaye bunları ortadan kaldırmak, yok etmek istemektedir. Fabrikaların sipariş almasını engellemek, teknolojik yenilemeye dönük yatırımları durdurmak, rekabet gücünü köreltmek, yasa ve genelgelerle kurumları ağır yükler altına sokmak en yaygın kullanılan tasfiyeye hazırlık yöntemleridir. Daha sonra sıra bu kurumların arsa ve binaların haraç-mezat satılmasına, işçilerin sokağa atılarak kapıya kilit vurulmasına gelmektedir. Sermayenin “bakın işte zarar ediyor0 dediği KİT’ler daha çok bunlardır. Ki uygulanan sistemli politikalar sonucu bu işletmelerin zarar etmemesi mümkün değildir.

Sermaye için semirtilen kurbanlık KİT’ler

Bir de sermaye tarafından “yağlı kemik” olarak görülen KİT’ler vardır. 500 büyük sanayi kuruluşu sıralamasında başa güreşenler daha çok bunlardır. Sermaye, her biri kendi alanlarında birer tekel durumunda olan ve devasa büyüklükte tesislerde, hayli büyük kapasiteler üzerinden üretim yapan bu KİT’leri tasfiye etmeyi değil ama kendi mülkiyetine geçirmeyi hedeflemektedir. Bugün adları özelleştirme saldırısıyla birlikte anılan TÜPRAŞ, PETKİM, TEKEL, Şeker Fabrikaları, TELEKOM gibi işletmeler sermayenin iştahını kabartmaktadır.

Bu türden KİT’lere dönük uygulanan politikalar, tasfiyesi istenen KİT’lere uygulanan politikalarla taban tabana zıtlıklar taşımaktadır. Bunlar, özelleştirilmeden önce üretim teknolojileri yenilenmekte, üretim ve idari yapıları piyasada rekabet edebilecek ve sahibine azami kâr sağlayabilecek şekilde yeniden düzenlenmektedir. Bu yapılırken işletmeler esnek üretimin gereklerine göre planlanmakta; fazla görülen işçiler kapı dışarı edilmekte, işyerindeki sendikal örgütlülük türlü yollarla tasfiye edilmekte ya da zayıflatılmaktadır.

Burada amaç bütün ön hazırlık masraflarını devletin, dolayısıyla vergi ödeyen işçi ve emekçilerin sırtına yıkmak, altın yumurtlayan tavuğu en sorunsuz ve en masrafsız bir biçimde satın alacak sermaye grubunun hizmetine sunmaktır.

Sermayenin tek derdi:
Herşey daha fazla yağma ve sömürü için!

Gerek yayınlanan araştırmanın sonuçları, gerekse yakın zaman önce gerçekleştirilen özelleştirmelerin sonuçları tek bir gerçeği işaret ediyor; sermaye kendi çıkarları için her yolu kullanıyor. Yeri geliyor, doğru düzgün çalışan KİT işletmelerini sinsi politikalarla kıskaca alıp zarar etmesini, batmasını sağlıyor, sonra da leş kargası gibi üzerine atılıp yağmalıyor. Yeri geliyor, ilerde işine yarayacağını düşündüğü KİT’lerin devletin parasıyla kurbanlık koyun gibi semirtilmesini sağlıyor.

Özelleştirme saldırısının hız kazandığı şu dönemde işçi ve emekçilere düşen görev, sermayenin yalan kampanyalarına kanmamak, verimli ya da verimsiz, kârlı ya da kârsız ayrımı yapmadan tüm KİT’lerin özelleştirilmesine cepheden karşı çıkmaktır.



Yolsuzluklar ancak bu kirli sistemle
birlikte yokedilebilir!

Sermaye düzeni her zaman kirlilik üretir. Bu düzende yolsuzluklar birer istisna değil, bir anlamda sistemin çimentosudur. Sistem artı-değer sömürüsüne ilaveten çeşitli vurgun ve yolsuzluklarla işler. Kapitalistin kesesine kirli bir biçimde giren para işçi ve emekçinin alınteridir.

Neredeyse her hükümet bir yolsuzluk komisyonu kurup bir önceki hükümetin kirli çamaşırlarını ortaya serer. Bunu diğer partileri yıpratmak için kullanır. 58. hükümet de böylesi bir yolsuzlukları araştırma komisyonu kurdu. Komisyonun en önemli açıklaması 23 Temmuz tarihinde yapıldı. Aralarında Bülent Ecevit, Mesut Yılmaz ve Devlet Bahçeli’nin de buluduğu 25 eski bakan hakkında soruşturma istendi. Adeta 57. hükümetin bakanlar kurulu hakkında soruşturma isteniyordu. Soruşturmanın konuları ve ilgili bakanların birkaçı şöyle:

“Enerji politikaları ve gaz alım sözleşmeleri; Cumhur Ersümer; Bankacılık sektöründe zamanında alınmayan kararlar; Hikmet Uluğbay, Recep Önal, Güneş Taner; Halkbank ve Ziraat Bankası’ndan kullandırılan usulsüz krediler; Hüsamettin Özkan, Recep Önal; Özelleştirme sonrasında sözleşme koşullarının değiştirilmesi; Bülent Ecevit, Devlet Bahçeli ve pek çok bakan..., Bağ-Kur ve SSK’da MBA şirketinden danışmanlık hizmeti alınışı; Yaşar Okuyan...” Bugün sözleşme koşulları baştan sona değiştirilen Mavi Akım projesi ve Mesut Yılmaz gibi daha pek çok isim bu listede sayılabilir.

Yine aynı komisyonun bir başka raporu oldukça çarpıcı. Raporda “kredi” adı altında Emlak Bankası’ndan buharlaştırılan 1 katrilyon 279 trilyon TL açıklanıyor. Ancak firma adları gizli tutulmuş. İşçiye-emekçiye para yok diyen hükümetin parayı nerelere aktardığı, kısmen de olsa günışığına çıkıyor bu raporla.

57. hükümetin yolsuzluk listesi epeyce kabarık. Peki 58. hükümet “Ak” mı? AKP ya da AKP bileşenli bir komisyon olmadıkça, bir dahaki yolsuzluk raporunda Kemal Unakıtan’ın adının yer alacağını şimdiden söyleyebiliriz. SİT alanlarının imarı ve Unakıtan’ın kaçak SİT alanı sahibi olması bir dahaki yolsuzluk komisyonunun gündemlerinden biri olacaktır. Şimdilik sadece öne çıkan bir isim Unakıtan. Ancak pek çok yolsuzluğun yapıldığı ve yapılacağı muhakkak.

Sermaye sınıfı iktidarda oldukça bu türden yolsuzlukların sonu gelmeyecektir. Azami kâra dayalı bir sistemde kriz koşullarında burjuvazi böylesi yolsuzluklarla sömürecektir. Sömürü yine artı-değer sömürüsüdür. Sermaye sınıfının tüm kazancı işçi sınıfının ürettiği artı-değerdir. Yolsuzlukla elde edilen paranın da kaynağı artı değerdir, işgücü sömürüsüdür.

Dolayısıyla, işçi ve emekçilerin yolsuzlukla mücadelesi, sömürü sistemine karşı verilen mücadelenin sadece bir parçasıdır. Hedef yalnızca bankaları hortumlayanlar değil, onlarla birlikte sermaye düzenidir.