ABDnin hizaya çekme operasyonu sonuç verdi...
İşbirlikçi sermaye iktidarı ABDnin kirli savaş jandarmalığına soyunuyor
ABDnin dört aydır süren Türkiyeyi hizaya çekme operasyonu fazlasıyla başarı sağlamış durumda. Türkiyeli işbirlikçiler her türlü ilke, onur vb. bir yana bırakıp Irak batağına yol alıyorlar. ABD uşaklığına öylesine hevesliler ki, tutabilene aşk olsun. Haydutların azarlama kampanyası büyük bir olgunlukla karşılandı. Türkiyenin kırmızı çizgileri revizyondan geçirilip, ABDnin Ortadoğu egemenliğiyle uyumlu hale getirildi. Rejimin yaşamsal sorunları olarak nitelenen K. Irak ve Kürt sorunu, İran ve Suriye başta olmak üzere Ortadoğudaki komşu devletlerle ilişkiler, Ermenistan ve Yunanistan politikaları vb. konularda ABDnin istediği değişikliklere gidildi.
Türkiyedeki sermaye iktidarının hiçbir bileşeninden ABDli haydutların aşağılamalarına elle tutulur bir tepki gösterilmedi. Tersine, medyadaki satılık kalemşörlar ve bazı TÜSİAD kodamanları başta olmak üzere birçokları, ABDnin haklılığından dem vuracak kadar düşkünleştiler. AKP üzerinden çeşitli ülkelerle yapılan temaslarda ya da uluslararası toplantılarda ABDnin sözcülüğü yapıldı.
Bu hizaya çekme operasyonu sürüyorken, Uğur Ziyal aracılığıyla ABDli haydutlara bu kadarı yeter, biz akıllandık, size her türlü hizmeti koşulsuz vermeye hazırız mesajı gönderildi. ABD temkinli davranıp Süleymaniyede bir deneme daha yaptı. Kraldan daha kralcı ordu yalakaları dışında, sermaye çevrelerinden bu olaya hakettiği tepki gösterilmedi. Olay stratejik ortaklar arasında olur böyle vakalar, bir süper gücün bizden özür dilemesini bekleyemeyiz, bu müzik mi ki her olaya nota verelim gibi yaltaklanmalarla geçiştirildi. Görüldü ki ordu da dahil Türkiyeli uşak takımı gerçekten kıvama gelmiş bulunuyor. Ve daha çuval olayının külleri soğumadan ABDli generaller, gayrı resmi olarak Türkiyenin askerimizi hizmetinize verelim talebini kabul ettiklerini bildirdiler Ardından Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, ABDden son talimatları almaya yollandı.
Irakta batağa saplananların
jandarma ihtiyaçları
Nihayetinde Başbakan Erdoğan, büyük bir sevinç içinde ABD bizden asker istedi müjdesini duyurdu Türkiyeye. Evet, ABD emperyalizmi Vietnam hatıralarının gerçeğe dönüşmeye doğru gittiği Irak işgali için jandarmalara ihtiyaç duyuyor. Başta böyle bir ihtiyacın ortaya çıkacağı hesap edilmemişti. O yüzden Bush ve çetesi, savaş öncesinde kendilerine sorun çıkaran emperyalist ülkeler başta olmak üzere kimseye Irak pastasından zırnık koklatmayacaklarını ilan etmişlerdi. Hatta stratejik ortak İngiltereyi bile çileden çıkaran bir kesinlikle konuşuyorlardı.
1 Mayıstan (savaşın bittiği yalanından) bugüne çok şey değişti. ABD artık tabut sayıyor. Irakta işgali güvenceleyecek açılımlar, örneğin değişik yönetim şekli denemeleri vb. hepsi boşa çıktı. Şimdi artık kırıntılar karşılığında hizmetine girecek jandarmalar arıyor. Oysa bu haydutlar devleti, ayakları önüne serilmiş sofrayı hızla silip süpürmeyi, kirlilerini de irili ufaklı bir dizi uşağa karşılıksız yıkatmayı hesap etmişti. Ne var ki henüz sofradakileri tatmaya fırsat bulamadı. Habire ensesine şaplak yiyor. Korkak rakiplere ve gönüllü uşaklara hiçbir şey koklatmamanın yerini, kırıntılar vermeye razı olmak aldı. Ama biraz geç kalmadılar mı? Herkes görüyor ki, Irak giden için dönüşü olmayan bir bataklığa dönüşüyor. Başta rakip emperyalistler olmak üzere birçokları, kırıntı karşılığı bile olsa raka gitmemekte kararlı. Bu tavır, ABDnin Iraktan yenilgiyle çıkması işlerine geleceği için de, gerçekten isabetli bir tavır sayılmalı.
Amerikan emperyalizmi bütün bunlara rağmen öyle kolay pes edecek bir güç değil elbette. Dünyanın dört bir yanına yayılmış onlarca uşağı var. Çoğu tıpkı fino Blair gibi, Amerikan imparatorluğunun kaçınılmazlığına inanan, bunun önüne geçilemeyeceğini, en akıllıca tutumun ABDnin etekleri altına sığınıp kırıntılar kapmak olduğunu düşünen uşaklar. ABD halen bunlardan 30unu fazla çabalamadan, Irakta hizmetçilik yapmaya ikna etmiş durumda. Ama bu 30 uşak devletin hiçbiri de kendini tümüyle ateşin içine atmak istemiyor. İşgale gönderilecek asker sayısı hem sembolik rakamlardan ibaret, hem de riskli olmayan bölgelerde konuşlanmak şartı koşuluyor.
4 aylık Türkiye operasyonunun
hedefleri ve sonuçları
İşte tam burada Irakta pis işleri yapacak bir gücü ve hevesi olan bir uşak hazırlandı; Türkiyenin işbirlikçi sermaye devleti. Böylece 1 Marttan sonraki hizaya çekme operasyonunun boşuna olmadığını görmüş olduk. ABDli haydutlar için pis işleri görecek güç, tastamam ABDnin bir birliği gibi hareket etmeli. Öyle naza çekme, ikide bir kendi çıkarlarını ön plana çıkarma tutumu takınamamalı. ABDyi yarı yolda bırakmaması için gerekli önlemlerin tümü alınmalı. Kendisini çevreleyen Ortadoğu, Balkanlar, Kafkasya bölgelerine yerleşmiş emperyalist bir ABD karşısında hiçbir jepolitik değer taşımadığını, değersizlik duygusu yaşatılarak iyice kavramalı. Durumu idrak edip etmediği somut manevralarla, mesela askerinin başına çuval geçirilerek test edilmeli. Nitekim bir ay boyunca bu politikann icrasına tanık olduk. Sonuçta ABD, Türkiyeyi arzuladığı hale getirdiğine karar verdi ve göreve çağırdı. Gene de ne olur ne olmaz diyerek temkinli açıklamalar yapmaktan kendini alamıyor. Ne de olsa sütten ağzı yanan, yoğurdu üfleyerek yer.
Türkiye Başbakanı, işte bütün bu hazırlama operasyonunun üzerine oturtulmuş bir hizmete koşulmaya sevinmektedir. Sevinen sadece AKP yönetimi de değildir. Türk generalleri, Cumhurbaşkanı, CHPsi de alttan alta bu sevince ortaktırlar. İşbirlikçi sermaye sınıfının ne durumda olduğunu belirtmeye ise gerek dahi yok. Zira onların savaş öncesinde nasıl ellerini ovuşturduklarını, tezkerenin çıkmamasının ardından nasıl derin üzüntüler yaşadıklarını, nasıl hayıflandıklarını bu ülkedeki herkes gördü. ABDnin Iraktaki durumundan kendilerine görev çıkaran uşakların bu denli sevinmesi, gerçekten şaşılacak şey. Ama bu işbirlikçi tavrıdır, egemen sermaye sınıfının böylesi düşkünlükleri doğal karşılanmalı.
Kaldı ki ABD uşaklığında gösterilen bu kararlılığının gerisinde, ABDnin dünyayı kendi çıkar ve ihtiyaçlarına göre yeniden şekillendirmek bağlamındaki istek ve kudretinin idrak edilmiş olması olgusu var. Türk egemenler kendi durumlarını da anladılar gerçekten. Şimdi tam da ABDnin eteği altında ona hizmet etmeyi bir zaruret olarak görüyorlar. ABDnin inayetine kalsa da hizmetin karşılığını kırıntılar biçiminde alacaklarını düşünüyorlar. Üstelik kırıntılardan nasiplenme güdüsü, sermaye iktidarını uzun vadeli hesaplar yapmaya sevkediyor. Yani Amerikan Yüzyılı çerçevesinde atılacak her adımda, İran, Suriye vb. yanı sıra Türkiyeli uşakların payına da bir şeyler düşecektir. Ne de olsa Türkiyenin değerli bir ihraç malzemesi (mehmetçik kanı) var. Bunların yanı sıra, ezeli korkularının kayna&crren;ını Kürt sorunu oluşturuyor. KADEKi tasfiye ederek bu sorundan kurtulabileceklerini, ABD ile sınırdaş komşu olunduğu bugünlerde bunun imkanlarının çok daha fazla olduğunu hesap ediyorlar. Kendi paylarına düşen hazırlığı, pişmanlık yasasını meclisten geçirerek yaptılar. Artık Türkiyenin tam teslimiyeti karşılığında ABDnin vadettiği sözü tutmasını bekleyecekler.
Hiçbir şemsiye meşruluğu sağlayamaz!
Bu sözün gerçekleşmesi elbette Türk egemenlerinin kendini ispatlamasına bağlı. O yüzden Türkiyedeki sermaye çevreleri ve iktidar aygıtları şimdi toplumu hazırlamak için uğraşıyorlar. Birbiriyle çelişik gibi duran açıklamalara aldanmamak gerek. Bunlar sadece ortalığı bulandırmak, işçi ve emekçilerin rejimin yapısı konusunda yanılgılar yaşaması için sahnelenen mizansenler. Hiçbiri Iraka asker gönderilmesine karşı değildir. Ne Cumhurbaşkanı, ne Genelkurmay, ne CHP, ne de diğerleri. Türkiye halklarının ve dünya kamuoyunun gazabından korunmak için sadece şemsiye istiyorlar. Abdullah Gül, içindekilerin bile inanmayıp kukla olmakla suçlayarak istifa ettikleri Irak geçici yönetim konseyinin çağrısının meşruiyet doğuracağını söylüyor. Deniz Baykal, NATO ya da Birleşmiş Milletler olsundiyor. Cumhurbaşkanı NATO bile yetmez, Birleşmiş Milletler kararı olsun diyor. Orgeneral Hilmi Özkök daha açık ve gerçekçi konuşuyor; halk ABDnin jandarması olmadığımızı anlasın diye TBMMden tezkere çıkarılmalı diyor.
İşgal altında ölüm ve sefalet yaşayan ve direnişi yükselten bir halkın kirli savaş tecrübeleriyle, uygulamalarıyla zapt-u rapt altına alınmasının meşruluğunu kim sağlayabilir ki? Tarihi boyunca hiçbir meşruluğu olmayan, gelinen yerde ABD tarafından ıskartaya çıkarılmış NATO mu? Yoksa emperyalist çıkar çatışmalarının kıskacında bir tiyatro kulübüne çevrilmiş iradesiz Birleşmiş Milletler mi?
ABD emperyalizmi, imparatorluk hareketini başlattığı andan itibaren bunları paçavraya çevirmekle kalmadı, artık bir kıymetleri kalmadığını da bas bas bağırarak ilan etti. Dolayısıyla en gerçekçi yaklaşım Genelkurmayınkidir. Sarfettiği sözlerle Özkök, asıl meselenin Türkiye toplumunu kazanmak olduğunu, gerisinin bir değer taşımadığını itiraf etmiş oldu.
Peki domuzlar ahırından böyle bir tezkere çıktığında halk ikna mı edilmiş oluyor? Bunun yanıtını, 8 aydan fazladır AKPnin icraatları altında inim inim inleyen, TBMMden çıkan yasalarla tüm hakları gaspedilen işçi ve emekçiler vereceklerdir. Ama biz bu cevabın ne olduğunu savaştan önce de biliyorduk zaten:
Emperyalist savaşa hayır!
Her türden ABD jandarmalığına son!
Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği!
|