Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan... Darağacına dimdik yürüdüler, devrim davasına bağlılıklarını haykırdılar...
Partili mücadelemizde yaşıyorlar!
Dünyanın bir dönemine damgasını vuran devrimci gençlik hareketinin Türkiye cephesinde önderliği üstlenenler arasında yer alan bu üç yiğit devrimcinin unutturulamayanlar kervanına katılmasında, idamları kadar, bıraktıkları mirasın da önemli bir payı olduğu açıktır. Bu mirası özetle, devrimci örgütlenme ve mücadele geleneği olarak tanımlayabiliriz. Denizlerin geleneksel sol akımla yollarını ayırmalarının temelini ve bıraktıkları mirasın esasını oluşturan bu öz sayesindedir ki, Türkiye devrimci hareketi zamanla bilimsel-tarihsel kanalına, işçi sınıfı devrimciliğine ulaşmıştır.
Bu girişi Denizlerin mirasına sahip çıkmaktan aslında neyin anlaşılması gerektiğini vurgulamak için yaptık. Geleneksel devrimci akımlar tarafından, miras, öncülerinin görüş, düşünce ve tarzlarını aynen sürdürmeye çalışmak olarak algılandığı için buna ihtiyaç duyduk.
Düzenin bu üç yiğit devrimciyi, Deniz, Hüseyin ve Yusufu idam sehpasında katlederek sona erdirmek istediği dönemin baskın özelliği, devrimci değerlerin yükselişidir. Ancak bu, dünya çapında etkin 68 gençlik hareketi kapsamında Türkiyede de devrimci gençlik hareketinin yükselişi değildir sadece. Düzen açısından çok daha tehlikeli olmak üzere, işçi sınıfı ve emekçilerin saflarında da devrimci değerler, devrimci düşünce ve örgütlenmeye eğilim hızla güçlenmektedir.
Bu nedenledir ki, Denizleri idama götüren faşist darbecilerin, devrimci gençlik örgütleriyle birlikte ilk kapattığı ve yönetici ve üyelerine yönelik kovuşturma, tutuklama, işkence ve infazlarla yıldırmaya, yok etmeye çalıştığı örgütlerden biri de Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonudur.
Türkiyede 68 hareketi, devrimci gençliğin reformist-legalist soldan koparak devrimci örgütlenme ve mücadeleye girişmesini ifade ederken, işçi sınıfının da düzen sendikacılığından koparak devrimci sendikal örgütlenme ve mücadeleye girişmesi anlamına geliyordu. Kamu emekçileri de en yaygın sendikal ve demokratik örgütlenme düzeyine bu dönemde ulaşmıştı. Türkiye Öğretmenler Sendikası, 1969 yılında düzenlediği Devrimci Eğitim Şurasında, bu düzende devrimci bir eğitimin uygulanamayacağını, devrimci eğitim emekçilerinin devrim için eğitim vermesi gerektiğini karara bağlıyorlardı.
İdam sehpasına Marksizm-Leninizmi selamlayarak yürüyen Deniz Gezmişlerin, düşünceleri gereği, DİSK ve TÖS başta olmak üzere hemen tüm işçi-emekçi örgütleriyle doğal ilişkileri bulunuyordu. Hatta, bu tür örgütlenmelerden yoksun bulunan kır yoksullarıyla dahi bir takım iletişim kanalları yaratılmış durumdaydı. Dev-Gençin, öğrenci gençliğin örgütlenmesi ve mücadelesinin yanı sıra, grevlerle, toprak işgalleriyle, işçi yürüyüş ve mitingleriyle de yakından ilgilendiği biliniyor.
Gerek gençlik hareketi cephesindeki devrimci örgütlenme ve mücadeleye bu yöneliş, gerek işçi ve emekçi hareketindeki yükseliş ve devrimci gençlik örgütleriyle bu doğal ilişkisi, düzen sahiplerini fazlasıyla huzursuz etmeye yetmiştir.
71 darbesi, işte bu koşullarda hazırlandı ve gerçekleştirildi.
Hedef, önderlerini katlederek, örgütleri kapatarak, üyelerini kovuşturarak, devrimci gelişmenin önünü kesmekti.
Denizler bunun için katledildiler.
Ancak; o kısacık ömürlerinde olduğu gibi, idam sehpasına yürürken de sergiledikleri tutumla, son sözleriyle verdikleri mesajla, Onlar, düzenin bu hedefini baştan baltalamışlardı. Bu sözlerde, bu tutumda belirgin biçimde öne çıkan, devrime olan sonsuz inanç ve bu inancın sağladığı müthiş özgüvendir. En küçük bir tereddüt göstermeden, inançları uğruna kendini feda cesaretidir.
Bugün, düşünce ve örgütlenme olarak ne kadar büyük bir mesafe katedilmiş olursa olsun, genç devrimciler için Denizlerden alınacak, öğrenilecek ve devam ettirilecek çok şey var. Öncelikle de onları idam sehpasına dimdik yürüten inanç ve özgüven...
Türkiye halkının devrimci
savaşımını bastırmak...
Ortadoğu, emperyalizmin sömürü alanı durumundadır. (...) Emperyalistler Türkiyeyi (de) Ortadoğuda ve özel olarak da Türkiyede denetimi sağlayacak ve gerektiği zaman da (kendi) çıkarlarını korumak için müdahalelere elverişli bir askeri bölge olarak seçmişlerdir. (...) Türkiye, stratejik önemi ve karşı-devrimci bir üs olma özelliği nedeniyle emperyalistlerin üzerinde ciddiyetle durmalarına neden olmaktadır. (...) Ve (Türkiye) Amerikanın Ortadoğudaki çıkarlarını korumak için önemli bir arabulucudur. Doğal olarak emperyalistler ve uşakları Türkiye halkının devrimci savaşımını bastırmak ve ne pahasına olursa olsun Türkiyenin Ortadoğudaki gerici politikasını sürdürme çabasındadırlar. (Hüseyin İnan, idam hücresinde...)
Daraağaçlarında Marksizm-Leninizme ve devrime bağlılıklarını haykırdılar..
Devrimci yiğitlikleri ve adanmışlıklarıyla
yeni kuşaklara yol gösteriyorlar!..
Deniz Gezmiş: Yaşasın tam bağımsız Türkiye! Yaşasın Marksizm-Leninizm! Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği! Yaşasın işçiler, köylüler! Kahrolsun emperyalizm!
Yusuf Aslan: Ben ülkemin bağımsızlığı ve halkımın mutluluğu için şerefimle bir defa ölüyorum. Sizler bizi asanlar şerefsizliğinizle her gün öleceksiniz. Biz halkımızın hizmetindeyiz. Sizler Amerikanın hizmetindesiniz. Yaşasın devrimciler! Kahrolsun faşizm!
Hüseyin İnan: Ben şahsi hiçbir çıkar gözetmeden halkımın mutluluğu ve bağımsızlığı için savaştım. Bu bayrağı bu ana kadar şerefle taşıdım. Bundan sonra bu bayrağı Türk halkına emanet ediyorum. Yaşasın işçiler, köylüler ve yaşasın devrimciler! Kahrolsun faşizm!
|