TR>
8 Mart '03
Sayı: 09 (99)


  Kızıl Bayrak'tan
  Emperyalist savaşın faturasını onlara ödetmek ve hesap sormak için mücadeleyi yükseltelim!
  Savaşı engelleme görevi aksatılmamalıdır!
  Emperyalist savaş bahanesiyle demokratik haklar gaspediliyor, devlet terörü tırmandırılıyor
  Savaş çığırtkanlarının "ulusal çıkar" yalanı
  Ordu Pentagon'un, ekonomi İMF'nin emrinde!
  Yeni bir tezkere hazırlanıyor!
  ABD'nin Kürt kartı...
  1 Mart eylemi üzerine...
  1 Mart mitingi ve sendikalar
  1 Mart mitingi ve gençlik...
  Emperyalist-siyonist saldırganlığa karşı bölge halklarıyla dayanışmayı yükseltelim!
  Partiyi her alanda ve her açıdan güçlendirmek için!..
  "Emperyalistler, işbirlikçiler 6. Filo'yu unutmadık!.."
  Beytepe'de 1 Mart çalışması ve eyleme katılım
  ODTÜ'de 1 Mart eylemine yönelik çalışma
  Eylem ve etkinliklerden...
  Emperyalizme uşaklığın utanç fotoğrafı
  8 Mart etkinliklerinden...
  Cenevre'de emperyalist savaşa karşı yürüyüş...
  Cezayir'de iki günlük genel grev
  Tezkerenin reddi ve Güney Kürdistan...
  İnsan haklarına aykırı eğitim mi?
  Geleceği olan bir pazar: Savaş
  Doğan medya neden savaş istiyor?
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Hükümet yeni bir sömürü ve soygun paketi açıkladı...

Ordu Pentagon’un, ekonomi İMF’nin emrinde!

Herkesin bildiği gibi son zamanlarda ekonominin selameti savaşta verilecek hizmet karşılığında ABD’den gelecek kredilere bağlanmıştı. Ancak hesaplar tutmadı. Tezkere meclisten geçmedi ve üzerinde anlaşma sağlanan 25-30 milyar dolar civarındaki kredinin gelmesi en azından şimdilik suya düştü.

Oysa ki hükümet tam da ABD’den gelecek paralara güvendiği için İMF ile sürdürülen görüşmelerde aylardır ayak sürüyor, diğer bütün isteklerini kabul ettiği halde İMF yetkililerinin gelir arttırıcı bazı tedbirler alınması yönündeki dayatmalarını geçiştirmeye çalışıyordu. Örneğin İMF vergi gelirlerinin arttırılması gerektiğini söylüyor, fakat sürekli olarak topluma “yeni vergi yok” mesajları veren AKP hükümeti arkasının sağlam olduğunu düşünerek bu isteği yerine getirmiyordu.

Hükümetin hesapları bozuldu

Geçtiğimiz Cumartesi tezkerenin meclisten geçmemesi hükümetin ekonomi cephesindeki hesaplarını bozdu. ABD’den kısa vadede kredi gelmemesi para piyasalarının alt-üst olması demekti. Tezkere reddedilmiş olsa da savaş Türkiye’nin kapısındaydı ve patlak verecek yeni bir ekonomik krizin önünün alınması imkansız görünüyordu.

Bunun üzerine hükümetin yüzünü bir kez daha İMF’ye dönmekten, iki yıldır uygulanan istikrar programının gereklerini harfiyen yerine getirmekten ve İMF’nin yeni dayatmalarını karşılamaktan başka çaresi kalmamıştı. Tezkerenin mecliste reddedilmesinden bir gün sonra hükümetin ve ekonomi bürokratlarının katılımıyla toplantı üstüne toplantı yapıldı, İMF yetkilileriyle görüşmeler gece sabahlara kadar sürdü ve nihayet yeni bir “tasarruf ve gelir arttırıcı önlemler paketi” açıklandı.

Açıklanan paketi İMF yöneticileri “oldukça olumlu” buldular ve adeta ayakta alkışladılar. Zira paket onların isteklerinden daha fazlasını içeriyordu.

“Her tercihin bir bedeli vardır”

Tezkere mecliste reddedildikten sonra AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan “Her tercihin bir bedeli var” diye konuşuyordu. Bununla neyi kastettiği bir gün sonra hükümet sözünü ettiğimiz paketi açıklayınca anlaşıldı. Tayyip Erdoğan’a göre savaş istemeyenler ve mecliste tezkereye red oyu verenler bir tercih yapmışlardı. Bu tercihin bedeli yeni bir sömürü ve soygun paketiydi.

Aslına bakılırsa hükümetin açıkladığı paketin pek çok maddesi zaten iki-üç aydır İMF ile sürdürülen görüşmelerde masaya yatırılmış olan konulardı. Bir kısmı AKP hükümetince kabul edilmiş ve yılbaşından bu yana parça parça uygulamaya sokulmuştu. Geriye kalan maddelerin de daha fazla sürüncemede kalmasına imkan yoktu. Tezkere meclisten geçse bile üç aşağı beş yukarı hepsi uygulamaya sokulacaktı. Çünkü hem bütçenin, hem de İMF’den gelecek kredi diliminin yolunu açacak yeni niyet mektubunun tamamlanması buna bağlıydı. AKP’nin işi sürüncemede bırakmasının tek nedeni ABD ile bir anlaşmaya varılmasının ve savaşta kader birliğinin İMF’yi kimi istekleri noktasında esneteceği beklentisiydi.

Fakat bunlara bakıp tezkerenin meclisten geçmemesi ile yeni sömürü ve soygun paketi arasında hiçbir bağlantı olmadığını düşünmek de hata olur. Bu ikisi arasında önemli bağlantılar vardır.

Birincisi gerçekten de Tayyip Erdoğan’ın söylediği şeyin ta kendisidir. Savaş karşıtları ağırlaşan yaşam koşullarıyla terbiye edilmek, kuvvetle muhtemel bir yeni tezkereye karşı dirençleri kırılmak istenmektedir. İMF’nin beklentilerinin bile ötesinde katı bir sömürü ve soygun paketini uygulamaya sokmanın başka bir açıklaması yoktur. Savaşa hayır diyenlerden “savaşa girsek daha iyi, hiç değilse ekonomik zararlarımızın bir kısmını ABD karşılar” demeleri istenmektedir.

Bir diğeri ise şudur. Hükümet dışta emperyalizme tam uşaklık politikasını dolu dizgin uygularken, içerde de sömürü ve soygun politikalarını, kölelik yasalarını uygulamaya sokmakla görevlendirilmiştir. Sınıf ve kitle hareketinin son derece cılız ve dağınık olduğu koşullarda bile tarihsel hakların gaspı anlamına gelen politikaları hayata geçirmek hükümet açısından sıkıntı doğuracak konulardır. Hükümet yaklaşan savaşın tozu dumanı arasında kendisinden istenen sömürü ve soygun politikalarını daha kolaylıkla uygulamaya sokabileceğini düşünmektedir. Buna uygun davranmaktadır.

Tezkerenin reddi ile yeni paket arasındaki ilişkinin bir diğer boyutu ise başta sözünü ettiğimiz şeydir. Yani hükümet ABD’den gelecek kan parasının diken üzerinde duran ekonomik dengeleri rahatlatacağını düşünmüştür. Bir takım bakanlara “2004’ten itibaren İMF’den kurtulmak istiyoruz” gibi laflar ettiren şey, savaş ve savaşta ABD’ye uşaklık çizgisi sayesinde hükümetin “eşeği sağlam kazığa bağladık” hayaline kapılmış olmasıdır. Tezkere reddedilince sermaye ve hükümet cephesinde büyük bir telaş yaşanmış ve hükümet “dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmamak” için İMF programına sımsıkı sarılmıştır. Dış borçları ancak yeni borçlarla ödeyen, bütçesinin üçte biri sadece borç faizlerine giden bir hükümetin yapacağı başka bir şey de yoktur.

İşçi ve emekçiler için ise değişen çok bir şey yoktur. Hem yaklaşan emperyalist savaşın, hem de sömürü ve soygun politikalarının faturasının işçi-emekçi yığınlara kesileceği başından bellidir. Hükümet bilinmeyen, beklenmeyen bir şeyi açıklamamamıştır. Ve açıklanan paket, savaşa ve sömürüye karşı mücadelenin yükseltilmediği koşullarda yaşanan yıkımın ne tür boyutlar kazanacağının göstergelerinden yalnızca biridir.

Giderek boyutlanan sömürü ve sefaleti ortadan kaldırmanın, yaklaşan emperyalist savaşa engel olmanın yolu ölümlerden ölüm beğenmek değil, işçi ve emekçi yığınlarının devrimci mücadelesini yükseltmektir.



Yeni sömürü ve soygun paketinde yok yok!

Hükümetin açıkladığı paketin 2003 yılı bütçesine toplam 15.7 katrilyonluk katkı sağlayacağı ifade ediliyor. Buna göre devletin yapacağı tasarruflardan 9.8 katrilyon lira, yaratılacak yeni gelir kaynaklarından da 5.9 katrilyon lira gelecek.

Paket işçiler, emekçiler, yoksul köylüler ve öğrenciler için daha fazla yoksulluk, daha fazla açlık ve işsizlik, daha kötü yaşam koşulları anlamına gelecek pek çok yeni uygulama getiriyor.

* Kamuda çalışan işçilerin 2003 yılında alacağı ikramiyelerden biri ertelenecek. Ne zamana erteleneceği ise belli değil. Bir işçinin bundan dolayı aylık gelir kaybı ortalama 45 milyon.

* Kamuda açıktan personel atamaları 35 bin kişiyle sınırlandırılıyor. Bu bir yanıyla işsizlik, diğer yanıyla kamu hizmetlerinin daha az personelle, demek oluyor ki yetersiz görülmesi demek. En büyük sıkıntının eğitim ve sağlık hizmetlerinde yaşanacağı açık.

* İşçi ve emekçilerin sağlık hizmetlerinden yararlanması neredeyse imkansız hale getiriliyor. Kamu emekçilerinn ilaç katkı payları bundan böyle aylıklarından kesilecek. İlaç kullanımında “ortalama fiyat”, “negatif ilaç listesi”, “reçete kontrolü” gibi uygulamalara geçilecek. Sağlıkta özelleştirme politikalarının da bir parçası olarak bazı özel hastanelerle anlaşmalar yapılacak.

* Kamu emekçilerinin maaşlarından kesilen emekli sandığı payı yüzde 15’ten yüzde 16’ya çıkarılacak. Emekli aylıklarından da yüzde 1 oranında sağlık primi kesilmeye başlanacak.

* Emlak ve motorlu taşıtlar vergisi iki katına çıkarılacak. Yani bugüne kadar emlak ve motoru taşıt vergisini ödemiş olanlar Mayıs ayına kadar bir kez daha aynı miktarda vergi verecek.

* Kamuda yatırımlar hemen hemen duracak. Sürmesine izin verilen yatırımlarda ise harcamalar kısılacak. Durdurulacak yatırımlar savaşa hazırlık için ordunun yapacağı yatırımlar değil. Tersine onlar hızlanırken, emekçilere ulaşım, altyapı, eğitim ve sağlık hizmeti götürmeyi amaçlayan yatırımlar duracak. Yatırımların duracağı bir alan ise KİT’lere bağlı sanayi kuruluşlarının yenilenmesi. Böylelikle dev tesisler bir dönem daha çürümeye bırakılmış, özelleştirilmeleri için de bahane yaratılmış olacak.

* Tarımsal destekleme ödeneklerinden toplam 73 trilyonuk kesinti yapılacak. Gene doğrudan gelir desteği ödemelenden de 1.4 katrilyon liralık kesinti yapılacak. Geçimi büyük ölçüde bu desteklere bağlı yoksul köylüler kaderine terkedilmiş olacak.

* Otoyol ve köprü geçiş ücretlerine zam yapılacak.

* Kredi ve Yurtlar Kurumu’na ayrılan ödenekten 50 trilyonluk kesinti yapılacak.

Hükümetin açıkladığı bıktırıcı uzunluktaki listeden ilk elde göze çarpanlar bunlar. Bu seçtiklerimiz doğrudan doğruya işçi ve emekçilerin yaşamını etkileyecek olan düzenlemeler. Bir de örneğin “büyükşehir belediyelerinin ödeneklerinin azaltılması” türünden ilk elde pek alakalı görünmeyen fakat incelendiğinde dönüp dolaşıp faturayı emekçilerin sırtına yükleyen düzenlemeler var. Verdiğimiz örnekten gidersek, belediyelerin ödeneğinin azaltılması, işçi ve emekçilere belediye otobüslerinin zamlanması ve benzeri şekilde fatura edilecektir. Pakette buna benzer pek çok örneğe rastlamak mümkün.