Savaş tezkeresinin meclisten dönmesi, içerdeki savaş borazanlarını epeyce öfkelendirmişe benziyor. Medyadaki CİA kalemşörleri, partilerde, şirketlerde, gazetelerde köşelerle ödüllendirilmiş eski askerler, diplomatlar vb., karara ilişkin ilk yorumlarında dizlerini döverlerken, kendilerini toparlar toparlamaz saldırıya geçtiler.
Amerika adına tehdit savurmak; Amerikaya Türkiyesiz saldırı stratejisi (B, C, D planları) hazırlamak; hükümeti ve vekilleri aşağılamak bunların işi... Tezkerenin reddi, barışın yolunu aydınlatamadıysa da, Amerikanın psikolojik savaş stratejilerine ışık tutma, bu alandaki başarılarını gösterme açısından son derece yararlı oldu. Ülkedeki Amerikan uşaklarının, CİA beslemelerinin adreslerini bir kez daha ortaya serdi.
Adamlar diyorlar ki, Türkiye savaşın dışında kalırsa ekonomisi çöker. Çünkü artık Amerikadan/İMFden destek bekleyemezsiniz. Oysa gerçekler tam tersini söylüyor. Amerikanın/İMFnin desteklediği tüm ekonomiler (buna Türkiye de dahil) çökmüş durumda. Kaldı ki, emperyalist sömürü çarkının haciz kurumu İMF, sömürü imkanları sürdüğü sürece bir ülkeden elini (daha doğrusu vantuzlarını) çekmez. Bu iki kanemici olsa olsa boş vaatlerini geri çekecektir, ki bunun da ekonominin gidişatında ciddi bir etki yapması düşünülemez.
Bugün Amerikan yardımı gelmezse ekonomi çöker tehdidi savuranların bir kısmı, daha iki gün evvel, hükümetin kan pazarlığına karşı çıkıyor, paralı askerliğe karşı çıkan barış yanlılarının aksine, emperyalizmin parasız askerliğini savunuyorlardı. Stratejik ortaklığın gereğini yerine getirmek için para istemekle ülkeyi küçük düşürüyorsunuz derken olduğu kadar, gelecek parayı teperek ekonomiyi çöküşe sürüklüyorsunuz derken de aynı çıkara, efendileri ABDnin çıkarına hizmet ediyorlar. Yoksa, ne Türkiyenin onuru umurlarında ne de ekonomisi. Kendi kimliğini ve onurunu on paraya satanlardan ülke onurunu düşünmek de beklenemez zaten.
Bir başka grup Amerikancı ise, yukarıdakinin tam tersi görünmekle birlikte aynı sonuca varan, aynı merkeze hizmet eden bir taktik güdüyorlar. Onlar tezkereden önce hükümeti sıkı pazarlıkçı olarak övüyor, madem her durumda zarar göreceğiz ne kadarını tazmin edersek kârdır, diyorlardı. Şimdi, 180 derecelik bir dönüşle, hükümeti acemi pazarlıkçı ilan ediyor, kendi partisini bile yönetemeyenlerin ülkeyi hiç yönetemeyeceği ithamıyla saldırıya geçiyorlar. Amerikanın ve ordunun onayı öncesinde anti-demokratik/dinci bir yapılanma olarak karşılarına aldıkları AKPyi, bu kez tezkere için grup kararı almaması üzerinden disiplinsiz davranmakla suçluyorlar.
Niye peki? AKPnin her tipten Amerikancının saldırısına maruz kalmasının sebebi ne?
Tezkereyi meclisten geçirememesi. Yani, ağızlarından salyalar saçarak bekledikleri savaşın bu yüzden, belki biraz gecikme riskiyle karşı karşıya kalması.
Tezkere öncesi söylemlerinde de savaşın Irak ve Türkiye halkları üzerindeki etkisi, kitlesel ölümlere, yoksulluklara, kırımlara, yıkımlara uğratması asla yer almamıştı. Varsa yoksa para hesapları yapmışlardı. Kimi Türkiyeye kaça patlayacağı üzerinden, daha arsızları da efendisi Amerikaya kaça patlayacağı üzerinden... Şimdi de aynı yolda yürüyorlar. Yine para hesapları yapılıyor, yine ekonomi üzerindeki etkileri sayılıp dökülüyor. Ama bu kez savaşın değil, savaşa katılmamanın faturası hesaplanıyor.
Tezkere oylamasının hemen ardından açıklanan ekonomik pakete bakılırsa, hükümet de onlarla aynı kulvarda koşuyor. Madem kabul etmediniz sonucuna katlanacaksınız, demeye getiriliyor. Zaten oylama öncesi ikna turları sırasında Erdoğan bunu açıktan da ifade etmişti. Savaşa evet denirse Amerikadan sıcak para gelecek, ekonomi rahatlayacaktı, hayır dendiğine göre ihtiyacı duyulan sıcak parayı siz çıkaracaksınız cebinizden deniliyor.
Oysa, gelip gelmeyeceği de son derece kuşkulu olan Amerikan yardımı, savaşa girişen bir Türkiyenin sadece askeri giderlerini bile karşılamaktan uzaktır. Kaldı ki, işçi ve emekçi halk cephesinden savaşın en ağır faturası mali giderleri de değildir. Meydanlarda aylardır haykırılıyor; bu ülkenin insanları, gençleri Amerikan askeri olmayı, komşu bir ülkeye ölmek ve öldürmek için gönderilmeyi kabul etmeyecektir. Savaşın en ağır faturası, öncelikle, her iki halkın yitireceği insanlardır çünkü. İkinci büyük fatura ise Amerikan maşası olmanın yaratacağı moral ve ahlaki çöküntüdür. Ve bu ikisinin hiçbir biçimde telafisi mümkün değildir.
Ekonomik kayıplara gelince; Amerikan uşaklarının iddiasının tersine, ekonomiyi asıl çökertecek olan savaşın dışında kalmak değil, dahil olmaktır. Gelirse eğer, gelecek yardımlar, alınacak borçlar, toplanacak vergiler, özetle tüm kaynaklar savaş ekonomisi tarafından silinip süpürülecek; fırsatçılığı, vurgunculuğu önlemeye kimsenin gücü yetmeyeceğinden halk açlıktan kırılırken savaş lordları kasalarını dolduracaktır. Dahası, ordu silah ve teçhizat yönünden dışa bağımlı olduğu için, bu kaynakların büyük oranda emperyalist silah sanayiine akıtılması gerekecektir. Savaşa Amerikanın askeri olarak katılınacağına göre de, esas olarak Amerikan silah sanayisidir kaynakları sömürecek olan.
Amerikanın ve Amerikancıların hesapları, tümüyle bu kirli çıkarlar, bu kanlı dolarlar üzerine kuruludur. Dolayısıyla, tezkerenin meclisten dönmesi onlar için yolun sonu anlamına gelmiyor. Türkiyeyi Amerikan askeri ve maşası yapmanın bir yolunu bulmak için çabalarını artıracaklardır. Dolayısıyla, bu kirli savaşa karşı barikat kurmak için daha büyük bir gayret gösterilmelidir.