25 Ocak '03
Sayı: 04 (94)


  Kızıl Bayrak'tan
  Emperyalist savaş karşıtı mücadelenin güncel sorunları ve görevlerimiz
  Kapalı kapılar ardında hazırlıklar ve pazarlıklar kesintisiz sürüyor!
  Savaş karşıtı eylemlerden...
  TÜSİAD resmi politikayı açıkladı: Savaşa katılmamız gerek!
  Barışın güvencesi saraylar değil, sokaklardır!
  Ankara BES 1 No'lu Şube Başkanı Fikret Aslan'la savaş üzerine konuştuk...
  Dünya halkları savaşa ve saldırganlığa karşı ayakta!
  Savaşa karşı omuz omuza!
  Amerikancı medya savaş kışkırtıcılığına devam ediyor!
  AK Parti düzenin pislikleini aklamaya devam ediyor!
  Ciddiyetsizliğin son perdesi/5
  Özelleştirme emperyalizmin dünyayı köleleştirme planlarının bir parçasıdır
  Onurlu bir yaşam için mücadele saflarına!
  Tekstil-konfeksiyon işçilerinin durumu...
  Küçük-burjuva devrimciliği ve sınıf çalışması
  Emperyalist savaş ve emperyalist çıkarlar
  Sorular, sorular...
  İÜ'de bir dönemin ardından...
  İKE etkinliklerinden...
  M. Suphiler'in ruhuyla emperyalist savaşa karşı mücadele...
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Özelleştirme emperyalizmin dünyayı köleleştirme planlarının bir parçasıdır

AKP Hükümeti geçtiğimiz günlerde yeni bir özelleştirme programı açıkladı. Programın gerektirdiği ilk adımları ise zaman geçirmeksizin atmaya başladı. Başta PETKİM olmak üzere bir dizi kamu işletmesinin özelleştirilmesi için ihaleye çıkıldı. Hükümetin sergilediği kararlılık ve açıkladığı planın kapsamı, işçi sınıfına dönük saldırıların bu alanda da yoğunlaştırılacağını göstermektedir.

İşçi sınıfı saldırıyı püskürtemedi

Özelleştirme saldırısının geçmişi 1986 yılına kadar uzanmakla birlikte asıl olarak 1994’ten itibaren yoğun bir şekilde uygulanmaya başlanmıştır. 1994’te Özelleştirme Yasası meclisten geçirildikten hemen sonra komünistler özelleştirme saldırısının sınıf açısından tarihi önemine dikkat çekmiş ve şu değerlendirmeyi yapmışlardır:

“İşçi sınıfı şimdi tarihi bir saldırıyla karşı karşıya kalmıştır. Bu saldırı karşısında gerekli direnişi gösteremez ve onu püskürtemezse eğer, bu, işçi sınıfı hareketine ancak 12 Eylül’le kıyaslanabilir bir darbe olacaktır... İşçi sınıfı, eğer bu yeni saldırıya göğüs geremezse, bunu izleyecek saldırılar peş peşe gelecek, sermaye işçi sınıfına tam anlamıyla köleliği dayatacaktır.” (Ekim, sayı:110, 1 Aralık ‘94)

Aradan geçen 8 yıl boyunca yaşananlar bu değerlendirmeyi fazlasıyla doğrulamıştır. Bu dönemde iktidara gelen tüm hükümetler özelleştirme planlarını hayata geçirebilmek için ellerinden geleni yapmışlardır. Bu konuda anayasada gerekli değişiklikler yapılarak emperyalist tekellerin isteği doğrultusunda uluslararası tahkim kabul edilmiş, birçok yasa sırf özelleştirme önünde engel olduğu için değiştirilmiştir. Birçok temel KİT özelleştirmeye uygun şekilde yeniden yapılandırılmıştır. Neticede kimi zaman yavaş, kimi zaman daha hızlı bir şekilde saldırı süreci işletilmiş; birçok kamu kuruluşu ya tamamen özelleştirilmiş ya da özelleştirilmelerinin önündeki engeller büyük ölçüde temizlenmiştir.

Buna karşılık sınıf hareketi saldırıya karşı gerçek bir direniş çizgisi tutturamamış, bunun gerektirdiği mücadele araçlarını yaratamamış, sonuç olarak da hem maddi hem de moral bakımdan “ancak 12 Eylül’le kıyaslanabilecek” önemli kayıplarla yüz yüze kalmıştır. İşçisi ve memuruyla onbinlerce kamu çalışanı bu süreçte işini yitirmiş, kamu sektöründe örgütlü sendikalar ciddi üye kayıplarına uğramış, ücret ve sosyal hak kayıpları büyük rakamlara ulaşmıştır. Diğer yandan sermaye devletinin emekçilerin sırtından biriktirerek KİT’lere yatırdığı muazzam servet sınırsız bir şekilde yağmalanmıştır. Birçok işletme emperyalist tekellerin doğrudan ya da dolaylı denetimine girmiştir.

Özelleştirme karşıtı mücadele
ve anti-emperyalizm

Özelleştirmeye karşı mücadelenin bir önemli boyutu da işçi sınıfının elindeki bir takım örgütsel mevzileri, iktisadi ve sosyal hakları elde tutmaktı. Fakat yukarda da işaret ettiğimiz gibi sınıf hareketi sermayenin bu saldırısını gerektiği gibi göğüsleyemedi. Sonuçta birçok mevzisini yitirdi.

Gerek bu somut durumdan yola çıkarak, gerekse sınıf hareketinin bugün karşı karşıya bulunduğu toplam saldırı tablosunu gözeterek, özelleştirmeye karşı mücadelenin görevlerini gözden geçirmek, bu görevlerin bazılarına daha özel bir vurgu yapmak gerekmektedir. Kuşkusuz ki özelleştirme karşıtı mücadelenin, sınıfın elindeki kimi hakları, mevzileri korumak gibi bir boyutu gene vardır. Ama bu boyut düne göre önemini bir ölçüde yitirmiştir. Özelleştirme karşıtı mücadelede artık öne çıkartılması gereken emperyalizme karşı mücadele boyutudur.

Bilindiği gibi özelleştirme saldırısı emperyalizmin tüm dünyayı kendi çıkarlarına göre yeniden düzenleme planlarının bir parçasıdır. Son yıllarda emperyalizm sadece özelleştirme saldırısından yararlanarak değil, ama bir dizi farklı aracı bir arada kullanarak bu amacını önemli ölçüde gerçekleştirmiştir. Başka ülkeler bir yana, Türkiye emperyalist dünya sistemine kölelik ilişkileri temelinde çok daha sıkı bir biçimde bağlanmış durumdadır. Gündemdeki savaşın da gösterdiği gibi, bu kölelik ilişkileri emperyalizm için Ortadoğu’da paralı askerlik yapma düzeyine vardırılmıştır.

Geçmişten bu yana özelleştirme karşıtı mücadelenin uğradığı başarısızlıkta, sonuç alıcı bir mücadele çizgisine oturtulamamasında, emperyalizmi açık bir şekilde hedef tahtasına oturtamamanın önemli bir payı vardır. Özelleştirme karşıtı mücadelenin emperyalizm-kapitalizm karşıtı bir mücadele hattına oturtulamaması, daha çok işbaşındaki hükümetlere dönük bir biçim altında yürütülmesi, hareketin giderek dinamizmini yitirmesine ve ciddi bir dağınıklık içine yuvarlanmasına yol açmış, bu da sonuçta başarısızlığı getirmiştir. Kuşkusuz ki bu sonucun elde edilmesinde sınıfın siyasal ve örgütsel gelişme düzeyinin zayıflığının yanı sıra hareketin başını çeken düzen içi reformist akımların ve sendikal ihanet çetelerinin olumsuz katkıları etkili olmuştur.

Emperyalist kölelik zincirleri toplumsal yaşamın her alanını kuşatmış durumda. Özelleştirmeler de içinde sınıfa dönük her türlü iktisadi-sosyal saldırının, hak gasplarının arkasında İMF politikalarının olduğu geniş yığınlarca belli bir kabul görüyor. Ve nihayet emekçi yığınlar, savaş gündemi üzerinden emperyalizmin tiksindirici yüzünü bütün açıklığıyla görebiliyorlar. En önemlisi de savaş karşıtı eylemlerin birçoğu aynı zamanda ABD emperyalizmine karşı protesto anlamına geliyor. Düzenleyicileri “emperyalizm” lafını ağızlarına almaktan kaçınsalar bile, irili ufaklı her eylem ABD emperyalizminin protestosuna dönüşüyor. Eğer durum buysa, özelleştirme karşıtı mücadeleyi sadece işten atılmalara, sendikal örgütlenmeye dönük tasfiyeye, kamu kaynaklarının kimi sermaye gruplarına peşkeş &ccedi;ekilmesine ya da özelleştirmelerde yaşanan yolsuzluklara, hukuksuzluklara indirgemek, sınıf hareketinin gelişme imkanlarını daraltmak anlamına gelecektir.

Özelleştirme emperyalizmin dünyayı köleleştirme planlarının bir parçasıdır. Özünde ABD’nin Irak’a saldırısından hiçbir farklı amacı bulunmamaktadır. Dolayısıyla özelleştirmeye karşı çıkmak da, bu saldırıyı geri püskürtmek de emperyalizme karşı mücadeleyi yükseltmeksizin mümkün değildir.

Kahrolsun emperyalizm!
Kahrolsun emperyalist sömürü ve saldırganlık!



PETKİM ve TÜPRAŞ’ta eylem:
“Kahrolsun İMF uşakları!”

Petrol-İş Sendikası üyesi işçiler, hükümetin özelleştirme programına tepkilerini ortaya koymak amacıyla 21 Ocak’ta Petkİm ve TÜPRAŞ’ta eylem yaptılar.

PETKİM ve TÜPRAŞ işçileri PETKİM kavşağında servis araçlarından inerek Genel Müdürlüğe kadar sloganlarla yürüdüler. Gece vardiyasından çıkan işçilerin de katıldığı eylemde sayıları 3 bini bulan işçilere Petrol-İş Aliağa Şube Başkanı İbrahim Doğangül bir konuşma yaptı.

Doğangül, “PETKİM hem ülke ekonomisine katkısı, hem de örgütlü güç bakımından diğer özelleştirilen yerlere benzemez, özelleştirme kolay olmayacak” dedi. Hükümetin İMF programını da eleştiren Doğangül, “Hükümet, ‘İMF’nin denetlemeye gelmesine gerek yok, biz programı aynen uygulayacağız’ diyerek, İMF’den daha İMF’ci olduğunu kanıtladı” dedi.

Sık sık “Kahrolsun ABD emperyalizmi!”, “Kahrolsun İMF uşakları!”, “İş yoksa barış da yok!” sloganlarının atıldığı eylem, PETKİM’in yanında bulunan TÜPRAŞ önünde devam etti. İşe bir saat geç başlayan işçiler, eylem boyunca PETKİM ve TÜPRAŞ çıkışlarını trafiğe kapattılar.

SY Kızıl Bayrak/İzmir