Trilyonlarca lira borcu olan vergi kaçakçıları da affedildi...
AK Parti düzenin pisliklerini İktidara her yeni gelen hükümet öncelikle patron ve sermayedarların isteklerini yerine getirir, biriken borçlarını bir kalemde siler. Türkiyede bu hep böyle olmuştur. Sermayenin güvenini kazanmak için bu olmazsa olmaz bir uygulamadır. Patronların yeni uşağı AKPnin yapmakta olduğu da bu politikaların devamıdır. AKPnin seçim vaatleri arasında önemli bir yer tutan vergi affı yasası, meclis genel kurulunda kabul edildi. Yıllardır İMFye sunulan niyet mektuplarında yer alan, gecikmiş vergi yükümlülüklerinin çözümü için gereken düzenlemeler yapılacaktır sözü de böylece yerine getirilmiş oldu. Yasanın hararetli savunucusu Maliye Bakanı Kemal Unakıtanın genel gerekçesinde, vergi kayıp ve kaçakçılığın azaltılmasından, kayıtdışı ekonominin kayıt altına alınmasından, etkin bir vergi idaresi ve denetimi sağlanmasından söz etmesi koca bir yalandan ibarettir. Mali Milat ve nereden buldun yasalarını önce erteleyip sonra kaldırarak, vergi kayıp ve kaçakçılığını özendiren hükümet, şimdi de naylon fatura kullanıp vergi kaçıranları affetmiştir. TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülen Vergi Affı Tasarısı genişletilerek metne bilmeyerek sahte fatura kullanmak ibaresi eklendi. Söz konusu madde şöyle; Vergi Usul Yasasının 359. maddesinde sayılan sahte belge kullanmaktan 31 Ekim 2002den önce işleyenler hakkında savcılıklara suç duyurusunda bulunulmayacak. Suç duyurusunda bulunulmuş olup soruşturma aşamasında bulunanlar için takibat yapılmayacak, açılmış bulunan kamu davaları ortadan kaldırılacak ve kesinleşmiş mahkumiyet kararları da infaz edilmeyecek Bu yasa ile birlikte, başta Al Baraka Türkün yöneticisiyken sahte fatura düzenlemekten yargılanan Maliye Bakanı Kemal Unakıtan olmak üzere, Cavit Çağlar, Erol Evcil, Yahya Murat Demirel ve Fadıl Akgündüz gibi pek çok vergi kaçakçısı aklanmış oldu. Sadece bu kadar mı? Kaçak işçi çalıştıran patronlar, futbol kulüpleri ve altın stokçularıda bir bir affedildi. Ankara Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavirler Odası Başkanı Mehmet Koç konuya ilişkin olarak şu açıklamaları yaptı: Hükümetin Vergi Barışı adı altında çıkardığı vergi affıyla 2.4 katrilyon bir kaynak beklediğini açıklarken, vergi affı ile birlikte 10 katrilyon liralık vergi almayacak. Mali Miladın kaldırılmasının faturası ise 40 katrilyon lira... (Cumhuriyet, 15 Ocak 2003) Vergi yasası ile getirilen en önemli düzenleme matrah arttırımıdır. 1998, 1999, 2000, 2001, 2002 yıllarına ilişkin olarak gelir-kurumlar ve KDV matrahlarında yapılacak önemsiz artışlarla, belirtilen yıllarda vergi kaçırarak servet sahibi olanların vergi incelemesi yapılmayacak ve kaçırdıkları vergiler ceplerinde kalacaktır. Kendisinden önceki hükümetleri reel sektör yerine finansal kesime destek vermekle eleştiren AKP Hükümetinin bu son icraatı da rantiyelere, kaçakçılara, sermayeye uşakça hizmetini arttırarak sürdüreceğini gösteriyor. Vergi barışı yasası Türkiyede bugüne kadar vergi kaçıran patronları aklama operasyonlarının enbüyüğü olma niteliği taşıyor. AKP hükümeti krizin yaralarını sarmak yalanıyla patronların vergi borçlarını affederken, ortaya çıkan faturayı yine emekçilerin sırtına yükleyecek. Nitekim başta ATV, ÖTV ve KDVlere peşpeşe yapılan zamlar bunun son örnekleridir. Son 2 ay içerisinda akaryakıta 9 defa yapılan zamlarla birlikte, dünyada en pahalı akaryakıt artık Türkiyede satılıyor. Böylece vergi dairelerindeki tabelada yazılanların (Vergimi ödüyorum vatandaşlık görevimi yapıyorum!) sadece emekçiler için geçerli olduğu bir kez daha ortaya çıkıyor. Toplam vergilerin çok büyük bir kısmı emekçi yığınlardan alınırken, bu vergiler savaşa, silahlanmaya, sermayeye ucuz kredi olarak harcanıyor. Böylece yatırılan vergiler; açlık, hastalık, cop, mermi, işkence, gözaltında katledilmek ve F tipi cezaevleri tabutluklarına hapsedilmek olarak geri dönüyor. İşçi sınıfı, emekçi halk yığınları olarak bu yükü taşımak zorunda değiliz. Vergi sistemindeki adaletsizliklerin kaynağının kapitalist sermaye düzeni olduğunu bir an bile aklımızdan çıkarmadan, verginin herkesten maddi gücü ve geliri oranında alınması, emekçilerin vergi yükünün azaltılması, dolaylı vergi yerine herkesten artan oranlı vergi alınması talebini daha güçlü haykırmalıyız. Her türlü dolaylı vergi kaldırılsın!
Eski ABD-Irak ilişkileri ve sonrası... Körfez Savaşı öncesinde ABD-Irak ilişkileri sürekli gelişen bir hat izledi. Öyle ki 1989da ABDnin Mal Kredisi Programıından en fazla yararlanan ülkelerden biri Iraktı. ABD, 1983 yılı itibariyle Iraka buğday, pirinç, mısır ve tavuk eti satıyordu. Bu satıştan yılda toplam bir milyar dolar kazanıyordu. Ayrıca yılda milyarlarca dolarlık tarım kredisi, ABD tarım tekellerinin ABD kongresine baskı yapması sonucu, Iraka veriliyordu. İran-Irak savaşından önce Sovyetler Birliğinin bölgedeki en önemli müttefiği olan Irak, savaş sonrası batılı emperyalistlere daha yakın duruyordu. Şüphesiz bunda ABDnin kışkırtmaları ve Iraka açık desteğinin büyük etkisi vardı. Bizzat ABD kongrelerinde Iraka askeri araç ve gereçlerin satışı onaylanıyordu. 1985-1990 yılları arasında ABD Ticaret Bakanlığı 750 Amerikan şirketine ihracat yapma izni verdi. İhraç edilen mallar askeri mallardı ve içinde yok yoktu. Özel patlayıcı maddeler, nükleer enerji üretimi ile ilgili ekipman, lazerler, bilgisayarlar, her türlü uçak malzemeleri ve kimyasal maddeler ilk akla gelenler. Bu ihracat tam da İran-Irak savaşının sürdüğü döneme denk geliyor. ABD Iraka en büyük yardımı istihbarat alanında yaptı. Uydudan çekilen fotoğraflarla Irakın İran birliklerini daha raha vurmasını sağlandı. ABDnin desteği savaş boyunca sürdü. 1990 yılında Irak yönetimi ile ilgili yayımlanan insan hakları ihlalleri raporları bizzat baba Bush yönetimi tarafından hasıraltı edildi. Irak bölgede sağa sola tehditler savuruyordu. Kuveyti kendi petrollerini çalmakla suçluyor, giderek artan oranda tazminat istiyordu. Ne de olsa ABD emperyalizmi o aşamada henüz Irakın arkasında duruyordu. Kuveyt işgaliyle birlikte bu durumun nasıl kökten değiştiğini ve sonrasında olup bitenleri ise biliyoruz. Irakın ekonomik gelirinin %90ı petrolden gelen gelirlerden oluşuyordu. Körfez Savaşı sonrasında ise emperyalist ambargo sonucu bu gelir %10lara kadar gerilemiş bulunuyor. Ülkede tarım yok denecek kadar azdır. Sadece Fırat ve Dicle Irmakları boylarında tarım ürünleri yetiştirilmektedir. Otuz küsur milyonluk nüfusu olan bir ülkeye bu üretimin yetmeyeceği ise açık. Emperyalist ambargonun dayatmaları sonucu petrol karşılığında gıda alınmaya başlandı. Yalnız bu gıdaların ve besin maddelerinin ülkeye girişi tamamen emperyalistlerin istek ve keyiflerine bağlı. Ülkeye, sanayide kullanılmak üzere de olsa kimyasal hiçbir madde sokulmuyor. Ülkenin sanayisi hemen her gün ABD uçakları tarafından bombalanarak işlemez hale getiriliyor. Ülkede işsizlik had safhaya varmış durumda. Yoksul olan halk her geçen gün biraz daha yoksullaşmakta, açlık ve sefalet artmaktadır. Ülkede emperyalist ambargo sonucu çok büyük boyutlarda ilaç sıkıntısı yaşanıyor. İnsanlar, özellikle yaşlılar ve çocuklar, yaşamlarını yitiriyorlar. Körfez Savaşından sonra ilaçsızlık ve bakımsızlıktan 567 bin çocuk hayatını kaybetti. ABD emperyalizmi böyle bir halkın tepesine bomba yağdıracak. Açlık ve yoksulluk içinde kıvranan, ilaçsızlıktan ölümün kol gezdiği bu mazlum ülkeye. Üstelik, İran-Irak savaşı döneminde kendisinin bizzat beslediği, büyüttüğü ve desteklediği Saddam rejimini yıkmak bahanesiyle... H. Ateş |
|||||