Göstermelik barış zirvesi Çırağan Sarayında yapıldı...
Barışın güvencesi saraylar değil, sokaklardır! Altı bölge ülkesinin (Türkiye, İran, Suriye, Suudi Arabistan, Ürdün ve Mısır) dışişleri bakanları Türkiye hükümetinin girişimleri sonucu İstanbulda toplandılar. Toplantının amacı Irak sorununda barışçı bir çözüm yolu bulmak olarak açıklandı. Fakat İstanbulda Çırağan Sarayında yapılan Barış Zirvesi beklendiği gibi bir formalite toplantısının ötesine geçemedi. Barışçı çözümü tartışmak bir yana, toplantının yaptığı tek şey Irak sorunu konusunda ABDyi aklamak ve tüm sorumluluğu Saddam yönetimine yıkmak, buna bağlı olarak da Saddam yönetimine BMnin taleplerini yerine getirme konusunda daha aktif davran çağrısında bulunmak oldu. Hükümetin barış maskesi Bilindiği gibi Türkiyenin ABDnin yanında savaşa gireceği aylar öncesinden belli olmuştu. Bütün askeri hazırlıklar da buna uygun yapılıyordu. Fakat buna rağmen, AKP hükümeti son iki haftadır yüzünde bir barış maskesi ile dolaşıyordu. Bunun iki nedeni vardı. Birincisi, Türkiyedeki halkın ezici bir çoğunluğunun bu savaşa karşı olmasıydı. Halkı bu savaşa ikna etmenin yolunun biz barış için elimizden geleni yaptık diyebilmekten geçtiğini düşünen hükümet bir taraftan ABDye askeri operasyon için her türlü desteği sağlamaktan geri kalmazken, diğer taraftan da Irak sorununun savaşsız çözümü için çaba harcadığı izlenimi vermeye çalışıyordu. İkincisi ise AKP hükümeti savaşa ABDnin emrinde katılmanın yanı sıra Ortadoğuda onun diplomatik taşeronluğunu yapma görevini de üstlenmişti. Sorunu savaşsız bir şekilde çözmeye çalışıyor havalarında bölge ülkelerini dolaşan Başbakan Abdullah Gülün asıl misyonu, bir yandan barış için yapılması gereken herşeyin yapıldığı, artık savaştan başka yol kalmadığı görüntüsü yaratmak, bir taraftan da ABD adına bölge ülkelerini yakın takibe almaktı. Ziyaret ettiği ülkelerde savaşsız çözüm diye sunduğu öneri ise Saddam yönetiminin BM kararlarına eksiksiz uyması, eğer bu sağlanamazsa Saddam Hüseyinin iktidarı bırakarak başka bir ülkeye sürgüne gönderilmesi formülleriydi. ABDnin saldırganlığına karşı bölge ülkelerinin hemen hiçbir şey yapmaması bu ¨lkelerdeki halk tarafından tepkiyle karşılandığı için, onlar da bir şeyler yapıyor görünmek adına Türkiyenin teklifinin üzerine atladılar. Sonuçta bölge ülkelerinin dışişleri bakanlarının İstanbulda toplanarak konuyu tartışmalarına karar verildi. Türkiye hükümeti bunu barış girişimlerinin başarılı sonuç vermesi olarak yansıttı. Türkiye ABDnin diplomatik taşeronu Fakat toplantı günü gelip çattığında, Türkiye hükümetinin barış için değil ABD için çalıştığı bütün açıklığıyla ortaya çıktı. Türkiye hükümeti toplantıda bölge ülkelerine Saddam yönetimini bölgedeki sorunların asıl nedeni olarak niteleyen ve ona BM kararlarına harfiyen uymasını telkin eden, ABDnin saldırgan tutumunun bu sorundaki belirleyici rolünü ise es geçen bir karar metnini onaylatmaya çalıştı. Sonuçta bunda başarılı da oldu. Suriye ve Ürdün başta olmak üzere, toplantıya katılan diğer ülkelerin sonuç bildirgesinde, Filistin sorununa ve İsrailin elindeki kitle imha silahlarına da değinilmesi önerisi, Türkiye tarafından toplantının gündemi Irak sorunudur denilerek kabul edilmedi. Türkiye bu konuda sadece Filistin sorunun çözümü konusunda BM kararlarının esas alınması gibi muğlak bir ifadenin sonuç bildirgesine girmesine razı oldu. Savaşsız çözüm için ABD yönetimine de çağrı yapılmalıdır teklifine karşı ise Türkiye, Irakta sorunun muhatabı ABD değil BMdir diyerek, efendisini sadakatle savundu. Barışın güvencesi sokaklardır! Filistin sorununa, İsrailin elindeki kitle imha silahlarına değinmemek ve Irak konusunda ABDnin saldırgan tutumunun üzerinden atlamak Türkiye hükümetinin barıştan ne anladığını tüm açıklığıyla gösteriyor. Türkiye hükümetinin barış anlayışıyla Bush yönetiminin barış anlayışı arasında zerre kadar fark yoktur. Her ikisine göre de barış herkesin ABD emperyalizmi karşısında kayıtsız şartsız teslimiyeti kabul etmesidir. Türkiyenin çağrısıyla toplantıya katılan ülkelerin tutumu ise tam bir ikiyüzlülük örneğidir. Türkiyenin bu savaştaki rolü ve sözde barış girişiminin asıl amacı bütün açıklığıyla ortadayken bu toplantıya katılarak kendi halklarını aldatmaya kalkışmaları, onların da ABDye uşaklıkta yeri geldiğinde Türkiyeden aşağı kalmayacaklarını göstermektedir. Topraklarını saldırı için ABD ordusuna çoktan açmış bulunan Ürdün ve Suudi Arabistanın Barış Zirvesi adı verilen bir toplantıya katılmaları ise olsa olsa komedi olarak nitelenebilir. Ortadoğu halkları hükümetlerinin bu yalanlarına ne ölçüde kanacaktır, bunu zaman gösterecek. Fakat işlerinin çok da kolay olmadığı açıktır. Toplantıyla aynı gün yaşanan bir başka olay da zaten bunu gösterdi. Beşiktaş Belediyesi, Çırağan Sarayını tam karşıdan gören büyük bir duvarı toplantının yapılacağı gün barış duvarı ilan etti ve toplantı sürerken bu duvarın önünde gün boyunca çeşitli protesto etkinlikleri yapıldı. Burada yapılan eyleme saldıran polis 20 kadar göstericiyi gözaltına aldı. Çırağan Sarayının önünde gözaltına alınan göstericiler, bu sembolik eylemleriyle gerçek barış umudunun sokaklarda olduğunu bir kez daha göstermişlerdir. Emperyalist saldırganlığı dizginlemek, sahte barış girişimlerinin maskesini indirmek, işçi ve emekçi yığınların militan eylemleriyle sürece müdahale etmesinden geçmektedir.
ABD Genelkurmay Başkanının ani ziyareti ABD Genelkurmay Başkanı Myers 19 Ocakta Türkiyeye geldi. Bir gün süren ziyaretinde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkökle görüştü. Savaş planının ayrıntıları konuşuldu, sermaye devletinin tam desteğinin öneminin bir kez daha altı çizildi. Saddam sonrası Irakın nasıl şekilleneceği ve Kürtlerin konumlarının ne olacağı konusundaki kaygılar giderilmeye çalışıldı. General Myers, Barışa şans tanıyoruz. Bu doğrultuda yapılan girişimleri destekliyoruz. Umarız ki bir sonuç çıkar. Saddam Irakı terketmeye ikna olur dedi. Myersin bu sözleri Abdullah Gülün Ortadoğu ülkelerine yönelik turlarının ABD planlarının bir parçası olduğunu gösteriyor. Zira bu sonuçsuz ziyaretler sonuçta ABD emperyalizminin savaş üzerine kurulu dayatmacı politikaları ile elinden geleni yapmış Türkiye imajını güçlendirmeye yöneliktir. AKP hükümeti elimizden geleni yaptık, savaşı önlemek istedik, ama çabamız Ortadoğu ülkelerinden gerekli yanıtı alamadı mazeretine sığınarak savaşta bir kusuru olmadığını tabanına anlatmayı amaçlıyor. Sermaye basınına bakılırsa, ABD Genelkurmay Başkanının istekleri karşısında Türk Genelkurmayı direnç göstermiş. Myers 120 bin ABD askerinin Türkiyede konumlanmasını talep ediyormuş, Genelkurmay 25 bin rakamını telaffuz etmiş. Keşif izni verilen üs ve limanların tümünün savaşta kullanılmasına da Genelkurmay razı değilmiş. Bu orta oyununun özü özeti şudur: Türk devleti ve Genelkurmayı bu savaşın tarafıdır. 120 bin ABD askerine değil 25 binine izin verme vb. demagojilerin amacı, Amerika ile pazarlık yapan bir konuma sahip olunduğu yanılsaması yaratmaktır. Üs ve limanların tümü şu an ABD denetimindedir. Üs ve limanlarda çalışan personel ücretli izine gönderiliyor, yerlerini ABDli teknikerler dolduruyor. ABD kapıları ardına kadar açılmış üsleri babasının çiftliği gibi kullanacak. ABD emperyalizminin Saddamı yönetimden uzaklaştırma hedefine ulaşması sonrasında Irakta oluşturulacak düzenin ayrıntılarının tartışılacağı masada küçük de olsa Türk devleti bir yer istiyor. Musul-Kerkük petrollerinden pay alma isteği Türk devletinin tarihsel geçmişi olan bir istemi. ABD emperyalizmi bunun farkında. Türk Genelkurmayının asıl önemsediği nokta ise, Kürtlerle ilgili olarak Iraktaki olası gelişmelerin ne olacağı. Bölgede bir Kürt devleti oluşumunun Türkiye Kürdistanındaki Kürtleri tetiklemesi Türk devletinin en büyük kaygısı. ABD emperyalizmi buna oynuyor. Myers yüzde 86lık savaş karşıtlığına rağmen açık destek verilmesini talep etti. Bu talebin nasıl karşılanacağı önümüzdeki süreçte görülecek. |
|||||