devam ediyor! Türk basınında bir haberde, İngiliz medyasının bile savaş karşıtı bir tutum izlemeye başladığı yorumuyla, bir dergi kapağı yer alıyordu. Kapakta savaşa hayır anlamına gelen bir slogan öne çıkarılmıştı. Haberi veren gazete, durumu, İngilterede halk kitlelerinin savaş karşıtı tutumuyla açıklamayı da ihmal etmemiş. Amerikanın stratejik müttefiki, Iraka saldırı konusunda Amerikadan çok Amerikancı İngilterede bile, demek ki böyle basın organları bulunabiliyormuş! Fakat Türkiyede durum hayli farklı. Türkiyede de halk kitlelerinin büyük çoğunluğu savaşa karşıdır. Bunu herkes gibi, hatta herkesten fazla medya organları bilmektedir. Ancak, söz konusu haberi yapan gazete de dahil olmak üzere, hiçbir basın-yayın organı, bırakın göstermelik de olsa savaş karşıtlığına soyunmayı, kitlelerin bu eğilimini yansıtmaya bile yanaşmamaktadır. Türk basınını okuyan, televizyon kanallarını izleyen, kendini adeta bir Amerikan kasabasında merkezin borazanlığını yapan yerel basın ağıyla sarılmış sanacaktır. Denilebilir ki, zaten pek çok televizyon kanalı Amerikan medya tekellerinin yan kuruluşuna dönüştürülmüş durumdadır, Amerikan sermayesiyle finanse edilmektedir, elbette Amerikanın savaş borazanlığını da üstleneceklerdir. Tabii, buna bir de CİAnın kirli savaşın finansmanı için yürüttüğü erin faaliyet eklenebilir. Hani şu, kontr-gerilla operasyonlarında sözü geçen ve Irak savaşı vesilesiyle Amerikan yönetimi tarafından yeniden gündeme getirilen, kirli propaganda yürütmeleri için dost ülkelerdeki gazetecilere para dağıtmayı da içeren faaliyet! Türk basınında pek çok kalemi okudukça, konuyla ilgili manşetleri gördükçe, bu bilgileri veri kabul etmemek imkansız hale geliyor. Ne var ki, Türk basınının hali, yukarıdaki verilerle bile açıklanamayacak bir rezalet çukurunun resmidir. Durum, Amerikan sermayesiyle beslenenlerin görevlerini ifa etmeleriyle izah edilemez bir haldedir. Zira Amerikan sermayesi ve CİA, bir takım hesap-kitabın ardından, tespit ettikleri en verimli kanallara akıtacaklardır kanlı dolarlarını. Önlerine gelene para dağıtmaları beklenemez. Fakat Türk basınında ağzını her açan savaş çığırtkanlığına soyunmaktadır. Hatta, çığırtkanlık yapamayacak kadar çekinik olanlar, çığırtkanlardan daha rezil bir tutumla, hiç olmazsa kazananın yanında duralım ki zarar görmeyelim üzerinden yürütmektedir Amerikan propagandasını. Onların gözünde Amerika savaşı çoktan kazanmıştır çünkü. Uçaklarının, bombalarının, füzelerinin, filolarının gücü önünde kendileri çoktansecdeye vardıkları için, başkalarının ve herkesin de bu güce taptığını, ya da tapmak zorunda kalacağını hesaplamaktadırlar. Fakat bugün, bu işi en azgın biçimde yürüten, dolayısıyla, beslemeliklerinden kuşku duyulmaması gerekenlerin faaliyeti daha önemlidir. Çünkü medyada hakimiyet onlardadır ve onların saçtığı zehirle kirlenmektedir ortalık. Kimdir bunlar? Iraklı çocukların, bebeklerin (Saddamın değil, asla ve hiçbir zaman umurlarında olmadı Saddam ve diktatörlüğü), Türkiyeli gençlerin kanına susayan bu Amerikan uşakları kimlerdir? Hangi basın organları, hangi köşe yazarları kendi aşağılık (üç kuruşluk) çıkarları uğruna milyonlarca masum insanın ölümüyle sonuçlanacak bir emperyalist saldırganlığa, hem de ülke çıkarları adına çanak tutmaktadır? Bu televizyon kanalları ve yayın yönetmenleri, bu gazeteler ve köşe yazarları çok iyi tanınmalı ve tanıtılmalıdır. Milliyet'le başlayalım. Logosunda basında güven etiketi taşıyan bu gazete, haber başlıklarından köşe yazılarına kadar, dilinden kullandığı yöntemlere kadar savaş kışkırtıcılığının baş aktörlüğüne soyunmuş durumda. İşte, Amerikanın savaş borazanlığını üstlenen bu yayının son bir-kaç günlük nüshalarından seçtiklerimiz... 20 Ocak tarihli nüshasında büyük puntoyla verilen bir haber başlığı Bushun baş belası! Milliyet bu nitelemeyi ABDli aktör Martin Sheen için kullanıyor. 21 Ocak tarihli nüshasında ise bu kez Saddam Hüseyinin oğlu Uday için, yine büyük puntoyla manşete çıkarılmış bir başka haber başlığı: Milli atletleri kızgın asfaltta süründürdü . Milliyette bu işleri yapanların, Bushun kullandığı dilden yararlandıkları görülüyor. Bushun, özellikle Saddam Hüseyin için argo kullanmasının, Güneyli magandaları saldırganlık politikalarına kazanma amacına yönelik olduğu söylentileri ortalıkta dolaşıyor. Acaba Milliyetin hedefindeki kitle kimlerden oluşmaktadır? Zira Milliyet, her kimi hedefliyorsa, Türkiye hükümetinin politikalarından önce Amerikan hükümetinin ve başkanının politikalarına kazanması gerekiyor. Savunduğu odur, saldırdığı ise onun hedefe koyduğu ülke ve başkanı. Milliyetin köşe yazarları ise haber başlıklarını aratmayacak bir şevkle üstlenmişlerdir görevlerini. Taha Akyol ise 21 Ocakta yayınlanan makalesinde şunları söylüyor: Acaba şimdi de artan savaş baskısı ve dost ülkelerin hatırı için şöyle bir süreç mi gelişiyor: Saddam onurlu bir sürgünü veya benzer bir formülü kabul edecek, Amerika da vurmayacak! Evet, barış umudu birkaç gün öncesine göre birazcık güçlenmiş gözüküyor ifadeleriyle güya barış istermiş bir görüntü vermeye çalışırken; 22 Ocak tarihli makalesinde de, Henry Kissingerli bir ABD propagandasına girişiyor. Hasan Cemal 21 Ocakta yayınlanan makalesinde; Saddam beladır, istikrarsızlıktır. Onun için barış adına Saddamın Bağdatına koşanlar, eğer aradaki o ince çizgiyi fark edemezlerse, savaşın tuzağına düşebilirler. Fark etmeden eli kanlı bir diktatörün yol arkadaşı olabilirler. ifadeleriyle, saldırganlığını barış yanlılarına kadar genişletiyor. Fatih Altaylı ise, 21 Ocak tarihli gazetedeki köşesinde, Türkiye harekata destek vermedikçe, ABD operasyonunun Irakta çabuk ve kesin bir başarıya ulaşma şansı az. Saddam bunu biliyor. Ve bu yüzden de direniyor. Bu da ABDyi sıkıntıya sokuyor. Iraka yönelik bir operasyonu kaçınılmaz hale getiriyor. sözleriyle, aklı sıra, kararsızlık adı altında hükümete yöneltilen saldırıya destek veriyor. Milliyet her gün okurun karşısına böyle uydurma haberler, küfürlü ifadeler, Amerika adına ikna turuna çıkmış köşe yazarlarının bin dereden su getirir makaleleriyle çıkıyor. Özetle, kendini Amerikan saldırganlığını meşru, gerekli, yararlı, haklı göstermeye vakfetmiş görünüyor. Bu gayretkeş hizmet elbette karşılıksız kalmıyordur.
Savaş karşıtı eylemlerden kısa kısa... Diyarbakır: Diyarbakır Barış Platformu Koşuyolu Parkında 100 kişilik eylem yaptı. Eylemi Ofis Ekinciler Caddesine kaydırmak isteyen kitleye polis saldırdı, birçok sayıda insan göz altına alındı. Van: Demokratik kitle örgütleri ve partiler Savaşa hayır mitingi yaptılar. G.Antep: Emek Platformunun düzenlediği mitinge 4 bin kişi katıldı. Adıyaman: Emek Platformunun yanısıra Adıyaman Barış Platformu da savaş karşıtı eylem yaptı. İstanbul: Deri- İş Tuzla Şubesi önünde yaklaşık 150 kişi savaş protestosu gerçekleştirdi. Filistin halkına özgürlük!, Katil ABD Ortadoğudan defol!, Cezaevlerinde tecrite son! dövizleri açıldı. Irakta savaşa hayır!, ABD askeri olmayacağız!, Yaşasın halkların kardeşliği!sloganları atıldı. * Sosyal Demokrasi Vakfı (SODEV), ÖDP, DEHAP, SDP, SHP ve EMEP İstiklal Caddesinde savaşı protesto etti. * İstanbul Üniversitesi Öğrenci Koordinasyonundan bir grup öğrenci İstiklal Caddesinde eylem yaptılar. Çorum: Emek Platformunun düzenlediği işçi sendikalarının katılımının az olduğu, KESKin en kalabalık korteji oluşturduğu 2 bin kişilik bir miting yapıldı. Manisa-Salihli: Savaş Karşıtı Platformun düzenlediği mitinge 600 kişi katıldı. Antalya: 97 demokratik kitle örgütünün kurmuş olduğu Savaş Karşıtı Ortak Alan Platformu, Savaşa hayır! mitingi yaptı. Bursa Gemlik: Gemlik Savaş Karşıtı Bileşenleri İskele Meydanında basın açıklaması yaptılar. |
|||||